ABD’DE BAŞTA GELEN ÖLÜM NEDENLERİ

ABD’DE BAŞTA GELEN ÖLÜM NEDENLERİ

ABD Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezinden verilen sayılara göre 1950 -1970 arası her 100.000 kişi için yıllık ölüm nedenleri şöyledir: Kalp – Damar hastalıkları 300, Kanser 130, Enfarktüs 70 – 90, Kazalar 50 – 60, Grip ve Zatürrie (pnömoni) 20 – 30, Şeker – Siroz – Bronşit, Anfizem, Astm – Damar sertliği – intihar herbiri 10 – 20, Cinayet 5 -10, Böbrek hastalıkları 4 -17, Ülser 3-5. Bu sayılardan çıkarılan bazı önemli sonuçlar: Kalp – damar hastalıkları ve enfarktüs (kalbin besleyici koroner damarlarının tıkanması) kanser’den 3 kat daha fazla öldürücüdür. Kazalar hemen hemen enfarktüs kadar tehlikelidir. Kaza, intihar ve cinayet yüzünden her yıl nüfusun yaklaşık binde biri ölmektedir. İntihar hemen hemen şeker, siroz, damar sertliği ve müzmin akciğer hastalığı kadar öldürücüdür. Kazaların da çoğu kere ruhsal nedenlere bağlı olduğu düşünülürse (örneğin kazaya yatkın şoförlerin belli bir kişiliği olduğu ve kazaya arabadaki kusurlardan çok şoförlerin sebep olduğu bilinmektedir) ABD’de ruh sağlığının bozukluğu başta gelen ölüm nedenleri arasında yer almaktadır.

KİMLER DAHA SIK KAZA YAPAR?
Amerikan Tıp Birliği Dergisinde (JAMA) Dr. Manuel Rodstein sosyal sigortaları, iş hekimlerini ve sigorta firmalarını yakından ilgilendiren bir soruyu cevaplıyor: Diğerlerinden daha sık kaza yapan insanlar var mıdır, eğer varsa sebebi nedir? “Evet, vardır. Bu gibi kaza yâpmaya yatkın kişilerde şu psikolojik durumlara daha sık rastlanmaktadır: 1. Ebeveynin aşırı otoriter veya boşanmış oluşu,
Çocuklukta yalancılık ve hırsızlık, 3. Cinsel hayatta anormallikler, 4. Sık sık iş değiştirme, 5. Sorumsuz, maceracı ve saldırgan bir kişilik, 6. Şeflerle geçinemeyiş, 7. Güç durumlarda kararları bizzat ve hızla vermek. Böyle bir insan sıkıntı, yalnızlık ve hayal kırıklığı içinde ise kaza riski daha da artmaktadır”

 

GÖZ BİÇİMİ LEKELERİN ESRARI
Omurgalı veya omurgasız birçok hayvanın pulları veya kanatları üzerinde dışarı bakan kocaman, korkunç şöz biçimi lekeler vardır, bu lekelerin hayvanın düşmanlarını ürkütmeye yönelik olduğu sanılıyor. Kobra yılanından bazı balık ve kelebek türlerine kadar uzanan göze benzer lekeler özellikle yanyana iki gözü andırdıkları zaman düşmanları kaçırtmaktadır. Ingiliz etolojist’i Robert Hinde’a göre birçok kuş ve memeli türü sabit bir bakış imajı karşısında içgüdüsel olarak geri çekilmektedir. Amerikan psikologu Robert Coss’a göre bazı martılar ve sıçanlar aşk dansı yaparken eşleriyle yüzyüze gelmekten kaçınırlar. İnsanın yüzüne bakmaktan kaçınıp başını habire yana çeviren bir sıçan belki de boyun eğdiğini belirtmek istemektedir. Coss kendini tehlikede hisseden maki maymunlarının yusyuvarlak gözlerini düşmanın gözlerine diktiğini belirtmektedir.
107. ELEMAN KEŞFEDİLDİ
Dubna Nükleer Araştırmalar Enstitü’sünde akademisyen Georgi Flerov başkanlığındaki bir bilginler ekibi Mendeleyev’in periyodik tablosundaki 107. elemanın sentezini başarmış bulunuyor. Daha önce aynı ekip 104,105 ve 106. elemanları da keşfetmişti. Dimitri Mendeleyev 1869’da periyodik tabloyu keşfettiğinde ancak 63 eleman biliniyordu, diğer elemanlar tabloya sonradan girdi, bazıları doğada bulundu, bazıları ise laboratuarlarda keşfedildi, daha doğrusu yaratıldı. Her elemanın keşfi bilim dünyasında büyük bir olay olmakla birlikte yeni elemanların keşfi ancak son zamanlarda mümkün oldu. Bunun nedeni şuydu : bir eleman periyodik tabloda ne kadar yüksek numara taşıyorsa ömrü o kadar kısadır. 102. eleman birkaç dakika, 104. eleman saniyenin onda birkaçı, 106. eleman saniyenin binde birkaçı kadar yaşamaktadır. Bir ara eninde sonunda ömrü sıfıra yakın elemanlarla karşılaşılacağından ve bunların keşfedilemeyeceğinden korkuldu. Fakat son bulunan elemanlar tahminlerden biraz daha uzun yaşadılar ve böylece periyodik tabloda bir “kararlılık adası”na rastlamak umudu doğdu. 107. eleman bu umudu kuvvetlendirmiştir, çekirdeği iki milisaniye yaşamaktadır, bu süre hemen hemen 106. elemanın ömrü kadardır. “Kararlılık adası”na yaklaşılmıştır ve başka yeni elemanların keşfi de uzak değildir.
HAYVANLAR NEDEN KÜRK DEĞİŞTİRİR?
Her yıl kış yaklaşırken birçok kürklü hayvan New York’un 5. Avenü’sündeki hanımlar gibi eski kürkünü atarak yenisini giyer. Kutup tilkisi ve kutup tavşanı gibi Arktika türleri kar yağmağa başladığında kar beyazı veya gri kürkünü giymiştir, kahverengi kürklerini ise baharda giyeceklerdir. Eurasia ve Kuzey Amerika ormanlarında dolaşan geyikler ve gelincikler bile mevsimlere göre renklerini değiştirirler. Hayvanların kürk değiştirmeleri hayatta kalmalarını sağlar, hem saldıran, hem kaçan türler yılda iki defa kürklerini (ve bu nedenle renklerini) değiştirirler, böylece mümkün olduğu kadar göze çarpmaz bir hal alırlar. Fakat bunu nasıl başarıyorlar acaba? Bunda başlıca üç etken kabul edilmektedir: 1. Günün uzunluğu: Günün uzunluğuna ve mevsime göre göze giren ışık miktarı değişmekte ve muhtemelen hipofiz bezi buna cevap olarak harekete geçmekte ve hormonlar yolu ile tüylerin değişmesini sağlamaktadır. 2. Yerde kar oluşu: Çok soğuk Hudson Körfezi civarında yaşıyan arktika tavşanları yılın büyük bir kısmında beyaz kalırlar, fakat karlar eriyip te ancak 9 hafta sürecek kısa yaz başlayınca koyu renkli kürklerini giyerler. 3. Hava ısısı: Edinburgh’a yakın Pentland tepelerinde yaşayan bazı arktika tavşan türleri üzerindeki araştırmalar havanın maximum ve minimum ısısının ilk ve sonbaharda tüy değiştirme hızını etkilediğini göstermiştir, hava ne kadar soğuksa tavşanlar o kadar hızlı tüy değiştirmektedir. SCIENCE DIGEST, SCIENCE ET VIE,
SCIENCE ET A VENIR ve SPUTNÎK’ten Çeviren: Dr. Selçuk ALSAN

 
F
ransa’da Camille Flammarion’un yazdığı bir bilim – kurgu romanında Lumen adlı insana benzer bir yaratığın maceraları anlatılmaktadır. Lumen Waterloo savaşının sonunda 400.000 km./saniye hızla savaş alanından uzaya doğru uçmaya başlar (ışık hızı 300.000 km./saniye). Yolda savaş alanından yansıyan ışınlara rastlar, tabii ışın savaş alanından ne kadar erken ayrılmışsa Lumen o ışını o kadar geç görür. Bunun sonucu olarak Lumen bütün savaşı sonundan başına doğru tersine görür : ileri doğru saldıranlar geriler, geri çekilenler saldırır durumdadır, mermiler yerden kalkıp top namlularının ağzına doğru yol alır. Einstein’e bu konuda düşüncesi sorulduğunda şöyle demişti: Saçma ve zevksiz bir buluş. Çünkü İzafiyet Teorisi evrende hiçbir cismin ışıktan daha hızlı gidemiyeceğini söylüyordu.
İZAFİYET TEORİSİ YANLIŞ MIYDI?
Günümüzde İzafiyet Teorisinin doğruluğu kesinlikle saptanmıştır, fakat ışık hızının aşılamayacağı acaba doğru mu? Düşünelim ki bazı parçacıklar daima ışıktan hızlı giderler, bu onların varoluş biçimidir. Bugün ışık hızında giden foton, nötrino ve antinötrino gibi parçacıkların varlığı saptanmıştır, bu partiküller ömürleri boyu ışık hızında giderler, başka hızları yoktur. Tahminen istirahat kütleleri sıfırdır (bu onların o kadar hızlı hareketini sağlar). Fakat kimse henüz kütlelerini ölçememiştir, çünkü asla hareketsiz kalmazlar. İzafiyet teorisine göre ışıktan daha hızlı giden cisimlerin kütlesi hayali bir sayı olmak zorundadır. Olsa ne çıkar, yeter ki diğer özellikleri gerçek olsun. 1960’da Sovyet fizikçisi Yakov Terletski’nin Bilimler Akademisi Tutanakları (Dokladı Akademii Nauk SSR) dergisinde çıkan makalesi ışıktan hızlı giden ve hayali kütlesi olan partiküllerin var olabileceğini ileri sürüyordu. Yedi yıl sonra Amerikan bilgini J. Fineberg bu muhtemel partiküllere TAKİYON adını verdi (Yunanca tachys hızlı demek). Bu terim tuttu. Takiyon’a bakan bir insan Lumen’in durumunda olacaktır: A’dan B’ye gitmekte olan bir takiyon önce B ve sonra A noktasına varacaktır, partikül sayıcı bu partikül’ün varlığını partikül daha emitör’den (partikül verici) ayrılmadan saptayacaktır. Sonuç sebepten önce gelecektir. Kısacası zaman geriye doğru akmış olacaktır.
“ZAMAN MAKİNESİ” YARDIMI İLE
insanın elinde en elverişli zaman makinesi bir film gösterme makinesidir. Şöyle bir dedektif filmi düşünelim: Bir bey zengin bir evden elinde ağır bir çanta ile çıkar, birden köşeden bir gangster çıkar, tabancasını çıkarıp ateşler, adam yere düşer, gangster çantayı kapar ve köşeyi döner. Şimdi bu filmi tersinden gösterelim: gangster köşeyi dönüp çantayı yerde yatan adamın yanma koyar, sonra geri kaçar ve tabancasını yerine koyar. Adam gözlerini açar, çantasına uzanır ve yerden kalkar, bir tabanca sesi duyulur, fakat buna rağmen adam geri geri giderek kapıya varır, haydutsa geri geri gidip gözden kaybolur. Şimdi filmin geriye doğru
I
oynatıldığını düşünürsek bu ikinci sahnede saçma olan hiçbirşey yoktur, filmin ileri doğru oynatıldığını düşünürsek tabii ki fTerşey saçmadır, çünkü “ölü adam kalkıp yürümüştür”, çünkü kurşun adamın göğsünden çıkıp namluya uçmuştur. Perdede görülen şeyler gerçek olamaz, bir kere termo-dinamiğin 2. yasasına aykırıdır, fakat bu kanun makro-dünya için geçerlidir.
MİKRO-DÜNYANIN DERİNLİKLERİ
Mikro-dünyada (atom dünyası) durum başkadır: mikro-dünyadaki olayların birçoğu geri dönebilen (reversibl) cinstendir, bu mikro olaylar filme alınıp ta film tersinden gösterilse hiçbirşey değişmez, hiçbir doğa yasası zorlanmış olmaz. Acaba eksi zaman yalnız takiyonların uçuşunda mı söz konusudur? Sonuç sebepten önce gelebilir mi? Terletski’ye göre mikro-dünyada kozalite prensibi (önce sebep, sonra sonuç) dışına çıkıla- bilir. örneğin takiyonlarla homojen bir şekilde dolu bir uzayda hangi partikülün takiyon vericisi, hangisinin takiyon alıcısı olduğu önemini yitirir. Amerikan fizikçisi Paul Shonka’ya göre sebebin sonuçtan önce geldiğini kabul etmemiz böyle düşünmeye alışmış oluşumuzdandır, ona göre her olay hem geçmişteki, hem de gelecekteki olayların etkisi ile meydana gelmiş olabilir, böyle bir dünya garip ama son derece zariftir. Fakat fizikçilerin çoğuna göre madde genellikle koza- iite prensibine uyar. Takiyonlar (eğer varsalar) bu kurala uymadıklarından madde ile etkileşmeleri mümkün olamaz, aletlerimiz madde için yapıldığından takiyonları keşfedenleyiz.
TAKİYONLARIN ARANMASI
Bu karamsar düşüncelere rağmen birçok ülkede takiyonlar arandı. Bir grup Hintli fizikçi onları kozmik ışınlarda aradı, fakat bulamadı. 3S-279 quasar’im inceleyen Amerikan astrofizikçileri Whitney, Shapiro ve diğerleri bu yıldızın ışıktan 10 kere daha hızlı sinyaller verdiğini belirttiler. Acaba takiyonlar mı saçıyorlardı? Sözün kısası takiyonlar bugüne dek bulunamadı. Sovyet bilginleri birgün takiyonların çok küçük bir zaman – uzay aralığında bulunacağına inanıyorlar. Takiyonların aranmasına devam edilmelidir. SPUTNİK’ten Çeviren: Dr. Selçuk ALSAN

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*