rık’a yazısının bir üslubu. Osmanlı hattatlannın ürünü olan ve 18. yüzyıl ortalarında gelişmeye başlayan rık’a, devletin resmî yazılarından biri olarak ilk önce Bâbıâli kalemlerinde kullanılmaya başladı ve sonra bütün ülkeye yayıldı. Bâbıâli’den yetişen ve maliye nazırlığı da yapan Ebubekir Mümtaz Efendi (1810- 71) ve son derece güzel bir biçimde yazdığı ve onun üslubu sonradan gelenlerce de sürdürüldüğü için, bu yazıya Mümtaz Efendi nk’ası da denmiştir.
Tanzimat döneminde Bâbıâli İletişim Yayıncılık Arşivi
kentin yıkılmasını emretti. Ama Asurahid- dina (hd İÖ 680-669), Sinahheriba’nın izlediği siyasete karşı koyarak kabile üyelerini kovdu, Babillilere mülklerini geri verdi ve kenti yeniden kurmaya girişti. Ama Sinah- heriba’nın Babil’den götürdüğü Marduk heykeli, büyük olasılıkla ileride hükümdar
onarılması için emir verdi. Kentin ticari önemini kavradığı için satrabın para basmasına izin verdiği gibi, ticareti geliştirmek amacıyla bir limarı yaptırmaya başladı. Babil’i imparatorluğunun başkenti yapmayı tasarlayan İskender İÖ 323’te Nabu- kadnezar’ın sarayında öldü. İsken
99 Babil
metinler, burada ambarların varlığına da işaret etmektedir. Taş başlıklı tuğla ayaklar üstünde Fıratı geçen bir köprü kentin iki yakasını birleştiriyordu. Caddeler, ana ekseni ırmağa paralel bir ızgara plana göre oluşturulmuştu. Esagila’nın kuzeyinde, iki yanındaki duvarları sırlı tuğladan aslan kabartmalarıyla bezenmiş, taş döşeli Tören Yolu uzanıyordu. Gene sırlı tuğladan boğa ve ejderha figürleriyle donatılmış İştar Ka- pısı’ndan geçen yol, kent dışında bulunan ve Yeni Yıl Şenliği’nde Marduk’un ziyaret ettiği küçük bir tapınak olan Akitu Sara- yı’na varmaktaydı. Kentin tahkim edilmiş sekiz kapısından biri olan İştar’ın batısında, tahkimatla birlikte yaklaşık 16 ha’lık alanı kaplayan iki saray kompleksi yer alıyordu. Tören Yolu’nun doğusunda, Hammurabi döneminden kalma iç avlulu evlerin bulunduğu bir alan uzanıyordu. Hendeklerle takviye edilmiş çift sıra halindeki kalın surlar, Fırat’ın iki yakasında kenti çepeçevre kuşatmaktaydı. Doğuya bakan surların ötesinde, iki ucu kentin güneyinde ve kuzeyinde Fırat’a ulaşan, üç sıra halinde yapılmış, 18 km uzunluğunda bir dış sur bulunuyordu. Kuzeydeki ucunda başka bir sarayı çevreleyen surların iç ve dış savunma hatları arasında, bazıları Hammurabi döneminden kalma kanalların oluşturduğu bir şebekeyle sulanan ekili arazi yer almaktaydı. Eski Yunan kaynaklarında, Helenistik dönemde Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri sayılan Babil’in Asma Bahçeleri’nden söz edilir. Efsaneye göre bu asma bahçeler tonozlu bir altyapı üzerinde çeşitli bitkilerle kaplı teraslardan oluşan bir tepe biçimindedir. Alman arkeolog Robert Koldevvey 20. yüzyıl başlarında saray kompleksinin bir bölümüyle birlikte bu bahçelerin temelini buldu. Ama bu efsane zigguratların üstünde ağaçların bulunmasından da kaynaklanmış olabilir. Bugünkü durum. Geniş bir alana yayılmış kalıntılardan oluşan