wiki

BESMELE-İ ŞERİFE İLE İLGİLİ BAZI MES’ELELER

Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’den yapılan rivâyete göre, buyurmuşlar ki: «Kalem’in ilk yazdığı şey, Bismillâhi’r-rah- mâni’r-rahîm’dir. Siz de bir kitap yazdığınızda başına Beşme – le’yi yazınız. Besmele gökten inen her kitabın anahtarıdır. Cebrâîl (A.S.) Besmele’yi bana indirdiğinde onu üç defa tekrarladı ve dedi kİ: Bu sana ve senin ünunetinedir. Onlara emredip de ki: Hiç bir işlerinde Besmele’yi terketmesinler. Çünkü ben onu bir an olsun terketmiş değilim!. Benim ona devamım, baban Âdem Peygamber’e indirdiğimden beridir. Melekler de ona o zamandan beri devam ederler.»590 Ma’rifet ehlinden bâzısı demiş ki: Besmele, hidâyet hazînesinden alınma kutsal bir sözdür. Velâyet hil’atlerinden ru- bubiyet hil’atidir. înâyet ehli için yakınlık sağlayan bir vuslattır. Cinâyet ehli için has bir rahmettir. îmam Şâfiî’ye göre, Besmele, her sûrenin başında bir âyettir. İmam Ebû Hanîfe’ye göre, başlıbaşma bir âyettir; sûreler arasını ayırmak için indirilmiştir. Teberrüken Kur’ân’a onunla başlanır. Nemi sûresinde geçen Besmele tam bir âyet değil, âyetten bir bölümdür. Orada tam bir âyet olmamasının hikmetini şöyle ifâde etmişlerdir; Cünüb, loğusa ve aybaşı âdetli olanlar onu okumaktan men’edilmesinler diyedir. Tıpkı iki şe- hadet kelimesi gibi.. Bunlar Kur’ân’da bir araya getirilmemiştir. Tâ ki cünüp ve loğusa ile aybaşı âdetli ölüm ânında bunu söyleyebilsinler. Bil ki: Nemi sûresindeki Besmele, ittifakla Kur’ân’dır. (Yâni Kur’ân’dan bir parçadır). Sûrelerin başında bulunan Besmele ise; bu konuda meşhur olan görüş, Ebû Hanîfe’nin görüşüdür. Ona göre, o besmeleler Kur’ân’dan değildir. İmam Mâlik’in mezhebinde olduğu gibi… Ama Hanefî mezhebinde sahîh olan husus, Besmele Kur’ân’dan tek bir âyettir; sûrelerin arasmı ayırmak için indirilmiş ve başlamasına teberrük kılınmıştır. Delil ise, Selef’in hiç birisinin inkâr etmemesi ve hatt-ı Kur an ile mushafa yazılmasıdır. Aynı zamanda namazın onsuz câiz olmadığıdır. Ancak tam bir âyet olup olmadığmda şüb- he izhar edilmiştir. İmam Şâfiî, iki kavlinden birinde onun kendisinden önceki cümleyle birlikte bir âyet olduğunu söylemiş ve böylece sûreden tam bir âyet olduğuna hükmetmiştir. Ancak bu görüş bir şübhe uyandırmış ve bununla maktu’ birfarzın yerine getirilmeyeceği sonucuna varılmış ve cünüp ile aybaşı âdeti içinde bulunan kimsenin onu okuyabileceğinin câiz olduğu ifâde edilmiştir. Ancak onlar da bunu teberrük ve uğur kasdiyle okurlar; Kur’ân kasdiyle okumazlarsa cevaz hükmünden yararlanabilirler. Meselâ: Şükür kasdiyle, Elhamdü- lillâhi rabbi’l-âlemîn derse câiz olur. Tilâvet kasdiyle derse câiz olmaz. Çünkü cünüp .ile aybaşı âdeti içinde olan kimse Kur’ân okuyamaz. Böylece, yâni şükür kasdiyle okurlarsa bu katıksız bir duâ olmuş olur. Ancak bu, namaz dışına mahsus bir cevazdır Çünkü namaz içinde Fâtiha’yı şükür ve duâ kasdiyle okuyan kimsenin bu tarz okuması farz yerine geçer ve kasdet- tiği ile amel olunmaz. Çünkü namaz kırâet yeridir, ister istemez okunan âyet, kırâet yerine geçer. Ama namaz dışında böyle değildir; orada neyi kasdederse onunla amel etmiş olur. Şâfiî’- nin delil olarak meydana koyduğu şeyden dolayı Besmele’nin tam bir âyet olup olmadığında şübhe edilmesi, Kur an kasdiyle onu okumanın cevâzım isbat etmemektedir. Çünkü makam, ihtiyat makamıdır. O halde burada ihtiyata daha uygun olanı, terkedilmesidir. Çünkü delil onun tam bir âyet olduğuna tamamen delâlet etmemekte ve böylece şübheden uzak kalmamaktadır. Namazın onunla câiz olması hususu ise böyle değildir. Çünkü namazda bu durumda ihtiyata daha uygun olanı, içinde şübhe bulunan âyetin okumasının terkedilmesidir; her ne kadar delil onun bir âyet olduğuna ve Kur’ân’dan olduğunu inkâr edenin küfrüne delâlet etse bile… Çünkü bunu isbat edenlere göre onların delili kuvvetli sayılır ve bu hal karşı tarafı ise açıklıktan müşkilâta götürmez. Bu sebeble Taftazanî’- nin belirttiği husus vârid sayılmaz. Denilse ki; Besmele’nin inmesinin tekrarı, onun Kur ani- yetinin tekrarını gerektirir. Nitekim FEBÎEYYÎ ALAÎ RABBÎ- KÜMÂ TÜKEZZÎBÂN âyetinde durum böyledir. O halde Bes- mele’yi neden bir tek âyet saymışlar? Buna cevabla deriz ki: Bir âyetin tekrar inmesi, Kur’âniyetinin tekrar edilmesini gerektireceğini kabul etmiyoruz. Fâtiha birkaç def’a indiği halde, onun Kur’âniyetinin tekrarını iddia eden olmamıştır. HemBesmele sûreler arasım ayırmak ve başlama için teberrük olmak için indirildiğinden, yerinin birkaç tane olmasıyla onun birkaç âyet sayılması düşünülemez. Ama tekrar örnek olarak FEBÎEYYÎ ÂLÂt RABBÎKÜMÂ TÜKEZZİBÂN âyetini veriyoruz. Bu onun gibi değildir. Çünkü bu âyet yerinin taaddüdü ile taaddüt etmiştir.691 Ebû Hüreyre (R.A.)’den yapılan rivâyete göre, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz buyurdular ki: «Bismillâhi’r-rahmâni’r-ra- hîm ile başlamayan her şerefli iş noksandır; yarar ve bereketi azdır.»’92 Bu hadîs-i şerife dayanarak demişler ki: Haram olduğu kesinlik kazanan bir şeye (zinâ etmek, içki içmek gibi) başlarken Bismillâh diyen kimse kâfir olur. Ama o işi bitirdikten sonra Elhamdü lillâh diyecek olursa, küfre düşüp düşmemesinde ihtilâf edilmiştir: Kâfir olmaz diyenler, böyle kötü bir şeyden ayrılıp kurtulduğu için hamdetmiştir, şeklinde yorumlamışlardır. Bil ki: Bu hadîs-i şerîf, şerefli bir işe başlarken Bismillâh demenin sünnet olduğuna delâlet etmektedir. Bunun için ab- deste başlarken Besmele’yi unutan kimse, abdest ortasında bunu hatırlayıp söylerse sünneti yerine getirmiş sayılmaz. Ama yemek yerken durum böyle değildir. Hatırladığı yerde söylerse yine de sünneti yerine getirmiş olur. Çünkü abdest bir tek ameldir; yemeğin ise her lokması başlıbaşma bir ameldir. Bu konuda Hazret-i Âişe (R. Anhâ)’nm rivâyeti bize ışık tutmaktadır. Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz altı kadar ashabıyla yemek yerken, bir bedevî içeri girdi ve Besmele çekmeden iki lokma yedi. Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz, «Bedevî eğer Besmele çekerse size de kâfi gelmiş olur… Sizden biriniz yemek yerken Allah’ın ismini ansın. Bunu başlarken unutursa, hatırladığı yerde, BAŞINDA DA, SONUNDA DA BİSMİLLAH desin!.»Hadîste Besmele’nin sünnet olarak tanıtılmasının delâlet yönüne gelince: Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz Besmelesiz bir işi, eli kesik kimseye benzetmiş; ölüye, ya da güzelliğini kaybetmişe benzetmemiştir. Eğer ölüye benzetmiş olsaydı, bu Besmele’nin vücubuna delâlet ederdi. İkinciye benzetmiş olsaydı, bu Besmele’nin müstehab olduğunu ifâde ederdi. Çünkü insanlığın tahakkuku, ruh ile ve onun kemâliyledir. Ve onun kasdedilen yararları da organlar (el, ayak, göz… gibi) ile gerçekleşir. Fazileti, güzelliği de kaşlar, sakal ve organların uygun biçimdeki durumuyla meydana gelir. Bunun gibi tâat (ibâdet) in tahakkuku da rükünleriyle, vâcibleriyle olur. Kemâl mertebesi sünnetlerle gerçekleşir. Çünkü sünnetler, farzları tamamlamak için meşrû kılınmıştır. Tâatlerin faziletleri ve se- vablarının çokluğu nâfilelerle meydana gelir. İnsanın elinin kesik olması, onun tam olmadığını gösterir. Tam olmayan tâat buna benzetilmiş ve el mesabesinde sayılmıştır. Nasıl ki el, bir insanın gerçekleşmesinde gerekli değilse, Besmele de öyle… El, insanın kemâli için gereklidir. Bunun gibi Besmeleyi anmak da tâatin tahakkuku için vâcib değildir; onun kemâli için lüzumludur. Bu bakımdan anılması sünnet kılınmıştır. Ama namazın başında Allah ismini anmanın vücûbu, yâni ALLAHÜ EKBER demenin vâcib olması veya bu ölçüde bir cümlenin kullanılmasının gerekliliği, Allah’m «VE RABBEKE FEKEB- BÎR» emri cümlesindendir. Hayvan boğazlarken, ava silâh atarken ve av üzerine âlet gönderirken Besmele’nin vücûbu, Hanefîlere göredir. Kasden terkedilirse avlanan hayvan ölmüş sayılıp eti haram olur. Unutup da anmayan, onu anan hükmündedir. Bu bakımdan unutarak Besmele’yi hayvan boğazlarken terketmek, hayvanın haram olmaşmı gerektirmez, eti yenir. Bu konuda Cenâb-ı Allah buyuruyor ki: «Üzerine Allah’ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanlan yemeyin, bunu yapmak Allah’m yolundan çıkmaktır.»694 Cenâb-ı Peygamber (SA.V.) Efendimiz’in: «Üzerine Allah’ın admı anmayan kimsenin abdesti abdest değildir» meâlindeki hadîsi, abdestin faziletine hamledilmiştir. Çoğu âlimler bu görüştedir. Zâhirîlere göre ise böyle değildir. Yapılan rivâyete göre, Vehb bin Münebbih (R.A.) diyor ki: «Allah bu kelimelere bir hükümranlık vermiştir ki bunu başka kelimelere vermemiştir. Bu kelimelerle taharet tamamlanır, boğazlanan hayvanlar helâl olur, şeytanın birtakım dâ- vetleri bununla men’olunur. Çocuklar onunla yemek ve içmeği hazmedip büyürler. Eğer bir kimse kalbinin bütün açıklık ve samimiyetiyle Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm diyerek denize girerse boğulmaz. Ateşe girecek olursa yanmaz. Yılanlar ve akrepler arasına girecek olursa, ısırmaz ve sokmazlar. Bir mü’mi- nin kabrinin başucunda okursa, ondan azab kaldırılır. Bütün bunlar Besmele’nin bereketiyle olur.»59’ Yapılan rivâyetlere göre, îsâ Peygamber bir kabrin yanından geçerken, azab meleklerinin o kabirdeki kimseye azâb ettiklerini gördü. Seyahatinden döndüğünde o kabre uğradı, namaz kılıp, Allah’a duâ etti. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah ona şöyle vahyetti: «Yâ İsâ! Bu kul âsî bir kimse idi. Benim azâ- bımda hapis kalmak üzere öldü. Ölürken karışım gebe olarak bırakmıştı. Karısı doğum yaptı; bir erkek çocuk doğurdu. Çocuk büyüyünce annesi onu muallime teslim etti. Muallim ona Bismillâhirrahmânirrahîm’i öğretti. Bunun üzerine, oğlu yerüstünde Bismillâh derken onun babasına kabirde azâb etmekten utandım!.» Bâzısına göre, Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm on dokuz harftir. Bunda iki yarar vardır: Zebânîler on dokuz tanedir. Onların şiddeti Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm’in ondokuz harfiyle def’edilmiş olur. Diğeri ise, Allah bir gün bir geceyi 2 saate bölmüş, sonra beş vakit namazı farz kılmış ve bunu beş saate bağlamıştır. Böylece geriye kalan on dokuz saatte meydana gelengünahlar, Besmele’nin on dokuz harfiyle temizlenmiş olur..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir