Genel

Akciğer Kanserleri

AKCİĞER KANSERLERİ

Erkeklerde ölüme yol açan kanserler arasında akciğer kanserleri halen başta gel­mektedir. Sadece Amerika Birleşik Devlet­lerinde günde 200 yeni vak’a teşhis edil­mekte ve yılda 100.000 kişinin üzerinde ölüme neden olmaktadır. İngiltere’de bu oran daha yüksektir. Hastalık çoğunlukla uzun süre sigara içenlerde ve en sık 55-65 yaşlarında görülmektedir. 40 yaşın altında daha az rastlanmaktadır. Evvelce esasen er­keklerde görülen bir hastalık olmakla bera­ber, sigara tüketiminin artmasına paralel olarak kadınlarda da görülme sıklığı artmış­tır.

Etyoloji:

Sigara tiryakiliği akciğör kanserlerinin çoğunluğunda etkili bir faktör olup belki de hastalığın sebebidir. Sigara içimi ile ak ciğer kanseri arasında kesin bir ilişki göıtlt* rilmiştir. İçilen günlük sigara miktarı, için* süresi ve dumanı inhale etme derinlijîi il* hastalığın meydana gelişi arasında dogrıı orantı vardır. 20 yıl süre ile günde iki p*k*l sigara için kişide kanser oluşması oranı lıi<, içmeyene kıyasla 16-17 defa daha fazlmlır Filtre kullanılması, pipo veya puro içilmen kanser riskini kısmen azaltmaktadır. Sigarı tiryakisi bir kişi sigarayı bırakırsa kan«’ oluşma riski azalmaktadır.

Katran veya sigara dumanı ile baz hayvan türlerinde deneysel olarak akcige kanseri meydana getirilmiştir. Dumandı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

mı önemli etki lıusiu bunzoınljıyrenf olmak I ıı/iTi’ hidrokarbon iraksıyonuna aittir.

Akciğer kanseri etyolo}ismde sigaradan başka meslek nedeniyle maruz kalınan ve inhalasyon yoluyla alman bazı ajanlar da sorumlu tutulmaktadır. Bunların başlıcaları, asbest, arsenik, klormetil esterleri, kromat- lar ve nikeldir. Asbest, hem akciğer kanseri hem de malign mezotelyoma oluşumuyla ilgili görülmektedir. Sigara tiryakiliğinin de bulunması bu mesleki karsinojenlerin etki­lerini arttırmaktadır. Radyasyona maruz kalmak da akciğer kanseri oluşumunda rol oynayabilmektedir.

Yukarıdaki faktörlerin, bazı genetik özelliklerin bulunması halinde daha da etki­li olduklarını gösteren araştırmalar vardır. Örneğin, akciğerlerde bulunan “aryl hvdro- carbon hydroxilase” (AHHi enzimi sigara dumanındaki polisiklik hidrokarbonları kar- i j sinojenik haie getirmektedir. Bu enzimin j i aktivite düzeyinin genetik olarak tayin edil- : diği belirlenmiştir. Dolayısıyla kişinin belir­li bir genetik karakterinin olması çevredeki karsinojen maddelere karsa duyarlığını art- tırabilmektedir.     ‘

Patoloji ve Patogenez:

Akciğer kanserleri veya bunun verine i sık kullanılan bir terim olarak “bronş kan­serleri”. hücre tiplerine göre dört ana gruba ayrılmaktadır:                                         !

1- Epiöermoid kanser (squamoz hücre­li kanser): Tüm akciğer kanserlerinin yakla­şık % 35’i oranında görülürler, segmental veya subsegmental bronşlardan kaynaklanır­lar. Karsinojenik ajanların etkisiyle bir ta- | raftan titrek tüylü epitel hücreleri, tüylerini kaybederek çıplaklaşırken bir taraftan da i bazal hücrelerde atipik metaplazi meydana gelir. Sonra mukoza neoplastik hücrelerle

1 kaplanır. Bu gruptaki kanserler erken me- ! tastaz yapmazlar. Büyüdükleri zaman lob i bronşlarında veya ana bronşlarda tıkanma i yapabilirler. % 20 vak’ada kaviteieşebilirler.

2- Küçük hücreli anaplastik kanser (oat j cell-yulaf hücreli kanser): Yaklaşık % 25 oranında görülürler. Trakeo-bronşiyal ağa-

! cm herhangi bir yerinden kaynaklanabilir- | I 1er. Erken metastaz yaparlar. Sigara tirya- küerinde görülen tipler epidermoid veya I küçük hücreli anaplastik kanserlerdir.

3- Adenokanser: Yaklaşık % 25 ora­nında görülürler. Çoğunlukla akciğerlerin periîerinde lokalize olurlar. Asiner veya glandüler .yapılar meydana getirirler, nadi­ren bronşları döşeyen submukozal bezler­

den» knynuklnmrlm (,>!jil.lı (>k.so|i’l) ve (“ti* do.ıetı luktoiii‘1 udrııokareıııonıalunn oluşu­muyla ilişkilidir, Kksojihi laktörler arasında asbest, kadmiyum, kromatlar. berilyum ve diğer bazı pnömokonyotik tozlar vardır, en- dojen faktörler ise kronik interstisyel pnö- monitis ve fibrosis, progressif sistemik skle- tozis ve akciğer infarktüsü eskarlarıdır.

Adenokanserlerin özel bir subgrubu “bronkoalveoler hücreli” (veya aiveoler hücreli) kanserlerdir. Bunlar tüm akciğer kanserlerinin % 3-4’ünü oluştururlar. Al­veol septumlan boyunca büyürler, bir veya birkaç yerde birden meydana gelebilirler.

4-  Büyük hücreli kanser: Yaklaşık 9; 15 oranında görülürler. Genellikle periferik lokalizasvonludurlar. Büyük nekrotik kitle­ler oluştururlar.

Klinik Bulgular:

Akciğer kanserlerinin yaklaşık % 5’i asemptomatik olup, rutin radyolojik ince- emeler sırasında fark edilirler. % 9 5’inde se tümöre bağlı semptomlar vardır. Ancak >u semptomlar her zaman akciğer kanseri çin spesifik değüdir. Vak’alarm çoğunda îörülen halsizlik, iştahsızlık ve zayıflama gl- :i genel semptomların dışındaki belirtiler iört grupta toplanmaktadır:

1-Bronkopulmoner semptomlar: Hasta arafmdan “sigara öksürüğü” diye nitelendi- ilen ve bronşun tümör tarafından irritasyo- iu ile oluşan öksürük vardır, % 40 vak’ada iddetlidir ve bazan balgam çıkartmakla be- aber olabilir. % 60 vak’ada tümörün ülse- asvorıu sonucu hafif hemoptizi bulunur, lava yollarında tam veya kısmi tıkanma ol- nası vizing ve dispneve yol açar. Tıkanma onucu distaldeki akciğer parankimasında telektazi ve infeksiyon meydana gelebilir e hastada pnömoni veya abse semptomları öriilebilir, bu hastalıklara ait fizik muave-

ı e bulgulan alınabilir. Vak’alarm hemen ansında künt bir göğüs ağnsı vardır.

2-   Akciğer dışı toraks belirtileri: Has- ılann yaklaşık % 15’inde, tümör akciğer

ı ışına uzanarak plevra, göğüs duvarı ve me- ı iasten organlanna ulaşır. Nervus recur- ı ms’in tutulması ile (çoğunlukla solda)

I ord vokal paralizisi ve buna bağlı ses kısık – i |ı oluşur. Vena kava superiora bası veya vazyon ile “V. Kava Superior Sendromu” i eydana gelir. Bu sendromda boyunda ve ; ıraksın üst bölümünde ödem, el kol ve bo- jn venalannda aşırı dolgunluk, göğüs ön i ıvarmda teleniiektaziler ve genişlemiş 1 illateral venalar bulunur. Frerıik sinirin

 

t uiuldııı’iı Viil.’ulıırd;! lıır hi’»ııdıyıdr«Kmmlıı pmıılızı meydana ırulir.

Akciğerdeki lenf akımının entn’llrııııır si veya plevranın hastalıca kuUlmuNivı.ı % 10 vak’ada değişik miktarlarda plovrul sıvı birikimi olur. Paraözofageal lenf bezleri tutulmuş ise kısmi özofagus tıkanması so­nucu disfaji meydana gelir.

Birinci kosta kavsi içinde yerleşen tü­mörler (Pancoast veya superior sulkus tü­mörü) brakial pieksusun dallarına ulaşırlar­sa omuzda ve kolda ağrı ve kuvvetsizlik hissedilir. Daha ileri dönemde servikal sem­patik ganglionlann tutulması ile “Homer Sendromu” meydana gelebüir. Bu sendro- mun karakteristik özellikleri hastalığın bu­lunduğu taraftaki yüz varışında, terleme az­lığı. myosis, ptosis ve enoftalmus’tur.

3-   Toraks dışı metastaz belirtileri: Vak’alann 9c 3-6’sında intrakranival metas­tazlara ait nörolojik semptomlar görülmek­tedir. Bunlar hemiplejı. epilepsi, kişilik de­ğişiklikleri. konfüzyon, konuşma bozukluk­ları veya sadece baş ağrısıdır. % 1-2 vak’ada metastaza bağlı kemik ağrıları ve patolojik fraktürler oluşmaktadır. Nadiren, yine me­tastazlar sonucu ikter. asid veya batında kitle dikkati çekmektedir.

4-  Toraks dışı ve metastaza bağlı ol­mayan belirtiler (paraneoplastik sendrom- lar): Akciğer kanserli hastaların bir kısmın­da metastaz bulunmadığı halde çeşitli siste- mik belirtiler görülebilmektedir. Bu belirti­ler bazan hastalığın ilk bulguları olabilmek­tedir. Çoğunluğu küçük hücreli kanserlerde görülen belirtilerden bir bölümünün fizyopa- tolojisi anlaşılmıştır. Tümöre yönelik teda­vi etkili olduğunda, aşağıda özetlenen para­neoplastik send romlar da sıklıkla gerile­mektedir.

a- Endokrin sendromlar: % 12 oranın­da görülürler. Küçük hücreli kanserlerde aşı­rı antiaiüretik hormon salgılanması sonucu hiponatremi görülebilir. Ektopik ACTH sal­gılanması sonucu Cushing sendromu gelişir. Yine küçük hücreli kanserlerde bulunan nö- rosekretuvar granüllerden başta serotonin olmak üzere çeşitli vazoaktif maddelerin salgılanmasıyla “karsinoid sendrom” ortaya çıkabüir. Belirtileri, ani yüz kızarması, tan­siyon yükselmesi, bulantı, kusma, divare, terleme ve taşikardidir. Epidermoid kanser­lerde ektopik paratiroid hormon yapımı so­nucu hiperkalsemi ve hipofosfatemi ortaya çıkar.

b- İskelet ve bağ dokusu sendromlan: % 30 vak’ada çomak parmak görülür. % 2-

I” vmK ii11a hipcnrııfil. pulumun ıntlmmıı mimli loptan»1 İlli MMHlronıdıı eklnııılrtdf nim, şişlik, periostitis vt> Mmılltul faİHiıkn hırdaki yumuşak dokuda çivili* lıuluıııııulı tadır. Oluşumunda humortıl vr ıınnıinnlh faktörler sorumlu tutulmalıta ı»? d« lıtmlıy tam olarak açıklanamamıştır

e- Nöromüsküler semimmlııı kur »Ino matöz mivopatiler. akciğer kmiM’rlminii en sık görülen ekstratorasik, nonmııuutıttılı İm lirtileridir. Mental bozulduklar, »ıırelıellar dejenerasyon, sensor ve motor noropnü, polinevrit ve polimiyozitis’e sık rastlnnır.

d- Hematolojik ve vasküler belirtiler: Normokrom normositik anemi ve nonspesi- fik lökositoz görülebümektedir. Trombofle- bit ve nonbakterivel trombotik endokardit oluşabilmektedir.

e- Dermatolojik belirtiler: Adenokan- serlerde akantosis nigrikans görülebilir. Skle- roderma ve nonspesifık dermatozlar da ak­ciğer kanserlerine eşlik edebilmektedirler.

Radyolojik Bulgular:

Radyolojik inceleme, akciğerlerde bir malignitenin varlığını saptamada, çok önemli bir tanı yöntemidir. Her ne kadar yarım santimetrenin altındaki çapa sahip lezvonlann radyogramda görülmesi zor ise de hastalığın erken tanısında ve izlenmesin­de bu incelemenin değeri büyüktür. Epider­moid ve küçük hücreli anaplastik kanserler çoğunlukla santral lokalizasyonludur, hilu- sa yakın veya bitişik, kenarlan düzensiz homogen dansiteler halinde görülürler (Re­sim: 4-11). Epidermoid kanserlerin 1/5 in­de tümör kitlesi içinde kavitasvon görülür. Diğer tiplerde kavitasvon nadirdir.

Adenokanserler ve büyük hücreli kan­serler, çoğunlukla periferde lokalize olur­lar. Kenarlan düzensiz, tek veya birbirine yakın çok sayıda opasiteler şeklinde görü­lebildikleri gibi, oldukça düzgün kenarlı, yuvarlak, homojen bir dansite görünümün­de de olabilirler (soliter nodül).

Alveoler hücreli kanser, bronş yolu ile yayılarak milyer görünüm yapabilir.

Bronş içinde bulunan bir tümör, akci­ğerin temizleme mekanizmasını bozarak, distalde pnömoni oluşumun^ yol açabilir ve radyogramda pnömoni veya abse.şeklin- de görüiebüir. Tümör bronşu tam olarak tıkarsa, bronşun havalandırdığı alanda ate- lektazi oiuşur. Tıkanma tam olmaz ise. ba­zan bir supap mekanizması meydana gele­bilir ve kolay giren havanın zor çıkması ile distaldeki akciğer bölümünde “lokal oh«-
: i         Resim

Akciğer kanseri. Sağda, mediastene b kilde yayılan, epidermoid tipti

\nk, parankim içine düzensiz bir şe- tonş karsinomuna ait dansite


 

 

 

elişebilir. Radyolojik in- kesin karar verilemeverı

bir hilus büyümesinin, aslında bronş içi bir

eğer lokal obstrüktif varsa kolayca anlaşılır, kopik inceleme ile veya um filmleri alınarak, ha­

vası zor boşalan bolümün, ekspirasyon so­nunda akciğerin diğer bölümlerinden parlak ve mediasteııi itmiş olduğu görülme­lidir.

Bunların diamda, mediasten genişleme­leri, plevrada sıvı dansitesine ait görünümler ve kosta harabiyetî, radyolojik incelemede saptanabilen diğer bulgulardır.

Rutin akciğer radyogramlarından baş­ka, tomografi, anjiografi, bronkografi, rad­yoskopi, azigogıafi ve perfüzyon sintigrafisi de radyolojik incelemeler anısında kullanıl­maktadır. Ayrica iomputerize tomografi ile tümörün kesin lokalizasyonu ve yaygın­lığı saptanabilmekte, rutin göğüs radyogra- nu ve standart tomografi ile farked ileme­yen akciğer lezyonlan ortaya çıkartabil­mektedir.

Igulan:

ntasyon hızı vak’alann toğunda önemli derecede artmıştır. İnfek-

■          yon eklenmediği takdirde lökosit sayısı ormaldir. Nadiren nonspesifik lökositoz rörülebilir. Hipokrom veya normokrom ane- live sık rastlanır.

