Genel

ALTININ KİMYASAL ÖZELLİKLERİ

ALTININ KİMYASAL ÖZELLİKLERİ

nellikle kırmızı olan bu çözeltiler,
çökelekler ya da jeller üstünde soğu-
Altm elektropozitif özelliği en zayıf rulabilir. Sözgelimi Cassius kırmızı-
metal olduğundan, kimyasal etkinliği sı, rengini altın taneciklerinden alan
çok düşüktür ve doğal olarak bozun- sulandırılmış bir kalay IV oksittir ve
maz. Bileşiklerini oluştururken +1, altın II klorürün, kalay klorürlerle
+ II (ender olarak) ve + III değerle- indirgenmesiyle elde edilir,
riyle yükseltgenir. Halojenler, altın- Bir altın III klorür çözeltisine hid-
la doğrudan doğruya bileşen, aşağı roklorik asit katılmasıyla, kloroorik
yukarı tek element grubunu oluştu- asit (III) H [AuCl„] elde edilir. Halo-
rur. Altının önemli bileşiklerinden jenlerin altın üstündeki etkisi, bu
maddeler oluşurken kolaylaşır. Olay, altm suyunun altına etki etmesinin nedenini açıklar. Siyanür çözeltileri, oksijen eşliğinde altını çözündürür ve çok kararlı siyanorat (I) iyonları [Au(CN)2]- oluştururlar; tepkimeden, mineralleri siyanürle-me işleminde yararlanılır. Altının cıvayla bir araya gelmesini önlemek gerekir; çünkü bileşerek toz halinde bir alaşım'(malgama) oluştururlar.
KULLANIM ALANLARI
Günümüzde kuyumcular alün-gü-müş (yeşil altın) ya da altın, gümüş ve bakır alaşımlarını (pembe altın:
Pm

KS^S?
Ariege ‘de (Fransa) Salat vadisindeki alüvyonlardan altın çıkarılması. Altıffi tezgâhta ilk elemeyi yaparak altmı kd ayırır (resim 1).Altın kabında son yıka işlemi yapılır (resim 2). Kabın dibinde binlerce altın pul yığdır (resim 3): Biri altın elde etmek için 10 000- 25 gerekir, tri altın pullan elekle ayrılıp t 4), bir kenara toplanır (resim 5). Altm-, hamlaçla işlenir (resim 6): Hamlaçla işi iki evrede uygulanır; önce cıvanın buharlaşması için malgama ısıtılır; soh güçlü, bir hamlaç alevinde altm eritilir.
m
•sííWv.
«a
3 4
zı nesneler, süsleme (kuyum] ya da koruma (havacılık, uzay* cılığı) amacıyla altınla kaplamı, yöntemle çok ince altın yapf fizik laboratuvarlan için tüp| kapakları, tıpta kolloyidali çözeltisi de hazırlanır. Alt® bozunmaması nedeniyle, alanında (ince kaplamalar) da rarlanılır. Böylece hat kesmek bağlama aygıtlarının kutup veıb” lan, yerleştirildikleri ortamdal nan kimyasal etkenlerden kof Altından elde edilen Cassius kû sı seramikçilikte kullanılır. Tıp mndaysa birçok altın tuzu ka* iğneyle verilerek, süreğen ata mar iltihabı.cüzam ve kızartıl! pusun tedavisinde kullanılır yoaktif altından ( n* Au) da,, kanserlerin tedavisinde yararl
ALTIN PARA SİSTEMİ
5 6
Altının para olarak kullan çok eski tarihlerde başlanıp makla birlikte,tarihte ilk değiş birimi altın değildir: ûbiir mail altından önce kullanılmıştır altm, niteliklerinden ötürü (az nur; bozunmaz; kararlı ve birim değeri taşır) Batı’dâ erken benimsenmiş, buna kâ Uzakdoğu ülkeleri, 1936 yılına gümüş para sistemine bağlı k. Fardır.
AZ BULUNAN BİR METAL
vifeacfr’
•r. ■.
‘ 1 ■”M ! . •_ ‘ f.-
İngiliz altun; madalyalar; mücevherle^) işlerler. Aynca çeşitli adlar altmda, altm oram düşük olan, hattâ bu metalle yalnızca renk ve yoğunluk benzerliği gösteren ala-
şımlar kullanırlaı:. Altm tellerden simcilikte, çok ince altm yapraklardan da yaldız ve lüks cilt yapımında yararlanılır. Öte yandan ¿bin ve potasyum siyanürün elektroliziyle, ba-
Bütiin Eskiçağ boyunca altın az lunan bir metaldi: Romalılar minde işletilen başhca altm ya rı Nübye’de, Kafkasya’da ve İT tan’daydı ve bazı askerî s temel amacı, gerçek ya da v yımsal altm yataklarına el koy Ortaçağ’da altının en düzenli: şım yolu, Gine-Sudan-Sahra-1 deriye-Venedik’ten geçiyor, A pa’daki altm üretimi yılda 50-1 arasında değişiyordu. Simyac değersiz madenlerden ( kurşun) altm elde etmek için malarının nedeni de, altının azj nan bir metal olmasıydı. İktisadi gelişme günden güneı çok değerli metal gerektirdiği yeni altm yatakları bulmak ya | linen altın yataklarına gitmeli
34
thkalartn cenaze Thrmlerinde taktıkları, fıltından yapılmış IriKuke: Ağırlığı 93 gr; Iyfl*seM#i 32 sm; eni 12$,5sm.
çeşitli seferler düzenlendi. Ama sonuç düş kırıcı oldu: Afrika altın açısından oldukça yoksuldu; Amerika’da yağma edilen altınsa (1521’ den XVII. yy’ın ortalarına kadar 200 ton), Brezilya’daki maden ocaklarından çok, tapınaklardan geliyordu (Amerika’nın İspanyolların egemenliğindeki kesimi de, daha çok gümüş açısından zengindi).
XIX. YÜZYILDA ALTIN ÜRETİMİNDEKİ GELİŞME
Altının az olması, Avrupa’da ya yalnız gümüşe dayalı tek para sisteminin ya da altm ve gümüşe dayalı ikili para sisteminin benimsenmesine yol açtı. Altm, ancak XIX. yy’ın ikinci yarısında, çok sayıda yatak bulunmasıyla büyük ölçüde üretilmeye başlandı: 1848’de Kaliforniya’da, 1851’deBatı Avustralya’ da, 1886 Transvaal’da, 1896’da Kuzey Amerika’da (Kanada ve Alaska) altm yatakları bulundu.
Aynı dönemde Sibirya’da da altm çıkarılmaya başlandı. Ayrıca, maden çıkarma yöntemlerindeki gelişmeler, Rusya (Urallar), Brezilya (Minas Gerais) ve Hindistan’da (Hay-darabad) altm üretimini artırdı. Daha sonra, ikinci dereceden maden yatakları işletilmeye başlandı (Batı Afrika, Guyana, Çin). Ayrıca, Şili ve A.B.D ’nde bakır yataklarından, Ispanya’da da pirit yataklarından az miktarda altm elde edildi.
BÜYÜK ÜRETİCİLER
XVm. yy’da 20 tona yaklaşan altın üretimi, XIX. yy’m sonunda 500 tona yükseldi. Eski S.S.C.B’nin Batı’ya sattığı altm da hesaba katılırsa, 1990’daki altm üretiminin 1 200 ton dolaylarında olduğu söylenebilir (Sovyetler Birliği’ndeki altın üretimi konusundaki resmi istatistikler yayınlanmamıştır). Büyük üretici ülkelerin başlıcalan Güney Afrika Cumhuriyeti (% 50),eski S.S.C.B. (% 25), A.B.D., Kanada ve Avustralya’dır. Güney Afrika Cufthuriyeti’ndeki altın madenlerinde uranyum da bulunması, altının değerini artırmakta, çıkarılan altm Johannesburg, Londra, Paris ve New York borsalannda yüksek fiyatlarla işlem görmektedir.
ALTIN VE PARA
Günümüzde, itibarî paralar artık değiştirilmediği için, hiçbir ülke doğrudan doğruya parasal amaçla altm kullanmamaktadır. Buna bağh olarak hiçbir paranın, altının “yasal güvencesine” gereksinmesi yoktur. A.B.D., 1968 yılında aldığı bir kararla, bu sistemi bırakmıştır. 1976’da Jamaika’da kararlaştırılan ve 1978’de resmen yürürlüğe giren
“geçerlikten kaldırma” girişiminden sonra, altının, uluslararası para sisteminde artık hiçbir rolü kalmamıştır.
Yani çeşitli ülkelerin merkez bankaları, ulusal paralarına karşılık belli ağırlıkta altm bulundurmak zorunda değildirler ve gerçekte paralar* içerdikleri varsayılan altına göre değil, genellikle A.B.D. dolarına göre değerlendirilmektedir. Çeşitli paralardaki altm oranı, 1 ons (28,349 gr) arı altın=35 dolar temeline göre düzenlenir (bu oran 1934’te F.D. Roosevelt’in doların değerini düşürmesiyle benimsenmiştir). Bir paranın değerini yitirmesi ya da değer kazanması, öbür paralara göre paritesinin değişmesi, yani altına göre değerinin değişmesi demektir. Bu yüzden Uluslararası Para Fonu (IMF) üyesi olmayan ülkeler (S.S.C.B., Çin), kendi bölgeleri dışında alışveriş için gereken dövizi sağlamak amacıyla ya altından yararlanırlar (Londra altm piyasasımn rolü) ya da ödemeler dengesindeki fazlalığa başvururlar.
ALTININ TEK PAZARI
Gerçekte altının bir tek pazi dır: Londra. S.S.C.B ’nden Afrika Cumhuriyeti’ne kadaı ülkeler, Londra’daki Ro1 bankasma altm satarlar. Pa rih, vb. altm pazarları, her önce Londra pazarına göre ! eder, ama yerel koşullan da alırlar.
A.B.D., 1967 yılına kadar, sunduğu altınlarla fiyatları (] etkiliyor, böylece Londra pa: altının onsunu 35 dolarda 1 du. 1945-1967 .yılları a A.B.D ’ndeki rezervlerin 2A yardan 10,5 milyar dolara < ve bunun sonucunda A.B.D. bulunan dolarlan altınla isteklerinin karşılanamamas hington hükümetini o tarihte Londra’ya altın satmayı kesn neltti. Ayrıca A.B.D.,.dolar duran büyük merkez bankı çoğundan, bu dolar reze altınla değiştirmeyecekleri k da güvence aldı; yoksa,
Yerleşme alanı günümüzdeki Kolombiya ‘mn orta kesimi olan Polima uygarlığından kalma bir .altınbaştık.
Âltınordu
Devleti
dolan büyük zarar görebilirdi.
ALTIN VE PARAYA ÇEVRİLİR DEĞER SORUNU
Son yıllarda bazı iktisatçılar ve let adamları para sisteminde den altının ölçüt alınmasını iste te, bazılarıysa, para sistemin ölçütü hammadde kaynaklanıl lenmiş ürün kaynaklarına daya mayı önermektedir. Londra’d’I nın fiyatı ya da “serbest ü değişkendir. Altına gerçek ı den daha az bir değer biçilmişi saptama resmî olarak 1934’te» mıştır) sonucunda, para pazar] sıkıntısı çekmeye ve devletlerin rezervleri azalmaya başlamıştır,
Doğu Avrupa’da Aşağı Idil (Volga) kıyılarında, Cengiz Han’ın başlattığı ve torunlarının sürdürdüğü büyüle fetihlerle kurulan Türk-Moğol Devleti (1241-1502).
Âltınordu devleti, Cuci Han’ın ölümünden sonra oğlu Batu (Sayın) Han (1227-1256) tarafından kuruldu. Cengiz Han, Doğu Deştikıpçak ve Harzem ülkelerini fethettikten sonra, büyük oğlu Cuci Han’a (1170-1227) vermişti. Ama Cuci Han 1227’de ölünce, Cengiz Han, ona vermiş olduğu toprakları, bu kez torunları Batu Han ve Orda-Içen Han arasında bölüştürdü. Sağ-kol illeri, İdil ırmağı boyundaki iller ve hanlık makamı Batu Han’a verildi ve Akordu ya da Âltınordu diye adlan-dırıldı.Sol-kol illeri ile Siriderya boyundaki illerse, Orda-Içen Han’a verildi ve Gakordu diye nitelendi. 1228’de Ogeday (1228-1241) kağan seçilince. Batı seferi için Batu Han başkomutanlığa getirildi. On üç yıl süren bu büyük sefer süresince, Batu Han Bulgarları v6 Kıpçakları yendi; Moskova’ya bir sefer düzenledi; daha sonra Polonya, Macaristan, Avusturya ve Dalmaçya’ya girerek ülkesinin sınırlarını genişletti. Kendisine bağladığı ülkeleri yönetmek için Aşağı Idil’i merkez seçti ve Saray kentini başkent yaptı.
Batu Han’ın ölümünden sonra (1256), yerine sırasıyla oğullan Sartak Han ve Ulakçı Han geçtiler. Ama onların da kısa aralıklarla ölmeleri sonucunda, Âltınordu devletinin yönetimi Batu Han’ın kardeşi Berke Han’a (1257-1266) kaldı. Islâm dinini benimseyen Berke Han, Cuci ulusunun Azerbaycan üstündeki haklarını alabilmek için, büyük bir orduyla Ilhanlı ülkesi üstüne yürüdü ve Hu-lâgu Han’ı yendi. Berke Han’dan sonraki hanlar (Mengü Timur, Tuda Mengü, Tula Buka, Tokta), onun siyasetini izlemekle birlikte, İslâm dinini benimsemediler. Bununla bir-
likte, Islâm dini gene de ülkede geniş ölçüde yayıldı ve Özbek Han (1313-1340) döneminde devletin resmî dini oldu. Âltınordu Devleti’ne en güçlü dönemini yaşatan Özbek Han’ın ölümünden sonra, yerine geçen oğlu Canibek Han (1340-1357), Islâm geleneğini Cuci ulusuna yaymaya çalıştı; ama Azerbaycan seferinden dönerken, oğlu Berdi-Bek’in adamları tarafından öldürüldü.
Berdi-Bek Han’ın (1357-1360) ölümünden sonra, ülkede karışıklıklar başladı ve yaklaşık on yıl içinde yirmiden çok han tahta çıktı. Karışıklık dönemi Urus Han’ın 1369’da öbür hanlıkları ortadan kaldırarak. Doğu Deştikıpçak’a egemen olmasına kadar sürdü. Daha sonra Tokta-mış Han, bütün Deştikıpçak’ı egemenliği altına alarak, 1382’de Moskova’yı ele geçirdi ve o tarihten sonra Rus prenslikleri Âltınordu Devleti’ne yıllık vergi ödemeye başladılar. Ne var ki, kısa süre sonra Timur, Toktamış Han’a karşı saldırılara başladı ve 1391’de yapılan savaşı kazandı (bununla birlikte Toktamış Han, Deştikıpçak’taki egemenliğini korudu). 1399’da Timur’un tahta geçirdiği Kutluk Han döneminde, Toktamış yeniden Saray kentine girmeyi başardıysa da, çok geçmeden yenilerek Litvanya’ya sığındı ve 1405’te Emir Edigü’nün adamları tarafından öldürüldü. Timur Kutluk’un ölümünden sonra ülkede yeniden karışıklıklar çıktı ve Edigü, Cengiz Han soyundan Şadi Bek’i hükümdarlığa getirdi. Emir Edigü’nün Altınordu’nun gerçek Han’ı gibi davranmasına kızan Şadi Bek ona karşı ayaklandıysa da, 1407 yılında yapılan çarpışmayı Edigü kazandı: Şadi Bek kaçtı ve 1408’de öldü. Yönetimi 1419 yılına kadar elinde tutan Edigü ölünce, yerine Uluğ Muhammed geçti. 1424’te Akordu hükümdarlarından Burak Han, Uluğ Muhammed’i yenerek yö-
netimi ele geçirmeyi başardıyşl 1427 yılında yardım sağlayan Muhammed, Burak Han’dan tâ geri aldı. Bu ^rada, Âltınordu leti’nin güçlenmesini istemeyen vanya ve Rusya’nın yeni karıfi lar çıkarmaları sonucunda,; Muhammed, Deştikıpçak’ı rak Yukarı Volga’ya çekildi.; settin’in oğlu Hacı Giray’mi” Hanlığı’m kurmasından (1428), Muhammed Han da K Hanlığı’nı kurdu (1437). 1445’te menliği ele geçiren Tokta torunu Seyit Ahmet Han, 1451 Moskova’ya bir sefer düzen 1455’te Kiev prensiyle savaşıp sak düştü. 1457’de kaçarak !’ Moskova’ya ikinci bir sefer y ama bir kez daha yenilince Ahmet Han’a bıraktı.
Ahmet Han,Leh kralı Kazimief le anlaşıp 1480’de Moskova’ya dırdıysa da, Leh kralının Kırı rın saldırıları yüzünden yardım, derememesi ve kışın bastır üstüne geri çekilmek zorunda; 1481’de Ahmet Han’ın Aybek’le tığı savaşta öldürülmesinden so Altmordu Devleti parçalan! başladı ve çeşitli hanlıklara 1 dü; birbirleriyle çekişen hanla” tınordu Devleti’ni ayakta tu başaramadılar.
Köklü geleneklere dayanan “bozkır imparatorluğu” olan’ ordu Devleti, asker yasalarıyla netiliyordu; başlıca yönetim of Cuci soyundan kişilerden ya kabile beylerinden oluşan Kur dı. Devletin iktisadı, temelde, vancıhğa, avcılığa ve tarıma nıyor, ayrıca, Kırım’daki lima’ deniz ticareti yapılıyordu; Ş kenti, kültür, sanayi ve ticaret smdan gelişmişti ve resmî dili. çe olan Âltınordu Devleti XIII XIV. yy’larda Doğu Avrupa’nın, lıca siyaset, iktisat, kültür mer’ di.
Bir büyüklüğün eşit olmayan ilâ parçaya en uyumlu bölümünü veren sayı (altın kesit ya da tanrısal oran da denir).
TANRISAL ORAN BAĞINTISI
a ve b (a’nın b’den büyük olması koşuluyla), p büyüklüğünün iki parçasıysa, a: â = E eşitliği elde edilir
o d
ve p = a + b olduğuna göre, 5 = !L±J?,
D Q
dolayısıyle a2 = ab + b2 bağıntıları bulunur. En küçük parçaya (b) 1 değeri verilirse, a2 – a = 1, dolayısıyle a2 – a -1 = o elde edilir. İkinci dereceden bu denklemin artı kare kökü
^ = 1,618 sonucunu verir; altın
sayıbudur.
GÜZELLİĞİN KURALI
Altın kesit oranı, İtalyan matematikçi Fibonacci’nin (XII. yy. sonu) 1, 1,2,3,5,8,13,21,34,55,89,144,.., biçiminde verdiği toplamalı dizisine yakındır; bu dizinin her terimi, kendinden önce gelen iki terimin toplamına eşittir. Art arda gelen iki terim arasındaki oran, altın kesite yaklaşır. Mimarlık, heykelcilik ve resim alanlarında bir güzellik kuralı olarak benimsenen altın sayıya, uzunluklar, yüzeyler ve biçimler arasındaki oranlarda çok’ sık raslanır. Altın sayı ya da tanrısal oran, Keops piramidi, Atina’daki Parthenon ve Milano’daki Duomo gibi büyük yapıtlarda. açıkça görülür» Pythagorasçı^ ların ve onları izleyen kuşakların uyum simgesi olan altın sayı, Mısır ve Yunan tapınaklarının, gotik üslubunda kiliselerin temel çizgilerinde de gözlenir. Ayrıca, Akdeniz bölgesindeki (Mısır, Yunan, Bizans) yapıtların yanı sıra, Rönesans dönemi yapıtları ile gotik üslubundaki yapıtlara özel bir ritim verir. Özellikle eski Yunan sanatında, insan bedenindeki orantılı ölçüler, uyumlu gelişme gibi özelliklerde tanrısal orana uyulduğu görülür. ■
Yukardan aşağı doğru: Keops piramidinin altın kesiti (51 °49’42″Uk açı, bir altın dikdörtgenin en büyük ketum çevresinde dönüşünü karşılar ); Fransız ressamı Oiricault’nun Herkül Girit Adası’ndaki Boğayı Uysallaştırırken adlı tablosu<Herkül-ve boğa bir çember içinde yer alır; yalnızca bacaklar çemberin dışına taşar. Davranış ve hareketler beşgen ya da ongen çizgilerle ve altın sayıya bağlanan yarıçaplarla belirtilir); ayçiçeği (kendi içinde bir uyum taşıyan doğanında, bazen alim sayı kuralım yansıttığı görülür).
Altıntaş,
Yurdaer
‘ Yurdaer Altıntaş
Yurdaer Altıntaş’ın bir
afişi.
yılında Tiirkiye Grafik Sanatçıları Demeği’nin kurucuları arasında yer aldı ve derneğin yönetim kurulu ikinci başkanlığını yaptı. Varşova’ da (Polonya) afiş (1966,1968), Bmo’ da (Çekoslovakya) grafik (1970) ild-yılda bir serelerine, In Gelheim Am Rhein’da (Almanya) Bergama sergisine (1972), Akşehir Nasrettin Hoca Şenliği’ne (1975), Paris Film Afişleri Sergisi’ne (1975-1976) katıldı; 1973’ ”te Musée de L’Homine’da (Paris) yapıtları sergilendi. 1976’da Güzel Sanatlar Akademisi’ne bağlı Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Oku-lu’nun Grafik Bölümü’nde ders vermeye başladı. 1981’de Grafikerler Meslek Kuruluşu’nun açtığı sergide birincilik ve üçüncülük ödüllerini al-
AYI
MAI
Türk afiş ve grafik sanatçısı (İstanbul, 1935).
1957 yılında Güzel Sanatlar Akade-misi’nin Afiş atölyesini bitiren Yurdaer Altıntaş, 1964’te Türk Alman Kültür Merkezi’nde ilk sergisini açtı; 1966’da Güzel Sanatlar Akademi-si’nin Sanat ödülü’nü kazandı; 1968
Afiş ödülü’nü; 1988’de Tüyap Kitap Kapağı Özel Ödülü’nü aldı. Nalınlar, Martı, Bozuk Düzen afişleri Washington The Library of Con-gress’de, Pembe Kadın, Aşk Zinciri, Renk Duvarları afişleri Varşova Ulusal Müzesi’nde, Bugün Git Yarın Gel, Derya Gülü, Bit Yeniği afişleri de Wi-lanow Afiş Müzesi’nde (Polonya) yer alan Yurdaer Altıntaş, grafik sanatlarının hemen her dalında ürün vermiştir; ama on yıl süreyle iki özel tiyatronun afişlerini yaptığı için, özel-
likle afiş sanatçısı olarak tanımr.1 yük lekelerden oluşan çarpıcı ali rinde daha çok simgeci bir anlata yönelen sanatçı, 1969’dan Türk folkloruyla ilgili resimleme! lışmalanna başlamış, bu alanda ö| likle Karagöz, Nasrettin Hoca, < dolu Efsaneleri, Dede Korkut gibıj nular üstünde çalışmıştır.
alüminyum
Alüminyumun
Oluşan alümin, metali aşınmaya karşı korur.
Simgesi Al, atom numarası z = 13, atom ağırlığı (kütlesi) 26, 97, özgül ağirhğı 20°C’ta 2,699 gr/sm3 olan düşük yoğunluklu element.
1807’de Davy’nin tanıttığı alüminyu-
mu, 1825’te Oersted erimiş D ir tuzunu elektroliz ederek ayırmayı başardı; 1827’de de Woehler, arı olmayan gri bir toz halinde somut olarak elde etti. Alüminyumun 1854’te Sainte-
Claire Deville yöntemiyle kimi olarak hazırlanmasından aa 1886’da P. Heroult (1863-1914İ Hail, birbirlerinden bağımsız^ rak, birkaç değişiklikle günümj de kullanılan elektroliz yönt|| geliştirdiler.
Hafif alaşımların hazırlanmal temel element olarak kullanılan minyumun ısı ve elektrik iletki yüksek, mekanik özellikleriyse 1 tır: Yumuşak ve az esnek bir i olan alüminyum, eğeyi yağladıjl elle güç işlenir. Buna karşılık djf gen ve çekmeye elverişli bir 1 olması nedeniyle, çok ince yay ve tel haline kolayca dönüştü lir.
KİMYASAL ÖZELLİKLER
Alüminyum, elektropozitif m| yüksek bir metaldir; yani üç ek nunu kolayca serbest bırakır;! yısıyle indirgeyici özelliği; maddedir. Oluşturduğu Al3*1 nunun yarıçapı çok küçükti gibi kutuplu moleküllerin bulu ortamda hidratlaşma eğilimi 1 rir ve ‘ ortak bağla [Al (Hjl iyonu oluşturur. Halojenlere vaj jene karşı kimyasal ilgisi bfiyı ama yüzeyinde koruyucu bir a| zarının oluşması nedeniyle, çok bozunmaz; alüminse, cıval]
rürde kısmen çözünür. Bir alüminyum tel, cıva klarüre batırıldıktan sonra açık havada tutulursa, dallanmış beyaz bir aliimin tabakasıyla kaplanır. Alümin tabakasının telâ tutunma giicüniin zayıflığı,, cıvalı ortamda koruyucu niteliğini büyük . ölçüde yitirmesine yol açar. Alüminyumun yükseltgenmesinden, elektrokimyasal kondansatörlerin yalıtkanlarını üretmede yararlanılır. jelleşmiş amonyum hidrojen fosfat çözeltisi, alüminyum anot kullanılarak elektroliz edilir. Akım geçtiğinde, anottaki alüminyum yükselt-genir; böylece tıkız ve yalıtkan bir alümin tabakası oluşur; dolayısıyle yükseltgenme durur ve elektroliz kabı kondansatöre dönüşür. Bu kondansatörlerin sığası 1 000 mikrofa-rada (ve daha yüksek düzeylere) ulaşır. Alüminyum, karbonla birle-şerek AI4C3 alüminyum karbür iyonu verir. Hidroklorik asit gibi yükseltgemeyen anyonlu asitler, alüminyumla etkili biçimde tepkimeye girerler ve asidin H+ iyonu indirgenerek hidrojen gazı oluşur. Derişik nitrik asit ve sülfürik asit gibi yükseltgeyici asitler, koruyucu alümin tabakası nedeniyle alüminyuma etki etmedikleri için, alüminyum kaplarla taşınabilirler.
Alüminyum, sürekli alümin tabakasıyla örtülü olduğundan, soğukta suyu indirgemez. Ama 150°G sıcaklıkta, indirgeme tepkimesi hızla gelişir. Güçlü bazların eşliğindeyse, hidrojen açığa çıkar ve sodyum alü-minat Na aio2 oluşur. Bu tepkimede, alüminyum, bazlarda çözünen alümin tabakasıyla korunmadığı için suyu soğukta indirgemiştir. Alüminyum birçok oksidiindirger. îndirge-me tepkimesi çok miktarda ısı açığa çıkarır ve metal erimiş durumda elde edilir: “Alüminotermi” adı verilen bu işlem, özellikle demir oksitleri indirgemede kullanılır; büyük metal parçalara (demiryolu rayları) kaynak yapılırken, demiri yerinde eritme olanağı verir. Ayrıca, manganez ve kalsiyumun sanayi üretiminde, bu metallerin oksitleri alüminyumla indirgenir.
ALÜMİNYUMUN HAZIKLANMASI
Alüminyum, alümin ve silikat biçiminde, yerkabuğunda en yaygın (% 7,45) elementtir. Alümin AI2O3, birçok mineralde (özellikle feldispat ve küde) yer alır. Sanayide kullanılan alüminyum mineralleri, kriyolit AIF3, 3 Na F ve boksitlerdir (boksitlerin başlıcalan alünit, lösit ve lab-radorittir). Ama alüminyum üretiminde yalnızca demir oksitleri içeren kırmızı boksitlerden yararlanılır; yüksek oranda silis içeren beyaz boksitler, alüminyum üretimine elverişli değüdir (çökelek içinde alü-
min yitimi). Metalin üretim yöntemi iki evreden oluşur: a) Alüminin arıtılması için boksidin işlenmesi; b) Erimiş kriyolit içinde çözelti halin-, deki alüminin yüksek sıcaklıkta elektrolizi. Aynca, ileri ölçüde arıtma amacıyla, bir üçüncü evre uygulanabilir.
1. Alüminin arıtılması. — En çok kullanılan Bayer yönteminde, boksit önce parçalanıp öğütülür; kurutulduktan sonra bir otoklavda 180°— 250°C sıcaklıkta ve basınç altında 250-300 gr/l*lik sodyumhidroksidin etkisinde bırakılır (tepkime: ai2o3, •HjO + 2NaOH X AI203Na20 + 2HaO ). Silis, sodyum hidroksit ve alüminle :Si02Ai203Na20 formülünde bir silikat oluşturur; Fe2o3 ve Tîo2 ’yle birlikte çökeltide toplanan (kırmızı çamur) bu silikat, durulma yoluyla elenir. Sonra, alüminat çözeltisi AlaOsNaiO , sığası 1 200 mJ’ü bulabilen aynştıncılara geçip ayrışarak hidrata dönüşür:
AI,03Na20 + 4HjO – Al203,3H20 + 2NaOH. Hidrat filtreden geçirilip durulandıktan sonra yaklaşık 1 200°C’ta kireçlenerek, nem çekmeyen yansız a alümine dönüştürülür.
2. Alüminin elektrolizi (elektrikle ayrışma).— Alümin, elektroliz kabında 950°C dolayında erimiş kriyolit içinde çözündürülür. Sonra sürekli akım verilir ve akımın geçişi, alüminyumun açığa çıkmasını sağlayan bir kimyasal tepkime doğurur:
AljOs- 2AI + 3/2Û2.
Alüminyum, elektroliz kabının dibinde toplanır ve açığa çıkan oksijen,.
Boksit
(alıımın
hidrat)
Al* Oı % 60 SI O* Oa
ALÜMİNYUM METALÜRJİSİ
İLK EVRE: ALÜMİNİN ARITILMASI
Serbest su , OrganU^maddeler
NsOH
O
çöketek-(kırmı» çamur) SiO> AljO^Nı, O F«j Q,-<>
öğütme
Kurutma
Basınç altında çözelti olucumu (Otoklavlar 200° C) t – fı’- Seyreltme Durulma Süzme , Yıkama

Aiumınatın Sodyum
hidrata M aiumınatın
dönüşmesi çökmesi
Na Al 0, Na Al O}
İKİNCİ EVRE: YÜKSEK SICAKLIKTA ELEKTROLİZ
(elektroliz kabı çizimi) A 1*0, A,
A<2 03. AlFj 3 NaF karışımı (950°C)
Anot. An karbon elektrot – /
ÜÇÜNCÜ EVRE: İLERİ ARITMA
Anot alaşımı (Al: % 67-Cu. % 33) -Banyo (kriyolit+baryum klorur)-.
+13 A/sm*
7
Katot (gcafit) Isıya dayanıklı kap Antıimış alüminyum iletken taban (kok kerpici) y * iletken karbon taban —t’ İsıya dayanıklı kap
Anot
H^^Katot
139
-anotların yanmasınaneden olur; sıcaklık, joule olayıyla korunur. Genellikle dikdörtgen biçiminde olan elektroliz kabı çeperleri, ateşe dayanıklı tuğlayla (ateş tuğlası) ya da çimentoyla kaplanmış saç bölmeden oluşur. Karbon bloktan hazırlanan kap tabanı, katot görevi yapar ve elektrik hattına bağlıdır. Anotlarsa iki türdür. Birinci tür, önceden pişirilmiş arı petrol kokundan ya da sürekli Söderberg elektrotlarından oluşur; ikinci tür, anot bir alüminyum kafese, karbon ve bağlayıcıdan oluşan hamur doldurulmasıyla elde edilir; bu hamur anodun inişi sırasında pişer. Elektroliz kabı çıkışında, metalin anlığı °/o 98-99,9 arasında değişir.
Bir küogram alüminyum elde etmek için ortalama 2 kg aİümin veren 4 kg boksit, 1 kg NaOH, 15 kWs elektrik akımı, 1 kg elektrot, 10 kg karbon gerekir.
3. İleri antma.-Elektrolizle bu tür arıtma yöntemi, % 99,998 düzeyini bulan bir ardık elde etme olanağı verir. Elektroliz kabında, üç tabaka, yoğnnhık farkıyla birbirinden ayn-hr: a).Antılacak alüminyuma % 33 oranında bakır katılarak elde edilen ve tabanda yer alan (yoğunluk 3) anot tabakası; b) kriyolit ve baryum klorür kanşımından oluşan (yoğun-
luk 2,7) antma banyosu; c) yüzeye çıkan (yoğunluk 2,3) an alüminyum.
KULLANIM ALANLARI
An alüminyum ya da alaşımlan çeşitli alanlarda kullanılır. % 99, 998 oranında an metalden, nükleer reaktörlerde tüketilen uranyum çubuklarının kıhflan üretilir. % 99,5’ luk an metal, derişik sülfürik ve nitrik asitlerin depo ya da kaplan olarak kullanılır; aynca, mutfak için kapkacak, elektrik üetkenleri için ambalaj malzemesi üretiminde de bu an metalden yararlanılır. Alümi-notermide ve bazı boyaların hazırlanmasında da alüminyum kullanılır. Dökümcülükte, alüminyumun silisyum, bakır, magnezyum ve titanla oluşturduğu alaşımlar işlenir (alaşımlar makine ve otomobil sana-yüerinde, gemi yapımında, ev aygıt-lan ve elektrik motoru rotorlan üretiminde, hammaddelerden birini oluşturur). Dövme ve haddeleme alaşımlan, öteki katkıların yanı sıra, genellikle manganez, de içerir./ Sıcakta plastikleşen alaşımlardan, karoseri yapımında yararlanılır. % 0,5 silisyum, % 4 bakır, % 0,7 magnezyum ve % 0,5 manganez içeren düralümin, uçak ve otomobil sanayilerinde, saatçilikte ve dövme parça-
ların üretiminde kullan alüminyum alaşımı, aşını denizde bile yüksek diren
ALÜMİN
Alüminyum oksit ya da ğada anhidrit biçimimi oluşturur. Bir anhidrit ti rindon çok sert Ur mad< asıltı halinde, cilalama i bitirme evresinde külli yakut, pembe yakut, sal tttrkuaz gibi değerli taşlc ni çeşitli metal oksit kt
alan aUlmınHan oluşur, J
önemli ölçüde demir d içeren bir alttmindir. hidrat «l»n (alilininyun baksidin adı,ilk kez bitdı de Provence’tan (Fransa minyum hidroksit, sana açısından ilgi çekici bir i Boyar maddeleri güçlü t laması nedeniyle, doku sinde bağlayıcı olarak kt
□liivvon Suların taşıdığı döküntü kökenli, ha-
7 reketlı çökelti.
Alüvyonlar hem oluşum tarihleri, hem de bileşimleri bakımından son derece çeşitlidirler. Killi çamurlardan, balçıktan, kumdan, çakıllı kumdan, yassı çakıllardan ya da sert köşeli büyük parçalardan oluşabilirler; bir akarsu, bir buzul ya da deniz tarafından taşınıp biçimlendirilmişlerdir. Alçak bölgelere ya da kıtaların kıyı kesimlerine taşınma yollarına göre alüvyonlar dörde ayrılabilir: Sel sularıyla taşınan alüvyonlar (taşkınlar sırasında sürüklenir, akma kanalının akış yönünde bir boşaltım konisi oluştururlar); ırmaklarla taşman alüvyonlar (dağlardan inen akarsularla sürüklenip daha büyük akarsulara karı-
şır, yeni katıldıkları ortamda daha ince döküntülere dönüştürülürler; ırmağın rejimindeki değişikliklere göre, çoğunlukla düzensiz tabakalar halinde, yalancı kolların, ırmaklarla alçalan bataklıkların süzülme alanlarına ya da eski taraçalara bırakılırlar; geniş bir alana yayılan birikinti maddeleri alüvyon örtüleri ya da düz ovalar oluşturur; deltaların oluşabileceği deniz kıyısına yakın yerlerde, gereçler giderek ufalanır); buzul alüvyonları (buzulun, döküntü maddelerini sürüklemesi sırasında, tabandaki ve yanlardaki buzultaşla-rın üstüne çökmesi sırasında ya da buzul çekilmesi sırasında ortaya çıkarlar; ince bii* kalıp olan buzul tozunu, karmakarışık biçimde yığılmış sert ve köşeli gereçlerle birleş-
tirirler); deniz alüvyo akıntılarının ve kıtaların sonucudurlar; kıyıların meşine katılır, kumsalla taktıklarının ve kıyı şerit] masına yol açarlar). Yeryüzünde birçok bü sözgelimi Çin’deki, Çin Hindistan’daki, Mezopo Mısır’daki delta bölgeleı rin yanı sıra Po, Rhöne ırmaklarının vadileri J ovasının deniz kesimi, rini alüvyonların varlığ dur. Buna karşılık Kuze daki buzul ovaları, Sologne, Bresse bölgeli ovaları ve Lannemeza alüvyonlardan ötürü inişlerdir.
Rhöne ırmağının taşıyıp yığdığı çeşitli türden alüvyonlar.
Soldan sağa doğru: Irmağın yukarı çığın ve kollanndan biri; delta.
140
E?5i
m
•Yeni alüvyonlar
ortataraça
ESKİ TARAÇA Pliyosen olövyonian IrmokiJuzulolûvyonlan.
Buzul buzullaşlon r .
Sel afüvyanlan
Denizin ^değiştirdiği alüvyonlar; Kurç.; .
JCwnylİQr >
Toraço sının Bataklık
M
ma
i
n döneminden baş heykeli.
I
zon
|ğı ve zon esi
‘MîAmazon’un iki kolundan biri iğayali ırmağı Mmmon) bir pazar yeri.
Amama kentinin kurucusu firavun Amenofis IV Akhenaton’un hükümdarlığı döneminde (l.ö. 1372-1354) gelişen sanat.
Amenofis IV’ün tahta çıktığı ve devrimci düşüncelerini her alana uyguladığı sıralarda, Mısır’da XVIII. sülalenin (Î.Ö. 1580-1314) benimsemiş olduğu, geleneksel düzen temelden sarsıldı. Tanrıların kralı, sülalenin babası ve krallığın en büyük imali gücü olan Amon’un koruyuculuğuna karşı çıkan Amenofis IV, Amon’a bağlı dia adamlarıyla bütün ilişkisini kesti ve Aton’u tek tanrı olarak benimsedi. Akhenaton (“Aton’un hoşuna giden”) adım alıp, ’ atalarının başkenti Teb’den ayrılarak 1370 yılında Akhet-Aton (“Aton’un Ufku”) kentini (günümüzdeki Amama) kurdu. Amarna kenti Orta Mısır’da, Nil’in doğu kıyısında yer alır. Karnak tapınağında doğmuş olan Amama sanatı da, sonradan bu kentte gelişmiştir.
Klasik Teb sanatının başlıca özelliği olan gelenekçilik ve akademiciliğe şiddetle karşı çıkan Akhenaton, Amama’da yaratılan sanat yapıtlarının Athon’un öğretisini yansıtan
üiriinler olmasını sağladı. Amama sanatı heykel ve kabartmalarındaki en çarpıcı özellik, insan figürlerindeki garip, kaygı uyandırıcı görünümdür: Upuzun kafataslan; hastalıklı yüzler; büyük dudaklar; ince bedenler; şişkin karınlar; iri kalçalar. Firavunun, ünlü kansı Neferti-ti’nin, krallık ailesinin, saray çevresinin,, halkın, kısacası bütün Amar-na’nın bu karikatürümsü görünümde canlandırılmasının nedeni, Akhe-naton’da salgı bezleriyle ilgili bir bo-
zukluk olmasından kaynaklanır. Bedeninde gerçekten bu tür biçimsizlikler olan Akhenaton, kendine özgü görünümüyle sanatçılara esin kaynağı olmuş ve sanat yaşamını öylesine etkilemiştir ki, sonunda bu hastalıklı görünüşü herkese mal edilmiştir.
Amaraa’daki mezarların duvar süslemelerinde, Amama sanatının en belirgin, özelliklerine raslanır.Süsle-melerde Akhenaton ve ailesi güneş kursuna (Aton) tapınma töreninde, Nil vadisinin güzelliğini ve tanrısal ışınların korumasında yaşama mutluluğunu yücelten ilahüer .söylerken canlandınlmışlardır. Ayrıca, firavunun özel yaşamıyla ilgili çok güzel sahnelere yer verilmiş, Akhenaton’ un aile yaşamıyla ilgili görüntüler (kızlarıyla oynaması ya da kansın! dizleri üstüne oturtması) şaşırtıcı bir serbestlik içinde gerçekleştirilmiş, hattâ Amamah sanatçılar daha da ileri giderek, Akhenaton ve Nefertiti’nin çıplak olarak dostlarım ağırladıklan sahneleri bile görüntülemekten kaçınmamışlardır: Bu, bütün Mısır sanatı tarihinde raslanan en gözüpekçe tutumdur. ■
Güney Amerika’da ırmak ve yukarı havzasının yayıldığı bölge.
6 400 km uzunlukta olan Amazon ırmağı ve kolları, 6 000 000 km2 ’lik uçsuz bucaksız bir havzayı sularlar; Amazon bölgesiyse, Brezilya topraklarının o/0 45’ini, Venezuela ve Ek-valdor’un bir bölümü ile Kolombiya’ nın 2/3’sini, Peru ve Bolivya’nın da yarısından çoğunu kaplar.
AMAZON IRMAĞININ ftZKM.tKI.FBt
Peru topraklarında And dağlarından doğan (yaklaşık 5 000 m yükseltide) Amazon ırmağının, Brezilya’ya girdiği yerden Atlas Okyanusu’na döküldüğü noktaya kadar olan uzunluğu 3 000 km’dir; ama yatağının yükseltisi 65 m’yi geçmez. Çok ender olarak 20 m’nin altına düşen derinliği, yer yer 130 m’yi bulur. Akış, hızıysa saatte 3 km’yi aşmaz. Binlerce kolundan başhçalan arasında, sol kıyıdan aldığı japura ve Negro ırmakları ile sağ kıyıdan aldığı Jurua, Purus, Madeira, Tapajos ve Xingu ırmakları sayılabilir.
Ağzından Peru’daki lquitos kentine kadar ulaşıma elverişli olan ırmağın kıyısında yer alan Belem (1 116 578 nüf.; 1991) ve Manaus (810 000 nüf.; 1991) kentleri, özellikle ırmak gemiciliği sayesinde gelişmişlerdir. Ma-naus’tan geçerken 10 km olan, Be-lem’den geçerken de 30 km’yi aşan ırmağın genişliği, ağız kesiminde 300 km’yi bulur (bu kesimde debisi
200 000 mŞ/sn’ye yaklaşir). Ekvator ormanına bütün kış boyunca yağmur yağdığı halde, ırmağın geniş çevresini sular altında bırakan taşkınlar, özellikle mart ve mayıs ayları arasında görülür.
AMAZON BÖLGESÎ YERLİLERİ
Amazon bölgesinin Venezuela topraklarında kalan kesimindeki yerliler yaklaşık elli kabilede toplanmışlardır. Kolombiya’da başlıca topluluklar, Amazon ırmağının kaynak kesiminde, Amazon bölgesindeki ormanlarda ve Orinoco ırmağının akaçladığı Llano’larda (savanalar bölgesi) yaşarlar. Ekvador’daki başlıca toplunddar, doğu kesimde yerleşmişlerdir. Peru ormanlarında, Kuzeydoğu Bolivya’da özellikle yerliler yaşar ve Brezilya’da da, Amazon bölgelerinde ilkel yerli topluluklan geleneksel yaşama biçimlerini sürdürürler.
Sömürgeleştirme döneminin ilk iki yüzyılı boyunca, yerliler, serüvenci-gezginlerin kurbanları olmuş, sömürgeciler, Para Ve Maranhao’daki büyük tarım işletmelerinde köle olarak çalıştırılacak Kızılderili avına çıkmışlardı. Daha sonra, XIX. yy’ da, yerli köleleri lateks toplayıcıları çalıştırmağa başladılar. Brezilyalı general Randon, 1890-1930 arasında Kızılderilileri korumakla görevli bir büroyu yönetti; ama 1968’de Brezilya basım, söz konusu
“Kızılderililere Yardım Vakfı”nm da yerli halkın soykırımına katılmış olduğunu açıkladı.
HAMMADDELER
XIX. yy’ın ikinci yarısmda, kauçuğun dünya pazarlarındaki önemi, Amazon bölgesine ilk akma yol açtı.
141
\^ı
1872’de bu topraklar üstünde 332 847 kişi (Brezilya’nın o sıradaki toplam nüfusunun % 3,35’i) yaşamaktaydı. Ama 1912’den sonra, îngiliz-lerin Asya’da, özellikle de Malezya’ da kauçuk ağacı tarım işletmeleri kurmaları ve büyük miktarda ürün elde etmeleri, dünya pazarında kauçuk fiyatlarının düşmesine, Amazon bölgesiııin de iktisadi açıdan gerilemesine yol açtı. 1904’te DanimarkalI Torvald Loch, Amazon bölgesinde petrol buldu; 1948’de Bethlehem Steel şirketinin (A.B.D.) bir şubesi
olan ÎCOMt, Brezilyalı Azevedo Antunes topluluğuyla birlikte Amaja ilinde Serra do Navio manganez yataklarım işletmeye başladı. 1 Nisan 1964’teki askerî hükümet darbesinden sonra, A.B.D. hava kuvvetleri havadan çektikleri fotoğraflarla, bütün Amazon bölgesinin haritasını çıkardılar ve bu çalışmalar sonucunda, bölgede zengin yeraltı gelir kaynakları bulunduğu ortaya çıktı. Brezilya hükümetinin 1969’da yabancı yatırımlarla ilgili yasaları yumuşatmasıyla. söz konusu vataldarın
Amazon bölgesinin Brezilya sınırlan içindi kalan kesiminde bir kayman (bir çeşit timsah) avcısı.
142
işletilmesine başlandı: güneydoğusunda demi Fresco ırmakları yakını kurşun; Rondania’da Grosso’nun kuzeyinde nikel. Bütün bu mad Royal Dutch Shell, Kaiser ve Bethlehem yabancı şirketler taraf mekteydi.
Irmağın kıyısında yer t keler, Amazon bölgesu dirilmesinde Brezilya ki memişlerdir. Bununla b dor’dakiLago Agrio’da da, günde 30 000 varil len elli kadar kuyu açıln
BREZİLYA SİYASETİNİ] DEĞİŞMESİ
Brezilya hükümeti yakı Amazon bölgesini büyü] niden düzenleme çahşı rişti;büyük çaplı bir pla
4 500 000 km2 ’lik bu uçt alanın tam anlamıyla iş için, hammadde kayna] nin iktisadi merkezlerin amacıyla, bölgeyi başta cak 5 000 km’lik bir ka masına girişüdi.
Ne var ki, Amazon böl| Brezilya siyasetinin ilk e rısızlıkla sonuçlandı. Fİ çevrenin bozulmasına v da iktisadi yollarla çeşil lulukların yok edilme: olması, ayrıca büyük k yapımı, uluslararası ça] namalara yol açtı; büti yanı sıra, Amazon bölgeı zorunda bırakılan toplu mayeye dayalı üretime kı nelmediler. Ayrıca, küı sahipleri (posseirosj ile rak sahipleri (fazendeir da, toprak spekülasyonı yer yer büyıik anlaşmazk çıktı. Bu arada Brezilyj dünyada görülen bunalıı ölçüde etkilenmesi ve dı nın artması sonucunda u kapitalizmin pençesine Amazon bölgesiyle ilgili büyük değişiklikler yapıl açtı.
Öncelikli alanların plar yerleşmeye açılmasına di gelişme tasarısının yerin rın çevresine yayılan bi biçimine dayalı yaygın ge böylece bütün alanın ‘ açılması kolaylaştırıldı araştırma çalışmaları hı Hayvancılık dışsatıma yerel tanm, büyük ta projelerinin gerçekleş! bir yana bırakıldı (küçül letmelerinin bir araya oluşan birçok kooperatif, tarım-sanayi kuruluşlara
m’rn kollarından tırnağında batık Kwn frtr Kızılderili.
sinde uydulaştı). Kısacası, az sûrede en yiiksek verimi sağlayacak kaynaklanıl işletilmesi sonucunda, Amazon girişimi genel olarak ulusal niteliğini yitirdi; Amazon bölgesi de güçlü bir sermayeye dayalı, lâuslar-
arası düzeyde teknolojiden yararlanan büyük bir girişimin etkinlik alanı haline geldi.
Gelişme çalışmalarının Öncelikli alanlar üstünde yoğunlaştırılması, doğal çevrede ve iklimde dengesiz-
liklere yol açtığı gibi, yerli uygarlı] lann korunmasını da olumsuz yöne etkiledi: Uçsuz bucaksız ormanla günümüzde aşağı yukarı yok olmu; tur; Brezilya’nın enerji gereksinme sinin günden güne artması, Kızıldf rili uygarlıklarının yayıldıktan orte ma zarar vermekte, geleneksel olan Amazon bölgesine -yerleşmiş me lezlerin ve kırsal kesim halklannr varlığını tehlikeye düşürmektediı Çeşitli noktalarda kurulması tasar lanan hidroelektrik barajlar, on bin lerce hektarlık ormanın sular altın da kalmasına neden olacaktır. Üste lik, tarım ya da madencilik çalışma lan nedeniyle zaten insan eliniı değmiş olduğu bu ormanlar, yeni biı tehlikeyle de karşı karşıyadır: Bölgeden geçen kara ve havayollan taşıttan için gerekli yakıtı sağlayabilmek amacıyla, kesüen ağaçlardan ilkol elde edilmesi tasarlanmıştır. Kamuoyu karşısında hükümet, öncelikli olmayan bölgelerde ulusal parklar ve yerli rezervleri kurmaya yönelmiştir. Ama, bunların dışındaki bölgelerde, ormanlar büyük ölçüde yok edilmekte, dolayısıyla yerliler, topraklarından göçmek zorunda kalmaktadırlar. m
»ozonlar
Iskmezan ItM, Yunanlılar vıılan
Yunan mitolojisinde kadın savaşçılar topluluğu.
Kafkas düdükleri yakınındaki bilinmeyen bölgede, Trakya’da ya da Tuna ovasında yaşadıklan sanılan Amazonlar, erkeklerin varlığına yalnızca uşak olarak kullanmak ve çocuk elde etmek için izin veriyor, erkek çocuklan Öldürüyor, kız çocukların sağ göğsünü de ok ve mızrak kullanmayı engellememesi için kesiyorlardı (yunanca göğüssüz anlamına gelen “Amazonlar” adı bu gelenekten kaynaklanır).
Mitolojiye göre, erkekler kadar yiğitçe savaşan Amazonlar, av tanrı-
çası Artemis dışında bütün Yunan tanrılarının düşmanıydılar: Belle-rophontes, lobates’in buyruğuyla Amazonlarla savaşmış,’ Herakles Thermodon köprüsündeki bir çatışmadan sonra Amazonların kraliçesi Hippolyte’nin kemerini ele geçirmiş, Thesus Amazonların Atina’ya saldırısını püskürtmüş, Akhüleus Truva-lılann yardımına koşmak isteyen bir başka Amazon kraliçesi Penthesi-leia’yı öldürmüştür.
Mitolojide Amazonlar ile Yunan tanrılarını karşı karşıya getiren bu çatışmalar, gerçekte iki değişik dünya anlayışının çatışmasıdır: Yunan
tannlan dünyayı uygarlaştırmak, siteler kurmak ve bunlan geliştirmek isterken, Amazonlar site yaşamına karşı çıkan vahşi dünyayı simgelerler. ■
[boli
Kan damarının, kanla sürüklenip gelen bir yabancı cisim tarafından tıkanması (bu tıkanma, kanın bulunduğu yerde pıhtılaşmasından oluşan trombozdan farklıdır).
Ambolinin başlıca nedenleri arasında kalp hastalıktan (ikili kapak darlığı; enfarktüs; kalp içzan ütihapla-n), atardamar h ast alıklan (atardamar ütihabı; damar sertleşmesi; anevrizma) ve toplardamar iltihaplan (filebit) sayılabilir. Ambolüere genellikle bir kan pıhtısı yol açar; ama çok tehlikeli olan gaz (hava) ambolileri, çok ender r asi anan asalak ambolileri (kurtlar; ten a embriyolan; vb.), mikrop, kanser, pigment, yağ,vb. ambolüeri dp «özlenebilir.
Amboli, tıkayıcı cismin yerleşme yerine göre çeşitlere aynlır. Beynin belli bir bölgesindeki kan dolaşımının durmasına, dolayısıyla kansızlığa ve sinir dokusu bozulduğuna yol açan beyin ambolisi,. genellikle gençlerde görülür (tıkanan atardamar çoğunlukla Sylvius ¿ol atardamarıdır}; apansız bir yanm felçle (sağ taraf) ortaya çıkar ve konuşma bozukluğuna yol açar. Akciğer ambolisi, bazen bir kalp hastalığının ya da bir toplardamar hastalığının sonucudur ve apansızın ya da birkaç saat içinde (solunum durmasına yoL açarak) ölümle sonuçlanabilir. Ama genellikle, ansızın ortaya çıkan (sözgelimi bir ameliyattan sonra ortaya çıkar) orta şiddette bir has-
talıktır. Bir yan ağnsı, solunum, güçlüğü ve kuru, zorlayıcı bir öksürükle başlar. Hasta solgun ve sıkıntılıdır; nabzı hızlı atar; atardamar basına (tansiyonu) düşüktür. Bir gün sonra ateşi yükselir ve kanlı balgam tükürmeye başlar.
Aynca, iç organ ambolileri de görülebilir. Nedeni ve yapısı ne olursa olsun, amboli, acil tedavi gerektirir, öncelikle acıyı dindirmek, şoka karşı koymak, kan ambolisi durunranda pıhtılaşmayı önleyici bir tedaviye başvurmak,gaz ambolisi durumunda kalp durması varsa reanimasyon ve kalp masajı uygulamak,beyin ambolisi durumunda da hastayı komadan çıkarmaya çahşmak.mikropkapma-ya karşı tedavi uygulamak gerekir.«
143
Amerika
Sedona ‘da Oak creek kanyonu
Dünyanın altı latasından biri. Amerika kıtası güneye doğru uzanan üçgen biçiminde iki büyük kara parçasından oluşur: Kuzey Amerika; Güney Amerika. Orta Amerika kıstağıyla birbirlerine bağlanan bu kara parçalarının arasındaki Antil adaları da, Amerika kıtalarına bağlanır.
Amerika kıtası, Büyük Okyanus (batıda) ile Atlas Okyanusu (doğuda) arasında. Kuzey Buz Denizi’nden Güney denizlerine kadar uzanır. Kıtanın iki parçası aslında birbirinin uzantısı değildir: Kuzey Amerika’ nın büyük bölümü, 80° batı boylamının batısında yer alır; oysa Güney Amerika, aşağı yukarı bütünüyle, söz konusu boylamın doğusunda kalır.
COĞRAFYA
Amerika kıtasında, yüzey şekilleri açısından, boylamlar doğrultusunda uzanan üç bölge ayırt edilir. Batıda, Üçüncü Zaman’dan kalma yüksek, volkanik sıradağlar, Bering boğazından Hora burnuna kadar uzanır ve yalnızca Orta Amerika’nın batı-do-ğu doğrultusundaki yüzey şekilleriyle ve Antil adalarıyla kesüirler; Kuzey Amerika’da Kayalık Dağlar üe Güney Amerika’da And dağlarını oluşturan bu sıradağların genişliği,
yer yer 2 000 km’yi bulur; birbirine koşut birçok sıra oluşturarak dar kıyı şeridini Büyük Okyanus’tan ayırır, derin vadileri (özellikle Kaliforniya vadisi ve Şili vadisi) ve yüksek yaylaları • (Kayalık Dağlardaki iç yaylalar ve And dağlarındaki yüksek yaylalar) çevrelerler. Yükseltisi Mac Kinley dağında (Alaska) 6 187 m’yi, Aconcagua’da (And dağlan)
7 027 m’yi bulan bu dağlık eksende, genel olarak yanardağ etkinlikleri görülür: Alaska’da Katmai yanardağının (1912), Meksika’da Paricu-tin yanardağının (1942) püskürmeleri. Kuzeydoğuda ve doğuda birbirini izleyen, Birinci Zaman’dan kalma yüzey şekilleri, çoğunlukla değişikliğe uğramış, kıvrılmış ve aşınma sonucunda yeniden törpülenip yontulmuşlardır. Labrador’dan ve Apa-laş dağlarından Guyana kütlesine ve Brezüya yaylalarına kadar oluşturdukları sürekli ve oldukça yüksek engel, Atlas Okyanusu kıyısı boyunca uzanır; bu dağlık bölgeler arasında buzul yaylatan ve tortul ovalar yer alır: Kuzey Amerika’da “Batı” bölgesindeki yüksek ovalar; Prairie bölgesi (Kanada) ve Mississippi ovası; Güney Amerika’da Orinoco-Ama-zon ve Parana-Paraguay ovalan ile Pampa bölgesi.
îklim, g-‘T’ek enlemlere, gerek karaların ve denizlerin dağılımına, gerek
engebelerin doğrultusuna f şir. Aşağı yukan bütün Ku rika, askutup bölgesinde bölgede yer alır; buna Güney Amerika’nın büyük mü, ekvator ile dönenceleı kalır. Brezilya sıradağla! Atlas Okyanusu’nun etkile yecek büyük engeller olmı iç kesimlerde Atlas Okya: lerine raslanır; buna karş Okyanus’tan gelen hava Kayalık Dağlar’ın ve And ı oluşturduğu engeli aşamı ce, Doğu üe Batı arasmdi sının oluşur. Kuzey A kutuptan ve dönenceden £ kütlelerinin etkisi, Orta A yükseklik, Güney Amerik farklılıkları, kıyılar boyun soğuk ve sıcak su akıntılaı kıtasında büyük bir iklimi şitliUğine yol açar; aync rın (başhcalan, Kuzey A Saint-Lawrence ye Missi) ney Amerika’da Orinocc zon) rejimini etkiler.
İNSAN TOPLULUĞU
Amerika’daki ınaan to] özgünlüğü, son beş yüzy nüfusun aşağı yukan bü1 inlenmesinden kaynai dır.
Kristof Kolomb’un, îspa vencüerinin ve gezginleri tıklan, Asya’dan geldik! Kızdderilüerin sayısı pek ğildi; üstelik uygarlıklar rinden çok değişik düz Eskimolann, Prairie bc derililerinin ya da Amazı nin ükel uygarlıkları ile Mayaların ve Keçualar uygarlıkları (Meksika, 1 yüksek And yaylalannd riyle çelişiyordu. Geret larla giriştikleri savaşlaı gın hastalıklar nedeniyl çüde yok olan bu halklf ulaşımı güç yerlerde Büyük Kuzey bölgesi; An si; yüksek And yaylalar rını sürdürmeyi başa dir.
Günümüzde Amerika büyük bölümü beyaz ırk farklı sömürgeleştirme \ den doğan karşıtlıklar, bir yana, Grande del N nın her iki yanında biri tünüyle farklı iki uygarl sına yol açmıştır. Kuze sakson Amerika, XVI. y
Îarak Kuzey Amerika’ ıgüiz ve Fransız sömür fından kurulmuş, sömüı nın yavaş yavaş genişleı topraklan tanma elve] getirilmiş, değerlendiril nin ilk sahipleri olan Ki
AMERİKA KITASININ YÜZÖLÇÜMÜ
Toplam yüzölçümü Kuzey Amerika ve Orta Amerika Güney Amerika Enlemler arası konumu Boylamlar arası konumu
: 037 784 km2 : 24 242 364 km2
: 17795420 km2 :82°48,’K.-55#3’G. (15 000 km’derijçok) :34045’B.-171°56’b (9 saat dilimi)
KITA İÇİNDEKİ BAZI UZAKLIKLAR
New York-Anchorage 6 (MX) km
New York-San Fransisko 4 200 km
New York-Panama 3 500 km
Panama-Horn burnu 5900 km
topraklanna el konmuştur. Anglosakson Amerika’da, dillerine bağlı kalan Fransız asıllı Kanadalılar dışında, genellikle İngilizce konuşulur; halkın büyük bölümü ilk göçmenler gibi protestandır. İspanyolların ve Portekizlilerin sömürgeleştirdikleri Latin Amerika topraklarıysa, ayrıcalıklı bir sınıf oluşturan din adamları ve devlet memurları tarafından yönetilmiş, bunlar yerlileri baskı altında tutmaktan çok, ülke topraklanılın değerlendirilmesinde kullanmaya çahştıklan için, halk
Kuzey Buz Denizi
bütünüyle katolik dinini, İspanyolca ve portekizceyi benimsemiştir. Gerek Ispanyollar ve Portekizliler, gerek îngilizler ve Fransızlar, topraklarında işgücünü, Afrika’dan getirttikleri zenci kölelerden sağlamışlar, ama uzun süre ırk aynmcı bir tutum benimseyen Kuzey Amerika’nın (özellikle A.B.D.) tersine, Latin Amerika’da ırklar kısa süre içinde kanşmış ve Brezilya gibi bazı ülkelerde, ağır basan ırkın hangisi olduğunu belirlemek oldukça güçleş-miştir.
TARİHÖNCESİ
Amerika kıtasıyla ilgili Tarihöncesi araştırmaları, günümüze kadar, çözdüklerinden daha çok soruna yol açmışlardır.
Amerika’ya insanların ne zaman yerleştikleri, Polinezya’ yla ilişki kurulmuş olup olmadığı, ilk maden yataklarının nerelerde bulunduğu, tarımın ne zaman başladığı, taş cilalamanın ne zaman başladığı, yanıtsız kalmış, tedirgin edici sorulardır.
145
İNSANIN VE YERLEŞMENİN ORTAYA ÇIKMASI. İnsanların Amerika’ya ne zaman yerleştikleri ve nereden geldikleri, yukarda da söylendiği gibi, henüz tam anlamıyla açıklığa kavuşturulamamıştır.
Yontmataş devrinin başlangıç yıllarında, buzuüanmanın Asya’dan Amerika’ya yürüyerek geçmeye olanak verdiği ve bazı avcı halkların Bering boğazım aştıkları kabul edilmektedir; ama bu konuda kesin bir kanıt yoktur.
Birçok uzman, bu göçün (böyle bir göç olmuşsa), ildim koşullarının iyi olduğu İ.Ö. 30 000 tarihlerine raslaması gerektiğini öne sürmekte, bazıları da, daha sonraki bir dönemde, deniz yoluyla gerçekleştirilmiş olabileceğini benimsemektedirler. Ama, günümüzün New Mexico topraklarına yerleşmiş toplulukların sivri taşlarla mamııt avladıkla-
rı dönemden (yaklaşık olarak İ.ö.
XII. binyıl dolayları) önce Amerika’ da insan yaşadığım kanıtlayan hiçbir bulgu yoktur.
KRONOLOJİ VE ARAŞTIRMALARIN YÖNÜ. Topluca ele alındığında, Amerika’da Tarihöncesi dönemde, art arda gelen kültür evreleri bulunduğu görülür; bunlar aşağı yukarı« insanlığın ilk durumundan sonraki evrimini her yerde belirleyen kültür evrelerine benzer. Ama Yeni Dünya’ ya yerleşen ihsan topluluklarının özel gelişmesi, ele alınan bölgelere bağlı olarak önemli ve çeşitli kronoloji farklılıkları da göstermiş ve değişik yollar izlemiştir: Magdalen-yen uygarlığının Avrupa’da ilk sanat yapıtlarım oluşturduğu çağda, insanoğlu Amerika’da henüz mamutlarla savaşma evresindeydi; İspanyolların Amerika kıtasına ayak bastıklarındaysa (XV. yy’ın sonu).
Orta Amerika bölgeleri, uygj en yüksek noktasına erişmişti Kuzey Amerika’da ve Güneyi ka’da, uygarlaşmamış kabj çok ilkel biçimde yaşadıkla! bölgeler uzanmaktaydı. 1 Uçsuz bucaksız Amerika hti Alaska’dan Patagonya’ya kaı tün kültürleri birleştiren G ortak özelliklere (bu özellik! devrinde, seramik devrin mimarlık devrinde de görüli lanır ki, uzmanlar, bütün t parçası için geçerli sınıf! yapabileceklerini diişünmüşl Günümüzde, Amerika kıtasıı rihöncesi dönemi ikiye : eğilimi ağır basmaktadır: dönemi (tarımın ortaya kadar); üreticiler dönemi (i ğın ortaya çıkışma kadar).
Amerika,
Güney
Dünyanın en büyük açık tavanlı maden ocağı Ch uquicamata ‘dan görünüş.
Başlıca gelir kaynağı bakır olan Sili’de uzun süre Kuzey Amerika şirketlerinin işlettiği madenler, Ailende ‘nin başkanlığı döneminde ulusaUaştmlmıştır.
Amerika kıtasının güney parçası.
12° kuzey enlemi üe 56° güney enlemi arasında yer alan Güney Amerika, Panama kanalından Hora burnuna kadar 18 milyon km2’lik bir alanı içine alır. Gerçek bir kıta görünümünde olan bu toprak parçası, birbirinden oldukça farklı dört coğrafi bölgeye ayrılır: Batı And sıradağları; doğuda Brezilya’nın eski kütleleri ve Guyana’lar; ortada büyük ovalar (Orinoco ve Amazon havzaları); Chaco ve Pampa.
Güney Amerika’yı belirtmek için
bazı uzmanların kullandıkları “melez kıta” terimi, bu kara parçasındaki on bir cumhuriyetin nüfuslarında görülen çeşitliliği ve toplumsal, tarihsel farklılıkları tam anlamıyla yansıtamaz. Bununla birlikte, günümüzde geçmişten devraldıkları tarım yapılarına yeniden biçim vermek için çırpınan, yeraltı gelir kaynaklarım yabancı şirketlerin denetiminden kurtarmaya ve sanayilerim geliştirmeye çalışan Güney Amerika ülkelerinin ortak yanım, çeşitli sömürgeci devletler tarafından yöne-
«ı»-
ayrtıft.’lfetflfcrtkft.
km
ekpas ft.
txok «fcMz ft.
sem taten
lank tnpfal ft.
CIZÎI «hB tnpftal ft.
MS*®, t
MM rufcuftif« fcoftk •fcnta «k. w trcçftai ä
L3>
tilmiş olmanın bıraktığı düştürdüğü, tartışma gî gerçektir.
GÜNEY AMERİKA HALİ GENEL BAKIŞ
Güney Amerika halklara ri son derece karmaşık! birlikte, kabaca üç büy ayırt edilebilir.
1. AND SIRADAĞLAR] ZTLDERÎLİ TOPLULUKL yol serüvenciler kıta
146
GÜNEY AMERİKA
ÜLKELER YÜZÖLÇÜMÜ NÜFUS (Başkentleri) (km2) (1990)
Brezilya
Arjantin (Buenos Aires) Kolombiya (Bogota)
Peru (Lima)
Venezuela (Caracas)
Şili
(Santiago)
Ekvador (Quito)
Bolivya (La
Paraguay (Asuncion)
Uruguay (Montevideo)
Guyana (Georgetown) Surinam (Paramaribo)
Fransz Guyanası91000 (Cayenne)
8512 000 147404000
2 776 660 32 425 000
1138 920 32 317 000
1 285 220 21 792 000
912 050 19 246 (N)0
742 000 13 173 000
281345 10 490 000
1098 585 7193 000
406 755 4157 000
186 930 3 017 000
214 040 989 000
143 000 405 000
115 000
iki
I Cuzco mbapata
si.
1520 yılında Panama’dan başlayıp, 1529’da günümüzün Venezuela topraklarım ele geçirdiler. Francisco Pizarro, küçük ama güçlü silahlarla donatılmış birliğinin yardımıyla ve Kızılderililerin aralarında bölünmüş olmalarından yararlanarak, tnka împaratorluğu’na kısa sürede(1530-1534) egemenliğim kabul ettirdi. 1534*te Quito, 1538’de Bogota kentleri kuruldu ve Almagro ile Pedro de Valdivia, 1536-1541 yılları arasında Şili’ye kadar uzandılar; 1549’da da, Arjantin’in kuzeyindeki Tucuman kuruldu.
Arjantin, Venezuela, hattâ Kolombiya -ve Şili gibi And dağlarının pek önem taşımadığı ülkelerde, Kızılderililerin’sayılan günümüzde büyük ölçüde azalmıştır (toplam nüfusun °/o 5’inden azmi oluştururlar; ama yaylaların ve sıradağların yüksekliği nedeniyle ele geçirilmesi son derece güç yerlere sığınmış oldukları için, söz konusu bölgelerde çoğunluğu korumuşlardır^. Buna karşılık Bolivya nüfusunun 2/3’si, Peru ve Ekvador nüfuslarının da yarısından çoğu, saf kan Kızılderilidir. Kızılderililerin resmî dil olan ispanyolcayı çoğunlukla bilmediği (ya da konuşmadığı) bu ülkelerin günümüzdeki başlıca özelliği, kırsal kesim halkının ağırlığıdır: Bolivya’da nüfusun °/o 64’5’ini, Peru’da % 50,8’ini, Ek-vador’da % 51’ini köylüler oluşturur. Sanayi gelişmesi son derece düşük, kişi başına yıllık gelir de çok
Amerika,
Kuzey
Büyük Kanyon ‘dan (Colorado) görünüş.
azdır: 1989’da Bolivya’da 600, Peru’da 1 090, Ekvador’da 1040 A.B.D. dolan.
2. ILIMAN OVALARDAKİ AVRUPA KÖKENLİ’ TOPLULUKLAR. Günümüzde Arjantin ve Uruguay’ın Pampa kesimleri ile Şili’de Orta vadide yaşayan nüfus, aşağı yukarı bütünüyle Avrupa kökenlidir. Plata ırmağı (Rio de la Plata) topraklarının bulunması ve ele geçirilmesi juan Diaz de Solis(1515) ve Sebastiano Cabotö (1526’dan 1530’a kadar) tarafından yürütülmüş, Çarrualar, Çanalar ve Guaraniler, sayılarının çok az (günümüzün Uruguay topraklarında 187 000 km2 ’lik bir alana yayılmış yaklaşık 5 000 kişilik bir topluluk oluşturuyorlardı) olmasına karşın 1535’ten 1590’a kadar fspanyol sızmasına şiddetle direnmiş, ama sonunda yenilmişler, Pampa’da kalan son Kızüderililer de, Uruguay’da 1830’a doğru, Arjantin’de de 1869’a doğru ortadan kaldırılmışlardır. Şi-li’deyse, güney kesimdeki Araukan-lar (ya da Mapuçeler) 1884’e kadar direnmeyi başarmış, o tarihten sonra, yenilerek Kızılderili rezervlerine sürülmüşlerdir. Bu yüzden günümüzdeki halk, temelde İspanyol kökenli halkların ve Avrupa ülkelerinden gelen öbür toplulukların kaynaşması sonucunda ortaya çıkmıştır.
Sözgelimi Uruguay’da, nüfus 1875-1908 arasında iki kat artmış, Ar-jantin’eyse 1900-1930 yıllan arasında 2,5 milyonu aşkın göçmen yerleşmiştir. Şili, Arjantin ve Uruguay’ın başlıca özelliği, kentleşmenin büyük ölçüde gelişmesidir (Şili’de nüfusun % 75’i, Arjantin’de % 78’i, Uruguay’da da % 85’i kentlerde yaşar). Ayrıca, gene aynı ülkelerde, orta sınıf oldukça önemli yer tutar; sanayi belirli bir oranda gelişmiştir ve kişi başına yıllık gelir, genellikle And
dağlarında yer alan ülkelerdekinin iki katı kadardır: 1 989’da Şili’de 1 770, Arjantin’de 2 160, Uruguay’da 2 620 A.B.D. dolan
3. AFRİKA KÖKENLİ TOPLULUKLAR. Afrika kökenli topluluklara, kir tanın açığında yer alanAntil adalarında, bir ölçüde de Brezilya’da ve Guyanalar’da raslanır. Yukarda sözü geçen ülkelerde olduğu gibi, bu ülkelerin ilk yerli halkları da bütünüyle yok olmuştur. Pedro Alvarez Cabral’ın 1500’de bulduğu Brezilya’ da, 1570’ten sonra şekerkamışı, çi-vit ve pamuk tarımı yapılan büyük tarım işletmeleri kurulmasıyla, çok sayıda tarım işçisine gereksinme duyulmuş, bu nedenle Afrika’dan kitleler halinde zenci köle getirtilmiş-, tir: Zenci köle ticareti XIX. yy’ın ikinci yarısına kadar sürmüş, 1570-1670 arasında 400 000, iki buçuk yüzyıl içinde de yaklaşık 6 milyon köle satışı yapılmıştır.
Kişi başına düşen ortalama yıllık gelirin yaîdaşık 2 550 (1989) A.B.D. dolan olduğu Brezilya’nın başlıca özelliği, eşitsiz biçimde gelişmesidir: Nüfusun % 40’ı Rio-Sao Paulo-Belo Ho-rizonte üçgeninde yaşar (bu kesim iktisadi açıdan önemli ölçüde kalkınmıştır). Kırsal nüfusun % 50’si, And ülkelerinde olduğu gibi, son derece yoksuldur.
TARIM YAPILARI
Güney Amerika’da, değerli madenler tükenince, İspanyol serüvencileri uçsuz bucaksız toprakları işletmeye başlayıp, sağ kalan Kızılderilileri köleleştirmişlerdi. Günümüzde, verimsiz büyük topraklar (“lati-fundio ”lar) ile işleyenleri beslemeye yeterli olmayan küçük topraklar (“mini/undıo”lar) birbirleriyle tam bir karşıtlık içindedir. Venezuela’da ülke topraklarının % 80’i, toprak sa-
hiplerinin % 1,7’sinden azmi lombiya’daysa % 64’ü, °/o unun) elindedir. Tarım alanıi lışanlarm o/o 55-% 65’i, yarın tamgün;ücretli işçi olarak çf zorundadır; % 30’u işsizdir; j de yeterince beslenemez.: yalnızca bu özelliklere bal Güney Amerika’daki tarım j yanlış yere “feodal” diye nij rilmiştir. Böyle bir nitelen» yy’dan başlayarak bu üj tarım ürünlerinin dünya pa: na yöneltildiğini unutmak dt Uluslararası pazarlara açıl deniyle günümüze kadar gi olan tarım reformlarıyla, i Peru’da ve Şili’de bazı eski £ ler ortadan kaldırıldıysa de yapısal değişiklikler olmamış
BAĞIMLILIK SORUNLARI
1810—1830 yılları arasradi Güney Amerika ülkelerinin sızhğa kavuşmaları, söz koı kelerde doğmuş Avrupa asıl! ların oluşturduğu burjuvazi! yaradı. Hammadde dışsatm raşan bu sınıf, İngiltere’yle çe ticaret yapabilme haki etti ve XIX. yy’da İngiltere, sonra da A.B.D., Güney 1 daki ülkelerin tek tip ürün da dışsatımının °/o 86’sını o kalay; Kolombiya’da dışsa 68’ini oluşturan kahve; Şili’ı timin o/o 80’ini oluşturan bı vador’da dışsatımın % 57’s turan muz; Uruguay’da d % 50’sini oluşturan yün ve cısı haline gelmesine ç Yakın döneme kadar üretil rının A.B.D. şirketlerinin < ması, Güney Amerika ülkelı ğunda sanayi gelişmesini l ve dış borç ödemeleri, yıllı mm % 20-% 35’ine eşit halı
Amerika kıtasının en büyük parçası. Dev bir üçgen biçiminde yaklaşık 21,5 milyon km2’lik bir alam içine alan Kuzey Amerika’nın güney ucu Yengeç dönencesini aşar; Labrador’ dan Bering boğazına doğru uzanan büyük tabam da kutup çemberinin ötesine geçer. Bu kadar büyük bir alan üstünde yalnızca üç ülke yer alır: Kanada; A.B.D.; Meksika. Bununla birlikte, Meksika, dili ve uygarlığı gereği Latin Amerika ülkeleri arasmda yer aldığı için. Kuzey Amerika’nın, Anglosakson Amerikan uygarlığının yayılma alam olduğunu söylemek daha doğrudur.
COĞRAFYA
Kuzey Amerika’nın yüzey şekilleri boylamlar doğrultusunda üç geniş
bölgeye ayrılır: Birinci 2 oluşmuş yüzey şekilleri;! dağlar; Üçüncü Zaman’da yüksek sıradağlar.
Birinci Zaman’dan kalma killeri, kuzeydoğuda ve birbirlerini izlerler:Kanad aşmma olgusuyla törpüleı kayaçlardan oluşur; dc batıda yükselmiş, Hudson! bulunduğu orta kesimde ı uğramış olan bu kara pı göller ve bataklıklarla oy zeyini, Dördüncü Zaman biçimlendirmiştir. Yeraltı nakları bakımından zengi bölgede, akarsular büyük potansiyeli oluşturur. Hersinyen dağlar, kuz« neybatı doğrultusunda uzı laş dağlarım kapsar; bal
hafifçe eğimli olan Apalaş dağlan, doğudaki kıyı ovasına sarp yamaçlarla inerler (Apalaş dağlarında önemli maden kömiirii yatakları vardır).
Üçüncü Zaman’dan kalma yüksek sıradağlar, batı kesiminde yer alırlar. Büyük Okyanus’taki büyük çukurlara yakın olan bu karmaşık bütünün eksenini Kayalık Dağlar (Rocky Mountains) oluşturur; Kayalık Dağlar’jn arkasında3üyük Okya-nus’a doğru, yanardağlar da kapsayan çok yüksek kıyı sıradağlan yer alır.
Kıyı sıradağları ile Kayalık Dağlar’ ın arası, yüksek yaylalar ve iç havzalarla örtülüdür. Kuzeyde, Kanada kalkanı ile Kayalık Dağlar arasında kıvnla kıvrıla uzanan, balçıklı Prai-rie bölgesi, tahıl tarımına elverişlidir; birçok göl (bu arada Büyiik
Göller) bulunması, yörede Dördüncü Zaman’daki buzul olaylarının son derece etkili olduğunu ortaya koyar. Batıda, Büyük Ovalar’ın (Great Plains) kıvrımlı çökeltilerinin yüzeyi, akarsular tarafından yarılmıştır; güneyde, alüvyonlu Mississippi ovası, Fİorida’ya kadar uzanan düz ve batajdık bir bölgeyle Meksika körfezine açılır.
Kıyıdaki yüzey şekilleri dört kesime ayrılabilir: Kuzeyde Hudson körfezinin çevresinde girintili çıkıntılı olan, yılın yalnız üç ayı buzlarla kaplanmayan alçak kıyı kesimi, Labrador’ da yükselir ve fiyordlarla yarılır. Doğuda, Atlas Okyanusu kıyısındaki kesimde, derin ve çeşitli kollara ayrılan haliçler (Delaware, Chesapeake) oluşmuştur. Bştida, Kanada’nın ve Washington eyaletinin fiyordlarla yanlı, açığında adalar sıralan-
mış kıyısı, sarp ve dümdüz uzanan Kaliforniya kıyısıyla büyük bir karşıtlık Oluşturur. Güneyde, alçak Meksika kıyısı,Missiasippi’nin birçok koldan oluşan deltasıyla parçalanmıştır; Florida açıklarındaysa, mer-canadaları uzun bir dizi oluşturur. Kuzey Amerika büyük ölçüde ılıman bölgeye doğru uzanmakla birlikte, sıradağlar, okyanus ikliminin etkisini azaltır. Kayalık Dağlar’m doğu cephesi kuraktır. Kıtanın büyük bölümü kurak ve çok soğuk olan kutup akımları ile yağışlı ve sıcak tropikal akımların karşılaşma alanını oluşturur. İki hava akımının karşılaşması, atmosferde basınç düşmelerine, dolayısıyla kıtanın doğu kesiminde, bitkiler için çok yararlı olan yaz yağmurlarına yol açar. En kuzey kesimde kutup iklimi egemendir; topraklar derinlemesine donar. Bu ik-
Minnesota ‘da tekneler iistiine kurulmuş evlerden oluşan bir köy.
Kaliforniya ‘daki ulusal parkların birinden görünüş.
timde yainızca güçsüz bir bitki örtüsü olan ve yosun ile likenlerden oluşan tundra yetişir. Doğuda Saint-Lawrence ırmağının yer aldığı bölgede tundrayı. Büyük Kuzey bölgesinin yapraklı ağaçlarla karışık kozalaklılar ormanı, daha sonra da büyük meşe ve kestane ormanı izler. Daha güneye inildiğinde, Meksika körfezi dolaylarında uçsuz bucaksız
KUZEY AMERİKA’NIN YÜZÖLÇÜMÜ
Toplam yüzölçümü
Alaska
Kanada
A.B.D. (Alaska «e Porto Riko dışında 48 eyalet)
Meksika K. Amerika’n ın enlemler arası konumu K. Amerika’nın boylamlar arası konumu
: 212951 : 1518« : 99761 : 7827 «
: 1972! :82°4rK (7 5001
52°43’l (7 saate
çam ormanları başlar. Kıtanın ortası eskiden otsu bitki topluhıklanyla(ilk sömürgeciler bu yüzden yöreye, fran-sızcada “çayır” anlamına gelen “Prairie” adım vermişlerdir) örtülüyken, günümüzde bunların yerini tahıl tarlaları almıştır. Batıda bitki örtüsü, yüzey şekillerine göre değişiklik gösterir ve iklimin çetinliğine uyum sağlar: Dev sekoya ormanla-
rının ve Kaliforniya’nın A limine özgü bitki örtüsiiı Nevada ve New Mexico kurakçü bitkiler alır. Ku: ka’nın büyük ırmakları ( Saint-Lawrence orta ovay Atlas Okyanusu’na <doj Yalnızca Columbia ve Cı makları, dağların oluştur li aşarak Büyük Okyanı kenzie ırmağı da Kuzey Bı zi’ne dökülürler.
NÜFUS
Avrupalılar’m Kuzey J ayak bastıkları dönemde, milyon Kızılderili dışındı yaşamadığı bu uçsuz buc parçası, beyaz ırktan g sürekli yerleşmesiyle, yı doldu. Beyazlar daha soi deki pamuk ekili tarım i; de çalıştırmak amacıyla, zenci köle getirttiler. Kuzey Amerika topral olarak, 1497-1498 yıllan re kralı adına kuzeybatı Okyanus’abir geçit aray Caboto ulaştı. Sonra 15 Fransa kralı için çalışan Hatteras burnundan No\ kadar doğu layısun aş Fransız Jacques Cartier, rence ırmağının halicinc ırmağı akışın ters yönün kesimlereyse ancak XVD rilebildi. Fransa’nın X başlarında Kanada ve 1 denetim altına almasın söz konusu bölgeler, 1 doğu kıyısında kurduğu < yi çevrelemiş oldu ve ço Fransa ile Ingütere araş veren savaş, ancak 17 anlaşmasıyla sona eri uyarınca, Kanada Ingilt di). 1803’te Bonapart’ın A.B.D ‘ne satmasıyla, bölgeyle bütün ilişkisi ke A.B.D., kurulmasııfiian sonra Kanada’yla sının
gölünden Büyük Okyanus’a kadar, 49° enlemi boyunca çizdi (1846); Ispanya’dan bağımsızlığım elde etmiş olan Meksika!nm Grande ırmağının kuzeyindeki bütün topraklarım ele geçirdi (1848) ve Rusya’dan Alaska’ yı satın aldı (1867).
Aynı yıl Kanada’mn İngiltere’nin bir dominyonu haline gelmesiyle Kuzey Amerika, bir okyanustan öbürüne uzanan ve bütün kıtayı doğal eksenlere dikey biçimde baştan sona aşan bir sınırla, iki ülke arasında paylaşıldı. Bu 5zgün ve başka hiçbir kıta-
BAŞLICA GÖLLER
YÜZÖLÇÜMÜ (km?) YÜKSELTİSİ
Superior gölü 84131 183 m
Huron gölü 61797 177 m
Michigan gölü 58016 177 m
Büyük Ayı gölü 31 792 119 m
Büyük Esir gölü 28438 152 m
Ede gölü 25612 175 m
Winnipeg gölü 24514 218 m
Ontario gölü 18941 75 m
Athabasca gölü Winnipegosis 8080 2t0 m
gölü 5447 252 m
Manitoba gölü Büyük 4708 247 m
Tuzlu Göl 4890 1283 m
BAŞLICA IRMAKLAR
Mackenzie 4241 km
Mississippi 3778 km
Missouri 3726 km
Saint-La wrence 3 058 km
Kuzey Grande İr. 3034 km
(Rio Grande del Norte)
Yukon 2 897 km
Colorado 2334 km
Columbia 1954 km
Saskatchewan 1931 km
da Taslanmayan dlırum, Anglosakson yerleşme biçiminden kaynakla-nır:Kanada’da olduğu gibi A.B.D’ri-de de, XIX. yy. boyunca ülkeye dalgalar halinde gelen Avrupa kökenli çok sayıda göçmen, Kızılderilileri hep daha batıya doğru püskürtmüş ve her girdikleri yere bir daha ayrılmamacasma yerleşmiş, böylece, belirledikleri sınır çizgisi hep batıya doğru üerlemiştir. A.B.D ’nden sonra Büyük Kuzey bölgesinin de değerlendirilmesiyle Ka-nada’da da aynı olay* görülmüş,
BAŞUCA DORUKLAR
ALASKA Alaska sıradağlan : Mac Kinley dağı, Hayes dağı 6187 m 4188 m
VVrangell dağlan : Blackbum dağı, Bona dağı 4 998 m 5 032 m
Saint Elias dağlan : Saint Elias dağı 5 490 m
KANADA Saint Elias dağı : Logan dağı, Hubbaıd dağı 6 050 m 4 559 m
Kayalık Dağlar : Robson dağı, Columbia dağı 3 954 m 3 747 m
Kıyı sıradağlan : Waddington dağı 4 044 m
A.B.D. Kayalık Dağlar : Elbert dağı, Blanca doruğu 4 398 m 4361 m
Cascade dağlan : Rainier dağı, Shasta dağı 4392 m 4316 m
Kıyı sıradağlan : S. Gorgonia dor, S. Jacinto doruğu 3501 m 3301 m
BAŞLICA ADALAR
Gıönland 2130000 km2
BaffirrToprağr 512000 km7
Victoria 208 000 km2
Ellesmere 200 000 km?
Newfoundland 110000 km2
böylece Fransız asıllı Kanadalılar dışındaki Avrupa kökenli göçmenler, İngilizce konuşmak, Protestanlığı benimsemek zorunda kalmış ve gerçek bir lilus bilinci edinmişlerdir. Ama Kuzey Amerika’nın her yerinde, üç azınlık topluluğu bu kaynaş-’ manın hep dışında tutulmuştur: Kızılderililer; san ırktan olanlar; zenciler.
İKTİSAT VE UYGARLIK
A.B.D. topraklarım yerleşmeye açan sömürgeci beyazlar, her eyaletin özel kurumlarını da koruyan bir eyaletler federasyonu kurmakla, zengin gelir kaynaklarının bir araya toplanmasını sağladılar. Bunun sonucunda, sanayi ve sermaye alanla^-rındaki güçlü yoğunlaşma sayesinde, önemli ve son derece verimli yatırımlar gerçekleştirildi. Daha sonra ikinci bir atılımla yeni pazarlar arandı ve yabancı ülkelerde yatırımlar yapıldı.
Kanada’da aynı gelişme daha geç bir tarihte gerçekleşti. İngiltere’ye buğday ve hammadde sağlayan tek ülke olmaktan kurtulan Kanada, ürettiği hammaddeleri kendi işlemeye yöneldi. İki dünya savaşı arasında başlayan sanayüeşme hareketi, 1945’ten sonra iyice belirginleşti. Bu harekete A.B.D ’nin de büyük yardımı olduğundan, o tarihten sonra her iki ülkenin ’iktisatları birbirini bütünlemeye başladı. ■
151
Amerika,
Latin
MeksikalI ressam Diego Rivera’mn, 22 Nisan 1519’da Vera Cruz ’a gelişi sırasında vergi toplayan Heman , Cortez i (ön plandaki kambur kişi) canlandıran tablosu.
Amerika kıtasının İspanyolca ve Portekizce konuşulan bölümü.
1990 yılında yaklaşık 400 milyon kişinin yaşadığı Latin Amerika, askıta-sı, A.B.D’ni Meksika’dan ayıran Grande ırmağı (Rio Grande) ile Ateş Ülkesi (Tierra del Fuego) arasında, 21173 000 km2’lik (yeryüzündeki karaların % 15’i) çok geniş bir alan üstünde yayılır.
Dil, ırk, iktisadi gelişme düzeylerinde görülen ayrılıklara karşın, Latin Amerika ülkelerinde bir yandan geçmişteki İspanyol-Portekiz sömürgeciliğine karşı sürdürülmüş ortak savaş geleneğine, bir yandan da günümüzde A.B.D’nin bütün bu ülkelerde kurduğu iktisadi egemenliğe dayanan bir bütünlük gözlenir.
İLK BAĞIMSIZLIK VE İNGİLİZ EMPERYALİZMİ
Birçok Latin Amerika ülkesinde 1810-1830 yılları arasında, daha sonraları da öbür ülkelerde (Küba gibi, 1898) İspanyol ve Portekiz sömürgeciliğine son veren ayaklanmalar, toplumsal devrimler değil, eski sömürgelerin iktisadi ve toplumsal yapısında değişikliğe yol açmayan, biçimsel ve ayrılıkçı siyasal devrim-
lerdir. XIX. yy’da iç savaşlarda paramparça olan Latin Amerika’da, tutucular (yabancı devlet koruyuculuğu isteyen “ulusçular”) üe serbest mübadele sistemini savunan dışsatıma burjuvazinin sözcüsü liberaller, birbirleriyle çekişmekteydiler. Liberallerin 1860’ta Şili’de, 1880’de Arjantin’de, 1888’de Brezilya’da, 1892’de Nikaragua’da yönetimi kesin olarak ele geçirmeleri, İngiliz kapitalizminin o dönemden başlayarak, yalnızca üretim araçlarını (madenler, büyük tarım işletmeleri) değil, üretim için gerekli olan altyapıyı (demiryolları, deniz taşımacılığı, vb.) da denetlemesini sağladı. Latin Amerika ülkelerinin barış içinde yaşadıkları Birinci Dünya savar şından sonra, İngilizlerin yerini A.B.D. şirketleri aldı ve United Fruit şirketi Guatemala’daki, Kolombiya’ daki, Nikaragua’daki büyük tarım işletmelerini, Braden Copper şirketi Şili’deki bakır madenlerini, Bethle-hem Steel şirketi de Venezuela ve Peru’daki demir madenlerinin denetimini ele geçirdi.
HALKÇI HÜKÜMETLER
1930 yıllarında bütün ülkeleri etkileyen büyük iktisadi bunalım ve İkinci Dünya savaşı, emperyalizmin denetiminin belli bir ölçüde zayıflamasına yol açtı. Ayrıca, hem İkinci Dünya savaşının, hem de Kore savaşının, hammadde fiyatlarının yükselmesine neden olması, birçok Latin Amerika ülkesinde, özellikle iç pazara yönelik tüketim malları üreten bir sanayi altyapısı kurulmasına olanak verdi (bu siyasetin uygulayıcısı genellikle devletti). Ulusal burjuvazinin sözcüleri, en tutucu kesimlere (genellikle emperyalizme bağlı büyük toprak sahipleri) karşı savaşabilmek için, halk kitlelerine dayanmak zorunda kaldılar: Vargas Brezüya’da (1930-1954), Cardenas Meksika’da (1934-1940), Peron Arjantin’de (1945-1955), İbanes Şili’ de (1952-1958), Paz Estenssoro da Bolivya’da (1952-1964), halkçı hükümetler kurdular. İkinci Dünya savaşı sona erdiğinde, A.B.D. kapitalizmi yeniden dışa yöneldi ve yüksek kazanç olanakları sunan, sanayüeş-me yolunda iktisadi yapılara el attı. Ayrıca, Kore savaşı sona erince (1954), hammadde fiyatları hızla düşmeye, sanayüeşmiş ülkelerin işlenmiş ürünlerinin fiyatlarıysa sürekli yükselmeye başladı: Bu durum alışveriş dengesinin bozulmasına ve Latin Amerika ülkelerinin bütünüyle A.B.D’ne bağımlı duruma gelmelerine yol açtı. Ama halk yığınlarının özlemlerini karşılayamaz duruma gelen halkçı hükümetler, A.B.D yatırımları açısından güvenilir olr mamaya başladılar.
KARŞI DEVRİMLER VE GERİLLALAR
Küba devriminin gerçek] sinden ve gerilla eylemleı gmlaşmasından önce, b; Amerika ülkelerinde bir ı devrim hareketi başgöi Nisan 1948’de Kolombiya’! önder Eliecer Gaitan’ın öld 1948-1953 arasında 200 00 insanın öldüğü bir iç savaş 1954’te Vargas, Brezilya’d rın baskıları yüzünden in Guatemala’da CİA ve Un şirketi tarafından kurulaı teklenen bir ordu, başkt Arbenz’i devirdi ve şirket, dağıtılmış olan bir milyc toprağı geri aldı. Arjantin’ 1955’te ordu tarafından i uzaklaştırıldı ve ülkede “şi baskı rejimi kuruldu.
Bu olaylardan sonra Kübı Castro’nun yönettiği harek da başarıya ulaşması, Lal ka’nın her yerinde gerilla ] rini başlatan kıvücım oldu, de, Paraguay’da, Ekvador’ minik Cumhuriyeti’nde il] dalgasının başarısızlıkla masından sonra, birçok L rika ülkesinde kır gerillal li eylemlere giriştiler. 1961 da Venezuela’da Douglas 1 yönettiği Silahlı Ulusal Kuvvetleri (F.A.L.N) kuru dönemde Guatemala’da il gelişmişti: Yon Sosa’nın Devrimci Hareket 13 (M.I örgüt; Turcios Lima’nın Silahlı Başkaldırma i (F.A.R.) adlı örgüt. Kolombiya’da, komünist bağh bir hareket üe içiı Camüo Torres’in de yer a rocu bir hareket ve maocu luk, etkinliklerini bir araç düler. Peru’da da 1965’1 hareket oluştu. İlk giri başarıya ulaşan bu t 1966’dan sonra çözüldülı başlıca nedeni, gerilla k daki küçük burjuva kesiı makta güçlük çeken köy! içinde yapılan siyasal < yetersiz kalması ve A.B. konusu ülkelerin hük ayaklanmaları bastıraca donatmasıydı). Ghe Gı
1967 Ekiminde Bolivya’d mesiyle, gerilla hareketini gerileme görüldü. Sonra] çeşitli ülkelerde görülen lası hareketi (sözgelimi 19 zilya’da Marighela’nm hareket) de,kır gerillaları lıklarım yinelediği için ba uğradı. Bütün bu gerilla h nin ardından, değişik bir vaşım biçimi ortaya çıkü: da Tupamarolar (Tupan
52
jantin’de Peron’a geri dönüş olanağı sağlanmasında katkısı bulunan (1973) Peron yanlısı Montonerolar ve marxçı topluluklar. Şili’deyse yalnızca Devrimci Sol Hareketi ile Sosyalist Parti’nin bazı kesimleri eylemlerini sürdürdüler. Bu arada başka ülkelerden kaçan on binlerce solcu Şili’ye sığındı. Ama 11 Eylül 1973’te Şili’de yapılan askerî darbeyle, Latin Amerika’da sol hareket ağır bir yara aldı.
ABD’NİN YENİ STRATEJİSİ
ABD’nin Latin Amerika ülkelerine yatırımlarında 1960 yıllarının sonlarından başlayarak çok açık bir değişiklik gözlendi. Sanayi ve ticaret ke-
simleri ile hizmetler kesimine yapılan yatırımların yüzdesi, madenlere ve büyük tarım işletmelerine yönelen yatırımların yüzdesine oranla sürekli arttı. Bunun başlıca nedeni, siyasal kökenliydi: A.B.D., özellikle doğal zenginlikleri denetim altına almak isteyen eylemlerin gelişmesi karşısında, bu tür bir yatırım değişikliğine. yönelmişti. Aynca, yön değişikliğinde iktisadi nedenlerin de payı vardı: Bu yatırımlar, daha çabuk ve daha yüksek kazanç sağlamak olanağı vermekteydiler. Peni deneyinin iyi sonuç vermesi üstüne A.B.D., ulusçu askerlere yaslanma siyasetini sürdürdü: Eskimiş tanm yapışım ortadan kaldırmayan ve iktisadi yapıyı mo-
dernleştirmeyen ulusal burjuvazinin yerine geçen askerlerin ulusçuluk anlayışı, doğal gelir kaynaklan (petrol, şeker üretimi) alanında kendini gösterdi; buna karşılık yabana sermaye, devletin yaratmış olduğu sanayi kollanın hızla ele geçirdi. Bu yeni modelPanama’da, Ekvador’da ve Uruguay’da benimsendi ve askerlerin iktisadı yönetmeye ve siyasal çalışmaya hazır olmadıklan yerlerde (sözgelimi Peru), yeni askeri cuntalar, çok geçmeden, geleneksel askeri diktatörlüklere dönüştü. Ne var ki, 1979’dan başlayarak Ekvador (1979), Arjantin (1983), Brezilya (1985), Paraguay (1989) ve Şili’deki (1990) askeri diktatörlükler çöktüler. ■
Amerika kıtasının iki yarısını birbirine bağlayian kıstak.
600 000 km2’lik bir alanı kaplayan
Orta Amerika kıstağı, doğuda Antil denizi, batıda Büyük- Okyanus’la sınırlıdır. Meksika’nın güney sınırı (Tehuantepec kıstağı) ile Kolombiya’ nın kuzey sınırı (Panama kıstağı) arasında altı bağımsız cumhuriyet (Guatemala, Salvador, Honduras, Nikaragua, Kosta Rikâ, Panama) ile İngiliz Hondurası ve Panama kanalı yer alır.
Bu ülkelerin ortak özellikleri, geleneksel . olarak, A.B.D ’ ne bağımlı olmalarıdır; ama nüfus bakımından olduğu kadar, iktisadi ve siyasal gerçekler bakımından da birbirlerinden pek farklı değillerdir.
Günümüzde, söz konusu ülkelerden dördünü bir araya getiren Orta Amerika Ortak Pazarı’mn, çeşitli karşıtlıkları ortadan kaldırması ya da halkların buyük.bölümünün. kurtulamadığı azgelişmişlik durumundan kaynaklanan ciddi sorunları çözmesi çok güçtür.
COĞRAFYA
Orta Amerika’nın kuzey kesiminde yer alan sıradağlar, Orta Guatemala, Honduras’ın kuzeyi ve Nikaragua’dan geçerek batı sıradağlarım birleştirirler. Güneyde kıstak bölgesinde, Kosta Rika’da yer alan ve kuzeydeki dağlardan bir kıvrıkla ayrılan sıradağlar (en yüksek noktası Chiripo doruğu: 3 820 m) Panama’ ya doğru uzanırlar. Güneyde de, kuzeyde olduğu gibi, bu dağlara koşut bir dizi yanardağ (bazıları hâlâ etkindir) sıralanır. Özellikle Panama kanalının açılmasında yar rarlamlan bir başka kırık, güney sıradağlarını, Kolombiya sıradağlarından ayırır. Büyük Okyanus kıyısında kurak ve yağışlı mevsimler birbirini izler; Managua (Nikaragua), ve Panama dışında, Orta, Amerika ülkelerinin başkentlerinin yer aldığı yüksek yaylalara çıkıldıkça, sıcaklık azalır. Antil denizine
«S’SAN JUAN
PORT – AU – PRlNCE **TİL KINGSTON
• – ; SANTO DOMİNGO
SAN SAtVADOH
153
Büyük Okyanus la ve Antil deniziyle çevrili olan Kosta Rika’nın Atlas Okyanusu kıyılarından bir görünüş Iülkenin % 71’i ormanlarla, %5,6’sı tarıma elverişli topraklarla kaplıdır).
Panama kanalından görünüş.
bakan kıyılarsa, alçak ve bataklıktır; bütün yıl yağış alırlar ve yerleşmeye elverişsizdirler.
NÜFUS
İspanyolların Peru’yu işgal etmek için hareket üssü olarak kullandıkları Panama 1519’da, Guatemala ve Honduras da 1524’te işgal edildi. Guatemala, Honduras ve Salvador’ un yerli halkı; savaşlar, salgın hastalıklar ve zorla çalıştırılma sonunda büyük ölçüde azaldı. Yerli halk günümüzde yalnızca Guatemala’da çoğunluktadır; Kosta Rika’nın nüfusu aşağı yukarı bütünüyle Avrupa kökenli beyazlardan oluşur. Öbür ülkelerdeyse melezler çoğunluktadır:
Yüksek yerlerde kızılderili-beyaz kökenli melezler; Antil adaları kıyılarında zenci-beyaz kökenli melezler. “Muz cumhuriyeti” diye nitelenen Honduras’ın iktisadi etkinliği ve siyaseti, yakın döneme kadar, büyük tarım işletmelerini (ülke dışsatımının o/o 70’ine kaynak oluşturur) elinde tutan United Fruit şirketi tarafından yönetilmiştir. Dünya kahve dışsatımında üçüncü sırada yer alan Salvador’un iktisadıysa A.B.D’ ne daha az bağımlıdır; ama, yalnızca on dört ailenin elindedir.
Nüfusun % 65’i okuryazar olmayan Nikaragua, 1936-1979 arasında A.B.D’nden destek gören Somoza ailesi (Tacho, Luis, Tachito) tarafından yönetilmiş, o tarihte Sandino
yanlıları (Sandinista Ulua luş Cephesi), uzun bir geri sonunda yönetimi ele geçiri Kosta Rika’da okuma yaz oldukça yüksektir; nüfusu karı beyazlardan oluşan ü tisadi durumu da nispeten dir.
Kennedy hükümetinin Guatemala, El Salvador vı gua, 1961 yılında, bir Orta Ortak Pazan kurma girişin lunmuşlar, onlara 1962’d( ras, 1963’te de Kosta Rika kı ama Honduras’la savaştı (1969) El Salvador Ortak 1 ayrılmış, Nikaragua ile K arasındaki ilişkiler de beliı gerginleşmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir