AY; Alm. Mond (m), Fr. Lune, Ing. Moon. Dünyânın
tek tabiî uydusu. Dünyânın çapının dörtte birinden
az fazla olan çapı ile güneş sistemi içinde
en büyük uydulardan biridir. Dünyâ etrâfında her
kamerî ayda bir eliptik yörünge etrâfında dönüşünü
tamamlar. Dünyâ ve güneşe kıyasla yerine bağlı
olarak ayın şekli birçok zamanlarda (devrelerde)
değişerek, tam bir dâire veya ince uzun bir hilâl
şeklinde gözükür. Her ayda birkaç gün, yeni ay denilen
zamanda, ay dünyâdan bakıldığında tamâmen
karanlıktır, gözükmez.
Ayın üzerinde görülebilen en büyük izlere,
yâni karanlık bölgelere deniz denir. Bu denizler
çıplak gözle görülebilirler. Fezâ gözlemcileri, teleskop
vâsıtasıyla aya mahsus 30.000 kadar özellik
göstermişlerdir. Bunlar arasında; dağlar, kraterler,
küçük dâireler şeklinde hendekler ve ovalar
bulunmaktadır. Gözlemciler ayrıca bu görülenleri
ihtivâ eden haritalar hazırlamışlardır. Buna ilâveten
insanlı ve insansız fezâ araçları aya inip,
astronotlar burada, dünyâdan görülemeyen birçok
ince teferruatları tetkik etmişlerdir.
Ayın meydana gelişi hakkında birçok nazariyeler
ileri sürülmüştür. Yaygın bir nazariyeye göre,
dünyânın ilk şekil alma sıralarında bir miktar
madde kütlesi dünyâdan ayrılmıştır. Bu olay dönen
bir diskten sıçrayan çamur gibi olmuş ve bu madde
ayı meydana getirmiştir. Bu nazariyeye göre
ayın özgül ağırlığı “hemen hemen dünyânın yüzeyindeki
özgül ağırlığa eşittir” ve Pasifik Okyanusundaki
oldukça geniş çukur bu görüşü kuvvetlendirmektedir.
Pasifik Okyanusunda bulunan
dev çukurun, ay maddesinin fırlaması sırasında
geriye kalan iz olduğu söylenmektedir.
Daha çok yaygın olan bir diğer nazariyeye
göre, dünyâ ve ay aynı zamanlarda teşekkül etmişlerdir.
İlk yıldızın güneş olmadan önce bunun
etrâfında sürüklenen zerrelerin iki ayrı kütle hâline
gelerek ay ve dünyâ şeklini aldığı ileri sürülmektedir.kavuşturan,
herkes tarafından kabûl edilen hiçbir
nazariye yoktur. Hattâ hiçbir gezegen veya bunların
uydularının da nasıl meydana geldikleri kesin olarak
bilinmemektedir. Güneş sisteminde 32 tabiî uydu
vardır. Ayı meydana getiren hakîkatin bütün bu
uyduların temelinde yattığı düşünülmektedir.
Ayın Özellikleri
Genel târifi: Ayın çapı yaklaşık 3476 km
olup, dünyâ çapının % 27’si, yüzölçümü dünyâ
yüzölçümünün % 7,4’ü, hacmi ise dünyâ hacminin
% 2’si kadardır. Yoğunluğu santimetreküpte 3,31
gramdır. Dünyânın ise 5,52 gramdır. Bundan anlaşılıyor
ki, aym yoğunluğu yaklaşık olarak bir
kayanın yoğunluğuna eşittir. Belki de aym kendisi
bir kaya kütlesinden ibâret olan ve merkezinde
de metal bulunmayan bir kütledir.