bugünkü Babil’de çeşitli tepeler göze çarpar. Bunların en önemlileri: 1) Dış surların kuzey ucunda bulunan Nabukadnezar’ın sarayının kalıntılarından oluşan Babil, 2) Pers döneminde eklenen yeni bir yapının da bulunduğu saray kompleksi ile İştar Kapısı ve Emah Tapınağı’nı kapsayan Kasr, 3) Esagila’nın kalıntılarının bulunduğu Amran ibn Ali, 4) Esagila’nın doğusundaki eski yerleşim alanını gösteren Merkez, 5) Babil’i yeniden kurma amacıyla İskender’in ziggurattan çıkarttığı molozdan oluşan ve buradan elde edilen yapı malzemeleriyle kurulan tiyatronun bulunduğu Humra, 6) iki tapınağın daha yer aldığı İşin Esved. Sahn diye adlandırılan bir çöküntü eskiden Marduk Tapınağı’nın kuzeyindeki zigguratın (Etemenanki) bulunduğu yeri gösterir. İştar Kapısı’nın kuzeyinde bazalttan yapılmış bir aslan vardır. Gerçek boyutlarından büyük olan aslan, büyük olasılıkla Hititler tarafından yapılıp Antik Çağda Ba- bil’e getirilmiştir. Arkeoloji. İngiliz bilgin C. J. Rich (1811 ve 1817), İngiliz diplomat A. H. Layard (1850), Fransız Doğubilimci F. Fresnel ile Alman Asurolog J. Oppert (1852-54) ve ötekilerin yürüttüğü küçük çaplı araştırma ve kazılardan sonra, 1899’da Alman Doğu Kurumu, Robert Koldewey’in yönetiminde 1917’ye değin kesintisiz süren kapsamlı bir arkeolojik çalışmaya başladı. Koldevvey, sözü edilen yapıları ortaya çıkarmak için yaptığı kazı sırasında, çiviyazılı metinler, heykeller, steller (taş sütun), pişmiş topraktan kabartmalar, silindir mühürler, çanak çömlek, cam eşya ve mücevherler
Nabukadnezar döneminde Babil V V e st e r m a n n G r o s s e r A tla s z u r V V elt g e s c hic h t e, Georg VVestermann Verlag, Braunschvveig lıkta hak iddia edebileceklere alet olmaması için, Asur topraklarında alıkondu. İÖ 7. yüzyıl ortalannda Asur hükümdan Asurba- nipal ile yardımcısı olarak Babil’i yöneten kardeşi arasında iç savaş çıktı. Asurbanipal tarafından kuşatılan kent, kıtlık yüzünden halkın ölülerini yemeye başlaması üzerine İÖ 648’de düştü. Asurbanipal’in ölümünden sonra Kaideli önder Nabopolassar, İÖ 626’da bir hükümdarlık kurarak Babil’i başkent yaptı. Onun oğlu II. Nabukadnezar bu devleti büyük imparatorluğa dönüştürdü. Bu arada Babil’in yeniden kurulması ve güçlendirilmesi amacıyla kapsamlı bir yapım işine girişti. Çalıştırmak için değişik yörelerden getirttiği topluluklar kent nüfusunun bileşimini daha da karmaşıklaştırdı. En önemli halefi olan Nabunaid, oğlu Belşazar’ı Babil’de naip olarak bırakıp Arabistan’da 10 yıl süren bir sefere çıktı. Nabunaid, başkentin mülkiyet haklarını ve dinsel geleneklerini koruyamadığı gibi, Tann Marduk’un büyük tapmağı Esagila’yı gölgede bırakmak için başka yerlerde yapılar kurma çabasına girdi. Kyros komutasındaki Persler İÖ 539’da saldınya geçtiklerinde, başkent neredeyse hiç direniş göstermeden düştü. Kyros’un Fırat’ın akışını değiştirerek kente girmeyi başardığını anlatan ve bazılannca tarihsel bir gerçek olarak kabul edilen efsane günümüz kaynaklannca doğrulanmam aktadır. Pers yönetimi altında Babil, yerleşmiş kurumlannm çoğunu korudu ve imparatorluk içindeki en zengin satraplığın (eyaletin) başkenti oldu. Herodotos’a göre, bu dönemde dünyanın en görkemli kentiydi. Ama, İÖ 482’de I. Kserkses’e karşı girişilen ayaklanma kentin istihkâm ve tapınaklan- nın yıkılmasına ve Marduk’un altın heykelinin eritilerek yok edilmesine yol açtı. İÖ 331’de Babil’i alan Büyük İskender, kentin ayncalıklannı tanıdı ve tapınaklann der’in fethiyle Yunan kültürünün yörüngesine giren Babil’de gelişen astronominin katkılanyla Helenistik bilim büyük ölçüde zenginleşti. İskender’in komutanları arasındaki iktidar mücadelesinin ardından, İÖ 312’de Babil Selevkos hanedanının yönetimine girdi. Dicle üzerinde Seleukeia adıyla yeni bir başkent kurulması ve nüfusun bir bölümünün İÖ 275’te buraya taşınmasıyla Babil artık önemini yitirmeye başlamıştı. Eski kent. Eski Babil’in topografyasına ilişkin bilgiler yapılan kazılara, çiviyazılı metinlere ve 5. yüzyılda yaşayan tarihçi Herodotos ile öteki klasik yazarlann anla- tımlanna dayanır. Nabukadnezar’ın kenti yeniden kurmak için giriştiği kapsamlı yapım işi, özellikle kentin merkezinde, daha eski dönemlere ilişkin verilerin büyük ölçüde silinmesine yol açtığı görülmüştür. Öbür bölgelerde ise yeraltı su düzeyi, eski katmanlarda yapılan kazıları sınırlamıştır. He- rodotos’un anlattıktan daha çok Nabukad- nezar’ın kurduğu Babil’e ilişkindir. Nabukadnezar’ın döneminde 1.000 hektarlık bir alana yayılan Babil, dünyanın en büyük kenti durumundaydı. Sonradan akışını değiştiren Fırat, o dönemde kentin ortasından geçiyordu. Kentin, Fırat’ın doğu yakasına düşen eski bölümündeki en önemli yapı Marduk’un büyük tapınağı Esagila ve yanındaki ziggurattı (Etemenanki). Yaygın adıyla Babil Kulesi() olarak bilinen ziggu- ıatın kaidesinin bir kenarı 91 m’yi buluyordu. En tepesinde mavi sırlı tuğlayla kaplı bir tapınağın bulunduğu ve teraslar halinde yükselen bu yedi katlı kule 91 m yükseklikteydi. Yapılan kazılar sonunda kentin bu yakasında dört tapmak daha ortaya çıkartılmıştır. Aynca geçmişte çok sayıda tapınağın var olduğu metinlerden anlaşılmaktadır. Başta Esagila yöresi olmak üzere Fırat boyunca ticaret gemilerine hizmet eden nhtımlar bulunduğu gibi, Babil’in, imparatorluğun güney kesimi ile yürütülen ticarette bir antrepo gibi kullanıldığına ilişkin
Kaideli (Keldani) kabileler arasında Ba- bil’in denetimini ele geçirmek için üçlü bir mücadele başladı. İÖ 9. yüzyıldan Asur İmparatorluğu’nun son bulduğu İÖ. 7. yüzyılın sonlarına değin çoğunlukla Asur kralları Babil’i egemenlikleri altında tuttular ve atadıkları kendilerine bağımlı yöresel krallarla yönettiler. Sonuncu Asur kralı Asurba- nipal çıkan iç savaşta, Babil krallığına atamış olduğu kardeşiyle çarpıştı ve sonunda kenti ve halkını kılıçtan geçirdi. Asurbanipal’in ölümü üzerine, Kaideli önderlerden Nabopolassar Babil’i başkent ilan etti ve Babil uygarlığının sonuncu ve en parlak dönemini başlattı. Oğlu II. Nabukad- nezar (hd İÖ 605-562) Suriye ve Filistin’i fethetti; İÖ 587’de Yahuda ve Kudüs’ü yerle bir etmesiyle ve ardından Yahudileri Babil esareti altına almasıyla tarihe geçti. II. Nabukadnezar görkemli asma bahçler kurup Marduk Tapınağı (Esagila) ile yanındaki zigguratı yeniden inşa ederek Babil’i canlandırdı. İÖ 539’da Büyük Kyros’un komutası altındaki Persler Babil’i Nabukadnezar’ın son ardılı olan Nabunaid’in (Nabonidus) elinden aldılar. Bu tarihten sonra Babil bir daha bağımsızlığına kavuşamadı; en sonunda, İÖ 331’de Büyük İskender’in eline geçti. Ba- bil’i imparatorluğunun başkenti yapmayı tasarlayan İskender, Nabukadnezar’ın sarayında öldü. Onun ölümünden sonra Selev- koslar zamanla Babil’i terk ettiler. Böylece tarihin en büyük imparatorluklarından biri son buldu. Babilik, Şirazlı Ali Muhammed Bâb (1819- 50) tarafından kurulan din. On dokuz sayısını kutsal sayan Bâbilere göre bir yıl 19 ay, bir ay ise 19 günden oluşur. Bâbilerin yönetimini de 19 kişilik bir kurul üstlenir. Ali Muhammed Bâb’ın (bak. Bâb) vahiy yoluyla yazdığına inanılan Beyan adlı kitaba göre Babiliğin temel ilkeleri şöyle özetlenebilir: Tanrı birdir ve Ali Muhammed Bâb, içinde Tann’nın göründüğü aynadır. Ona bakan Tann’yı görür. İslam inançlarının tersine Hz. Muhammed son peygamber değildir. Bâb, bütün peygamberlerin gerçek temsilcisidir ve bütün peygamberler onun kişiliğinde birleşmişlerdir. Dolayısıyla Bâbi- liğin bütün dinleri içerdiğine inanılır. Bâbilikte kıyamet ve öldükten sonra dirilme yoktur. Abdest ve namaz kişinin isteğine bağlıdır. Yalnız cenaze namazı cemaatle kılınabilir. Yılda bir ay, yani 19 gün, güneşin doğuşu ile batışı arasında oruç tutulur. Oruç yükümlülüğü yalnız 11-42 yaş arasındakiler için söz konusudur. Her 19 günde bir kez 19 kişiye yemek yedirmek, bu olmuyorsa su içirmek zorunludur. Her yıl sahip olunan malların beşte biri vergi olarak ödenmelidir. Dilenmek yasak ve dilenciye bir şey vermek de günahtır. Her gün Be- yan’dan 19 bölüm okumak ve Tann adını 19 x 19 (361) kez anmak zorunludur. Miras ve öbür bütün konularda kadın ve erkek birbirlerine eşit sayıldığı gibi, bütün insanlar da birbirine eşittir. On bir yaşında evlenmek gerekir. Eşi ölen erkek 90 gün, kadın ise 95 gün sonra yeniden evlenmek zorundadır. Evlenmezse cezaya çarptırılır. Boşanma durumunda, bir aylık süre sonunda kan koca 19 kez daha birlikte olma hakkına sahiptirler. Kadınlar örtünmek zorunda değildir ve erkeklerle bir arada bulunabilirler. Bütün cezalar kaldınlmıştır. Yalnız gerekli durumlarda para ve eşleri birbirinden ayırma cezası uygulanır. İslamm giyim ve süs eşyalarına ilişkin bütün yasaklan da geçersizdir. Din yönünden pis (necis) diye bir şey yoktur. Dine girenler bütün pisliklerden arınmış olurlar. Kutsal kabul ettikleri kitaptan dolayı “Ehl-i Beyan” ola
rak da adlandınlan Bâbiler, Ali Muhammed Bâb’ın öldürülmesinden sonra Bahaul- lah() ile Subh-ı Ezel’in önderliğinde iki gruba aynlmışlardır.
Bâbıâli rık’ası,
16
Oca