wiki

Ahmed Cevdet Paşa’nın Talebelerle İlgili Raporu

Ahmed Cevdet Paşa’nın Talebelerle İlgili Raporu

Cevdet Paşa’nın eğitim meseleleriyle ilgili sultana sunduğu raporda hayli ilginç noktalar yer almaktadır. Raporda, özellikle askerî rüştiyelerdeki ders programları ve okutulan dersler üzerinde durulmakta, yapılan yeni düzenlemelerle “itikadı bozuk talebelerin yetişmeye başladığına” dikkat çekilmekteydi…

2

Tanzimat yıllarından itibaren Batı hayranlığıyla yetişen bazı devlet adamları, celladına gülümseyen mahkûm misali önce düşmanlarına hayret ettiler, sonra hayran ve nihayetinde de mahkûm oldular. Bu süre zarfında hayatı boyunca tutarlı olan kişi neredeyse yok gibidir. Zaten hızla değişen dış dünya karşısında değişmemek belki bir marifet değil ama önemli olan bu değişme sırasında sağlıklı intibak yol ve usulünü keşfederek hareket etmektir. Bu intibakı gösteren Osmanlı âlimi, devlet adamı, hukukçu, tarihçi ve eğitimcilerinden biri bugün yeni nesillerce asla hakkıyla tanınmayan Ahmed Cevdet Paşa’dır.

Cevdet Paşa’nın birçok hususiyetinin yanında, zikredilmesi ve araştırılması gereken önemli bir yönü de eğitimciliğidir. Onun bu sahada çok büyük hizmetleri vardır. 1850’lerden 1900’lere kadar memlekette yapılan bütün önemli işlerin arkasında o vardır.

Bu kısa yazıda Cevdet Paşa’nın 1883’te Sultan Abdülhamid’e verdiği bir eğitim raporundan kısaca bahsedilecektir. Cevdet Paşa’nın eğitim hizmetleri iki kısma ayrılabilir: Öncelikle devlet adamı ve idareci olarak yaptıkları, ikinci olarak da âlim, aydın, mütefekkir, tarihçi ve hukukçu olarak hizmet ve mirası.

Dârulmuallimîn müdürlüğü, Encümen-i Dâniş üyeliği, Bosna, Niş, İşkodra müfettişlikleri, farklı vilayetlerdeki valilikleri ve üç defa üstlendiği Maarif Nazırlığı, Sultan Abdülhamid’e eğitimin farklı sorunlarına yönelik yaptığı danışmanlık ve sunduğu raporlar birincisine; sıbyan, rüştiye ve idadiler için çok farklı sahalarda yazdığı ders kitapları, tarih ve siyer-i nebi kitapları, Hilye-i Şerife ve Kur’ân-ı Kerim’in bastırılması gibi hizmetleri de İkincisine misal olarak gösterilebilir.

Cevdet Paşa 1884’ten sonra aktif devlet hizmetinden ayrılmasına karşılık hayatının son anma kadar devlet için bir şeyler yapabilme gayretiyle yaşamıştır. Aktif devlet hizmetinde bulunmadığı son yıllarda daha çok, eser telif etmek ve danışmanlık yapmakla meşgul olmuştur. Bu dönemde, güngörmüş tecrübeli bir devlet adamı olarak çeşitli meselelerde kendisine müracaat edilerek fikri alınmış, o da elinden geldiğince yardımcı olmuştur. Meselâ devletin genel eğitim durumu, özel okullar meselesi ve yabancı mekteplerin bir türlü çözüme kavuşturulamayan meseleleri hakkında kendisinden çareler üretmesi beklenmiştir. Paşa, özel okullar, azınlık ve yabancı okullarıyla genel eğitim meselelerini ayrı raporlar halinde sultana sunmuştur.

Cevdet Paşa’nm vefatından iki sene önce genel eğitim meseleleriyle ilgili sunduğu raporda hayli ilginç noktalar yer almaktadır. Kısa bir süre sonra onun bu raporda dile getirdiği endişelerinde ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştır. Sunulan raporda öncelikle Tanzimat’tan itibaren eğitim alanındaki gelişmeler kısaca özetlenmiştir. Daha sonra Süleyman Paşa idaresindeki askerî rüştiyelerdeki ders programlan ve okutulan dersler üzerinde durulmuştur. Burada yapılan yeni düzenlemelerle “itikadı bozuk talebelerin yetişmeye başladığına” dikkat çekilmiştir. Bu itikadı bozuk öğrenciler devlet için büyük bir tehdit olarak görülmüştür. Çünkü “Devlet-i Aliyye, esasını din (İslâm) üzere kurmuş olduğundan” mevcut durum “ilerisi için pek vahim görünmektedir.” Ona göre bu kötü gidişe bir an evvel “dur” denilmelidir. Paşa meseleye şöyle bir çözüm getirmiştir: Okulların her derecesinde ulûm-ı diniye okutulmalıdır. Sıbyan mekteplerinde ilmihal okutmak ye terlidir. Diğer okulların derecesine göre, akâid ve fıkıh kitapları okutulmalıdır.

Üsküp Askerî Rüşdiyesi talebeleri

Üsküp Askerî Rüşdiyesi talebeleri

Cevdet Paşa’nm tahmin ettiği gibi özellikle askerî Tıbbiye ve Bahriye’den yetişen taşralı talebeler, zamanın şuuru felce uğratan yıkıcı felsefe ve inançlarına hayli itibar göstermişler ve Avrupa’da bu yolda yazılmış eserleri ezberlercesine okumuşlardır. Bu gençler sağlam bir İslâmî itikada sahip olmadıkları için de dinî değer ve kültürü alabildiğine eleştiren bir nesil yetişmiştir. Bu nesil her ne kadar devleti kurtarmak niyet ve idealini benimsemiş gibi görünse de zeminleri sağlam olmadığı, tuttukları yol yanlış olduğu için kendileriyle birlikte devlet ve toplumu zehirlenmişlerdir (Arap ve Balkan devletlerinde milliyetçi ve ayrılıkçı fikirleri yayan genç liderlerin de aynı nesilden yetişmiş olması tesadüf olmadığı gibi, hayli manidardır.)

Pek çoğu Sultan ikinci Abdülhamid devrinde açılan ve Memâlik-i Mahrûse’ye yayılan modern okullar, Askerî Rüşdiye, İdadi ve Tıbbiye’den yetişen talebeler ironik bir şekilde devletin sonunu getirmişlerdir. 1889’da kurulan ve 1895’te aktif faaliyete başlayan İttihat ve Terakki’nin bütün kurucu ve önde gelen üyelerinin söz konusu sınıftan gelmeleri Cevdet Paşa’mn ne kadar haklı olduğunu göstermektedir. Askerî Tıbbiye’den mezun olup ülke siyasetinde derinden etkili olanların pek çoğu, Avrupa’dan ithal inanç ve ideolojilerle sermest olmuş aktivist gençlerdir. Bu zümre içinden pek çoğu inanç ve itikat noktasında yaşadıkları buhranı çevrelerine de yaymaktan geri kalmamışlardır. Nitekim bu inanç(sızlık) krizinin ve marazının etkileri bugünlere kadar gelmiştir.

Bugün eğitim denilen devre, büyük bir keşmekeş görünümü arz etmektedir. Bugünün eğitim sistemi neyi, niçin ve nasıl öğrettiğini bilmeyen, milyonlarca gencin en değerli zamanlarını eriten, yok eden ve Allah’ın bin bir renk ve kabiliyette yarattığı yavruları hepsi birbirine benzeyen, okumaz, yazmaz, düşünmez, rahat yaşamaktan başka tasa taşımayan kitleler olarak yetiştiren bir yapıdadır.

Cevdet Paşa’mn sunduğu raporda dile getirilenleri bugüne uyarlarsak, eğitim insanlara sağlam bir inanç ve itikat vermelidir. Bunu vermeyen eğitim başa bela olacak nesillerin yetişmesine zımnen destek olmuş demektir. Cevdet Paşa eğitim hizmetleri sırasında bu dengeyi gözetmiş ve sıbyan mektepleri ile rüşdiyelerde okutulmak üzere Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaat çizgisinde, Malumât-ı Nâfi‘a adlı eseri yazmıştır.

Talebelerle İlgili Rapaor

Talebelerle İlgili Rapaor

İkinci Abdülhamid Han’a sunduğu arzların bir bölümü olan Mâ’rûzât’m sonunda Cevdet Paşa eğitim ve hayat anlayışını birkaç cümle ile özetler ve gerek devlet büyüklerinden gerekse sultanlardan gördüğü mazhariyeti hiçbir zaman istismar etmediğini anlatır. Hırsu tamaha düşüp de pek ileri seğirtmediğinin altını ısrarla çizer. Bunu daha iyi anlatabilmek için çağdaşı Ziya Paşaya ait şu meşhur beyti tekrarlar: Erişir menzil-i maksuduna aheste giden / Tîzreftar olanın pâyma dâmen dolaşır. O, bu mısrada anlatılmak istenenin icabı olarak, hayatta ilerlemek ve yüksek makamlara gelmek konusunda hiçbir zaman acele etmemiştir. Mecelle’nin 99. maddesi olan “Kim ki bir şeyi vaktinden evvel isti’cal ederse, andan mahrumiyetle mu’âkab olur” hükmüne öncelikle kendisinin riayet ettiğini belirtmiştir.

Cevdet Paşa, hayatında nasıl bir yolda ilerlediğini, hayat felsefesinin ne olduğunu ise şöyle anlatır: “Gördüm ki düşünerek ve temkinli hareket edenlerin sonları hayırla bitiyor. Hemen ateş gibi birdenbire parlayanların parlak gelecekleri ise çabuk sönüyor. Bu sebeple dünyanın alış-veriş ve iniş’çıkış esaslarına göre hareket ettiğini görüp ibret aldım. Daima orta yollu, ihtiyatlı ve akıllıca hareket ettim. Nasibime razı oldum ve bana verilen nimetlere şükrederek Allah’a tevekkül ettim. ‘Niyetlerinde samimi olanlar, büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar’ vadisinde çok dolaşıp çok büyük zorluklar ve tehlikeler yaşadım, çok zahmetler çektim. Ancak ‘en-Necâtü fi’s-sıdk’ (kurtuluş doğruluktadır) yolundan hiç şaşmadım. Doğruluktan ayrılmadım. Allah’ın bir lütfü olarak da lekelenmedim. Allah da bu kulunu her hâlü kârda korudu.”

Ahmet Cevdet Paşa

Ahmet Cevdet Paşa

Cevdet Paşaya göre bu istikamette olanlar her zaman rahat ve huzur bulacaklardır. Yine ona göre dünyada korkulacak olan bir şey varsa o da yalnızca Allah korkusudur (…). Ona göre: “Padişahtan korkmak hikmettir. Anadan babadan korkmak hikmettir. Büyüklerden vesâireden korkmak, sakınmak, utanmak hikmettir. Ve cümlesinin başı Allah korkusudur.”
Kaynaklar: BOA, Y.EE., D.39/7; Ahmed Cevdet Paşa, Ma’rûzât, (Haz.: Yusuf Halaçoğlu), İstanbul 1980; Richard Chambers, The Education of a Nineteen-Century Ottoman Âlim, Ahmed Cevdet Paşa”, International Journal of Middle East Studies, V: 4, No: 4

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir