Balık Alm. Fisch (m), Fr. Poisson,
îng. Fish. Solungaçları ile solunum yapan, vücud
ısıları çevreye bağlı olarak değişen, soğuk kanlı,
yürekleri çift gözlü, çoğunun vücudu pullu, genellikle
yumurta ile üreyen, suda yaşayan omurgalı
hayvanların genel adı. Bir kulakçık ve karıncıktan
meydana gelen yüreklerinde dâimâ kirli
kan bulunur. Yürekten çıkan kirli kan solungaçlarda
temizlendiğinden, vücutta temiz kan
dolaşır. Ağızdan alman su, solungaçlardan dışarı
atılırken suda çözülmüş oksijen, osmozla kana
verilir. Bu arada suda bulunan besinler ise yutulur.
Köpek balıklarında su hem ağızdan hem de ilk
solungaç yarığından alınır. Tuzlu su balıkları su
içtikleri halde, tatlı su balıkları su içmezler. Gerekli
su ihtiyaçlarını solungaç zarlarından osmozla
alırlar. Deniz balıkları içtikleri suyun tuzunu
böbrekle değil, solungaçları ile ayırır. Balıklarda
göğüs ve karın yüzgeçleri çift, sırt, kuyruk
ve anal yüzgeçleri tektir. Tek yüzgeçler nâdiren
birden fazla olsalar da simetrik çiftler meydana
getirmezler.
Uçan balıklar çok gelişmiş olan göğüs yüzgeçlerini
açarak bir-iki dakika su üstünde uçabilirler.
Yaşadığı yerlerde su kuruduğu zaman balçığa
gömülüp akciğer solunumu yapabilen, sürünerek
gölden göle geçebilen, kısa bir süre havada uçabilen,
elektrik ve ışık üretebilen çeşitli balık türleri
mevcuttur. Balıkların pulları birbirleri üzerine
kiremit gibi dizilmiş, kemiksi, kaygan ve antiseptiktir.
Antiseptik mukus salcısı, üzerine yapışan
bakteri ve sporları yok eder.
Balıkların harekette önemli rol oynayan değişik
kuyruk tipleri mevcuttur. Çatallanmış kuyruk tipine
“difiserk”, çatallı olup eşit parçalı olana “homoserk”,
köpek balıklarında oldıfğu gibi çatalları eş
olmayan kuyruk tipine de “hetefoserk” denir.
Balıklar omurgalı canlılar içerisinde sayıca
en fazla olanıdır. Çalışmalarda balık türünün
40.000 kadar olduğu söylenmektedir.
Balıkların günümüzde sportif ve akvaryumdaki
değeri yanında büyük bir protein kaynağı olması
ticârî değerini arttırmaktadır. Balıkların
yeryüzündeki dağılımları o kadar geniştir ki, Antarktika
sularında, sıcak tropikal sularda, acı sularda,
tatlı sularda, ışığın ulaştığı dağ derelerinde
veya insanların henüz ulaşamadığı oldukça
derin ve karanlık sularda yaşayabilmektedir. Üç
türlü beslenme görülür: Herbivor (otçul), karnivor
(etçil) ve omnivor (hem et hem de bitkisel besin
yiyenler). Yalnız çenelerinde değil, bütün
ağız boşluklarında ve yutaklarında sıralanış ve şekil
olarak birbirinden farklı birçok diş bulunur. Bu
genelde beslenme şekillerine göredir. Bâzılarında
farinks (yutak) dişleri gelişmiştir. Yanlız Mersin
balıklarında ve Demetsolungaçlılarda diş bulunmaz.Duyu Organları
Görme organları: Balıkarda gözler yüksek
omurgalılara benzer. Kornea daha düz ve mercek
daha yuvarlaktır. Kornea, merceğin önünde koruyucu
bir görev yapar. İris; kırmızı, siyah, portakal
rengi, mâvi, yeşil olabilir. Balıklarda göz yapısı,
yaşadıkları çevreye uygun bir özellik arz
eder. Işığın kolay geçtiği temiz sularda yaşayanlar
iyi görür ve renkleri ayırt ederler. Derinde
yaşayanlarda gözler oldukça büyük olup, ışığın
zayıf olarak ulaştığı daha derinlerde teleskop
gözlü olanlarına da rastlanır. Bulanık sularda yaşayan
balıklarda ise gözler küçülmüştür. Kör mağara
balıklarında gözler görev yapmaz. Işık olmadığından
gözlere ihtiyaç duymazlar. Balıklarda
gözyaşı bezi ve gözkapağı bulunmaz. Yalnız
Raja balıklarında üstten gelen ışığa karşı gözü korumak
için üzeri pullu kalın bir kapak vardır.
Balıklar dinlenme hâlinde yakını görür, uzak için
uyum yapar. Memelilerde durum tersinedir. Bâzı
dişli sazanlarda gözler yatay bir bantla ikiye ayrılmıştır.
Üstteki kısım havada, alttaki kısım suda
görmeye yarar. Böyle balıklara “dört gözlü”
denir.
Tat alma organı: Balıklarda tat alma cisimcikleri
dudaklarda, farinkste, burun epitelinde,
baş derisinde, bıyıkların uçlarında yerleşmiş
olduğu gibi bâzılarında da ağız içinde
yerleşmiştir. Balıklarda dil yoktur. Olanlarında da
gelişmemiştir. Sazanların ağzı içinde çok kaim
kastan yapılmış yastık şeklinde bir yapı bulunur.
Bu organ tat almaya yarar. Balıklar bâzı maddeleri
memelilerden daha iyi ayırt edebilirler. Sazanlar
tatlı, tuzlu, acı suyu ve asitli ortamı ayırt
edebilirler.Dokunma duyusu ve his tomurcukları: Dokunma
duyusunda bıyıkların rolü büyüktür. Bıyıklar
tat almada etkili olduğu gibi, besin bulma ve
dokunma organı olarak da görev yaparlar.
Balıkların baş, gövde ve yüzgeç derileri üstünde
tomurcuk veya çukurcuklar hâlinde küçük
duyu organları mevcuttur. İçlerinde sinir uçları dallanmış
hâldedir. Görevleri; yaklaşan düşmanı, sıcaklık
değişimini, besin ve tuzluluğu hissetmektir.
Duyuda yan organın da etkisi önemlidir. Bâzı derin
deniz balıklarının yüzgeç ışınlarında uzamış
olan bâzı kısımlarında duygu organları yer almıştır.
İşitme ve yan organ (Yanal çizgi): Balıklarda
dış ve orta kulak yoktur. İşitme organı bir kapsül
içinde bulunan iç kulaktan ibâret olup, sudaki
ses titreşimlerini idrak eder. Bu işitme organına “labirent”
denir. İşitmede etkili olduğu gibi, dengenin
sağlanmasında, ağırlık ve yerçekimi tespitinde
de önemli rol oynar. İçlerinde kalsiyum karbonattan
yapılmış “otolit” adı verilen cisimcikler de
bulunur/ Bâzı balıklarda hava kesesinin ön kısmının
her iki yanında iç kulakla ilişkili dörder
adet kemikçik bulunur. “Weber cihazı” adını alan
bu sistem ses dalgalarını ve basınç değişimini iç
kulağa ileterek daha iyi işitmeğe yardım eder. Küçük
frekanslı titreşimler, yanal çizgi sistemiyle
idrak edilir. Bu, vücudun yanlarında derinin altında
uzanan içi mukus dolu bir çift kanaldır. Belirli
aralıklarla bu kanalı pulların arasından veya ortasından
dışarı bağlayan yollar, bu yolların ucunda
içinde sıvı ve sinir hücreleri bulunan bir torba
vardır. Sudaki titreşimler bu sıvıya geçerek sinir
hücreleri tarafından idrak edilir. Mesaj daha sonra
sinirler vâsıtasıyla beyne iletilir.
; , Bir başka balığın hareketinin doğurduğu titreşimleri,
yanındaki balık bu yolla duyar. Yan organ çok
alçak frekanslı titreşimleri idrak edip işitmeye yardımcı
olduğu gibi, su akıntısının yönünü, sıcaklık
ve soğukluk farklarını da tesbit eder. Yan organ işitmede
de yardımcı olur. Ses ve basınç dalgalarını tesbit
edebilir. Kemikli balıklarda, vücudun her iki yanında
solungaçlardan kuyruk yüzgecine kadar uzanır.Otolitlerin önemi: Bir balığın hayat hikâyesi
kulaklarındaki ufacık kemikler içine kaydedilmiştir.
Otolit denen bu işitme cisimcikleri ağaç
gövdesi gibi iç içe halkalar şeklinde büyürler. Balık
büyüdükçe en az bu mikroskobik halkalardan
biri daha eklenir. Bu iş bâzı cinslerde 6 yaşına
kadar sürer. Bu kemikler pullar gibi mevsimlere
göre büyüme halkaları arz ettiğinden balığın yaşının
tâyininde defnem taşır. Hava şartları değişimleri,
çevre kirlenmesi, balığın beslenme durumu
halkalar üzerinde değişik izler bıraktığından,
bilim adamlarına ışık tutar. Bir bilim adamı bu
halkalara bakarak_balığm ne zaman yumurtadan
çıktığını, ne zam^ı göç ettiğini, nasıl büyüdüğünü,
günden güne su sıcaklığının nasıl değiştiğini
öğrenebilir. Sonuç olarak otolitler balık ekolojisini
anlamamız için bize en iyi yardımcıdır.
Koku duyusu: Balıklarda burun, solunum
için değil, suda çözünmüş kimyasal maddeleri
koklamaya yarayan bir duyu organıdır. Koku alma!
kapsülleri üst çene üzerinde bulunan bir çift (veya
bir adet) burun çukuruna yerleşmiştir. Koku
maddelerini taşıyan su burun deliklerine girip çıkarken,
koklama kapsüllerini yalayarak sinirleri
uyarır. Bu duyu köpek balıkları gibi bâzı balıklarda
çok kuvvetlidir. Köpek balıkları kan kokusunu
yüzlerce metre uzaktan alabilirler.
Yüzme kesesi: Balıkların suda batmadan durmasını
sağladığı için önemlidir. Sindirim kanalının
bir uzantısı olup, sırt tarafta torba şeklindedir. İçi
C02, 0 2 ve azot gazları ile doludur. Balığın yoğunluğunu,
suyun yoğunluğuna göre ayarlar. Balık
suda batmadan durmak için, içindeki gazı artırarak
keseyi şişirir. Yüzerken havasını azaltır. Bâzı balıklarda
yüzme kesesi ikiye ayrılmıştır. Yüzme kesesi
solunum, hidrostatik görev, ses meydana getirme
ve bâzı uyartıları hissetmede de etkilidir. Bütün
balıklarda hava kesesi bulunmaz. Böyle balıklarda
yağlı vücut ve göğüs yüzgeçleri batmalarına
mâni olur. Dip balıklarında ise zâten gereksizdir.
Zehir bezleri: Bâzı balıkların ağızlarında,
solungaç kapaklarında, yüzgeç ışınlarında veya
sırt derilerinde zehir bezleri bulunabildiği gibi bir
kısmının etleri veya iç organları zehirlidir. Bunları
savunma organı olarak kullanırlar.
Elektrik organları: Bâzı balıklarda elektrik
üreten ve depolayan elektrik organları bulunur. Bu
organlar genellikle sırtta bir çift olup, çizgili kasların
değişmesinden ve disk şeklinde ard arda sıralanmış
“elektroplak” denen hücrelerden meydana gelmiş-:
tir. Organın bir tarafı pozitif, bir tarafı negatif kutup
olarak iş görür. Elektrikli balıklar kendilerini bir
elektrik alanıyla çevrelerler. Bu alan içinde kımıldayan
her şeyi hissederler. Böylece yiyeceklerini, eşlerini
ve düşmanlarını keşfederler. Bu özellik sa-1
vunmada, avlanmada, yön tâyininde ve eşlerin birbirini bulmasında etkilidir. Tatlı ve tuzlu sularda yaşayan
500 çeşitten fazla elektrikli balık vardır. En
çok bilinenler arasında Torpedo, Güney Amerika’nın
elektrikli yılan balıkları, Afrika’nın elektrikli
kedi balığıdır. Zayıf elektrik akımı birbirleriyle
haberleşmede kullanılır. Köpek balıklarından Kadırga
balığında (Torpedo) 40- 220 volt, Rajada 4 v.
(Bu ikisine Karadeniz’de rastlanır), Amazon Nehrinde
yaşayan elektrikli yılan balığında (Electrophorus)
550-800 v., Afrika tatlı sularındaki elektrikli
yayın balığında (Malapterurus) 350 v. elektrik
vardır. Bu da sığ suda bir insanı devirebilir. Elektrik
akımının şiddeti, elektrik plaklarının sayısı ve balığın
büyüklüğüne bağlı olarak değişir. Elektrikli yılan balığı ve Torpedo’nun küçük balıklan yutmadan
önce onları sersemlettiği görülmüştür. Elektrikli
kedi balığı muhtemelen elektrik gücünü savunma
maksadıyla kullanır.
Işık ve parlama organı: Kıyıdan uzakta, açık
denizlerde ve derinde yaşayanlarda ışık iki türlü
olur. Biyolüminons: Bakteriyel bir ışıktır. Bâzı
balıkların vücutlarının çeşitli yerlerinde ışık veya
parlama bezleri içinde simbiyoz olarak yaşayan
ışık bakterileri vardır. Bunlar belli bir açıklıktan dışarı
çıkarken biyolüminons ışığı meydana getirirler.
Bakteriyel ışık, kaslardaki sinir uçlarıyla
kontrol edilir.
Fotofor: Kendiliğinden ışık veren hücrelerle
balıklar fotofor denen ışık hücreleriyle ışık meydana
getirir. Bu özelliğe “fosforışı” denir. Bu hücreler bıyıklarda,
uzun tentakül uçlarında ve gözlerin altında
bulunur. Işık organı bir bez, mercek, pigment
ve reflektör olmak üzere dört kısımdan oluşur. Derin
karanlık sularda bu balıkları görme şansına sâhip
olan insanlar, ışık yayılmasını kuvvetli, yeşilimsi
fosfor ışığı olarak tarif ederler. Bu balıklar ateş böceği
gibi ürettikleri soğuk ışıkla çevrelerini aydınlatırlar.
Işık kendi cinslerini tanımada, eş bulmada,
avlamada ve korunmada kullanılır.
Ses çıkarma organları: Son zamanlara kadar
balıklar dilsiz sanılırdı. Fakat yapılan araştırmalar
birçok balığın yüzgeçleri, dişleri, kemikleri, yüzme
keseleri, solungaç veya kaslarıyla ilginç sesler çıkardığını
gösterdi. Viyana Üniversitesinden Prof. Dr.
Friedrich Schaller, Amazon Nehrinin sulannda kuşlar
gibi cıvıldayan, trampet çalan, tabanca ateşi veya
köpek hırlamalan gibi sesler çıkaran birçok ilginç
balık keşfetti. Yumurtlama dönemlerinde, bilhassa
erkek balıklar gecenin sessizliğinde konserler verirler.
Sesler haberleşme amacında kullanılır.
Renk ve çevreye uyum: Deniz yüzeyine yakın
yaşayan balıkların alt tarafının rengi gümüşî
olup, üst kısmı daha koyudur. Bâzı balıklar bulundukları
zemine göre renk değiştirebilirler. Meselâ,
mercan balığı çevresindeki mercanın rengine
göre renk değiştirebilir. Balıklar bulundukları
çevrede rahatlıkla kamufle olurlar. Çevreye uyumda,
deride “kromotofor” denen renk hücreleri tesirlidir.
Çeşitli tesirler altında daralıp genişleyebilir.
Dolayısıyle balık rahatça renk değiştirebilir. Balıklardaki
renk, dört farklı renk hücrelerinden ışık,
hormon ve sinirlerin etkisiyle ortam arasında ilişki
vardır. 0-200 metre arasında yaşayanlar çok
parlak ve değişik renge sâhiptir. Taşlık ve kayalık
yerlerde yaşayanlarda özellikle esmer, ebru şeklinde
ve koyu renk hâkimdir. Balıklarda renk eşler
arasında haberleşme ve korunmaya yarar. Mercan
setlerinde yaşayan Kelebek balıkları renk ve
desen bakımından eşsizdir. Hattâ Doğu Afrika ülkelerinden
Tanzanya sâhilindeki Dar-es-selâmşehri ile bunun yakınındaki Zengibar adası civârmda
tutulan “Pomacanthus semicirculatus” türünün
bâzı cinslerinin kuyruklarında, Arabî harflerle
gâyet muntazam ve açık bir şekilde “Kelimei
tevhîd”, “Şânullah” gibi Allahü teâlâyı bildiren
yazılara rastlanmaktadır. Bir defâsında kuyruğunun
bir tarafında “Lâ ilâhe illallah”, diğer tarafında
“Şânullah” yazılı olan bir balık, Zengibar pazannda
5000 rupi gibi yüksek bir fiyatla satılmıştır. Hâlbuki
bu tür balıkların, normal fiyatı beş sent civarındaydı.
İkinci bir örneğine 1965’te Dar-esselâm’da
rastlanmıştır. Türkiye’de yetiştirilen bâzı
akvaryum balıklarının kuyruklarında da “Minellah”
kelimesine rastlanmaktadır.
Üreme: Yumurtlama zamanlarında dişi balık,
bir kaç saat içinde dibe binlerce yumurta bırakır.
Erkek, yumurtalar üzerine sperm ihtivâ eden sıvısını
püskürterek yumurtaları döller. Böyle döllenmeye
vücut dışında cereyan ettiğinden “dış
döllenme” denir. Yumurtadan çıkan yavrular, etraftaki
“plankton” denen küçük organizmaları yiyerek
gelişirler. Köpek balığı gibi bâzı balıklarda
döllenme, dişinin vücudunda olur. Yumurtalar vücud
içinde açıldığından doğuruyormuş hissini verir.
Böyle doğurucu balıklara “ovovivipar” denir.
Zaman zaman bâzı balıklar hermofrodit (erkek ve
dişi organa sâhip) olurlar. Uskumru, sazan ve alabalıklarda
bu duruma rastlanır.
Balıklarda sınıflandırma: Yuvarlak ağızlı
çenesiz balıkların (Taşemengiller) dışında çeneli
olan gerçek balıklar, bugün iki sınıfta İncelenmektedir:
1- Kıkırdaklı balıklar (Chondrichthyes),
2- Kemikli balıklar (Osteichthyes).
Kıkırdaklı balıklar: İskeletleri kemikleşmemiş
olup, kıkırdaklıdır. Heteroserk kuyruklu, çene
ve çift yüzgeçleri gelişmiş balıklardır. Solungaçlar
çoğunda beş çift olup, solungaç kapağından
mahrumdur. Her solungaç ayrı bir yarıkla dışarı
açılır. Solunum suyu ağız ve ilk solungaç yarığı ile
alınır. Solungaç yaprakları ve yarıkların daralması
ile dışan atılarak oksijeni süzülür. Kıkırdaklı balıklarda
bir çok balığın batmamak için kullandığı
hava kesesi yoktur. Bunun yerine yassı başlarını,
yüzgeçlerini ve kuyruklarını kullanırlar. Koku duyuları
ve yanal çizgi sistemi çok gelişmiştir. Çoğu
doğurur (ovovivipar), azı yumurtlar. Köpek,
kedi, fulya, mersin, vatozlar, torpido balıkları hep
kıkırdaklı grubundandırlar.
Kemikli balıklar: İskeletleri kısmen veya tamâmen
kemikleşmiş, genellikle homoserk veya difuserk
kuyruklu balıklardır. Çeneleri iyi gelişmiştir.
Solungaçlan dört çift olup, “operkül” denen solungaç
kapaklanyla örtülüdür. Solunum suyu, ağızdan
alınıp solungaç kapaklannm daralmasıyla dışan atılır.
Akciğerli balıklar, turna, alabalık, sazan, lüfer,
hamsi, palamut vs. hep kemikli balıklardandır.Çenesiz balıklar (Taşemangiller): Yuvarlak
ağızlı, çenesiz ve pulsuz balıklardır. Diğer balıklar
üzerine yapışarak parazit yaşarlar. Yılan balığı
gibi ince uzun vücutlarının kuyruğa yakın kısmında
iki sırt yüzgeci bulunur. Göğüs ve karın
yüzgeçleri yoktur. Yedi çift solungaç deliğine sâhiptirler.
Aşağıya dönük yarım dâire şeklindeki
emici ağızları keskin dişlerle döşeli olduğu gibi,
dilleri de dişli ve piston gibi hareketlidir. Yapıştığı
balığı, dilleri ile törpüleyerek beslenir ve ölümüne
sebeb olurlar. Balıkları yok ettiklerinden
zararlı kabûl edilirler.
Taşemengiller (Cyclostomata) genç dönemlerinde
hermofrodit (erkek ve dişi özelliğe sâhip)
büyüdükleri zaman ise ya erkek veya dişi olurlar.
Akdeniz, Karadeniz ve Baltık Denizinde rastlanan
15-90 cm uzunlukta 3 kilograma kadar ağırlıkta
olanları vardır. Petromyzon, Lampetra ve Hag
(Çöpçü balık) cinsleri meşhurdur. Yumurtlamak
için tatlı su nehirlerine giderler. Doğan yavrular kör
ve dişsizdir. Üç yıl çamura gömülüp çevrelerindeki
organik maddeleri süzerek yaşar. 3-5 yıl zarfında
erginleşerek denize döner. Yapıştığı balıkların vücudunda
bir yıl kadar yaşadıktan sonra ilkbaharda
yumurtlamak için nehirlere döner. Bu defâ yumurtladıktan
sonra ölür.
Çöpçü (Hag) balığı gündüz kum, çamur veya
çakıllar arasında dinlenir. Gece ise ölmüş balıkları
törpüleyerek yer. Ölü balıkları yok ettiğinden faydalıdır.
Balıklar nasıl yüzer? Her balık vücudunun
elastikiyeti cinslere bağlıdır. Meselâ; yılan balığı
vücudunu bir yılan gibi hareket ettirebilir. Bütün
balıklar kuyruklarını her iki yana da hareket ettirebilirler.
Bu hareket yandaki kas bloklarının hep
berâber uyarılmasıyla olur. Kuyruk her iki yana hareketi
esnâsmda geri ve yandaki suyu iter. Suyun
bu hareketlere olan tepkisi balığın ters yönde hareket
etmesine sebeb olur. Kuyruğun başka bir
vazifesi de balığın yana yatmasını önlemektir. Bunun
yanısıra hareket yönünde sâbit kalmasını sağlar.
Yüzgeçlerin açısının değiştirilmesi ile balık
aşağı ve yukarı yüzebilir. Bu mekanizma ayrıca
uçaklardaki gibi işler. Ön yüzgeçler hızı düzenleme
yönünden fren etkisine sâhiptirler.
Balıklarda göç: Kuşlar gibi balıklar arasından
da göçmen olanları vardır. Mersin, som, alabalık
ve yılan balıklarının göçü meşhurdur. Balıklarda
göç sebebi olarak yumurtlama, kışlama veya beslenme
gibi iç faktörlerle, çevre şartlarının değişimi
kabûl edilir. «
Som (Salmon) balıklan yıllarca denizde yaşar.
Fakat üreme vakti geldiğinde yüzlerce kilometrelik
yolu kat ederek doğdukları tatlı su nehirlerine
dönerek yumurtlarlar. Doğduğu nehrin kolunda
yüzmekte olan som balığı yakalanarak nehrin başka
bir koluna nakledilse, derhal yanlış yolda olduğunu
sezerek geri döner ve asıl gideceği nehir
koluna ulaşır.
Yılan balıkları ise denizlerde yumurtlar, tatlı
sularda olgunlaşırlar. Yâni som balıklanna göre zıt
bir göç istikameti izlerler. Yılan balıkları yumurtlamak
için yaşadığı tatlı sulardan denizlerin
7000 metre derinine göç ederler. Avrupa ve Amerika
yılan balıkları ünlü göçmenlerdir. Atlantik
Okyanusu yakınlarındaki Sargasso Denizinde yumurtlarlar.
Burada yumurtladıktan sonra ölürler.
Kısa bir süre içinde yumurtadan çıkan yavrular,
atalarının yaşadığı dere ve nehirlere varmak için
dönüş yolculuğuna girişirler. Amerika yılan balıklannın
tatlı sulara dönüşü bir yıl kadar sürer. Bu
zaman içinde 1000 mil kadar mesâfe kat ederler.
Avrupa yılan balıkları ise 3000 mil yol alarak ve
gelişimi tamamlamış olarak üçJyılda Avrupa kıyı
nehirlerinin ağızlarına ulaşırlar. Atalarının geldiği
nehirleri bulmakta aslâ şaşırmazlar. Avrupa nehirlerinde
bir Amerikan balığına, Amerika nehirlerinde
bir Avrupa yılan balığına rastlamak vâki değildir.
Avrupa ve Amerika yılan balıklarının yumurtlamak
için Sargasso Denizine gittiklerini veayrı bölgelerde yumurtladıklarını, DanimarkalI
biyolog Johannes Schmidt keşfetti.
Mersin balıklan da denizde yaşamalanna rağmen,
üreme mevsimlerinde nehirlere giderler. Mayısta
ürerler. Bu sebeple ilkbaharda denizlerden nefirlere
doğru göç ederler. Bir dişi mersin balığı, çapı
2 mm kadar olan yumurtalarından milyonlarcasını
nehirlerin tatlı sulanna bırakır. Milyonlarca
yumurta, üzerlerindeki mevcut bir yapıştmcı
madde sayesinde birbirlerine ve suyun içindeki
cisimlere yapışırlar. Bu yumurtalardan bir hafta
sonra yavrular çıkar. Ömrünün ilk 2-3 senesini
nehirlerde geçiren yavru mersin balığı, daha sonra
denizlere döner. 7-13 yaşlarına gelince de erginleşmiş
olarak, yumurtlamak için tekrar nehirlere
döner. İki senede bir yumurtlamak için tatlı sulara
göç yaparlar. Yumurtlamak için denizlerden
tatlı sulara göç eden balıklara “Anadrom”, tatlı
sulardan denizlere göç edenlere “Katatrom” denir.
Balığın besin değeri: Balık etinin besleme
özelliği fazladır. Çünkü, kasaplık hayvan etine
nazaran yağ oranı (% 1-1,5) düşük, protein oranı
(% 21) yüksektir. Ayrıca vitamin bakımından da
zengindir. Bilhassa A ve B vitaminleri fazladırÖzellikle gelişme çağındaki çocuklar için değerli
bir takviye gıdâsıdır. Balık proteininin hazmı çok
kolay olmasına rağmen, yağı güç hazım olur. Doyurma
özelliği azdır. Bunun sebebi de yağ oranının
düşük olmasıdır. Balık etindeki hoşa giden
lezzet adele lifleri arasında bulunan jelatinimsi
maddeden meydana gelir. Bunun için haşlama balığa
nazaran ızgara balık daha lezzetlidir.
Balık yağı, morina balığının karaciğerinden elde
edilir. Balık yumurtalarının da besin değeri yüksektir.
Bileşim bakımından tavuk ve kuş yumurtalarına
benzer. Havyar olarak adlandırılan bu yumurtalar
daha çok mersin ve kefal balıklarından elde edilir.
Balığın önemli diğer bir özelliği de fosfor bakımdan
zengin bir besin maddesi olmasıdır. Bu bakımdan
gençler ve diyabetliler için en uygun bir gıdadır.
Balığın özet olarak belirtilen bu yüksek
besleyici özelliğinin yanında dikkat edilmediği
takdirde bâzı hallerde sağlığımıza zararlı olabilecek
yönleri de vardır.
Zehirlenmeler: Balık etinden zehirlenmeler
çok sık görülür. Çünkü, balık kasaplık hayvan etlerine
nazaran çabuk bozulur. Kanalizasyon ve sanâyi
artıklannm bulunduğu yerlerden tutulan balıklar
her zaman tehlikelidir. Bu balıklar mâden zehirlemesi
(kurşun, civa gibi) ve bakteri zehirlenmeleri yapar.
Balıklarda bulunan trimethylamin maddesinin miktarı
bayatlamanın ve kokuşmanın derecesini gösterir.
Taze balık eti sterildir. Bayatlama ilerleyip, kokuşma
başlayınca mikrop fazlalaşır. ‘
Balığın içinde ve dışında bulunan mikroorganizmaların,
ölümü müteâkip seri bir şekilde
gövdeye yayılmasıyla balık bozulur. Balık baştan
kokmaya başlar. Bağırsaklan çıkartılmamış balık
daha çabuk bozulur. Buz içinde tutulan balığın
bozulma süresi uzar.
Bayatlamaya yüz tutmuş veya bayatlamış
balıklar şöyle anlaşılır:
Koku: Tâze balıkta normal, bayatlamaya başlamışta
az, bayatlamışta kuvvetli amonyak kokusu
duyulur.
Pullar: Tâze balıkta parlak ve yapışık, bayatlamaya
başlamışta parlak değil, bayatlamışta
mat ve kolay dökülür.
Solungaç: Tâze balıkta kapalı koyu kırmızı veya
pembe, bayatlamaya başlamışta biraz açık, renk
daha koyu, bayatlamışta renk kahverengi olur.
Göz: Tâze balıkta berrak ve kabarık, bayatlamaya
başlamışta hafif bulanık, bayatlamışta gözler
kat ve çökük görünür.
Adale dokusu: Tâze balıkta sert, elastikî, bayatlamaya
başlamışta elastikiyetini kısmen kaybetmiş,
bayatlamışta adale gevşek, parmak izi kalır.
Deride renk: Tâze balık parlak mavi, yeşilimtrak
, bayatlamaya başlamışta hafif mat, bayatlamışta
bulanık ve iyice matlaşmış olur.Karın: Tâze balık normal, bayatlamaya başlamışta
hafif şiş, bayatta çok şişkindir.
Bayat balıkta: Arkasında kirli bir su vardır.
Balık Preparatları
Balık salamurası: Az tuzlanmış balık. Tuzlu
balık: Balığın çok tuzlanmışıdır. Kuru balık:
Önce tuzlanır, sonra havada kurutulur. Tütsülenmiş
balık: Tütsülenip korunan balık. Kutu konservesi:
Temizlenmiş balıklar, zeytinyağı ve çeşitli
baharatlarla kurutulup sterilize edilir. Balık ezmesi:
Çiğ olarak veya haşlandıkdan sonra, tuz,
baharat, zeytinyağı ilâvesiyle ezilerek yapılır.
Havyar: Mersin, kefal, sazan gibi büyük balıkların
temizlenmiş ve tuzlanmış yumurtaları.