Yazar Arşivi: Kursistem Moderator

GÎYBET ETMEK

GÎYBET ETMEK Belli bir mü’minin veyâ zimmî kâfirin aybını, onu kötülemek için arkasından söylemek, gîbet olur. Gîbet, harâmdır. Dinleyen, o kimseyi tanımıyorsa, gîbet olmaz. Gîbet olunan kimse bunu işitirse, üzülür. Bedeninde, nesebinde, ahlâkında, işinde, sözünde, dîninde, dünyâsında, hattâ elbisesinde, evinde, hayvânında bulunan bir küsur, arkasından söylendiği zeman, bunu işitince üzülürse, gîbet olur. Kapalı söylemek, işâret ile, hareket ile bildirmek, yazı ...

Devamını Oku »

HARÂM İSLEMEKDE İSRÂR I

HARÂM İSLEMEKDE İSRÂR I Günâh işlemeği kasd etmek, az işlese dahî, isrâr etmek olur. Kasd etmek, niyyet etmekle, irâde etmekle ve karâr vermekle olur. Karâr verip bir kerre yaparsa, isrâr olur. Hiç yapmazsa, devâmlı yapmağa kasd etmesi, karâr vermesi isrâr olmaz. Devâmlı yapmağa karâr verip ve işleyip de pişmân olur, terk ederse isrâr olmaz. Tekrâr yapıp yine tevbe ederse, isrâr ...

Devamını Oku »

ÖZRÜ RED ETMEK

ÖZRÜ RED ETMEK Müslimânın özrünü red etmek, mekrûhdur. Hadîs-i şerîfde, (Müslimân kardeşinin özrünü kabûl etmemek, günâh olur) buyuruldu. Özrü kabûl etmek ve kusûrları afv etmek, Allahü teâlânın sıfatlarındandır. Böyle olmıyan kimseye, Allahü teâlâ gadab ve azâb eder. Özrde bulunmak üç dürlü olur: Niçin yapdım? veyâ şunun için yapdım. Keşki yapmasaydım, demek veyâ yapdım, bir dahâ yapmam demek. Yâhud yapmadım diyerek ...

Devamını Oku »

MÜSLİMÂNA KÖTÜ İSM TAKMAK

MÜSLİMÂNA KÖTÜ İSM TAKMAK Müslimâna kötü ism takmak, veyâ başkasının takdığı kötü ismi söylemek câiz değildir. Hadîs-i şerîfde, <(Kötü ismi olan, bunu güzel isme çevirsin) buyuruldu. Meselâ A’sıye ismini, Cemîle yapmalıdır. Müslimâna güzel ism takmak, câizdir. Çocuğuna, övücü ism koymamalıdır. Meselâ Reşîd, Emîn ismini vermemelidir. Muhyiddîn, Nûruddîn gibi ismler de, yalan ve bid’at olur. Fâs ıklan, câhilleri, mürtedleri böyle is ...

Devamını Oku »

MÜSLİMÂNA BEDDÜ’Â

MÜSLİMÂNA BEDDÜ’Â Hadîs-i şerîfde, (Kendinize, evlâdınıza, kötü dü’â etmeyiniz. Allahın kaderine râzı olunuz. Ni’metlerini artdırması için dü’â ediniz) ve (Ananın, babanın çocuğuna olan ve mazlumun, zâlime olan beddü’âları, red olunmaz) buyuruldu. Bir müslimânın kâfir olması için dü’â edenin kendisi kâfir olur. Bir zâlimin, kâfir olarak ölerek, sonsuz azâb çekmesini istemek, küfr olmaz. Mûsâ aleyhisselâmm böyle dü’â etdiği, Kur’ân-ı kerîmde bildirilmişdir. ...

Devamını Oku »

TEFEKKÜR ETMEMEK

TEFEKKÜR ETMEMEK İnşânın, günâhlarını düşünmesi ve bunlara tevbe etmesi, tâ’atlarını, ibâdetlerini düşünüp, bunlara da, şükr etmesi lâzımdır. Mahlûklardaki ve kendi bedenindeki ince san’- atları, düzenleri, birbirlerine olan bağlılıklarını düşünerek de, Allahü teâlânın büyüklüğünü anlaması lâzımdır. Mahlûkların, varlıkların hepsine (Âlem) denir. [Âlem, üç kısmdır. (Âlem-i ecsâd), (Âlem-i ervâh) ve (Âlem-i misâl). Âlem-i misâl, varlık âlemi değildir. Görünüş âlemidir. Her varlığın, bu ...

Devamını Oku »

N İ F Â K

N İ F Â K —Nifâk, münâfıklık, içinin dışına uymamasıdır. Kalbinde küfr olan kimsenin mü’min olduğunu söylemesi, dinde nifâk olur. Kalbinde düşmanlık olup, dostluk göstermek dünyâ nifâkı olur. Küfrün en kötüsü, dinde nifâk yapmakdır. Medîne şehrindeki münâfıkların re’îsi, Abdüllah bin Übey bin Selûl idi. Müslimânların Bedr gazâsındaki zaferlerini görünce, müslimân olduklarını söylediler. Fekat, kalbleri ile inanmadılar. Hadîs-i şerîfde, (Müslimânlara, sözleriyle ...

Devamını Oku »

İNÂD VE MÜKÂBERE

İNÂD VE MÜKÂBERE İnâd ve mükâbere, hakkı, doğruyu işitince, kabûl etmemekdir. Ebû Cehl ve Ebû Tâlib, inâd ederek, Resûlullahm «sallallahü aleyhi ve sellem» peygamber olduğuna inanmadılar, inkâr etdiler. İnâd, riyâdan, hıkddan, hasedden yâhud tama’dan hâsıl olur. Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabûl etmekde inâd edendir) buyuruldu. Hadîs-i şerîfde, (Mü’min vekar sâhibi olur, yumuşak olur) buyuruldu. Vekar sâhibi ...

Devamını Oku »

MÜDÂHENE VE MÜDÂRÂ

MÜDÂHENE VE MÜDÂRÂ Kudreti olduğu, gücü yetdiği hâlde, harâm işliyene mâni’ olmamak müdâhene olur. Harâmı işliyene veyâ yanında bulunanlara olan saygısı yâhud dîne olan bağlılığının gevşekliği, müdâheneye sebeb olmakdadır. Fitne olmadığı, ya’nî dînine veyâ dünyâsına veyâ başkalarına zarar olmadığı zeman, harâm ve mekrûh işliyene mâni’ olmak lâzımdır. Mâni’ olmamak, susmak harâm olur. Müdâhene etmek, harâm işlemeğe râzı olmağı gösterir. Susmak ...

Devamını Oku »

FİTNE İnsânları sıkıntıya, belâya düşürmek

FİTNE İnsânları sıkıntıya, belâya düşürmek, ihtilâle sebeb olmak, fitne çıkarmakdır. Hadîs-i şerîfde, (Fitne, uykudadır. Bunu uyandırana Allah la’net etsin!) buyuruldu. İnsânları, hükümete karşı, kanûnlara karşı isyâna teşvîk etmek, fitne olur. Fitne çıkarmak harâmdır. Haksız yere adam öldürmekden dahâ büyük günâhdır. Zâlim olan hükümete karşı isyân etmek de hâramdır. Mazlûmlar isyân ederse, bunlara yardım etmek de harâmdır. İsyân etmenin zararı, günâhı, ...

Devamını Oku »

ÂLİMLERE DÜŞMANLIK

ÂLİMLERE DÜŞMANLIK 28 — İslâm ilmleri ile ve islâm âlimleri ile “rahime-hümullahü teâlâ” alay etmek küfr olur. İslâm âlimine söven, kötüliyen kâfir olur, mürted olur. Fısk ve bid’at sebebi ile sevmemek, lâzım olur. Dünyâ işleri sebebi ile sevmemek, günâh olur. Sâlihleri sevmemek de, böyledir. Hadîs-i şerîfde, (Üç şey îmânın lezzetini artdırır: Allahü teâlâyı ve Resûlünü herşeyden çok sevmek, kendisini sevmiyen ...

Devamını Oku »

FÂSIKLARI SEVMEK

FÂSIKLARI SEVMEK 27—Harâm işliyen kimseye (fâsık) denir. Fışkın, en kötüsü, zulm yapmakdır. Çünki, açıkça yapılmakda ve kul hakkı da karışmakdadır. Çünki, açıkça yapılmakda ve kul hakkı da karışmakdadır. Âl-i İmrân sûresi, elliyedinci ve yüzkırkıncı âyetlerinin meâl-i âlîleri, (Allahü teâlâ, zâlimleri sevmez) dir. Hadîs-i şerîfde, (Zâlimin çok yaşamasına düâ etmek, Allahü teâlâya isyân olunmasını istemekdir) buyuruldu. Süfyân-ı Sevrîye “rahime-hullahü teâlâ”, (Çölde ...

Devamını Oku »

TESVÎF

TESVÎF 26—Tesvîf, hayrlı iş yapmağı sonraya bırakmakdır. İbâdetleri ve hayrlı işleri yapmakda acele etmek, (Musâre’at) olur. Hadîs-i şerîfde, (Ölmeden evvel tevbe ediniz. Hayrlı işleri yapmağa mâni9 çıkmadan önce acele ediniz. Allahü teâlâyı çok hâtırlayınız. Zekât ve sadaka vermekde acele ediniz. Böylece Rabbinizin rızklarına ve yardımına kavuşunuz!) ve (Beş ş6y gelmeden evvel beş şeyin kıymetini biliniz: Ölmeden önce hayâtın kıymetini, hastalıkdan ...

Devamını Oku »

MALA MUHABBET

MALA MUHABBET 25—Mâlı, harâm yoldan kazanmak, harâmdır. Halâl mâla düşkün olmak, sevmek mekrûhdur. Hadîs-i şerîfde, (Altına ve gümüşe tapınanlara lâ’net olsun!) buyuruldu. Dünyâ peşinde koşmak, şehvetleri peşinden koşmakdan dahâ fenâdır. Mâl, para peşinde koşmak, Allahü teâlânın emrlerini unutdurursa, bundan büyük felâket olmaz. Allah zikri, düşüncesi bulunmıyan kalbe şeytan yerleşir. Şeytânın en büyük hîlesi, inşâna hayrlı işler yapdırarak kendisini sâlih, iyi ...

Devamını Oku »

SÛ-İ ZAN

SÛ-İ ZAN Günâhının afv olunmıyacağını zan etmek, Allahü teâlâya sû-i zan olur.Mü’minleri harâm işleyici ya’nî fâsık zan etmek, sû-i zan olur. Sû-i zan harâmdır.Harâm işlediğim öğrenerek, bilerek onu sevmemek, sû-i zan olmaz. Buğd-i fillâh olur, sevâb olur.Din kardeşinin aybını görünce, ona hüsn-i zan etmeli, te’viline çalışmalıdır. Onu islâh etmelidir. Kalbe gelen hâtıra, düşünce, sû-i zan olmaz. Zan etmek, ya’nî kalbin ...

Devamını Oku »

VA’DİNİ BOZMAK

VA’DİNİ BOZMAK Va’dinde durmamak da, gadaba sebeb olur. Bir tarafdan verilen söze (Va’d), iki tarafdan yapılan sözleşmeğe (Ahd) denildiği yukarıda bildirilmişdi. Zarar, azâb yapacağını söz vermeğe (Va’îd) denir. Va’îdinde durmamak (kerem) olur, ihsân olur. Yalan olarak va’d etmek harâmdır. Böyle va’di bozmak da ayrıca günâh olur. Yerine getirmek ise, yalancılık günâhını yok eder. Fâsid bey’ de böyledir. Bu bey’i fesh ...

Devamını Oku »

HIYANET Kalb hastalığıdır

HIYANET Kalb hastalıklarının yirmiikincisi, hiyânetdir.Hıyânet etmek de, gadaba sebeb olur. Hıyânet de harâmdır. Münâfıklık alâmetidir. Hıyânetin zıddı emânetdir, emîn olmakdır. Hıyânet, birine kendini emîn tanıtdıkdan sonra, o emniyyeti bozacak iş yapmak demekdir. Mü’min, herkesin mâlını, cânını emniyyet etdiği kimsedir. Emânet ve hıyânet, mâlda olduğu gibi, sözde de olur. Hadîs-i şerîfde, (Meşveret edilen kimse emindir) buyuruldu. Ya’nî onun doğruyu-söyfiyeceğine ve sorulanı ...

Devamını Oku »

Gadabı meydana getiren sebeblerden birisi de, (Gadr) ya’nî ahdinde ve mîsâkında durmamakdır.

G A D R 21—Gadabı meydana getiren sebeblerden birisi de, (Gadr) ya’nî ahdinde ve mîsâkında durmamakdır. Bir tarafın söz vermesine (Va’d) denir. îki kimsenin sözleşmelerine (Ahd) denir. Yemin ile kuvvetlendirilen va’de (Mîsâk) denir. Karşılıklı sözleşilene, önceden haber vermeden sözünü bozmak gadr olur. Devlet re’îsi, kâfirlerle yapmış olduğu mu’âhedeyi bozmak lâzım geldiğini anlarsa, onlara haber vermesi vâcibdir. Haber vermeden evvel bozması ...

Devamını Oku »

TEHEVVÜR

TEHEVVÜR 20—Gadabın, sertliğin aşırı ve zararlı olmasına (Tehevvür), atılganlık denir. Tehevvür sâhibi hiddetli, sert olur. Bunun aksine hilm, yumuşaklık denir. Hâlim kimse, gadaba sebeb olan şeyler karşısında kızmaz, heyecâna gelmez. Korkak olan, kendine zarar verir. Gadablı kimse ise, hem kendine hem de başkalarına zarar verir. Tehevvür, inşânı küfre kadar götürür. Hadîs-i şerîfde, (Gadab, îmânı bozar) buyuruldu. Burada bildirilen gadab, aşırı ...

Devamını Oku »

Cübn, korkaklık demekdir

CÜBN 19—Cübn, korkaklık demekdir. Uadabın sert davranmanın lüzûmlu mikdârına (Şecâ’at) denir. Lüzûmundan az olmasına, zâ’îf olmasına (Cübn) denir. Cübn, kötü huydur. İmâm-ı Muhammed bin İdrîs Şâfi’î “rahime-hullahü teâlâ” buyuruyor ki, (Şecâ’at göstermek lâzım olan yerde, korkaklık yapan kimse, eşeğe benzer. Tarziye verilen kimse râzı olmazsa, şeytâna benzer). Korkak olan kimse, zevcesine ve akrâbasma karşı gayretsizlik ve hamıyyetsizlik gösterir. Onları koruyamaz. ...

Devamını Oku »