Yüzeyindeki yerçekimi dünyâya kıyasla 1/6
kadardır. Dünyâda 120 kg ağırlığında olan bir
madde ayda sâdece 20 kg gelir. Kaçma hızı (bir roketin
yerçekimi kuvvetinden kurtulması için gerekli
olan asgarî hız), ayda dünyâya nazaran çok
daha azdır. Dünyâdaki yerçekiminden kurtulabilmesi
için bir maddeye başlangıçta sâniyede 6,95
millik hız gerekirken, ayda sâniyede sâdece ortalama
1,5 mil gerekecektir.
Serbest güneş ışınlan aya vururken, harâret sebebiyle
ay yüzeyindeki bütün gaz molekülleri, sâniyede
1,5 milden daha hızlı hareketleneceğinden,
ayda gaz ve su buhannm varlığı düşünülemez.
Ay yüzeyindeki çatlaklardan bâzan yanardağ menşeli
gazlar dışan çıkabilir. Fakat bildiğimiz mânâda
bir atmosfer ayda mevcut değildir. Bu faktörlerden
aşağıdaki birçok netîce elde edilmektedir. Dünyânın üzerinde olduğu gibi bir koruyucu tabakanın
ayda bulunmaması, öldürücü özellikdeki şuâların
(radyasyonların), ay yüzeyine ulaşmasına sebeb olmaktadır.
Böylece güneşin zararlı şuâlarma mâruz
kaldığı gibi, devamlı meteorit (göktaşı) bombardımanına
da tâbidir. Bundan başka atmosferik koruyuculuk
bulunmadığı için sıcaklık ve soğukluk
ölçüleri tamâmen kontrolsüzdür. Ay üzerindeki
ısı, güneş ışını altında 102 dereceye kadar çıkar.
Gölgede ise -157 dereceye kadar düşer.
Dünyâda olduğu gibi, toz zerreciklerini taşıyan
hava ve güneş ışınlarını kırıp yayabilen su buharının
bulunmayışı sebebiyle, ayda gökyüzünün görünümü
gündüz ve gece siyahtır. Aynı sebepten, aydaki
gölgelerin tamâmiyle siyah bir görünümü vardır.
Ay üzerinde gezen astronotlar, ayın gölgeli
bölgelerinden güneş ışını bulunan bölgelerine geçtiklerinde
görme zorluklarından yakınmışlardır.
Ay gündüzü esnâsında güneş oldukça parlaktır.
Güneş ışını semâdaki yıldızların ışınını örter.
Fakat uygun zamanlarda en parlak yıldız ve gezegenlerden
bâzılarmı görmek mümkündür. Hâlbuki
ay üzerinden dünyâ manzarası pek muhteşemdir.
Gezegenimiz, aydan mâvimsi beyaz bir
yarımküre şeklinde görülür. Eğer ayın gece tarafından
semâ seyredilirse siyah olan gökte devamlı
parlayan yıldızlar ve dünyâdaki bir gözlemciye,
atmosferik karışımdan dolayı gizli kalan birçok yıldızlar,
rahatlıkla gözlenebilir. Aya teleskoplarla
bakılınca, gri olan renginin muhtelif tonlarını görmek
mümkündür. Fakat astronotlar ay yörüngesinde
gezerken ve yüzeyine inerken ay renginin
griden kakao kahverengisine kadar değiştiğini
söylemektedirler. Yüzeyin bâzan hafif bir parlaklık
göstermesi güneş ışınını yansıtmasmdandır.
Ay, yüzeyine gelen ışınların sâdece % 7’sini yansıtır
ve güneş sisteminde Merkür ile birlikte en zayıf
yansıtıcı sayılır. Ay, sâdece dünyâya yakınlığından
dolayı parlak gözükür. Astronomik ifâdelerle
dolunayın parlaklık derecesi, yâni kadri –
12’dir. Güneş ışınının parlaklığı ise yaklaşık olarak
400.000 defâ daha çoktur.
Kraterler: 1962’de yapılan bir tahmine göre
aym görülebilen yüzeyinde bir kilometreden daha
büyük çapta 300.000 kadar krater mevcuttur. Aym
görünmeyen tarafında, görünen bölgesine kıyasla
daha düz bölgeler vardır. Bu bölgeler “deniz” olarak
bilinir.
En büyük kraterlere “duvarlı ova” adı verilmiştir.
Bunların en büyüğü “Bailly”dir. Bu çukurun
etrâfı 3000 m ile 4000 m yüksekliği aşan dağlar
ile çevrilidir. Diğer bir duvarlı ova olan “Clarius”
233.600 m çapındadır. Bunun dağlar duvarının
yüksekliği 3600 ile 5000 m arasında değişir.
Hem “Bailly” hem de “Clarius” duvarlı ovalarında
yüzlerce daha küçük kraterler yığın hâlindedir.
Hepsinin, meteoritlerin düştüğü yerlerin izleri oldukları
tahmin edilmektedir.
Duvarlı ovalardan daha küçük çaptaki kraterlere
“çemberli ova” adı verilir. Bu çemberli ovalardan
“Copemicus” ve “Tycho”nun her birinin çapı 89,600
metredir. Bunlar en ilgi çekici çemberli ovalardandır.
Her birinin vâdisinin merkezinde tepe kümeleri
gözükür. Dağlardan müteşekkil duvarlarında ise
çok teferruatlı ışın sistemi mevcuttur.
“Işın kraterleri” dolunay esnâsında en açık bir
şekilde görülür. Bunların görünümü, düzensiz parlaklıkta
işâretler gibidir. Bu ışınlar bâzı hâllerde bu
kraterlerden 1600 km kadar öteye yayılabilir. Bu
ışınların meteoritlerin çarpmasında meydana gelen
kraterlerin savurduğu maddelerden müteşekkil olduğu
tahmin edilmektedir. U.S. Ranger ve Lunar
Orbiter sun’î peyklerinden çekilen fotoğraflardan
ışın bölgelerinde ikinci tipte kraterlerin gözüktüğü
tespit edilmiştir. Bu ikinci tipteki kraterler ışın
kraterlerini meydana getiren patlamaların etrâfa
saçtığı zerrelerin izleridir.
Büyük kraterlerin çoğunda ya merkezî tepeler
veya duvarları içerisindeki ovalarında duvar izleri
mevcuttur. Öte yandan 8 km çapında daha küçük
olan kraterlerde bu ikisine genelde rastlanmamıştır.
Bu gerçek, meteor çarpmalarının meydana getirdiği
en büyük kraterlerde, eskiden volkan faâliyetlerinin
var olduğunu akla getirmektedir. Bu volkan faâliyetleri
dağları meydana getirmiş ve bâzı hallerde
de lav hâlinde dağların dibine çökmüştür.
Yine volkan faâliyetlerinin ay üzerindeki kubbeleri
meydana getirdiği kabûl edilebilir. Bu kubbeler
çan şeklinde tepelerdir. Ay yüzeyinde düzgünce
yükselir. Merkezlerinde küçük küçük deliksi
çukurlar vardır. Bu kubbelerin, lavların soğuması
ve sertleşmesi ile sıcak gazların meydana getirdiği
lav kabarcıkları olduğu tahmin edilmektedir.
Ranger sun’î peykinin çektiği fotoğraflarda
ay yüzeyinde küçük krater bolluğu görülmektedir.
Bu küçük kraterlerin çoğu şüphesiz ikinci sınıf
kraterlerdir. Çoğuna küçük meteoritler sebeb olduğu
gibi, bir küçük meteorit bâzan büyük kraterlere
sebeb olmuştur.
Aym üzerinde görülen diğer kraterlere “ufak
çukur kraterleri” denir. Bunlara belki de krater
demek bile uygun değildir. Zîrâ küçük delikler
hâlinde olup, dipleri gözükmez. Bunlara da meteoritler
sebeb olmuştur. Ay yüzeyindeki çatlakların
varlığını gösterirler.
Denizler: Ayın görünür tarafında 30 kadar
geniş, düzensiz, karanlık bölge vardır. Eskiden
teleskop ile ayı seyredenler bu bölgelerde su bulunduğunu
sanmışlar ve bu sebeple okyanus, deniz,
körfez gibi isimler vermişlerdir. Zamanla ayda su
bulunmadığı öğrenilmiş fakat bu isimler yerleşmiş
ve kullanılmaya devâm etmiştir.Aydaki denizlere genel olarak Lâtince “mare”
çoğulu “maria” yâni “deniz” ismi verilmiştir. Bu
bölgelerin geniş ve bilhassa düz ova özellikleri
vardır. Daha pürüzsüz yüzeyleri olup, ayın diğer
bölgelerine göre daha az krater ihtivâ ederler. Denizler
ayın diğer bölümlerine nazaran daha koyu
renktedir. Prüzsüz yüzeyleri güneş ışınmış krater
ve dağların yüzeylerinden daha az yansıttığı için
daha karanlık görülürler.
Düz ovaların nasıl meydana geldiğini açıklayan
birçok nazariyeler ileri sürülmüştür. Bu nazariyeler
arasında ay yüzeyinde çok eski zamanlarda çarpan
dev meteoritlerin izleri olduğu nazariyesi de vardır.
Bu ovaların genel olarak daha sonra teşekkül ettiğinde
ittifak edilmektedir. Meydana gelişleri esnâsında
etrafındaki bölgeleri lav ve kütle ile örttükleri;
bunun sebebi olarak da ya bir volkan faâliyetinin neticesi
veya radyoaktivite zayıflamasının saldığı sıcaklıktan
dolayı meydana geldiği kabûl edilmektedir.
Deniz bölgelerinin bâzılannm yüzeyinin altında
“mascon” diye adlandırılan daha yoğun maddeler
vardır. Bu kütleler yerçekiminin bölge bölge
artmasını sağlamakta ve ay çevresindeki yörüngede
bulunan araçları rahatsız etmektedir. Masconlann,
meteoritlerin düşüşünde etrâfa sıçrayan madde
artıklan olduğu veya soğumuş lav artıkları olabileceği
zannedilmektedir.
Dağlar: Ay üzerindeki muhtelif görüntülü
dağlar hemen hemen dünyâdaki dağlara benzer.
Gerçekten ay dağları belkide dünyâda dağların
meydana geldiği gibi ortaya çıktı. Yâni yüzeyin
katlanması ve büzüşmesi ile yükseldi. Bâzı ay tepeleri
dünyâda bulunan en yüksek dağlardan daha
yüksektir. Leibnitz sıra dağlarındaki “Epsilon”
tahminen 9185 m, yâni Everest Tepesinden 305 m
daha yüksektir. İlgi çekici diğer tepeler 6200 m ile
7920 m yükseklik arasında değişmektedir. Mare
Nubium ortasından geçen Straigh Wall, ayda bu-lunan ilgi çekici birçok sarp kayalıkların en meşhurudur.
96 km uzunluğunda ve 457 m yüksekliğinde
olan bir kayalıktır.
Ayın diğer görünümleri: Bütün ay görünümlerinden
belki de en ilgi çekici olanları küçük
dereler ve çatlaklardır. Bu sathî hendekler kilometrelerce
uzunluktadır. En ilgi çekicilerinden
birisi olan Ariadaeus, Cleft ariadaeus kraterinden
160 km öteye kadar uzanır. Genişliği
16.000 m, derinliği ise 800 m kadardır. Ranger
peykinden alınan fotoğraflarda Alphonsus Krateri
yakınlarında birçok dere görülmüştür. Bu
çukurlar sanki bir dev dozer tarafından oyulmuş
gibidir. Hadley Deresi Apollo 15 astronotlarından
James İrwin ve David Scot tarafından araştırılmıştır.
Bu dere ay yüzeyinde 128 km kadar
uzanır. Ortalama derinliği 366 metredir. Küçük
dereler ve yarıklar muhtemelen yer altındaki
çatlaklardan meydana gelmiştir. Yine bu yer altı
çatlakları, küçük kraterlerin krater zincirlerini
teşekkül ettirmiştir. Ayın üzerindeki dağlar
kordonunda birçok ünlü ovalar mevcuttur. En
ilgi çekicilerinden birisi, Alpine kordonunda,
96 km uzunluğunda, uzun ve derin bir ova olan
Alpine Valley’dir.Ayın yüzeyindeki maddeler: 1960’laTda yapılan
deneyler neticesinde ay üzerine insanlı inişlerin
mümkün olduğu anlaşılmıştır. Sonradan ayın
üzerinde çok ince tânecikli bir malzemenin bulunduğu,
üzerinde ise çeşitli çapta kayaların serpilmiş
olduğu ve bu kayaların kimyevî yapısının
bazalt benzeri olduğu anlaşılmıştır. Aydan getirilen
taşlarda küçücük cam gibi maddeler bulunmuştur.
Bu maddelerin meteorit (gök taşlan) çarpmalarında
hâsıl olduğu sanılmaktadır. Ay toprağında
güneş rüzgârından hâsıl olmuş ender rastlanan
gazlara rastlanmıştır. Bunlann güneşten buraya
kadar ulaştığı sanılmaktadır. Bu buluşlar ay
yüzeyinin eski olduğunu göstermektedir. Bununla
berâber kayalann bâzılan ateş ısısıyla meydana
gelmiştir. B öylece eski zamanda ay üzerinde volkanik
faâliyetlerin olduğu anlaşılmıştır.
Ayın Hareketleri
Devirler: Uzak bir mesâfeden dünyâ-ay sistemi
incelenecek olursa, bunlann faâliyetleri bir
duvar saatinin iki sarkacına benzetilebilir. Belirsiz
bir noktaya istinâden sanki yavaşça salınmaktadırlar.
Ay ve dünyâ bir çiftli sistemdir. Birbirine o
şekilde bağlıdırlar ki, yörüngeleri aynı çekim merkezi
etrâfında döner. Bu noktaya ağırlık merkezi
denir. Bu, dünyâ merkezinden 4640 km; yüzeyinden
de 1600 km ötededir. Ağırlık merkezinin yeri
dünyâ ve aym kütleleri arasındaki oran nispetindedir.
Dünyânın aya olan ortalama mesâfesi
genellikle 382.136 km olarak gösterilir. Ay, dünyâ
etrâfında bir elips yörüngesine sâhip olduğu
için mesâfe 356.330 km (hadid noktası) ile 406.610
km (apoje) arasında değişir.
Aym görünüşte doğudan batıya doğru hareket
etmesi dünyânın dönmesinden ileri gelen bir görüş
yanılmasından başka bir şey değildir. Dünyâ
etrafındaki hakîkî hareketi batıdan doğuya doğrudur.
Ortalama yörünge sür’ati saatte 3660 kilometredir.
Bu sür’atle hareket ederken doğuya
doğru bir kayma hâsıl olur. Ay, böyle her gün
biraz daha geç doğar ve batar. Bu zaman kaybına
gecikme süresi denir. Her gün ortalama 50
dakikadır. Fakat aym hareketindeki düzensizlik
sebebiyle günlük değişme süreleri 20 ile 80 dakika
arasında değişir. _ • . ,
.’¿ Ay, dünyâ etrâfındaki dönmesini ortalama 27
günl?\saat, 43 dakika, 11,47 sâniyede tamamlair.
Yıldız ayı denilen bu zaman, aym hareketindekiipâzı
aksaîciikiar sebebiyle 7 saate kadar değişebilir. y Ayın deveranı (kendi ekseni etrâfında dŞnmesi):
Ay kendi ekseni.etrâfında her içtima’âyiii;
da- bir kere döner. Dönme müddeti, dünyâ %tfâfindaki
ortalama devir müddetine tamâmen eşittir.
Bu dikkat çekici zamanlama ayın dünyâya hep
aynı yüzünü göstermesine yol açar. Dünyanın yer
çekimi ayı kendi yörüngesinden çıkaracak kadargüçlü değildir. Fakat muhtemelen bu yer çekimi bir
zamanlar ayı kendi ekseni etrafında döndürecek kadar
güçlü idi.
Ay devreleri: Ayın devamlı değişen yarı kısmı
güneş tarafından tamâmıyla ve sürekli ışıklandırılmaktadır.
Dünyâ etrâfmda döndüğünde dünyâya
bakan yüzü, güneş ışıklarına girer ve terk
eder. Buna göre de görünümü değişir. Yeni ayda,
yâni ay güneş ile konjoksiyon hâlindeyken (takriben
dünyâ ile güneş arasındayken) ayın görünen tarafına
güneş ışınları vurmaz. Böylece, yeni ay,
dünyâdan görülemez. Yeni aydan birkaç gece sonra,
ayın güneş ışığına tâbi yarım kısmının kenarı,
ince bir hilâl şeklinde güneşin batışından kısa bir
zaman sonra gözükmeye başlar. Buna “büyüyen hilâl”
denir. Halk arasında ise yeni ay ismi verilir. Bir
hafta kadar bir zaman içerisinde ayın diskinin yarısı
aydınlanır. Yeni aydan, yâni hilâl başlangıcından
yaklaşık iki hafta sonra’ ay, güneşle 180
derecelik bir açıya girer. Böylece dünyâ göğünde
güneşe tam rastlayan ay yuvarlağının yarısı aydınlanır.
Buna dolunay denir. Ay bütün fazlarım bir
tek ay günü içerisinde tamamlar. Bu zaman esnâsında
ay üzerindeki bir müşâhit güneşin doğudan
yavaşça kalktığını ve göğü 15 dünyâ gününden
az bir zaman içerisinde geçerek batı istikâmetinde
battığını görür. Aym dünyâya bakan tarafı, parlak
bir gezegen olan dünyâ tarafından geceleyin aydınlatılır.
Ây göğünde dünyâ devamlı görülür. Yıldızlar
doğudan batıya doğru yavaşça ilerlerler.
Dünyânın fazları ise ayın fazlarının tamâmıyla
tersinedir.
Salınım hareketleri: Dünyâdan herhangi bir
zamanda ve herhangi bir yerden aym yüzeyinin %
50’den fazlası görülemez. Ancak aym bâzı gerçek görünüşteki hareketleri, bizim bu orandan daha
fazla görmemizi sağlar.
Aym kendi etrâfmda dönüşü düzenli, dünyâ etrafındaki
dönüşü ise düzensiz olduğu için, dünyâya
bakan kısmı, dünyâ etrâfmda her bir dönüşte
bir tarafa, daha sonra diğer tarafa eğik olur. Bu sebepten
görülemeyen kısımların kısaca görülmeleri
mümkündür. Ayın bu çeşit bir taraftan diğer tarafa
olan hareketine “boylamsal salınım” hareketi denir.
Aym yörüngesi dünyâya doğru hafif meyillidir.
Böylece kışın, ay, kuzey gökyüzünde en yüksek
durumda iken, daha çok alt yüzey görülebilir.
Kuzey yarim kürede ayın yazın alçak olması durumunda
ise, daha çok üst yüzey görülebilir. Bu çeşit
aşağı-yukarı olan harekete de “enlemsel salınım”
hareketi denir. < •
Üçüncü ve son görünüşteki salınım hareketi işe
aym hareketindeki gerçek düzensizlikten ortaya çıkar.
Buna “fiziksel salınım hareketi” denir ve sebebi
aym tam küre olmamasıdır. Bu sistem az bir
kısmın görülmesine sebeb olur.
Hepsi beraber aym yüzeyinin herhangi bir zamanda
görülenden % 9 daha fazla görülmesini
sağlarlar. Bu ise toplam % 59 eder. Yâni yüzeyin
% 41 ’lik bir kısmı dünyâdan hiç görülmez.
Gel-git {Med-cezir): Güneş ve ay, dünyâya
çekirrvkuvvetı tatbik ederler. Özellikle ayınki, denizlerde
suyun alçalma-yükselmesine sebeb olur.
Yeni v^idolun^y zanianmda, her iki cismin çekim
kuvvetleri aynı düzlemde ortaya çıktığı için, okyanus,
öfemli olarak etkilenir. Aym çekim kuvveti,
dünyânın fakın yüzeyinde suyun yüzeyini yükseltirken,
daha az bir çekime mâruz kalan, uzak yüzeydeki
su seviyesinde tdüşme görülür. Bunun
sonucu olarak dünyânın zit iki yüzünde su seviyesi
değişikliği ortaya çıkar. En yüksek durum ay ve güneşin
beraber ve zıt bulunması hâlinde, bir ay gününde
iki kere ortaya çıkar.
Aym gecikmesine bağlı olarak, gel-git her gün
50 dakika daha geç çitaya çıkar. Dünyânın dönme
hızı, gel-git hızından daha fazla olduğundan dolayı,gel-git olayı dünyânın dönmesi üzerinde bir fren
gibi etki yapar. Bu sebeple her 100.000 yılda dünyâ
günü bir sâniye artar.
Ay Olayı
Optik yanılgı: Dolunay doğarken, tepedeki –
ne nazaran daha büyük görünür. Ancak ay, en yüksek
noktasında gözleyiciye ufuktakine nazaran
6400 km daha yakın olması sebebiyle çap açısı
ufuktayken daha küçüktür. Bu olaya; “ay yanılgısı”
denilmektedir.
Bâzan ayın ufukta hareket etmediği zannedilir.
Bu özellikle dolunay zamânında eylül ayında
gece ile gündüzün eşit olması durumunda belirgindir.
Gerçekte bu devrede aym yörüngesi ufukta
çok yatık açı yapar; ay doğarken ufka paralel hareket
ediyormuş gibi gelir. Bu zamanlarda gecikmesi
de azdır. Bunun neticesi olarak ay sâdece
birkaç dakika gecikme ile doğar. Gelenek olarak
çiftçiler günün sonundaki bu ilâve aydınlık saatlerini
sonbahar hasadı için kullanırlar. Bu sebeple
eylülün dolunayı “hasatçının ayı” diye isimlendirilir.
Ekimin dolunayında ise bu olay daha az
ortaya çıkar ve “avcının ayı” olarak isimlendirilir.
Değişen özellikler: Zaman zaman ay yüzeyinin
özelliklerinde değişiklikler rapor edilir. Bunun,
dünyânın etrâfından geçerken ay yüzeyinde gölgelerin
değişmesinden kaynaklandığı tahmin edilmektedir.
Ancak bâzı sapmaları (meselâ Linne Krateri
hakkmdaki) kolayca îzâh etmek mümkün değildir.
Linne farklı zamanlarda büyük, küçük, parlak ve
karanlık olarak görülmüştür. Bâzan da tamâmen
kaybolduğu söylenmiştir. Bâzı raporlar ise Aristarchus
Krateri bölgesinde yavaş ortaya çıkan ve
kaybolan kirmızı lekelerden bahsetmektedir. Astronomlar
genel olarak bu görünüş değişikliklerinin
gerçek olduğunu kabul ederken; bunun volkanik
faâliyetlerle mi, yoksa başka tesirler neticesi
mi ortaya çıktığını bilememektedirler.
AY
26
Eki