ALKOLİZM a. (fr. alcoolisme). Alkollü içkilerin aşırı kullanımı; alkole karşı bağımlılık, alkole karşı bağımlılıkla ilintili patolojik belirtilerin tümü.
—Ansİkl. Etil alkol (C2H5OH) ya da etanol, doğrudan mayalanma ile (şarap, bira, elma şarabı) ya da dolaylı yoldan mayalanma ürünlerinin damıtılmasıyla (sert içkiler) elde edilen bütün alkollü içitlerin
/
0,2 0,4 0,6 0.8 1 1.2 1,4 1,5 g/l olarak kandaki alkol oranı
kandaki alkol oranına bağlı olarak kaza tehlikesinin artışı
ana maddesidir. Litre başına olmak üzere, 5°’lik elma şarabı ya da bira 40-50 g; 10°’lik şarap 80-100 g; aperitifler ve alkollü likörler 180-200 g; viski, konyak ve beyaz alkoller 320-400 g arası saf alkol içerir.
Vücudun en önemli alkol soğurma yolu mide-bağırsak (gastroentestinal) mukoza sidir (oniki parmak bağırsağı ve ince ba ğırsağın üst bölümü soğurmanın en sürat
li olduğu yerlerdir). Bu süreç, içkilerde al kol yüzdesi 15-30 arası olduğu zaman da ha çabuktur, ama aynı derişimde viski, bı radan daha hızlı soğurulur. Alkol, bir ye mek sırasında alınırsa ve özellikle bu ye mek glüsit açısından zengin olursa soğur ma daha yavaş olur. Soğurulan alkol, kıl cal damarlardan bütün iç organlara ve aynı yolla hücre içi, hücre arası bölümle re eşit olarak yayılır. Bu denge kandak alkol oranı (alkolemi*) ile solukla veriler hava arasında da bulunur. (Alkol testi bu ilkeye dayanır,)
Alkol karaciğerde, özgül bir sitoplazma enzimi yardımıyla tümüyle dönüşüme uğ rar. Alkoldezidrojenaz enzimi 24 saatte 168 g etanolu metabolizmaya uğratabı lir. Birçok aşamadan sonra bu yanma, su ve karbondioksit gazı oluşumu ile sona erer ve 1 g alkol 7 cal verir (1 110o’lik şarap 600 cal).
e Akut alkol zehirlenmesi. Sarhoşluk, kısa süre içinde önemli miktarda alkol alınmasının, merkezi sinir sistemi üzerinde etkisinin sonucudur. Hafif dozlar alındığında, neşe, içtenlik, sahte mutluluk, bazen sinirlilik halleriyle birlikte görülür, ama birey bilinçli ve kendine hâkimdir. Kanda alkol oranı arttığında, denetim kaybı, saldırganlık, algılama bozuklukları (çift görme) ve konuşma bozuklukları başlar. Kanda ki alkol oranı daha artarsa (ve özellikle alkol alımı hızlı olmuşsa) kusmalar ve solunum bozukluğu ile, komaya kadar gidebilecek’ uyuklama ve duyuyitimı hali baş gösterir (körkütük sarhoşluk). Bu durumda, kolaps ya da boğulma sonucu ölüm gerçekleşebilir. Genellikle birkaç saat so nunda normal hale dönülür, bu olayın ka lıntısı olarak bireyin ağzı çiriş gibidir.
Sarhoşluk, kimi zaman bu kadar düzenli bir biçimde seyretmez. Nispeten ölçülü miktarda alkol alımından sonra kızgınlıkla birlikte aşırı bir hareketlilik görülebilir ve bu durumu derin bir uyku izler Aynı şekilde, küçüz dozlarla, basit bir sar hoşluk sırasında (alkol alımından 3-12 sa at sonrası) hipoglisemik (kan şekerınir azalmasına ilişkin) koma görülebilir. Bu na özellikle bilmeden alkol alan çocuklar da ve beslenme bozukluğu olan bireylerde (özellikle süreğen alkoliklerde) sık rastlanır.
Akut sarhoşluğun tedavisi olmamasına karşın, sarhoşluğun yol açabileceği karmaşaları saptamak önemlidir (koma ya da düşme sonucu beyin travmaları).