Akciğer kanseri tanısında balgamın si- •ulojik incelemesi çok değerlidir. Vak’ala- ın % 70-90’mda balgamda malign hücreler uptanabilmekte ve bir çoğunda tümörün pi de atüaşılabilmektedir.

Hastaların çoğunluğunda, tümör antı- ü nlerinden olan karsinoembriyonik antijen niktan artmıştır. Ancak bazan normal kişi- rde de, özellikle çok sigara içenlerde, bu ıtijenin titresi yüksek bulunabilmektedir, la nedeale karsinoembriyonik antijen art­ması, diğer bulgularla bir arada olduğu za­rarı tanı değerine sahiptir.

Endoskopik İncelemeler:

Akciğer kanseri tanı ve değerlendiril- esinde kullanılan çeşitli endoskopik giri­mler arasında en önemlisi bronkoskopi- i Her vak’ada mutlaka bronkoskopik in- ı leme yapılmalıdır. Bunun için rijid veya I: ksibl bronkoskoplar kullanılır. Fleksibl I mkoskobun avantajı subsegmental hava ; ularına kadar ulaşılabilmesi ve hasta ta-

 

mfınıİH» (İnlin koltıy tölıtri’ edilnıeııidir.

I»iv,avantajı ise, ana bronşların nıolıîl olup

  • •ılmadıpının anlaşılmasına imkan vemu’int’ »ıılır. Bronkoskopik inceleme ile tümör go Miltırse hem tanı koyulur hem de bronş sis- i «mi içindeki yer saptanır. Daha sonra tü­mörden biyopsi materyali alınarak histolo- |ık tip tayini yapılır. Bazan tümör görülme­ni’ dahi bronş duvarında baskı veya infiltras- von ile değişiklikler meydana getirerek in­il ırekt bulgular verir. Bronş içinden alınan ııspırasyon ve lavaj sıvısından başka, forseps biyopsisi, transbronşival biyopsi ve fırçala­ma materyali de incelenerek tam ve tedavi- vr yön verilir.

Akciğerin periferinde yerleşmiş lezyon- Inrda, bronkoskopik inceleme yeterli bilgi vermez ise perkütan akciğer biyopsisi yapı­lır. özellikle ince iğnelerle yapılan aspiras- von biyopsilerinde komplikasyon oranı düşüktür.

Lenf bezi büyümesi var ise biyopsi ile mceienmelidir. Pievrada sıvı toplanmışsa torasentez ile alınıp sitoiojik inceleme ya- pümalıdır. Özel iğnelerle yapılan plevra biyopsivelir de tanıda yardımcı olabilmek­tedir.

Yukarıdaki incelemeler ile tanı kovula- mamışsa ve tümörün mediastinal lenf bezle­rine yayıldığı düşünülüyorsa mediastinosko- pi yapılır. Hiçbir yöntem ile tanıya gidile­memiş fakat neoplazi şüphesi devam ediyor­sa eksploratris torakotomi uygulanır.

Tedavi:

Tedavi, kanser hücresinin tipine, hasta­lığın yaygınlığına, hastanın yaşma, genel durumuna ve beraberinde bulunabilecek di­ğer hastalıklara göre değişmektedir. Günü­müzde, cerrahi rezeksiyon, radyoterapi, ke- moterapi ve immunoterapi tek başlarına veya kombinasyonlar halinde uygulanmak­tadır.

