”
benzerliği ve geliştirilmesi üzerinde, ayrıca uzmanlaşmaktadır. Bu nedenle de, onlara “Nöral Sibernetikçi” adı verilmektedir.
Bu satırlar ile, Sibernetik’in, “Biyo-Bilimler” den Nöroloji alanına, nasıl iyice yerleştiğini ve bu bilim dalını, ne ölçüde geliştirmekte olduğunu, belirtmek istiyorum. Sibernetik bilginlerinin, bu bilim dalı ile yaptıkları ortak çalışmalar sönunda, “Yapay Beyinler” i, daha da geliştirmiş olduklarını, belirtebilmek istiyorum.
Burada, daha da ilginç olan durum, Siberne- tikçilerin, Biyo-Bilimleri alanları içine girdikçe, “Yapay Beyin” lerin, daha da geliştirilmelerini sağlamalarıdır. Biyo-Bilimlerde gözledikleri, “Çok ayrıntılı ve o ölçüde çok karmaşık” bilgi alış-veriş sistemlerini, bu kez “Makinelere de uygulayabilme” olanağına kavuşmuşlardır. Bu çalışmalar, Sibernetik bilginlerini, gelecekte, daha çok insana benzeyebilen “Robotların Dizaynını Çizebilmeye” dek getirmiştir. Sibernetik bilginlerinin, Nörolog, Elektronikçi ve Fizikçilerle ortak çalışmaları, hemen her yıl önümüze konulan yepyeni “Robotlar” ya da yepyeni “Yapay Beyin Sistemleri” ile ürünlerini göstermektedir.
Nöral Sibernetikçilerin, “Daha Gelişmiş Yapay Beyinler Yapabilme” ve “Daha Karmaşık Sistemleri Yönetebilen Robotlar Yapabilme” konusundaki ilginç çalışmalarını, Andrew Filo, “Siber-Canlılar” adı ile tanımlamaktadır. İngilizce “Cyberan i metrics” olarak yazılan bu yeni adı, hangi nedenle uygun gördüğünü de şöylece açıklamaktadır :
“..Bu alandaki ilgi ve çalışmalarım,beni, bir boşluğu doldurmaya yöneltmişti. Nöral Siber- netikçiler ve düşünürler yanı sıra, “Yapay Beyin” ve “Robot Yapımı” sistemleri üzerinde filozofik çalışmalarımın gelişmesi, beni, genel bir tanımlama bulmaya zorlamıştı. Ben de, bu alandaki çalışmaları, bir tek kelime ile “Siber-Canlılık” (Cyberan¡metrics) olarak adlandırdım. “Siber- Canlılık”, biyolojik organizma ile makineler üzerinde, (daha çok teorik olarak sürdürülen) çok geniş bir bilimsel çalışmayı, dile getirmektedir. Organize olabilme, bozulma, hareket edebilme, büyüme, kopya etme, uyumda bulunabilme v.b. durumlar, organizmaya Özgü yeteneklerdir. Bu “Canlı Sistemler” üzerindeki çalışmalar, bir başka görüş ile “Bilgi iletimini gerektirmekte” dir. Böylece de o sistemlerin, çalışabilmesi ya da “Yaşamını sürdürebilmesi” durumu sağlanmaktadır. Nöral Sibernetik ile Komputer Bilimin birleşiminden meydana gelen “Siber-Canlılık” çalışmaları, (diğer bilimlerden çok daha fazla) “Bilgi Akışı” ve “Meydana gelen bilginin yapısı” ve analizleri üzerinde toplanmaktadır. Biyolojik Sistemler ile Mekanik Sistemler’in, her ikisini birden ele alarak yapılan çalışmalar, bilimsel yönden, şu durumu da sağlamaktadır: Sistem Çizimcileri ve Kurucuları, gerek mikro-yapıdaki gerekse makro-yapıdaki tip ve sistemlerin, her ikisinin de özelliklerini ve gelişmelerini saptayabilmekte ve böylece de, kendi düşündükleri sistemleri kurabilmektedirler. Görüldüğü gibi, “Siber-Canlılık”, herhangi bir sistemi kurabilme’- den daha çok, “Sistemin özelliklerini Araştırıp” dizayn edebilme’dir…” (3)
Dikkat edilirse, bu çalışma, “Makineye Benzeyen Canlı” ile “Canlıya Benzeyen Makine” sistemleri arasında, benzerlik ve gelişmeleri inceleyerek, çeşitli uygulamalar yapmakta ve sonuçta da “özellikleri, Canlı’ya daha çok benzeyen makineler yapımı” na varmaktadır.
Okuyucu, burada, çok haklı olarak bir noktaya takılabilir ve Neden, ayrı, ayrı adlandırma yoluna gidiliyor?.. Bütün bu çalışmalar ‘Biyo-Sibernetik’ başlıklı bilim bölümü altında toplanamaz mı?., diye sorabilir.
Böyle bir sorunun sorulabileceğini gözönüne alarak, yukarıda, özellikle, çeşitli “Biyo-Bilimleri” ni belirtmeye çalışmıştım.
Bu durum hatırlanınca, “Biyo-Medikal Haberleşme”, “Nöral-Sibernetik”, “Siber-Canlılık”.. v.b. süre gelen adlandırma ya da tanımlamaların, zorunlu olduğu, kendiliğinden belirlenecektir. Bu zorunluluğa, bu kadar değindikten sonra, yeniden konumuza dönelim. Organizma’- da “Bilgi İletimi” nin, en belirgin örneğini, “Göz yolu ile beyine iletilen elektrik akımları” nda görüyoruz. Bu konuyu, “Nöral-Sibernetikçi” ler ele almadan önce, bir çok Fizyoloji bilgini de “Elektrik Akımları İletisi” olarak ele almışlardı. Prof. Winterstein, bu nedenle kitabında şöyle yazmıştı:
“..Dokuların her bir işlemi, bir elektrik potansiyel farkı meydana getirir. Bu akımlar, bize, bir organın faaliyeti hakkında bilgi verebilir. Bu bakımdan “Görme” anında meydana gelen “Aksiyon Akımları” çok araştırılmıştır. Histolojik değişikliklerde olduğu gibi, yakın bir gelecekte, bu objektif metod, bilgilerimize etki yapacak ve yeni teorilerin doğmasını sağlayacaktır..” (4)