Çok zekî olup, bir defâ okuduğunu zihninde tutan, tekrar kitaba bakma ihtiyâcı hissetmeyen Azîz Mahmûd Hüdâî ilk tahsiline Sivrihisar’da başladı. İlmini ilerletmek için İstanbul’a geldi. Genç yaşta tefsir, hadis, fıkıh ve zamânının fen ilimlerinde büyük âlim oldu. Hocası Nâzırzâde Ramazân Efendi onu, yanına yardımcı aldı. Azîz Mahmûd Hüdâî bir taraftan hocasına yardım ederken, bir yandan da Halvetiyye yolu ileri gelenlerinden Muslihiddîn Efendinin sohbetlerine devâm ederek, tasavvuf yolunda ince bilgilerin sâhibi oldu. Bu arada hocası Ramazân Efendi, Edirne Sultan Selîm Medresesine tâyin edilince, Azîz Mahmûd Hüdâî de hocasıyla birlikte Edirne’ye oradan da Mısır ve Şam’a gittiler. Azîz Mahmûd Hüdâî, Mısır’daki Halvetî yolu büyüklerinden Kerîmüddîn hazretlerinden ders alarak tasavvuf yolunda ilerledi. Otuz üç yaşındayken hocası ile birlikte Bur- sa’ya geldi. Üç sene Ferhadiye Medresesinde müderrislik yaptıktan sonra, hocasının vefâtı üzerine Bursa kâdısı oldu. Bu vazîfedeyken bir gece gördüğü korkunç rüyânın verdiği dehşet ve üzüntü içinde olduğu günlerde bir hanım dâvâ getirdi. Bu dâvâdan sonra tamâmen tasavvufa yöneldi ve Üftâde hazretlerine gidip talebe olmak istedi. Üf- tâde hazretleri onun makâm, şöhret, mâl ve mülk sâhibi olduğunu ileri sürerek yokluk kapısında sabredemeyeceğini söyledi. Azîz Mahmûd Hüdâî, her şeyden vazgeçtiğini, ne emrederse yapacağını ağlayarak arz etti. Üftâde hazretleri kâdılı- ğı bırakmasını ve sırmalı kaftanıyla Bursa sokaklarında ciğer satmasını istedi. Azîz Mahmûd Hü
dâî kâdılığı bırakıp, halkın kınamalarına aldırış etmeyerek Bursa sokaklarında ciğer sattı. Böylece Üftâde hazretleri onu talebeliğe kabûl etti. Üftâde hazretlerinin hizmet ve sohbetinde bulunan Azîz Mahmûd Hüdâî üç sene gibi kısa zamanda birçok talebenin senelerce ulaşamadığı yüksek tasavvufî derecelere ulaştı. Hocası ona icâzet verdi ve çocukluğunu geçirdiği Sivrihisar’a İslâ- miyetin emir ve yasaklarını anlatmakla vazîfeli olarak gönderdi. Ailesiyle birlikte Sivrihisar’a giden Azîz Mahmûd Hüdâî, orada altı ay kaldıktan sonra, tekrar Bursa’ya döndü ve hocasının hizmetine devâm etti. O sene hocası Üftâde hazretleri vefât etti. Hocasının vefâtından sonra mânevî bir işâret- le Trakya’ya gitti. Bir müddet sonra Şeyhülislâm Hoca Sâdeddîn Efendi vâsıtasıyla İstanbul’a geldi. Küçük Ayasofya Câmii Dergâhında hocalığa başladı. Bu arada Fâtih Câmiinde talebelere tefsir, hadis ve fıkıh dersi verdi. Burada; ilim ve devlet adamlarına kadar uzanan geniş bir muhiti oldu. Bu arada Üsküdar’da şimdiki türbesinin bulunduğu yeri satın alarak dergâhını inşâ ettirdi ve oraya yerleşti. İnsanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatıp talebe yetiştirmekle meşgûl oldu. İlim tâlipleri, hasta kalplerine şifâ olan sohbetleriyle yüksek derecelere kavuştular. Dergâh en fakirinden en üst kademedeki devlet adamlarına kadar her tabakadan insanlarla dolup taştı. Devrin pâdişâhları ona çok hürmet ve iltifât gösterdiler. Sultan Üçüncü Murâd Han, Birinci Ahmed Han, İkinci Osman Han ve Dördüncü Murâd Han onun nasihatlerinden istifâde ettiler. Dördüncü Murâd Hana saltanat kılıcını o kuşattı. O sırada İranlIlarla yapılan Tebriz Seferine Ferhâd Paşa ile katıldı. Üsküdâr İskelesindeki Mihrimâh Sultan Câmiinde ve Sultan Ah
Azîz Mahmûd Hüdâî hazretlerinin Üsküdar’da dergah v< kendi adıyla tanınan câmiye bitişik olan türbesi (yanda) Azîz Mahmûd Hüdâî hazretlerinin kabri (altta).
Aziziye Müdafaasının yapıldığı Erzurum Aziziye Tabyaları.
rum’a yaklaşmasını bekliyordu. Bu arada halkın içinde gizliden gizliye faaliyet gösteren OsmanlIyı içten vurmaya çalışan Ermeni ve Yahûdîler, menfî propaganda yaparak halkın savaş azmini kırmaya çalıştılar. Teslim olunduğunda can ve mal emniyetinin olacağını, aksi hâlde herkesin kılıçtan geçirileceğini söyleyerek Rusların vaadlerini tekrar ediyorlardı. Fakat, buna aldıran olmadı. Ne pahasına olursa olsun savaşacaklardı!.. Gâzi Ahmed Muhtâr Paşa da, savunma tedbirlerini almış, tabyalara güvendiği komutanları va- zîfelendirmişti. Anadolu içlerine doğru yürümelerine Erzurum’u tek engel olarak gören Rusların başlıca gâyesi şehri ele geçirmekti. Ayrıca yerli Ermeni ve Yahûdîlerden de faydalanıyorlardı. Hâcibey adlı bir hâinin kumandasında, 8 Kasımı 9 Kasıma bağlayan gece, saat ikide harekete geçen düşman, Aziziye Tabyasına baskın düzenledi. Baskın için, Müdürge ve Tasmahur köylerinin Ermenilerini ve Vank kilisesi papazlarını kullandılar. Müslüman kılığına giren ve Osmanlıcayı çok iyi bilen bu hâinlerin yardımıyla Vank Deresindeki nöbetçileri şehid ettiler. Büyük bir sessizlik içinde Azîziye Tabyasına girerek ikinci ve üçüncü kesimlerinde uyuyan yüzlerce askerimizi şehid ettiler. Tabyanın birinci kesimi biraz kenarda kalıyordu ve komutanları kaymakam (Yarbay) Bahri Bey uyanıktı. İkinci ve üçüncü kesimlerdeki gürültüyü işitmiş, baskına uğradıklarını anlamıştı. Derhâl silâh başı ederek şiddetli bir müdâfaaya başladı. Türk askerini toplu katliâmdan kurtaran kaymakam Bahri Bey, yaralanmasına rağmen bunu askerden gizleyerek müdâfaaya devâm etti. Gece yarısı top ve tüfek seslerini duyan Erzurumlular, müezzinin; “Ey Erzurumlular! Ey ahâlî!.. Moskof kâfirleri Aziziye’yi bastı. Allah’ını seven, eli silâh tutan herkes, askerimizin yardımına koşsun!… Vatanını seven yetişsin!..” nidâsı üzerine gece karanlığında sokaklara döküldüler. Bunlar arasında Nene Hâtûn da vardı.
Askerini silâh başı eden Gâzi Ahmed Muhtâı Paşa, Azîziye istihkâmından telgrafla haber al maya çalışıyor, fakat; “Harb oluyor!..” cevâbındar başka birşey öğrenemiyordu. Paşa, üç tabur alaral Topdağı’na çıktı. Oranın kumandanı Müşir Ha san Tahsin Paşa ile birleşti. Ortalık iyice aydın landıktan sonra Azîziye istihkâmlarından birinde şiddetli çarpışmaların olduğunu, diğer iki tabyadî ses sedâ çıkmadığını gördü. Ahmed Muhtâr Paşa, Kaptan Mehmed Paşa kumandasındaki iki tabur askeri Azîziye’ye gönderdi. Kaptan Mehmed Paşa askerleriyle Azîziye istihkâmının ortasındaki kışlaya doğru yaklaşınca, Ruslar tarafından ele geçirilmiş olan kışlanın mazgallarından şiddetli biı tüfek ateşine tutuldu. Bunun üzerine Kaptan Mehmed Paşa, kışlayı kuşattı. Üçüncü kısımda çarpışma hâlâ devâm ediyordu. Artık Erzurum halkı da yetişmişti. Hücûm ederek istihkâmın içine girdiler. Düşmanla muhârebe göğüs göğüse cereyan ediyordu. Bu arada, tabyanın birinci kısmından hâlâ çarpışmaya devâm eden Bahri Beyden, Ahmed Muhtar Paşaya; “Gece, baskın ânında yaralandığını, askere belli etmeden çarpışmaya devâm ettiğini, acele yardıma gelinmesini” bildiren bir haber geldi. Yardıma gönderilen Kaptan Mehmed Paşa ve halk, Bahri Beyin bulunduğu kısma geçti. İki ateş arasında kaldığını gören düşman bozguna uğrayarak kaçmaya başladı. Halk ve asker tâkibe baş- ladılarsa da Rusların ateşi karşısında durakladılar. Hâdiseyi dikkatle tâkib eden Topdağı’ndaki istihkâmlarımız Ruslara karşı ateşe başladılar. Bu durum karşısında başarı elde edemiyeceklerini anlayan Ruslar geri çekildiler. O gün Azîziye kurtarılmış, asker ve halktan 1000 civârında şehîd verilmiş, 2300 civârında Rus öldürülmüştü.
A2 İZ MAHMÛD HÜDÂI
19
Tem