Cerrahi Tedavi:

Halen en etkili tedavi şekli olan cerrahî rezeksiyonun uygulandığı vak’alarm yakla­şık % 30’u 5 yıldan fazla yaşamaktadır. Ancak bu tedavinin uygulanabilmesi için hastanın operabl dönemde bulunması ve tü­mörün “küçük hücreli ariaplastik” tipte ol­maması gereklidir. Çok çabuk yayılan küçük hücreli kanserlerin, tanı koyulduğun­da genellikle metastaz yapmış oldukları ka­bul edilir. Akciğer kanserlerinde cerrahi te­davinin kontrendikasyonları şunlardır:

1- Mutlak kontrendikasyonlar:

a- Solunum fonksiyonlarının yetersiz

olınddi vı«yn HıKli kalp lnıntırlıfiımıı lııılıın

MUIM

lı TorıtltK dışı mi’lıiNln/.lnrın lnılımmıtHi ISronkoskopik ineeleınede, imken biiurkasyonundaki karinanın kıınlIeıjmeKi veya tiımörün bifurkasyona 2 cm den ılııhn yakında bulunması

d- Sürekli, tekrarlayan ve/veya kanlı plevra sıvısının olması

e- Santral lokalizasyonlu bir tümöre bağlı recurrent laryngeal sinir paralizisi

f- Tümör tarafından özofagusun daral­ması veya mukozada distorsiyon

g- Radyogramda bilateral mediastinal ‘raf nodülü büyümesi görülmesi.

h- Santral bir tümöre bağlı hemidiyaf- ragman paralizisi

ı- Tümörün küçük hücreli anaplastik tip­te olması. ,

2- Rölatif kontrendikasyonlar. a- İleri yaş (7 0 in üzeri) b- Göğüs duvarına invazvon c- Periferik bir tümöre bağlı hemidiyaf- ragma paralizisi

d- Horner sendromuyla beraber Pan- coast tümörü

e- Radyogramda primer tümörden ayrı olarak hiler veya mediastinal lenfadenopati saptanması

f- Mediastinal lenf ganglionlarında tü­mörün varlığının mikroskopik bulgu veren düzeyde olması.

g- özofagusun, tümör kitlesince itilme­si fakat özofagusta rijidite, mukoza infılt- rasvonu veya peristaltizm kaybının olma­ması.

h- İştahsızlık, kilo kaybı ve/veva aşırı halsizlik ve beraberinde torasik ve abdomi- nal rahatsızlık hissi gibi sistemik semptom­ların şiddetli olması.

Cerrahi tedavide lobektomi tercih edil­mekle beraber gerektiğinde pnömonektomi de yapılmaktadır. Bazan bitişik dokuları da içine alacak şekilde rezeksiyon genişletil­mekte ve göğüs duvarı, divafragma, plevru, perikard, atrium duvarı, vena kava supenor ve karinaya kadar uzanmaktadır.

Radyoterapi:

İnoperabl dönemde bulunan vev» ı ır rahi tedaviyi kabul etmeyen, val,’ıı!ıırıı nıd yoterapi uygulanabilir. Ancak tıımnrıın fok büyük olması, uzak metastazların imlimin»- sı, supraklavikuler lenf bezlerindi’ veyu plev rada metastaz saptanması yalıtıl kullun de tutulmuş olması halinde küratıl letlııvı uy­gulanmaz. Tedavi sırasında mlyanyon pno

IV                                                                                              rı«aı «lim.au t 1 [     I

ı

ımmilisi meydan» jııHoluluıeki’’, rariyoU’rü pıtını uımamlanmı $n:ı erir (il levebilmakıedlr.

Kuçuk hücreli anaiıılasl« kanserler ona de­recede radyosensi, i:, d tipler cana az radyosensitifdirier Kuratıi bir tedavi için total doz 4000-60 X1 rad arasındadır.

Aktif or kansîrlerinde radyoterapi, ço­ğunlukla semptomları hafifletme amacına yöneliktir. Ömeğır. as iri derecede bronş veya trakea tıkanın,isi halinde, göğüs duva­rının invazyonuni bağlı ağrılarda, tnedias- ten tutuluşuna biğiı V. kava superior send- romunda. Deyin metastazına bağlı nörolo­jik semptomları^ varlığında ve kemik metası .ziarına ball ağrılarda kullanılmak­tadır.

K rnoterapi:

İnoperabl ak«:i(:’er kanserlerinin tedavi­sinde kullanılmak! a olan „arlarla bazı semp­tomlar Saafifletileli’i.lrır ı- S-, ancak yaşam su­resi nadiren uzatılj ııa L r ilaç tedavisi sa­dece küçük hücrili <in.ipis.stik kanserlerde etkili olabilmekte :li t: 11 nk olarak kemo- terapi, tümörün süratle bohınerek yayıldığı durumlarda seçilen tedavi şeklidir. Bu ne­denle küçük hücreli anaplastik kanserli has­talan» kemoterap v? ııyr ın adayiıır olduk­ları düşünülmek^1 d r Birkaç ilaç kullanı­larak yapılan tedtvıer&„;„ ju tıp hastaıanr. % 0-20 sinde yaşşır i.üres,, 30 nafts üıt 1 yıl arasında uzatılabiliretuediı. İıae tedavisin- de kullanılan çe fi i u rnbma.-yo ıtarclar, bir tanesi şöyle din

Cydophosphi [i,t(i£ 1 grn Vıncristine      , 2 mg

Adriamvcir.                 rng

CCNU                   1 JO rap

ilk üç ilaç pa •eıı1e:r,a, uygulanmakta ve yukarıda gösterilen dss1 s;ıaın yar sı, Hasta­ya takılacak % 5 lık celi ,:rozun lastiğinden verilmektedir. Diğe” yan »tozları ise ertesi gün ayni şekilde verile» ı iki gün içinde tü­mü kullanılmış olur. Bu 1 ıj lökosit sayısını mm3 de 3000’in a ti ııa ı ıi ütmeyecek şekil­de kontrollar yapımıc t ” t günde bir tekrar edilir. Yukarıdaki t buut, bulunan ve oral yol ile kullanılan C-C’N U ise iki kürde bir defa 40 mg lık kapsjlı ı tiden aç karnına

2                                                  adet verilerek ty ı       K.urıeıe devam

süresi, tedaviye aıitıa» ıl klinik yanıta ve van etkilerin derere ıı s ire düzenlenmeli­dir.    I İmmu no terapi:

Akciğer kansd n tu1 ı ı inde BCG.leva- misol ve benzeri n t ııı ı t nonspesifik sti- mülasvon çalışma) ıı -ı , lmaktad:.r. Hasta­lara uypuianan. arı <ı< errai.i rezuksıyon (ıııdıusyon ve birçok kemott’nıpMik ¡mm. özellikle hücresel düzeyde immunosupressif etki yapmaktadır. Bu nedenle, tedavi pöreıı hastalarda hücresel ımmünitevi arttırıcı giri­şimler akla yakın gelmektedir. Akciğer kan- ¡erlerinde immunoterapi henüz araştırma ¡.şamasındadır.

Prognoz:

Semptomların geç ortaya çıkması, haş­lanın hekime geç başvurmasına yol açmak­la ve çoğunlukla tanı koyulduğu zaman hastalık inoperabl döneme girmiş bulun­maktadır. Tanı koyulduktan sonra ortala­ma yaşama süresi 1 yılın altındadır. Hangi ledavi yöntemi uygulanırsa uygulansın tüm hastaların % 15’inden azı, tanı koyulduktan sonra 5 yıl yaşayabilmektedir. Hücre tiple­rine göre o yıl yaşayabilme süresi, epider- moid kanserlerde Te 18. adenokanserlerde ‘r. 23, büyük hücreli kanserlerde % 13, küçük hücreli kanserlerde 7c 1-2’dir.

Tedavi olanaklarının kısıtlı olması has- ı alıktan korunmayı ve erken tamvı çok oinemli hale getirmiştir. Korunmada en önemli faktör sigara içme alışkanlığı edin­memektir. Erken tanı için, risk grubu de­nen 45 vaşm üzerinde ve günde en az 20 sigara için tiryakilerin, yılda en az bir defa s kciğer radyogramı ve baigam sitolojisi tetkikleriyle kontrol edilmeleri gereklidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir