asıl adı şIr a z l i m ir z a a l i m u h a m m e d (d. Ekim-Kasım 1819, Şiraz – ö. 9 Temmuz
91 Bâb
1850, Tebriz), Bâbiliğin kurucusu, Bahâili- ğin dayandığı üç önemli kişiden biri. Bir tüccann oğlu olan Ali Muhammed, Şiiliğin Şeyhi mezhebiyle genç yaşta ilişki kurdu. Kerbela’yı ziyaret için çıktığı yolculuk sırasında mezhebin önderi Seyyid Kâzım Reşti ile tanıştı. Öğretisini oluştururken büyük ölçüde bu mezhebin görüşlerinden yararlandı. Daha önce de, geleneksel Şii inanışına göre 9. yüzyıldan beri gizlendiğine inanılan On İkinci ve son imamın habercisi, yani Bâb olduğunu öne sürenler ortaya çıkmıştı. Bu tür savlar, Şeyhiliğin Mehdi inancı ile bağdaşıyordu. Ali Muhammed, 23 Mayıs 1844’te, vahiy almış bir insanın coşkusuyla, Kuran’ın Yusuf suresi üzerine Kayyumü’l- Esma adh tefsirini yazdı. Seyyid Kâzım’ın müridi Molla Hüseyin’in de desteğiyle son imama açılan “kapı” anlamında kendisini “Bâb” ilan etti. Aynı yıl, Hurufü’l-hayy olarak adlandınlan 18 mürit toplayarak yeni inancı yaymak üzere İran’ın çeşitli eyaletlerine gönderdi. Bu nedenle 19 (kendisi ile birlikte), Bâbiliğin kutsal sayısı olarak kabul edilir. Halkın da desteğini kazanan Ali Muhammed, altı yıl boyunca resmen Bâb olarak tanınmak için uğraştı ve birçok kez tutuklandı. Halkı isyana kışkırtmakla suçlandı, bazı yandaşları kanlı ayaklanmalara girişti. Kendilerinden daha yetkili olacak ve Hakk’a giden başka bir yol gösterebilecek bir Bâb düşüncesini benimsemeye yanaşmayan müçtehitler ve mollalarla da çatışmak zorunda kaldı. Müritleri tutuklanarak Şi- raz’dan sürüldü. Kendisi de Tahran yakınla- nnda tutuklandı ve Mahku Kalesi’ne kapatıldı (1847). Bir yıl sonra Şehrik Kalesi’ne nakledildi ve idam edilene değin orada tutuldu. 1848’de Bedeşt’te toplanan müritleri, Bâbiliğin İslamdan ayrı bir din olduğunu ilan ettiler. Şahın, olayları araştırmak üzere gönderdiği elçiyi ve Isfahan valisini, etkileyici kişiliğiyle yanma çekerek bir süre kentte bann- mayı başaran Ali Muhammed, kapatıldığı Mahku Kalesi’nin yöneticisini bile kazanmasını bildi. Ama müttehitlerden oluşan bir kurul, Bâb’ın düzen için tehlikeli olduğu sonucuna vararak idam edilmesini istedi. İdam mangasının açtığı ilk ateşte yara almaması, yalnızca kendisini bağlayan iplerin kopması, tannsal bir işaret olarak yorumlandı. İkinci ateşte öldü ve cesedi bir hendeğe atıldı. Birkaç yıl sonra, Bahâiler tarafından Filistin’de Karmel Dağında yap- tınlan bir anıtmezara gömüldü. Tutuklanmasından kısa süre önce Bâb sanını bırakan Ali Muhammed, artık kendi
Carmel Dağında Bâb Türbesi, Hayfa, İsrail David Harris
Baba unvanı en çok Bektaşilikte kullanılır ve babalık belirli bir eğitim sürecinden sonra elde edilirdi. Babalar Hacıbektaş’taki Pir Evi’nin Eyvallah Kapısı’nda yetiştirilirdi. “Eyvallah” tam bir feragat, tam bir fedailik demektir ve tarikatın felsefesinin önemli bir yönünü açıklar. Dervişlik yolunda ilerlemek isteyen mürit, Eyvallah Kapısı’ndan geçmek zorundaydı. Eyvallah Kapı- sı’na başvuran derviş, “Dede Bağı”nda üç yıl hizmet ederdi. Üç yıl sonra büyük baba (dedebaba) tarafından kabul edilen dervişin daha 12 yıl hizmet etmesi gerekirdi. Derviş, ancak bu hizmetten sonra babalığa yükselebilirdi. Bir dervişin baba olmasında temel ölçü hizmetteki kıdemi olmakla birlikte, ehliyet de rol oynardı. Baba adayına, feyz aldığı süre içinde müzik eğitimi de verilirdi. Yetişen derviş, baba olunca, ya var olan bir tekkede babalık yapar ya da bir başka yerde tekke açmasına izin verilirdi. Sonraları her tekkenin şeyhi durumundaki “postnişin” denen babalar da yetiştirdikleri dervişlere dedebabanın izni ya da icazetiyle babalık unvanı vermişlerdir.
Bâb,
16
Oca