wiki

ALİ ŞİR NEVÂÎ

ALİ ŞİR NEVÂÎ;

Türklüğün Çağatay sâhasın- da bilgin ve devlet adamı. 1441’de Herat’ta doğdu.
Tîmûr Hanın meliklerinden Sultan Ebû Saîd’in vezirlerinden olan babası Kiçkine Bahşi, Ali Şir Ne- vâî’nin terbiye ve eğitimine çok önem verdi. Sultan Hüseyin Baykara ile mektepte ders arkadaşıydı. İkisinden hangisi devlet idâresine geçerse, diğerini unutmamak üzere aralarında söz- leşmişlerdi. Ali Şir, bir müddet Horasan’da, sonra da Semerkant’ta tahsil ile meşgûl oldu. Bir hayli zaman sonra, Hüseyin Baykara Herat’ta tahta geçti. Verdiği sözü yerine getirmek için Ali Şîr’i arattırdı. Semerkant’ta olduğunu öğrendi. Mâve- râünnehir meliki Ahmed Mirza’ya yazarak Ali Şîr’in kendisine gönderilmesini istedi. Ali Şir, Sultan Ahmed’in yardımıyla Herat’a geldi. Hüseyin Baykara tarafından yakın ilgi ile karşılanarak önce mühürdarlığa, sonra da vezirliğe tâyin edildi. Ali Şir, boş vakitlerini kitab okuma, inceleme ve araştırma yapmakla geçirdi. Bu sebepten çevresi âlimler ve edipler cemiyeti hâline gelmiş idi. Edip ve şâirler ile bütün ilim, sanat, hüner sâhib- lerine yardım ederdi. Böylece maârif ve sanâyinin gelişmesine yardımcı oldu. Sultan Hüseyin kendisini çok severdi. Hattâ, Herat’ta bulunmadığı zamanlar, yerine Ali Şir vekâlet eder, onun nâmına fermanlar çıkarırdı. Bir müddet sonra siyâsetten usanıp, istifâ etmek istemiş ise de Sultan râzı olmamış, ısrârı üzerine Esterâbâd vâliliğine tâyin etmiş idi. Ali Şir Nevâî orada da çok durmayıp vazifeden ayrılarak kendisini ilim ve sanata verdi (1490). Sultan ona dâimâ ih- sânlarda bulunurdu. Şehzâdeler de Ali Şir’in meclisinden eksik olmazlardı. 1501 (H. 906) yılında vefât etti. Mezarı Herat’tadır. Ali Şir Nevâî, devlet ve siyâset adamlığı yanında her şeyden önce bir şâir ve âlimdi. O devirde örnek gösterilen İran edebiyâtını Türk geleneklerine uygun hâle getirmeye çalıştı. Türkçeye büyük hizmetlerde bulundu. Ayrıca güzel sanatların hemen hepsi ile meşgûl olmuş; hattat, nakkaş ve benzeri sanatçıları korumuştur. Ali Şir, târih, edebiyât ve lisanda söz sâhibi idi. Türkçe ve Farsça şiir yazmasının yanında Arapça’yı pek iyi öğrenmişti. Şiirlerini Türkçe ve Fârisî yazdığı için Züllisâneyn (iki dil sâhibi) ismiyle tanınır. Meşhur âlim Molla Câmî onunla şiir sohbetleri yapardı. Molla Câmî, İran insanının yetişip aydınlanması için eser yazarken, Ali Şir Nevâî de ona paralel olarak Türk insanının yetişmesi için çalıştı. Gerçekte her iki edebiyâtçı ve âlim de, inanç ve fikir yönünden aynı şeylere yer vermişlerdir. Ali Şir Nevâî, Kaşgarlı Mahmûd’dan sonra Türk diline hizmet eden en büyük Türk edebiyât çısıdır. Muhâkemet-ül-Lugateyn (iki dilin mu- hâkemesi) adlı eserinde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırmış ve birçok yerlerde Türkçenin üstünlüğünü göstermiştir. Bu eserini Türkçeyi bırakıp, Farsçayı üstün görenleri uyarmak için yazmıştır. Kendisinden sonra gelen birçok şâiri etkilemiş, ona nazire yapan, onun görüşlerini savunan pek çok şâir görülmüştür. Türkçe şiirlerinde Nevâî, Fârisî şiirlerinde Fâni mahlasını kullanmıştır. Hayrât ve iyilikleri de çok olup, bir çok medreseler ve binâlar yaptırmıştır. Büyük bir kütüp- hânesi olup, bu kütüphâneden pek çok kişi istifâde etmiştir. Eserleri: Ali Şir Nevâî’nin dördü Türkçe, biri Farsça olmak üzere beş dîvânı vardır. Türkçe dîvânlarının genel adı Hazâin-ül-Maânî’dir. Türkçe divânlar, sırasıyla; 1) Garâib-üs-Sıgar: Çocukluğunda yazmış olduğu şiirlerden meydana gelmiştir. 2) Ne- vâdir-üş-Şebâb: Gençliğinde yazdığı şiirleri ihtivâ etmektedir. 3) Bedâyi-ül-Vasat: Olgunluk devresine âit şiirleri bu eserde toplamıştır. 4) Fevâid- ül-Kiber: Yaşlılığında söylemiş olduğu şiirlere ayrılmıştır. Ali Şir Nevâî’nin diğer eserleri şunlardır: 1) Hayret-ül-Ebrâr: İslâm ahlâkı, tasavvuf, îmân, adâlet, doğruluk, ilim, cehâlet, yiğitlik, edeb gibi konular üzerine yazılmış, manzum makale ve hikâyelerden müteşekkil bir mesnevidir. 2) Fer- had ve Şîrîn. 3) Leylâ ve Mecnûn: Nevâî’nin üçüncü mesnevisidir. Bu mesnevi, Nizâmî’nin ve Hüsrev-i Dehlevî’nin izinde yazılmış olmakla be- râber, olayların psikolojisi, tasviri ve sosyal hayat içinde işleyişi bakımından tamâmiyle orijinal, millî ve mahallî bir eser görünüşündedir. Hikâyede şahısların ve olayların tasviri, kelimelerle yapılan bir tablo hâlinde, âdetâ Orta Asya hayâtını ortaya sermektedir. 4) Seb’a-i Seyyâre: Bu mesnevî, meşhur Sâsâni Hükümdarı Behrâm-ı Gûr’un hikâyesidir. Daha çocukken babası tarafından Me- dâin’den çıkarılan ve babasının ölümünden sonra çıkan taht kavgaları arasında, bir ordu ile Me- dâin’e gelerek hükümdâr olan Behrâm-ı Gûr’un yaptığı savaşlar, av mâceraları bu mesnevinin mevzûunu teşkil etmektedir. 5) Sedd-i Iskende- rî: Bu mesnevî, Zülkarneyn aleyhisselâmın hayâtını, fetihlerini, kahramanlıklarını ve adâletini anlatan bir İskendernâmedir. Beş mesnevisinden meydana gelen Hamse’si ile Türk edebiyâtında ilk hamse yazan da Ali Şir Nevâî’dir. 6) Lisan-üt- Tayr: Büyük âlim Ferîdüddîn-i Attâr’ın Mantık- ut-Tayr’ına nazire olarak yazılmış, 3500 beytten meydana gelen tasavvufî bir eserdir. 7) Muhâ- kemet-ül-Lügateyn, 8) Mecâlis-ün-Nefâis: Bu eser, Türk edebiyâtında ilk defâ Ali Şîr Nevâî tarafından yazılan bir şâirler tezkeresidir ve pekçok şâir tarafından örnek alınmıştır. 9) Mizân-ül-Ev- zân: Türkçe olup, bu eserde, Orta Asya Türk nazım şekilleri hakkında bilgiler ve örnekler verilmektedir. 10) Nesâim-ül-Mehabbe: Orta Asya’da yaşayan velîlerin hayat ve menkıbelerini anlatan bir Tezkiret-ül-Evliyâ’dır. Tasavvufun Türkler arasında nasıl karşılandığı, büyük velîlerin Türklerden nasıl saygı ve sevgi gördüğü, Türk tasavvufu hakkında bilgiler veren bu eserde, özellikle halk psikolojisi bakımından önemli çizgiler vardır. 11) Nazm-ül-Cevâhir (Türkçe), 12) Ham- set-ül-Mütehayyirîn, 13) Tuhfet-ül-Mülûk (Fârisî), 14) Münşeât (Türkçe), 15) Sirâc-ül-Müs- limîn, 16) Târih-üI-Enbiyâ (Türkçe), 17) Mah- bûb-ül-Kulûb fil-Ahlâk, 18) Seyf-ül-Hâdî ve Rekâbet-ül-Münâdî.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir