Ebû Hüreyre (R.A.)’in rivâyetine göre, Resûlüllah (S.A.V). Efendimiz buyurdu ki: «Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahim, Kur’ân’m anasıdır ve o yedi ikilidir.» Bu da, Besmele’nin Kur’ân’da olan mâna külliyatını kapsadığı içindir. Çünkü Besmele’den maksad, başlangıç ve sonuca irşâd etmek ve ikisi arasmdakini (yâni dünya ile âhireti ve bu ikisi arasındaki teklîf yurdunu ve bununla birlikte, Allah’ın zâtına, azametine, sıfatına, güzel güzel nimetlerine, çokça bağışlarına, kemâl derecede olan her yönüyle kudretine övgü ve seslenişi) bildirmek içindir. Şübhesiz ki Besmele’yi vasfetmek- te insanlar çok noksan kalmışlardır. Onu açıklamakta akıllar durgunluk içinde kalmıştır. Hem kullara şu dünyada ulaşan şeylerden ve âhirette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin gönlünden geçirmediği nimetlerden en yücesi ve en gönül doldurucusu şübhesiz ki Cenâb-ı Hakk’m vech-i kerîmine bakmaktır. Cenâb-ı Hak bizi de, sizi de buna lâyık olan kullarından eylesin!. Bunu kuvvetlendiren bir husus da şudur: Bazı ilim adamları demişler ki: RAHMÂN’dan anlaşılan, bir çeşit rahmettir. Bu da kulların güçlerinin çok ötesindedir; uhrevî saadete taallûk eden bir rahmettir. Çünkü RAHMÂN ismi kullarına çok şefkatli olan zat demektir. Önce bu şefkatiyle onları îcad eder, sonra îmâna hidâyet buyurur. Saadetin sebeblerini kolaylaştırır. Âhirette ise mutluluğa eriştirir. Kerîm yüzünü göstermek- ,1e de ziyâde bir nîmet sunmuş olur. Bâzısına göre RAHMÂN, dünyada (kullarının günah ve kusurlarını) gizlemekle; RAHÎM, âhirette bağışlamakla merhamet eden, demektir. Bâzısı da, nimetleriyle RAHMÂN ’dır, lûtf ve ihsanlarıyla RAHÎM’dir, demektir, şeklinde ifâde etmiştir. Bâzısı da, cehennemden kurtarmakla RAHMÂN’dır, cennete sokmakla da RAHÎM’dir, demiştir. Bâzısı da, Kur’ân-ı Kerîm’i öğretmekle RAHMÂN’dır, selâm ve kelâm tefsirini yapmakla RAHÎM’dir, demiştir. Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz buyurdular ki: «İsâ Peygamber’! annesi, Kitab’ı öğrenmek üzere muallime teslim etti. Muallim ona: Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm söyle, dedi. Bunun üzerine Hazret-i İsâ, «Bismillâhi’r-rahmâni’r-ra- hîm nedir? diye sordu. Hocası, bilmiyorum, diye cevab verdi. İsa Peygamber şöyle söze başladı: Bismillâh’daki (B) harfi, BAHÂULLAH’ı, (SÎN) harfi SENÂULLAH’ı, (MİM) harfi MÜL- KÜLLAH’ı, ALLAH lâfzı, ilâhlar ilâhım, RAHMÂN ve RAHÎMise, Rahmân dünyadaki merhametini, Rahim âhiretteki rahmetini ifâde eder.»588 Ariflerden bir kısmı demişler ki: Daha önceki semavî ki- tablarda bulunan şeylerin hepsinin Kur’ân-ı Kerîm’de bulunduğu ve Kur’ân’m tümünün de Fâtiha-i Şerîfe’de mevcut olduğu, Fâtiha’nın da tamamının Besmele’de toplandığı, Besmele’nin de (BE) harfinin altındaki noktada yer aldığı, şübhe götürmez bir hakikattir. Nokta da bir nice hakikatleri, incelikleri kapsamıştır. Belki de bu ârifler, noktadan TEVHÎD NOKTASI’m kasd etmişlerdir. Çünkü tevhid noktası, Allah’ın birliğini kabûl edip bu yolda sülük edenlerin tek dayanağıdır. Bâzısına göre, bunların hepsi (BE) harfinin altında gizlenmiştir Çünkü bütün âlemlerden maksad, kulun Rabbine erişmesidir. Bu (BE) harfi ise ÎLSAK içindir. Kulu Rabbinin yanına ulaştırıp oraya bağlar. Bu da insanın arzu ettiği kâmil bir maksattır. Nitekim aynı hususu îmam Fahruddin Razî, İbn-i Nakib kendi tefsirlerinde belirtmişlerdir. Özetle demişlerdir ki: Rivâyetlere göre, Allahü Teâlâ Tevrat’ı Mûsâ Peygamber’e indirdiğinde Tevrat bin sûre ve her sûre de bin âyet büyüklüğünde bulunuyordu. Mûsâ Peygamber Tevrat’ın hacmini düşünerek : — Ya Rabbî! Kim bu Kitab’ı okumaya ve ezberlemeye güç getirebilir? diye sormuş, Cenâb-ı Hak ona şu cevabı vermiş : — Doğrusu ben bundan daha büyük bir kitab indireceğim!. — Kime indireceksin Yâ Rabbi!? — Peygamberlerin sonuncusuna…— Onun ümmeti o kitab’ı nasıl okuyabilirler? Hem büyük, hem ömürleri kısadır. — Ben o kitabı onlara kolaylaştıracağım. O kadar ki çocukları bile okuyabilecek (ve ezberleme imkânına erişecektir). — Yâ Rabbî, bunu nasıl yapıyorsun? — Şübhesiz ki ben gökten yeryüzüne yüz kitap ve bir de ayrıca bir kitap indirdim: Bunlardan ellisini Şît’e, otuzunu îdris’e, yirmisini Îbrâhîm’e indirdim. Tevrat-ı sana, Zebûr’u Dâvud’a, Incil’i îsâ’ya indirdim. Kâinatı bu kitablarda belirttim. Ve bütün bu kitablarm mânasını Muhammed (S.A.V.)’e indireceğim Kitab’da belirttim. O kitab yüz on dört sûredir. Bu sûreleri otuz cüzde derledim ve bu cüzleri yedi bölüm üzerine tertipledim. Bütün bunların mânasını da Fâtiha’nm yedi âyetinde topladım. Fâtiha’nm mânasını da yedi harften ibâret olan BÎSMÎLLÂH’da topladım. Bunun da mânasını hepsini ELlF-LÂM-MÎM’in (ELÎF)’inde topladım. Sonra Bakara sûresini açtım ve bunun başında ELÎF-LÂM-MÎM dedim. İşte böylece Cenâb-ı Allah Tevrat’ta bunu va’dedip va’d ettiğini Muhammed (S.A.V.) Efendimiz’e indirince yahudîler (Allah lânet etsin onlara) bu Kitab(m Tevrat’ta Mûsâ’ya bildirilen kitab olduğunu) inkâr ettiler, bilerek katı bir inkâra saptılar Bunun için Bakara sûresinin başında ELÎF-LÂM-MÎM’- den sonra «Bu Kitab’m (Allah tarafından indirildiğinde) hiç bir şübhe yoktur.»S8!) buyuruldu.
BAHRÜ’L-ULÛM ADLI KİTABDA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE BESMELE’NİN TEFSİRİ
29
Eki