ADALET İŞLERİNİN DÜZENLENMESİ ve YÜBÜLTÜLMESİ

Peygamberimizin Hâkimler Hakkındaki Açıklaması ve Muhâkeme Usûlü :

Peygamberimiz; Medine’de kendisine Müsümler, gayr-i Müslimler tarafından arz edilen her çeşit dâvaları ve münâzaalan adalet dâiresinde (Nisâ: 58-59) hail ve fasl etmekte idi

Peygamberimiz, Kadılık ve Hâkimliğin, çok nâzik ve tehlikeli bir vazife olduğuna Eshâbmın dâimâ dikkatini çekerdi :

«Üç kısım Kadı vardır : Bir kısmı, Cennettedir, iki kısmı da, Cehennemdedir ! ‘

Cennette olanlar: Hakkı tanımış ve ona göre hüküm vermişlerdir. İkinci kısma dâhü olanlar : Hakkı tanımış, fakat, hüküm verirken, hakdan ayrümış ve Cehenneme girmişlerdir.

Üçüncü kısma dâhü olanlar ise : Bilmeden, insanlar hakkında hüküm vermiş ve Cehennemi boylamışlardır.» (1).

«Zulme ve haksızlığa sapmadıkça, Allâh, Kadı üe berâberdir. Haksızlığa saptığı zaman, onu, kendi hâline bırakır!» (2).

«Sizin hayırlınız, en güzel, en iyi hüküm vereninizdir!» (3).

«Bir Hâkim, hüküm vereceği zaman, ictihâd eder ve ictihâdmda isâ-bet ederse, ona, (doğruyu arama ve bulma mükâfatı olarak) iki ecir vardır.

Eğer, hüküm vereceği zaman, hakkı arar ve fakat, hükmünde yanılırsa, ona da (hakkı araştırma mükâfatı olmak üzere) bir ecir vardır.» (4).

«Hâkim, öfkeü iken, iki kişi arasında hüküm veremez!» (5). «Herhangi biriniz, Müsliimanlar arasında Hâkimlik vazifesinde denenirse, öfkeü iken hüküm vermesin.

Oturuşta, bakışta ve işârette iki tarafı bir tutsun!» (Süyûtî – Câmi-üssagîr, c. 1, s. 15, Ebû Yâlâ’nm Miisned’inden naklen.)

Peygamberimiz, muhâkeme edeceği zaman, Dâvâcıyı ve Dâvâ olunanı önünde oturturdu (6).

Dâvâcıyı ve Dâva olunanı dinlemedikçe, hüküm vermez, Hâkimlik yapacak olanlara da, bu şekilde hareket etmelerini tavsiye ederdi (7).

Dâvâcıdan, dâvâsma delü ve şâhid getirmesini ister, getiremediği takdirde, Dâvâ olunana Yemin teklif ederdi (8).

Yemin ettireceği, Müslüman ise «Kendisinden başka tanrı olmayan Allâh’a yemin et bakayım Dâvacımn sende bir şeyi, bir hakkı bulunmadığına?» diyerek Yemin ettirir (9);

Eğer, Yemin ettireceği, Yahudî ise «Tevrât’ı, Hz. Mûsâ’ya indiren, denizi yarıp sizi Firavun hânedânmdan kurtaran, üzerinizi bulutla gölgeleyen, size kudret helvâsı ve bıldırcın kuşu nimetini indiren Allâh’a Yemîn et bakayım…» diyerek Yemin verirdi (10).

Taraflar, sulh olmak istedikleri zaman, kabûl eder : «Müslümanlar arasında sulh, caizdir.

Ancak, Haramı, helâllaştıran, veyâ Helâlı, haramlaştıran bir sulh, câiz değüdir!» buyururdu. (11)

(1) Ebû Dâvûd – Sünen, c. 2, s. 268, İbn-i Mâce – Sünen, c. 2, s. 776.

(2) Ibn4 Mâce – Sünen, c. 2, s. 775.

(3) ibn-i Mâce – Sünen, c. 2, s. 809.

(4) Müslim • Sahih, c. 5, s. 131, Ebû Dâvud – Sünen, c. 2, s. 268, İbn-i Mâce – Sünen, c. 2, s. 776.

(5) Müslim – Sahih, c. 5, 8. 132, Ebû Dâvûd – Sünen, c. 2, s. 271, Tirmizt – Sünen, c. 3, s. 620, Ibıvi Mâce – Sünen, c. 2, s. 776.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*