• Süreğen alkolizm. Doktorlar için, süreğen alkolik, “yıllar boyu her gün 160 g’dan fazla ya da. ona eşit miktarda (10°’lik 2 litre şarap) alkol alan kişi”dir. içkiye aşırı düşkün kimse alkolden vazgeçemez ya da vazgeçse bile memeden kesilmiş çocuğun tepkilerini gösterir; buna karşılık günlük alkol alimim kısıtlayıp sarhoşluktan kaçınabilir. Kimileri de, bu kontrolü kaybetmişlerdir ve sarhoş oluncaya dek kadehlerini doldururlar; gerçi uzun süre alkolden tamamen ayrılabilirler ama, genellikle tekrar içmeye koyulurlar. Böylece, gerçek bir toksikomani olan dayanılmaz içme gereksinimi yerleşir. Bunun en değişmez belirtisi, sabah tek başına içilen ilk kadehtir.
Bu dönemde, ruhsal değişiklikler ve bedensel yıkımlar apaçık görünür. Bu zararlar, kısmen, B vitaminleri eksikliğine bağlı olan ve çok az geri dönen ya da hiç dönmeyen metabolizma bozukluklarıyla lişkilidır. Bunlar daha ciddi rahatsızlıkla–ın kaynağını oluşturur. Bu rahatsızlıklar, oolinevritlerden, beyin hastalıklarına (an-«falopatiler) ve alkol bunamalarına (Kor
sakov psikozu, Gayet-Wernicke ansefalo-patisi)dek nörolojik ve/ya daen tanınanları gastrit, gastroduodenal ülser, hiper-trofik siroz olan sindirimsel rahatsızlıklara kadar uzanabilir. Süreğen alkolizm, solunum ve üst sindirim yolları kanserleri ve verem için de uygun bir zemin hazırlar. Alkole karşı bağımlılık hali yerleştiğinde kişi alkolden yoksun bırakılırsa, diğer zehir tutkunluklarında olduğu gibi memeden kesilme sendromu ortaya çıkar, ilk belirtileri iştahsızlık, uykusuzluk, belirgin el ve ayak titremeleri ve anlayış kıtlığıdır. Eğer bu durum gereken tedaviyi görmezse, gecenin gelişiyle birlikte yoğun bir biçimde yaşanan, abartılan dehşet verici düş kurmalara ve bununla birlikte yaşamı tehlikeye sokabilecek önemli bir susuz kalmayla ve vücut ısısı artmasıyla dikkati çeken deürium tremens’e (titremeli sayıklamaya) doğru bir gelişme başlar.
Süreğen alkolizmde klasik olarak, bedensel yıkımların yanında ruhsal bozuklukların ortaya çıktığı da belirtilegelmiştir. En belirginleri, özellikle, süreğen alkoliğin hiçe sayılan bir koca ve saygı gösterilmeyen bir baba olmaktan yakınarak, çabuk öfkelenmesi, baskı kurmaya kalkışması, kıskançlığa kapılması gibi aile ortamını huzursuz eden karakter ve duygu bozukluklarıdır. Buna karşın dışarısını, meyhane arkadaşlarını daha çekici ve kendine yakın bulur. Alkoliğin mizacı, açık yüreklilikten, hatta kendini büyük görmeden, değersizlik ve suçluluk duygularının yarattığı sinir çöküntüsüne (depresyon) kadar değişken olabilir ve onu intihara sürükleyebilir. Zihinsel işlevler uzun zaman değişmeden kalır, ama bellek bozuklukları zehirlenmenin başlangıcında bile görülür. Bütün bunlar, toplum ve meslek yaşamından kopukluğu kaçınılmaz hale getirir. Bazı psikoz durumları da, alkolün aşırı kullanımından kaynaklanabilir. En çok bilinenleri, başlangıçta gerileyici gibi görünen, ama daha sonra düzenli şekilde devam eden yorumlayıcı kıskançlık nöbetleridir. Hasta, düşsel dönem bitişinde görülen birsâmlı psikoza düşebilir. Bunlar, kendisinin katılmaz gibi görüldüğü işitsel birsamlardır.
• Alkolizmin tedavi yolları. Tıbbi yönden, semptomatik ilaçlar hariç (B vitaminleri ve anksiyolitikler), alkolizmin kesin bir teda-/ı yöntemi yoktur.
François Perrier alkolizmin tedavisini şöyle özetliyor: Tedavinin amacı yıkımların ve onarıcı ilaçların verilmesinin bilançosundan sonra perhizi cazipleştiren ya da zorla kabul ettiren öznel ve nesnel koşullar yaratmaktır. Gerçekten de, alkolik kendiliğinden doktora pek başvurmaz. Sonunda adli kovuşturmaya uğramamak koşuluyla, bir üçüncü kişi (karısı ya da işveren) refakatinde doktora gitmeyi kabul eder. Aynı şekilde, durumun apaçıklığına rağmen, aşırı davranışını inkâr eder. Bu da, alkoliklerin bilinen klasik “kötü ni-yetleri”dir. Alkoliklerin, bireysel psikotera-pik tedavilerinin güçlüğü herkes tarafından belirtilmiştir. Psikotik ve nevrotik yapının ikincil bir süreci gibi kabul edilse de, alkolizm psikanaliz için elverişli bir alan değildir. Fr. Perrier’in belirttiği gibi, alkol “başkalarıyla konuşma yasalarını değiştirmek ve psikanaliz alanında, bu yasaların yapısını bozma yönünde etki gösterir”. Gerçekten de alkolik, “iki kişi için tek başına konuşur” ve “belleğim vestiyerde bırakır”. Öyle ki, “psikanalitik açıklamalar, içkicinin bir kulağından girip ötekinden çıkar”.
• Toplumsal sorun olarak alkolizm. Alkol tüketimi, belli bir toplumdaki davet kurallarına bağlıdır. Fransa’da iyi bir yemek iyi şarapsız düşünülemez. Kadının alkolizmi, erkeğinkine göre, toplum tarafından daha az hoşgörüyle karşılanır.
Sanayileşmiş toplumlarda, kalp ve damar hastalıklarından ve kanserden sonra, üçüncü sırada ölüme neden olan alkolizm, toplum için önemli bir sorundur. Alkolizmin önemini sayılarla dile getirmek
zordur, istatistikler, sayılarla ancak dağınık bilgileri dile getirebilir. Ama yine de, kişi başına ve yıllık toplam saf alkol tüketim miktarı hesaplanabilir. 1977’de, Fransa yıllık ve kişi başına 16,4 litre saf alkol ile Avrupa ülkelerinin başında geliyordu; onu 12,4 litre ile Federal Almanya ve 8,2 litre ile Büyük Britanya izlemektedir. Öte yandan, 20 yılda ortalama tüketirh Fransa’da %20 oranında azalırken, bu oran Almanya’da °/o 40’a dek artmıştır. Anglosakson ülkeleri ile Latin ülkelerindeki alkolizm arasında büyük fark vardır. Anglosakson ülkelerinde, alkol, genellikle akşamları ve hafta sonları sakinleştirici ya da uyarıcı olarak tüketilmektedir. Sarhoşluğa da sık rastlanılmaktadır. Fransa’da diğer Latin ülkelerinde olduğu gibi, özellikle şarap kökenli alkol tüketimi geleneksel olarak tüm gün boyu devam eder. Öte yandan, 20 yıldan bu yana, Anglosakson tipi alkolizme doğru bir evrim gözlenmektedir. (Özellikle gençler ve refaha ulaşmış toplumsal sınıflar arasında.) Yüksek alkol içeren içeceklerin tüketimi hissedilir şekilde artmıştır: anasonlu içkiler için °/o 300’den fazla, viski için % 1 000.
Türkiye’de, büyük kentlerdeki küçük bir azınlık dışında, alkolizm toplumsal bir sorun değildir. Kişi başına yıllık saf alkol tüketimi 1939’da yaklaşık olarak 0,51 dolayında, 1962’de 0,55 l’ye, 1972’de
0,72 l’ye, 1980’de 0,75 l’ye,1984’te 0,87 l’ye yükselmiştir (45 yıl içinde 0,4 l’lik artış). Bu küçük artış da 1970’li yıllarda özel bira fabrikalarının açılmasıyla bira üretiminde meydana gelen artıştan kaynaklanmaktadır. (1968’de 38 milyon I, 1984 te 346 milyon I.)
Alkolizmin insanlık için bir felaket olması yalnız fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklar doğurmasından değil, aynı zamanda trafik ve iş kazalarının artışında oynadığı rolden ve bunların ekonomik alana (tedavi giderleri, iş günü kayıpları) ve çeşitli şiddet olaylarını doğurarak maddi düzeylere yansımasından ileri gelmektedir.