ÂB i. (fars. âb, su). Esk. Su; Hevayı âteş ü
âb, âbı hâksâr edemem (Nabi). || Deniz,
nehir, göl: Sararak cismimi bir muhteşem
ridâ gibi âb (Ahmed Hâşim). Bir âlem-i hayâle
dalan âb uyanmasın (Yahya Kemal).
— ç e ş . d e y . (Âb kelimesi Osmanlıcada, özellikle
Divan edebiyatında, terkipler ve birleşik
şekillerde,” mecazî olarak çok çeşitli
mânâlar almıştır.) 1. »Şarap mânâsına: âb-ı
âteş, ateş suyu; âb-ı âteş-fürûz, ateş gibi pa rlayan
su; âb-ı âteş-mizâç, ateş tabiatlı su;
âb-ı âteş-nâk, ateşli su; âb-ı âteş-pâre, ateş
parçası gibi su; âb-ı âteş-reng, ateş renkli su;
âb-ı âteş-sûz, ateş gibi yakıcı su; âb-ı âteşzâd,
ateş doğuran su; âb-ı âzer, ateş suyu;
âb-ı engûr, üzüm suyu; âb-ı ergavâni, erguvan
renkli su; âb-ı harâbât, meyhane suyu;
âb-ı harâm, içilmesi haram su; âb-ı hayât-ı
la’l, dudağın hayat verici suyu; âb-ı işret,
işret suyu; âb-ı nâfV, şifalı su; âb-ı nâr, ateşten
su, ateş suyu; âb-ı surh, kırmızı su;
âb-ı şer, kötülük suyu; âb-ı tar ab, ferahlık,
zevk ve eğlence suyu; âb-ı yâkut, yakut
renkli su. || 2. Kanlı gözyaşı ve şarap mânâsına:
âb-ı ahmer, kırmızı su; âb-ı âteşin,
ateş gibi su; âb-ı âteş-nümâ, ateş niteliğinde
su; âb-ı âzer-âsâ, ateş gibi su; âb-ı âzer-sâ,
ateş gibi su, âb-ı la’l, lâl renkli su; âb-ı la’lî,
lâl renginde su; âb-ı rengin, renkli su; âb-ı
şengerfi, kırmızı renkli su; âb-ı telh, acı su.
|| 3. Kanlı gözyaşı mânâsına: âb-ı âteş-zede,
ateşe vurulmuş, ateşten geçirilmiş su;
âb-ı bâde-reng, şarap renkli su; âb-ı ciğer,
ciğer suyu; âb-ı ciger-hûn, kanayan ciğer suyu;
âb-ı mey-gûn, şarap renkli su; âb-ı sûr,
tuzlu su; âb-ı zerd, sarı su.
 b olmak, erimek, kaybolmak: Ayine oldı
bir nigeh-i hayretinle âb/Billâh ne sah t âteş-
i suzansın ey gönül (Nedim). || Â b ’a düşmek,
suya düşmek, boşa gitmek, heder olmak:
Korkarım tevbeyi âba düşürürsün zâhid/
Hele hengâm-ı çemen mevsim-i işret
gelsin (Lâedri). || Âb-ı âbistenı, gebeliğe sebep
olan su, erlik suyu, döl suyu, meni;
mec. bitkilerin yetişip büyümesini sağlayan
su ve yağmur. || Âb-ı adâlet, adaletin ve
doğruluğun feyzi. || Âb-ı bârân, yağmur
suyu; yağmur. || Âb-ı beste, donmuş su,
buz, dolu, çiğ; mec. billûr, sırça, şişe. || Âb-ı
çeşm, gözyaşı. || Âb-ı dehân, ağız suyu; salya.
|| Âb-ı dendân, diş suyu; tükürük, salya;
tükürülüp atılan şey; mec. dişin parlaklığı,
beyazlığı. || Âb-ı dîde, gözyaşı; mec. tatlı ve
şefkatli bakış. || Âb-ı dîde-i câm, kadehin
gözyaşı; mec. içki. || Âb-ı eyyâm, günlerin
suyu; mec. güneş ışığı; ay ışığı. || Âb-ı füsürde,
donmuş su; buz, dolu, kar; mec. billûr,
sırça; şişe, kadeh, bardak; kılıç, hançer;
pelte. || Âb-ı gerdende, dönen su; mec.
gök kubbesi, sema. || Âb-ı hasret, hasret suyu;
ayrılık ve hasret gözyaşı; Âb-ı hasret
dökülür dîdelerimden (Hayalî Bey). || Âb-ı
hâtır, hafıza suyu; mec. muhayyile parlaklığı,
hayal genişliği ve güzelliği. || Âb-ı hazân,
hazan suyu; sonbahar yağmuru. || Âb-ı
hordenî, içme suyu, içilebilir temiz su. ||
Âb-ı hufte, uyuyan su; durgun su; donmuş
su, buz, kar, dolu, kırağı, çiğ; mec. billûr,
sırça, cam; şişe, kadeh; kınında duran kılıç,
hançer, kama. || Âb-ı hurşid, güneş suyu;
güneş ışığı, güneşin parlaklığı; mec. hayat
suyu (Bu mânâ, güneşe tapanların inatuşlarından gelir. Onlara göre «ruh» güneş
bereketinin bir belirtisidir). || Âb-ı huşk, kuru
su, donmuş su; mec. billûr, sırça, cam;
şişe, kadeh, bardak; ayna. || Âb-ı kâr, iş
suyu; mec. bir işin yolunda gitmesi; bir işin
alın açıklığı ve yüz aklığı ile bitirilmesi;
refah. |j Âb-ı kebûd, deniz, mavi deniz. Çin
denizi. (Şark efsanesine göre bu denizden
her gece çok sayıda güzel kızlar çıkar, sahilde
bulunan dağın eteğinde sabaha kadar
birbirleriyle oynaşır ve ortalık ağarınca tekrar
denize girip kaybolurlarmış. Bunlara çeşitli
dillerde «Su kızı, deniz kızı, su perisi»
gibi değişik adlar verilir.) || Âb-ı küşâde,
reııgi açılmış su; mec. sulandırılmış,
makbul olmayan şarap; beyaz
şarap; rakı. || Âb-ı lutf, lütuf suyu; mec.
lütufkârlık. || Ab-ı matar, yağmur suyu. ||
Âb-ı Meryem, Meryem suyu; Hz. Meryem’in
namusu, iffeti, temizliği; mec. namus, iffet,
doğruluk; şarap; üzüm şırası. || Âb-ı musaffâ,
saf su. || Âb-ı müncemid, donmuş su,
buz; dolu, kar, kırağı, çiğ; mec. billûr, sırça,
cam; şişe, bardak; kılıç, hançer, kama.
|| Âb-ı mürvârîd, inci suyu (Doğu mitolojisinde
inci, sedef içine düşen nisan yağmuru
damlalarının billûrlaşması sonucu meydana
gelir); mec. aydınlık, parlaklık, berraklık;
göze inen aksu hastalığı. || Âb-ı nebât,
bitki suyu, özsu, usare. || Âb-ı neşât,
sevinç ve neşe suyu; mec. döl suyu. || Âb-ı
puhte, kaynamış su; et suyu; pelte . || Âb-ı
püşt, döl suyu; murdar ilik. || Âb-ı revân ,akar
su: Ol gülistânın latif âb-ı revâmdır sözüm
(Nef’i); mec. hayat, insan ömrü; ruh,
can; sofilerin gönlündeki daimî ferahlık
(neşve). || Âb-ı rez, asma suyu (Kesilen yaş
asma kütüğünden damlalar halinde sızdırılarak
elde edilen bu su, eskiden çeliğe su
vermekte kullanılırdı); mec. şarap. || Ab-ı
rûşen, parlak su; mec. yüzsuyu; namus, şeref,
haysiyet, izzetinefis, ırz, iffet; ikbal, itibar,
mevki. || Âb-ı sebük, hafif su (Kireç
ve madenî tuz miktarı normalden az olan
su); mec. kolay hazmedilir yiyecek. || Âb-ı
siyah veya âb-ı siy eh, kara su; sel, tufan;
mec. şarap. (Tıp. Göze inen perde.) || Ab-ı
şirin, tatlı su, lezzetli ve içimli su; şerbet. ||
Âb-ı tılâ, altın suyu, yaldız. j| Âb-ı tığ, kılıç
suyu; mec. kılıcın keskinliği: Âteş-i şevkımdır
âb-ı tığını tiz eyleyen (Fehim); kılıcın parlaklığı:
Ey sanlı cedd-i ekberimiz âb-ı tığın
ın / Bi-hadd imiş güneş gibi tenvir savleti
(Yahya Kemal). || Âb-ı verd, gül suyu; gülâb.
|| Âb-ı yah, buz suyu; buzlu su, soğuk
su. || Âb-ı zehre, öd suyu, safra; mec. şarap
(acılığı sebebiyle). || Âb-ı zehr, zehir suyu. ||
Âb-ı zer, altın suyu, yaldız; safran; mec. beyaz
şarap. || Âb-ı zır-i kâh, saman altındaki
su; mec. saman altından su yürüten, entrikacı,
iki yüzlü, dalavereci; gizli kalmış, bilinmeyen
kabiliyet; hile, dolap, desise, entrika.
|| Âb-ı zülâl, katkısız, berrak, duru su;
mec. billûr, cam; ayna. || Â b u gil, su ve
toprak; mec. dünya, arz, yeryüzü, fani varlık,
beden.
— Coğr. Âb, önasya ve Hindistan’da nehir,
göl adlarına girer: Âb-ı Amu, Âb-ı İstadeb,
Mürgâb, Duâb, Pençâb v.b. (m
ÂB
12
Kas