Genel

ALTIN, SARI GÜÇ

ALTIN, SARI GÜÇ! J
Altının kimyasal simgesi “AU” dur, i Iat ince “aurum” dan. Kırmızımtırak san | bu soylu ağır madenin Özgül ağırlığı -19,32 { g/cm dür; ergime derecesi 1,063 C, i kaynama derecesi ise 2966 C civarındadır. f , Kimyasal bakımdan akın, asitlere, bazlara ve alkaliklere karşı büyük bir direnç gösteren soylu bir kâraktere sahiptir.
Kuzey Amerika, Urallar, Güney Afrika ve Avustralya’da bulunan şltın madenle- rinden başka okyanu İar da dünyanın en büyük altın kaynaklarıdır. Denizlerde erimiş tuzlar halinde milyonlarca ton altın bulunmaktadır. Yalnız bugüne kadar yapı¬lan geniş araştırmalara rağmen deniz suyundan altın çıkarmak İçin İktisadî, ucuz bir yöntem bulunamamıştır.
ağırlı ğındadır, o yavaşça zeminin üzerinde gezdirilir ve Üç metre derinliğe kadar toprak içinde bulunan cisimleri haber verir. Yalnız doğrudan doğruya altını göstermez.
Eski altın arayıcılarının söyledikleri şu özde¬yiş, AvustralyalI arkadaşları için de hâlâ doğru* luğunır korumaktadır: “Altın hissedilir, dostum^ fakat bu u?un süren bir şeydir.”
Avustralya’daki altın patlamasına rağmen, Güney Afrika hâlâ dünyanın en büyük altın üreten ülkesidir. İkinci Sovyetler Birliği gelmek¬tedir, bunlarla ilgili tam rakamlar bilinmemek¬tedir.
Fakat;hergün bir Sovyet “altın bombardıman uçağı” Zürich-Kloten’e iner ve Sibiryanın sonsuz ormanlarından çıkarılan altını İsviçre Bankala¬rında kâğıt paraya dönüştürür. Siyaset ideoloji başka, bu iş başkadır, onların hiçbirinin “barbar maden” karşısında şansları yoktur.
HOBBY’den

• -Sanatındaki güçlük, şair olana fikirler getirir, şair olmayanın elinden fikirlerini alır.
• Şiirde felsefe yapmak dûn de, bugünde, satrancı dama kurallarına göre oynamağa kalkışmak olmuştur.
% Allah erkemi yarattı* yalnızlığım Çiti görmedi, ona bir,de eş yarattı ki yalnızlığını deha fazla hissetsin.
PautVALERY

Bilim Adamı ve Sanatçı
K
ültürden söz ederken (Bilim ve Teknik, Say/ 744, Sayfa 35J, bilim ve sanat yapıtları arasındaki benzerliğe dikkati çekmiştik. Bilim adamları, doğayı anlamak ve açıklamak için oluşturdukları modellerde yaşadıkları dönemin kültüründen yararlanırlar. O güne kadar kanıtlan¬mış doğa kanunlarıyla sezgilerini birleştirerek tutarlı bilimsel kuramlar geliştirmeye çalışırlar.
Ancak, akla şu soru gelmektedir: Acaba bilim adamlarını en küçükten, yani atom çekirdeği ve elementer parçacıklardan en büyüğe, yani gök

 

cisimleri ve tüm evrene kadar çeşitli boyutlardaki doğa olaylarını incelemeye yönelten dürtü nedir? Bu soruyu, “mesleki zorunluluk” şeklinde yanıt¬lamak bence yeterli değildir Bu konuda Fransız matematikçisi Henri Poıncarenin (1854-1912) güzel bir açıklaması vardır,
“Bilim adamı doğayı yalnızca yararlı olduğu için incelemez. Bu uğraştan zevk duyduğu için ve doğayı güzel bulduğu için inceler. Bilim adamı için güzellik, hem parçaların kendi aralarındaki uyumlu ilişkiden, hem de parçaların bütün ile olan bağlantılarından kaynaklanmak¬tadır.”

 

 

 

Güzelliğin bu tür bir tanımı oldukça evrensel sayılabilir. Böyle bir tanımdan hareket edince, bilim adamı ile sanatçı arasında yeni bir ortak yan belirginleşmektedir. O, da, her iki tür insan için estetik duyguların büyük bir önem taşı¬dığıdır.
İstatistik mekaniğin kurucusu olan Ludvvig Boltzmann (1844-1906), Ingiliz fizikçisi James C. Maxwell’in (1831-1879) bir çalışmasından söz ederken, adeta bir sanat eleştirmenini andırmak¬tadır.
“Nasıl ki bir müzik adamı daha ilk notalarda Mozart, Beethoven veya Schubert’i tanırsa, bir matematikçi de Cauchy, Gauss veya Jacobi’yi daha ilk sayfalardan tanır. Fransıziarda aşırı zarafet, Ingilizlerde ise özellikle, Maxwell’de dramatik bir yapı vardır. Maxwell’in “Gazların dinamik kuramı”, önce hızların değişimi ile etkileyici bir şekilde başlar. Bir yandan hal denklemi, diğer yandan hareket denklemi geliş¬tirilerek … bir sonuç diğerini izlerken birdenbire en sonda ısı denge şartları ile transport katsayıları yapıtı noktalar.”
Tüm bilim adamlarında estetik duygular egemen olmakla birlikte, bence onları yönlendi¬ren önemli bir dürtü daha bulunmaktadır. O da, bilinmeyenleri merak etmek, oyun oynamak ve bu ikisinin birleşimi sayılabilecek olan bilmece çözmek zevkidir. 1979 Nobel Fizik ödülünü alan Amerikalı kuramsal fizikçi S. Glashow, “Benim için fizik yapmak bir çeşit oyun oynamak gibidir” demektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir