Türkiye, bitki örtüsünün olağanüstü çeşitliliğe sahip olduğu bir ülkedir. Güneyden Akdeniz, kuzeyden ve batıdan Avrupa – Sibirya ve doğudan da İran-Turan florası Anadolu’yu buluşma yeri olarak seçmiştir.
Türkiye bitki örtüsünün ilginç özelliklerinden birisi de endemik ve relik türlerin sayısının fazlaca oluşudur. Endemik ve relik ifadesi, ülkemizde bulunan bitkilerin Türkiye’ye has, doğal yayılışları bulunduğunu ve ayrıca binlerce yıl süren jeolojik devirlerden günümüze süzülerek gelmelerini anlatır. Anadolu’da yaşayan ve sayıları 850-900 cinsi ve 9.000 türe ulaşan bitkilerden en az ‘/< 20-30’unun bu özellikte oluşunu söylersek, floristik açıdan zenginliğimiz apaçık ortaya çıkar.
Ülkemize has endemik ve relik ağaç türleri arasında Uludağ Göknarı (Abies bornmülleriana), Kazdağı Göknarı (Abies eguitrojani), Ehrarrî Karaçam (Pinus nigra var. pyramidalis), Kasnak Meşesi (Ouercus vulcanica) akla ilk gelen ör. nekler olmaktadır. İşte bu özelliğe sahip ağaç türlerimiz arasında, Anadolu Sığla Ağacı’mn (li-quidamber orientalis) ayrı ve özel bir yeri bulunmaktadır. Bu ağaca , halk “günlük” adını yermiştir.
Sığla cinsinin halen Kuzey ve Orta Ameıikg ile Batı ve Doğu Asya’da bulunan 6 türü vardır. Bu türler içersinde Anadolu Sığla Ağacı (L. orientalis), Amerikan Sığla Ağacı (L. styrociflua) ve Formoza Sığla Ağacı (L. formosana) en önemlileridir.
Yalnızca ülkemizde doğal yayılışı olan Anadolu Sığla Ağacı, gerçekte yerel bir dağılım gösterir. Nitekim, geçmişte toplam yayılış alanı
4.C00-7.000 hektar olarak belirlenen bu türün bulunduğu alan giderek azalmış ve Türkiye Orman Envanteri (1980) isimli yayına göre sadece 1.337 hektar kalmıştır. Bu son rakam, insanı dehşete düşürecek ölçüde Sığla’nın yok oluşunu göstermektedir.
Anadolu Sığla Ağacı’na en çok Muğla iline bağlı Köyceğiz, Marmaris, Fethiye, Milas ve Ula ilçelerinde taban arazide veya deniz seviyesine yakın sulu derelerde rastlanmaktadır. Denizli’ye bağlı Acıpayam ilçesinin Göycük Köyü çevresinde Gerenis Çayına bakan yamaçlarda gruplar halinde 1.005 m. yüksekliğe ulaşmaktadır ki, bu yöre deniz seviyesinden en çok uzaklaştığı yerdir.
Sığla Ağacı ormanlarının 2/3’nün toplandığı yer Köyceğiz Gölü ve Dalaman Çayı çevresidir. Buradan da anlaşıldığı gibi Sığla Ağacı, toprak ve ekolojik istekleri bakımından derin, sulak ve taban suyu seviyesinin yüksek olduğu I verimli yerleri sever. Ortalama boyu 7-15 m. arasında ise de Fethiye-Küçükkargı’da 38 yaşında 27.5 m. boya ve 48 cm. çapa ulaşan örnekler de belirlenmiştir.
Yaprakları akçaağaç yapraklarına benzeyen Sığla Ağacı, saf veya kızılçam, kızılağaç, kara-| ağaç ve çınar gibi türlerle karışık olarak bulunur.
Anadoltı Sığla Ağacı geçmişten günümüze kalan önemli bir armağandır. Geçmiş derken, üçüncü jeolojik zamanı ve binlerce yılı kastettiğimiz unutulmamalıdır. Nitekim L. orientalis var. integ-riloba, Pliosen’de Sofya Ovası ve Kafkasya’da özellikle görülen ve bu devre ait fosilleri bulunan Avrupa Sığla Ağacına (L. europaea) çok benzemektedir. Şunu hemen eklemeliyiz ki, Avrupa’da artık ülkemiz dışında doğal olarak mevcut. Sığla Ağacı bulunmamaktadır. Daha açık bir ifadeyle söylersek; Anadolu Sığla Ağacı, binlerce yıldan artakalan değerli, milli bir servettir. Bu yönüyle düşünürsek Efes harabelerinden, İskender lahdinden, kaşıkçı elmasından farkı yoktur. Bunlar nasıl özenle ve haklı olarak korunuyorsa, Sığla Ağacı da aynı ciddiyetle ve aynı gerekçelerle korunmalıdır. Gelecek kuşaklara bırakacağımız miras içerisinde Anadolu Sığla Ağacı da bulunmalıdır.
Tarihi çevre olarak kalıntılarla Sığla Ağacının birlikte bulunuşuna örnek olarak Kaş-Kalkan yöresinde Xanthos harabelerinin 2 km. batısında Eşen Çayı boyunca yer alması gösterilebilir.
Sığla ağaçları peyzaj mimarisi açısından da değerli süs bitkileridir. Ancak asıl ekonomik önemi kendisinden elde edilen sığla yağından ileri gıelir. Sığla Ağacının normal olarak odun ve kabuğunda balzam kanalları bulunmaz. Ancak ağacın herhangi bir şekilde yaralanması ite bu yaraya komşu olan ve yeni gelişen odun dokusu içerisinde balzam kanalları oluşur. Epltel hücreleriyle sınırlanmış olan kanallara sığla yağı söz konusu hücreler tarafından çıkartılarak boşaltılır. Esasen bu balzam nedeniyle Latince (liqui-dus) ve Arapça (amber) sözcüklerinden yararlanarak “güzel kokulu sıvı” anlamında, orman bo-tcnlği bilim dalında Sığla ağaçlarının bulunduğu
cinse “liquidambar” adı verilmiştir.
Sığla yağı, Temmuz ayı ile Ekim ayı arasındaki dönemde torbalara alınmakta ve bakır kaplarda kaynatıldıktan sonra keçi kılından yapılmış torbalara konularak hidrolik preslerde sıkıştırma yoluyla sığla yağı çıkarılmakta ve beton havuzlarda toplanmaktadır. Presleme sonunda torbada kalan yağa bulaşmış durumdaki artığa da “günlük” veya “buhur” adı verilmektedir.
Sığla yağı (styrax liquidus) taze halde iken kahverengi sarı renkli olup, kendine has belirgin bir kokusu vardır. İçerisinde tarçın asidi (sinna-mik asit), styracin, styrol, styron, storesinol ve styrogeoin gibi asit, ester, alkol ve fenol yapısında kimyasal bileşikler vardır. Türk Standartları Enstitüsü tarafından TS 85 nolu bir standart, sığla yağı için hazırlanmıştır.
Sığla yağı iyi bir parazit öldürücü ve antiseptiktir. Alkoldeki çözeltisi parfümlerin kokusunu tespit etmek için fiksatör olarak kullanılır. Böyleoe parfümlerin kokusu uzun süre kaybolmaz.
Günlük veya buhur denilen artık madde (Cortex thymiamitis) ise cami ve kiliselerde hoş kokusu nedeniyle tütsüleme amacıyla kullanılmaktadır.
Sığla Ağacı yaprakları da hoş kokulu ve lezzetli oldukları için, özellikle ilkbaharda bu yapraklardan dolma yapılmaktadır.
Sığla Ağacı odunu açıkta kullanmaya uygun olmamakla birlikte özellikle sualtında dayanıklıdır. Bugün ise Sığla ormanlarından elde edilen odunlar, yakacak olarak değerlendirilmektedir. Bunlar yağlı olduğu ve bolca alev vererek yandığı için özellikle fırıncılar tarafından tercih edilmektedirler.
1947 yılında Sığla ormanlarımızdan, senede