AUGUSTE COMTE ve İSLÂMİYET
JiROL ÔZSlLGEM
A ¡1 «ta/iziğe topyckûn bir imha sava- l’lşı açan Auguste Comte tslâmi- yet’ô karşı, vaftiz baha ı olduğu Pozitivizmin temel ilkesine paradoksal düşen yumuşak bir tavır sergilemiştir. Gerçekten de en önemli eser saydığı “Pozitif Politika Sistemi” (Systeme de Politique Positive)’ ide ve gerekse mucidi ve peygamberi olduğu tanrısız “insanlık Dini”nin ilmihâlinde (Cathec- hisme Positiviste…), İslâmi ilkelerin tesirinde kaldığı görülür.
Comte’un yöntem* dikkatlice ince* lenirse, Pozitivizmin çalışma, düzen (ordre) ve ilerleme (progrès)” gibi pri- mordiyal ilkeleriyle, İslâm’ın (örneğin iki günün aynı olmaması, hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmak ibâdette ve sosyal hayattaki düzen gibi) mü’minlerden beklediği hâller arasında paralel benzerlikler olduğu göze çarpar.
Nitekim “L’Islamisme au point de vue social”de İslâm «ahlâkını Katoliklikle karşılaştınr ve lsıâm’ın aklı daha az zorladığını ya da başka bir deyişle “daha az metafizik” kullandığını söyler. Hatta bazı pasajlarda İslim Peygamberi hakkrn-
< la “Yüce Muhammet 1”
(“Le Grand Mahomet…”) tâbirini kullar ıir.
Comte, Halik ile mahlûk arasına aracılar ve vasıtalar koym. ıış olan İslâmiyet’in iki kudreti yani siyasî ve dinî güçleri Katoliklikten c ok daha iyi biçimde birim terinden ayırdığını sö sr.
Dahası, Hristiyanlı jın kendisini monoteist bir din olarak takdim etmesine rağmen, kuramında “teslis” ve “vaftiz, koruyucu melekler”
iI.um <,ıkan fiilî durumu artık kabul
■liıu ı>, ıkt farklı kültürün Osmanlı hâ- l ımıuı’ti altındaki birlikteliği fikren ve t*1. vn kuruluverdi.
I inler taraftan Comte, Ruslann si-
- üııemini yitirmiş bir inancı savunul. ılı bahanesiyle, Orta Çağ sonlann- ‘ l.ıı ı heri tüm Batı politikasını yönlendi- ıi’iı luı temel kabulü bozmaya çalıştik- I’ n mı da kitabında özellikle vurguluyor.
t kümünden sonra yerine geçen til- ı ni/l l’ime Lafitte, Paris’te Islâm’ın şe- ı. lnır bir cami yapılmasından yana tulum (|östererek, üstadının İslâmiyet’e l’.nv» ilıjlnç görünen sempatisini devam
- dinli Mamafih bu kararın alınmasın- >l.ı, ıı sıralarda koyu bir Pozitivist (ve M.ıyısıyla ateist) olan Ahmed Rıza l’ı y İli ne ölçüde tesiri olduğu hakkın-
- lıi .tlıikî bir değerlendirme yapmak mı iı nk(ln değildir. Ne var ki Fransa’da ılımı l’ıcrre Lafitte’in tilmizi olan Ah-
- ıu*ıI Mi«m Bey’in, Sultan Abdülhamid’e l’nıjı yapılan 1908 hareketinden son- *<» ııllu’sine dönüp Meclis-i Meb’usân Hı’hl ‘.cçilince, tekrar hidâyete kavuşa- t yeniden namaza başladığı söylenil
Aslında Auguste Comte ve tilmizle-
< inin İslâmiyet hakkmdaki değer yargı-
I ihiiiii l«‘ndi pozitivist mantıklan için- .lf >’«’ i)(“)rGCeli olduğunu aynca vurgu- lıiın.ıy.1 fj(>rek yok. Zaten oryantalistler
ı•<‘k çok Batılı düşünürün İslâm’ı ru-
‘ IZZZZZZZZ3
A.UOUSTE COMTE
L’Islamisme
nu point de vue social
Ti’iit‘8 i|p in l’ltifmophU Pmifimtt ılı* ((• l’nUHt/ne el <!e fa mbjeetitHf
Itır r.utaattfe
| tin voyant la »ratitl Miifmnıel |ıU>«ırerf sfiı ■a tora be de sa mire, pnr Ic regrcl <[e ne pot»– oir |»;ı* jırîw poıır cltc.oıı rfeomımt rom- ıien »ne telle ıe|imlwtiou ne Iroııvail imÜS;
jı>ıatıquâ, pnrson aveagle ob.ıliııatıoıi, ta setti loeeaston de retablir «a ııalionaliti, ((itanı ■elle rejcla les nofjles avances İhı grim ; Malıumct, (jui poüvait devonir te Messie vai ’ ııemeııl altendu., .
SaUa aşağıda gârdüğûmte A. Comta’ım Islâm Ahlâkını KMtsiiUk’fe karşılaştırdığı m İslâm’ın •Ala daha uygun geldiğini savunduğu kitabı. Camie bu ntabmtfa Psygammrtma’dm “YiMuhamımd* minimm gsian ■’t® Gmnd Monat* ıtadmîySa hahsetter. Orana’ kmimm rransut dtötufa, raatgefe Jtuf- ‘vian bir büyüklük,ladesi değildir. Coma’un ;u Sadesi, zina <srp Mfgmndm ¿eğil, Hz. ‘^■amber’in bir ¥,mn olarak da, «*• ;ı#m<w oiduğu <jerçgğini inkâr atiememmsm- .m ‘<ajmaktanfor. em, âellet odur /d, düş- raman oila tasoff» mecbur kalan.
huyla değil, kalıbıyla ele alarak haricen incelediklerini biliyoruz. Hatta Renan gibi özellikle metafizik ve teoloji konu- lannda ün yapmış filozoflar bile, İslâm’ın ruhuna nüfûz edemediler ama aleyhinde fikir yürüttüler.
Konu bu bağlamda ele alınırsa, Comte’un pozitivist felsefesinin bânisi, olarak paradoksal gibi görünen İslâm’a yönelik övgüleri, ideal bir din icad etmeyi aklına koymuş ve kendisine örnek arayan bir filozof için pek de aykı- n ve hatta gayri samîmi sayılamaz.
Üstelik onun koyu Katolik bir aile; ortamından geldiğini, her fırsatta Hıristiyanlıkla İslâmiyet arasında karşılaştırmalar yapmaktan geri kalmadığını da dikkate alırsak sonuçta İslâm kriterlerinin evrensel değerini, kısmen de olsa, itiraf etmek zorunda kaldığını söyleyebiliriz. □