ALFRED HITCHCOCK

ALFRED HITCHCOCKALFRED HITCHCOCK

Hitchcock paradokslann ve teknik ustalıkların adamıdır. Sırf kendisini beğenenler ve eserlerinden bahsedenler için film çevirdiği söylenmiştir; ancak bütün dünyada metafiziği falan umursamayan bir seyirci kitlesinin yüreğini ağzına getirmiştir. Ününü Amerika’ya borçludur ama İngiliz vatandaşı olarak kalmıştır. Klasik trajedinin hayranlarını imrendirecek bir şekil mükemmeliyetinin peşinde koşmuş, bütün dünyada büyük bir «gerilim ustası» olarak tanınmıştır.
Alfred Hitchcock’un sinema kariyeri kolaylıkla üç kısma ayrılabilir: 1925’te çevirdiği ilk sessiz filmi olan «Zevk Bahçesi»nden (The Pleasure Garden) 1939’da gerçekleştirdiği Jamaika Hant’na (Jamaica Inn) kadar uzanan İngiltere dönemi; Amerika’daki kariyerinin Rebecca (1940) ile Lekeli Adam, (1957) arasında geçen ilk kısmı ve nihayet Ölüm Korkusu (1958), Sapık (1960) ve Aile Oyunu (Family Plot, 1976) gibi şaheserlerinin damgasını taşıyan olgunluk dönemi.

İNGİLTERE’DEKİ BAŞLANGIÇ

Alfred Hitchcock 13 ağustos 1899 günü Londra’nın East End diye bilinen doğu semtinde (Leytonstone) dünyaya geldi. Babası meyve, sebze ve kümes hayvanları ticaretiyle uğraşan varlıklı biriydi. Ünlü rejisörün deyimiyle İngiltere’de «nerede ise bir tuhaflık sayılan» Katolik dinindendi. Düzenden ve disiplinden yana bir adam olan bu sert babayla ilişkileri hakkında Hitc-hcock’un hayatı boyunca dilinden düşürmediği bir de acı tecrübesi vardı: bir gün babası tarafından elinde bir mektupla polis komiserliğine gönderilmiş ve komiser mektubu okuduktan sonra, «İşte yaramaz çocuklara böyle yapılır» diyerek onu bir hücreye kapatmıştı.

Saint Ignatius Cizvit kolejinde öğrenim gördükten sonra, 1914’te babasının ölümü üzerine çalışmak zorunda kaldı ve ancak akşam kurslarına devam edebildi. Bu sıralarda temaşa dünyasına ve sinemaya ilgi d uymaya başladı, bir yandan D. W. Grif-fith’i ve öte yandan Edgar Allan Poe’nun dramatik eserlerini keşfetti. Reklam şirketlerinin birinde bir iş buldu ve daha sonra da 1919’da gelip Londra’ya yerleşen Famous Players Lasky adlı şirkete, sessiz filmlerin alt başlık kartonlarım hazırlayan bir desinatör olarak girdi. Bu arada dekor maketlerinin hazırlanmasına da yardım etti ve yarım kalan bir filmi çevirmeye başladı: «On Uç Numara» (Number Thirteen, 1922).

Bu sırada firmanın kadrolu montajcısı Alma Reville ile tanıştı ve kendisiyle uzun süren bir nişanlılığın ardından 1926’da evlendi. Bundan sonra, filmlerinde rol verdiği kadın oyuncuların çoğuna adeta sistematik bir biçimde âşık olmakla beraber, eşine ömrünün sonuna kadar sadık kalmıştır. Bu dönemde, birçok İngiliz filminin asistanlığını, yapımcılığını ve senaristliğini üstlendi. 1925-1926’da bir süre Berlin’de kalarak UFA stüdyolarında çalıştı ve burada Paul Leni ile Fritz Lang’ın eserlerini keşfetti. Hitchcock tüm kariyeri boyunca büyük ölçüde Alman sinemasının etkisinde kalmıştır. Ayrıca, bunu açıkça itiraf etmemekle birlikte, ekspresyonist estetiğin bazı yönlerinden de etkilenmiştir.

İlk dönemine ait filmler edebî uyarlamaların yanı sıra çeşitli tarzlardan oluşur: melodramlar, monden komediler ve polisiye filmler. 1925’ten 1929’a kadar, on kadar sessiz film çekti. Bunların en önemlisi Mrs. Belloc-Lowndes’in romanından uyarlanan «Kiracı» (The Lodger, 1926) adlı filmidir. Hitchcock bu eserinde Londra sokaklarında dehşet saçan sadik bir caninin portresini çizer: senaryo bir kimlik hatasına dayanır, çünkü halk tarafından yakalanıp linç edilmek istenen adamın yüzü suçlu-nunkine benzer.

Şantaj (1929) Hitchcock’un hem son sessiz filmi, hem de ilk sesli filmidir, çünkü filmin iki simültane versiyonunu aynı zamanda gerçekleştirdi ve böylece sesli sinemanın yeni tekniklerine ne kadar mükemmel bir şekilde intibak ettiğini gösterdi. Bu aynı zamanda programatik veya tematik bir filmdir, çünkü hemen hemen bütün eserlerinde rastlanan bir temayı, suçsuzlukla suçluluğun birbirine karışabileceği temasını işledi. Ana dili Almanca olan Çek sanatçı Anny Ondra tarafından oynanan ve sesli kopyası Joan Barıy tarafından İngilizce olarak seslendirilen filmde, genç bir Scotland Yârd müfettişiyle nişanlı olan kadın kahraman kendisine saldırarak ırzına geçmeye teşebbüs eden bir res-
.j ■ W w *. ‘ i

:

Hitchcock Kuşlar ın çekiminde (1963),

samı meşru müdafaa durumunda öldürür. Sonra bu ci hit olan bir şantajcı tarafından izlenir, fakat genç müfe şüphelerini onun üzerine çekmeye çalışır ve adam Bril um’un çatılarında nefes kesen bir kovalamaca sonunc düşerek ölür. Bu son sekans Hitchcock’un bundan som rinde (mesela, Zorlu Takip, 1959) heyecan yaratmak içil re Dağı’na varıncaya kadar en beklenmedik yerlerde ç< kovalamaca sahnelerinin ilk örneğidir.

Bu İngiltere döneminde üç film daha vadır ki, çeşit entrikalarını ve kendilerini anlayamadıkları ve önüne g leri tehlikelerin çarkına kaptıran masum insanları ekr; Çok Şey Bilen Adam (birinci çekim, 1934; Hitchcock 195 min ikinci versiyonunu çekti), 39 Basamak (1935) ve Ka dm, (1938).

Cormvall kıyılarında bir deniz kazasına uğrayan ins kâyesi olan Jamaika Ham adlı bir macera filminin kazaı rı üzerine, David O. Selznick Hitchcock’u, Daphne ] er’nin bir başka romanını, ünlü Rebecca’yı, ekrana uyarl re Hollyvvood’a çağırdı.
SAPIK

1960

Genç bir tezgâhtar kız, Marion, niçin olduğunu kendi de pek patronundan oldukça yüklü bir para çalmış, ve gelişigüzel ka> İu bir motele düşmüştür. Burada histerik annesiyle birlikte yi zur kaçırıcı bir genç adamla karşılaşır. Marion yaşlı kadın duş yaparken öldürülür.

Marion’u arayan dedektif aynı akıbete uğrar. Tuzağa düşı payı kurtulan Marion’un kız kardeşi sırrı çözer: kahramanır Robert Bloch’un bir romanından uyarlanan ve başarısını çüde Bernard Herrmann’m müziğine borçlu olan film Mario ki Janet Leigh’in oyunculuk gücünü ve Anthony Perkins’in kopat yorumcusu olduğunu tescil etti.

Ama filmin asıl konusu sıkıntı, korku ve yürek darlığıdır sahnelerdeki klinik teşhise kadar devam eder.

İKA DÖNEMİ

■; kırk bir yaşında Amerika’ya geldi. Arkasın-acik kariyeri olduğundan, Hollywood sistemi-

— ,2 zorluk çekmedi. Rebecca, İngiliz döneminden

– izzzzıe rahat ve başarılı bir geçişin sembolüdür: ro-

;—anı olduktan başka, başrollerdeki aktörler de

George Sanders ve Joan Fontaine) hep îngiliz-7 yılın en iyi filmi Oscar’ıru kazandı,

-aa, Hitchcock birçok casusluk filmi yönetti. Bun-.a. aleyhtarı tavrının birer belgesiydi: YabancıMuha-1:—espondent, 1940), Beşinci Kol (Saboteur, 1942),

– r Lifeboat, 1944).

Selznick için gerçekleştirdiği ikinci film olan Öl-Srelbound, 1945) Hitchcock’un ilgi duyduğu psi-_£ ilgiliydi. Film ayrıca Salvador Dalı tarafından ta-= : akanslarıyla dikkatleri çekti ve Hitchcock bunları -.=r=a sahnelerinde kullandı. Fakat Öldüren Hatıralar

■ £ pastasına (Gregory Peck) âşık oan bir psikiyatr ro-

■ _ ~srgman’ın cazibesini ve istidadım çok iyi kullan-

.tchcock’un çevirdiği en iyi aşk ve tutku filmlerin–.jran lirizmi Miklos Rozsa’nın hüzün veren müzi–i ; inmektedir. Hitchcock müziğin ne kadar etkili bir .■ – ’lsrde hatırlayacak ve 1950’li, 1960’lı yılların bü-çekerken Bemard Herrmann’a başvuracaktır (özel-ve Sapık için), aajıa da derin bir şekilde Aşktan da Üstün (1946) adlı :ar karşımıza çıkacaktır. Hitchcock’un bir kez daha

■ Bergman bu filminde Nazi casuslarının kızı ve ;.a.r ve bir Amerikan ajanına (Caıy Grant) âşık olur.

– ;a X kahraman arasında geçen ve panoramik bir ha-r ainan ilk uzun öpüşme sahnesi antolojilere geçmiş “ar.et Leigh’in öldürülme sahnesine kadar meşhur ol-:”3Cok aşk ilişkilerinin sahneye aktarılmasında da

:zve Hollyvvood’un sansür yasalarıyla oynayarak dialar aralarıyla onlardan kurtulmanın kaçamak yolları–: Grace Kelly’den Kim Novak’a ve Eva Marie Saint ’-Irdren’e kadar bütün o sarışın ve soğuk kahramanla-,i_7_ ve milyonlarca seyircinin rüyalarına girmiştir.

– ..ibaren, Hitchcock kendi yapımcısı oldu ve böylece içmekte tam bir özgürlüğe kavuştu. Televizyon için

_2r yaptı ve serileri yönetti: «Alfred Hitchcock su-; îirsstlik sayesinde kâh iddialı filmler, kâh komedile-aaraş kideler tarafından daha çok tutulan Kelepçeli Âşık i Tîâef, 1955) ve Harry’yi Kim Öldürdü? (The Trouble

■ 1956) gibi daha az kişisel filmler çevirdi.

âstricia Highsmith’in bir romanından uyarlayarak ~:.zki Yabancı’yla Hitchcock yine en sevdiği temalara •;£B, bu filmdeki entrika da bir çifte cinayete dayanır, ar. aynı zamanda çevrilmiş olan Ölüm Kararı/İp (1948) ie biçim araştırmalarını sürdürdü ve her biri yirmişer tam bir bobin süresi) uzatılmış plan-sekansları de-konusu, Nietzsche’nin teorilerinden esinlenen genç arsamdan işlenen cinayetti. Arka Pencere (1954) adlı fil-; Hitchcock bunda sinema seyircisini bir röntgenciye klinik bir vaka olarak görür ve ayağı alçıda olduğu

■ aışarı çıkamayan bir fotoğrafçıya odasının penceresin-aaırede işlenen bir cinayetin resimlerini çektirir.

r aekilen Lekeli Adam’dzysa, Hitchcock belgesel tekniği-;rak yine o kendine has suçlu ile suçsuzu karıştırma tellim ustası»

; Boileau-Narcejac’ın ve yönetmen tarafından bir hayli -dlmiş olan bir hikâyesinden esinlenilerek ekrana geti-; Korkusu her şeyden önce, trajik bir sonla biten bir tut-: Scottie tam çılgınca sevdiği kadını bulduğunu sandığı ar.u kaybeder; kadın Meksika’daki bir kilisenin saat ku-

■ azara düşerek ölür. Kahramanın tutulduğu baş dönme-: başına gelen bütün felakederin, uğradığı bütün hak-r. rır simgesidir sanki.

l’i’-‘p (1959), Hitchcock’un, kariyerinin İngiltere’de geçen -ande denediği «takip» veya «kovalamaca» filmi formü-r=rtiş boyutlarına ulaştırdığı filmidir: tasasız bir reklamcı :ar Thornhill (Cary Grant), sembolik olarak, kırsal kesi-al kavşağında mısır tarlalarının içinde gezinirken kendi-Laıre uluslararası bir casusluk şebekesinin içinde bulur, »slararası zaferden sonra, Hitchcock sınırlı bir ekiple

– kamuoyu için son derece tahrik edici sayılabilecek bir
senaryoyu ekrana getirmeye karar verdi; hatta kahramanını filmin ilk üçte birinin sonunda öldürmekten bile çekinmedi. Buna rağmen Sapık’m başarısı yönetmeni şaşırttı (film Hitchcock’a sağlığında yatırım bütçesinin 1 625 katını kazandırdı). Yönetmen artık «gerilim filminin büyük ustası» olmuştu ve bundan cesaret alarak Daphne Du Maurier’nin kısa bir hikâyesinin spektaküler bir uyarlamasını sahneye koydu (Kuşlar, 1963): Hitchcock bu filminde de seyircilerin sinirleriyle oynayarak kuşların ilk saldırısını filmin başından bir saat sonraya erteledi ve araya oldukça yüzeysel bir monden entrika sıkıştırdı. Bu bekleme süresi şiddet ve dehşeti ender görülür bir dereceye çıkardı.

Hırsız Kız (1964) ile Hitchcock Kuşlar’ın kadın kahramanını bu defa Sean Connery’nin bile güçlükle baştan çıkarabildiği frijid bir kleptoman rolünde bir daha ekrana getirdi. Yönetmen bu filmde kişisel tematiği ile bütünleştirdiği psikanaliz konusunu bir defa daha işlemiş oldu. Kadın kahramanın geçirdiği travmayı açıklayan son sahneler gerçekten iğrençtir (kadın çocukken, bir fahişe olan annesinin müşterisi bir bahriyeliyi bir demirci maşasıyla öldürmüştür). Yönetmenin amacı zoraki «mutlu son»un faydasızlığım ve temelde karamsar olan kendi dünya görüşünü dile getirmektir.

Yönetmenin son dört filmi ve özellikle Esrar Perdesi (1966) suçluluğun transferi çeşitlemelerine ve uluslararası casusluğun cehennemi çarklanna yeni boyudar katar. Cinnet (Frenzy, 1972) ise Co-vent Garden’m kendi halinde bir manavı ekrana getirir ve hiçbir zaman aşk ile ölümün sınırlarını tam kavrayamamış olan bir Hitchcock’un yemek saplantılarıyla sadik içgüdülerini anlatır. □
Üç film, hep aynı tuzak. Hitchcock’un en çok hoşuna giden entrikalarda, kahraman bir kimlik hatasının veya kişiliğinin derinliklerine ait bir yorumun kurbanıdır. Bütün bu hallerde kendisine şeytan! bir tuzak kurulur: Şüphe’de (1941), yukarda solda, evli bir genç kadın kocasının her hareketinde bir ölüm tehdidi görür: Lekeli Adam’da (1957), yukarda sağda, Henry Fonda bir gangstere benzeyen kendi halinde bir müzisyeni canlandmr; Yaşamak İstiyoruz (1944) adli filmde ise, bir deniz kazasından kurtulanlar, insanın nefret etme gücü karşısında dehşete kapılırlar.
AYRICA BAKINIZ

► KâBSD Hoilywood

* f6.ANsı] sinema

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*