Fort Lauderdale, 5 Aralık 1945 : Amerikan Deniz Kuvvetlen”ne ait 5 bombardıman uçağı, bir keşif uçuşu için pistte son hazırlıklarını yrpıyorlar. Saptanan rota; doğuya 120 mil, kuzeye 70 mil ve sonra da Fort Lauderdale Üssü’-ne geri dönüş.
Dört uçakta üçer kişilik, bir uçakta da iki kişilik mürettebat bulunuyor. İki saat olarak planlanan uçuşun sorumlusu, uçuş öğretmeni Charles C. Taylor. Kalkıştan yaklaşık olarak 1.5 saat kadar sonra Taylor’un bir telsiz konuşması yakalanıyor. Uçakların rotadan saptıklarını, pusulaların devre dışı kaldıklarını ve son çare olarak kör uçuşla üsse dönmeye çalışacaklarını belirten Taylor’dan, bağlantı kesilmesi nedeniyle başkaca bir haber almak mümkün olmuyor. Uçuş kulesinin yardım çabaları sonuç vermiyor ve uçaklararası konuşmaların duyulabilen son bölümleri, uçakların yön saptama olanaklarının tümüyle kaybolduğunu belirgin bir biçimde ortaya koyuyor. Yakıtın, yaklaşık 6 saatlik bir uçuş için yeterli olduğu ve bu süre içinde uçakların üsse geri dönebilecekleri umudu henüz yitiril-rnemiş durumda. Ancak akşam saat 19.00 dolayında, bu umudun da giderek kaybolması ile birlikte Sahil Koruma Örgütü, Florida ile 74° boylam arasında bulunan tüm gemileri alarm durumuna geçirir. Arama gemileriyle birlikte “Training 32” ve “Training 49” adlı iki deniz uçağı da harekete geçer.
“Training 49” un kalkıştan 1 saat sonra durumunu bildirmesi gerekmektedir; ancak mürettebattan hiç bir yaşam belirtisi yoktur. Saat 21.12’ds Ortak Operasyon Merkezi’nden (Miami) bir haber gelir: “Banana River Üssü’nün 45 deniz mili uzağında kuvvetli bir patlama saptanmıştır.” Saat 19.50’deki bu patlama ve yer, 13 mürettebatlı deniz uçağının bulunması gereken yerle çakışmaktadır Bunun üzerine büyük alarm
Karayib Denizi’nde, “Bermu Üçgeni” olarak adlandırılan böl de, gemi ve uçakların başlarına gelen olağan dışı olaylar, tüm Dünya-’ nın dikkatini çekti. Yakın zamana kadar, araştırma olanaklarının yetersizliği nedeniyle aydınlatılamayan, kimi kişilerin doğaüstü güçlere dayandırdıkları bu olayların ardındaki gerçek neydi?
durumuna geçilerek, Deniz Kuvvetleri’ne ve hil Koruma Örgütüne bağlı gemiler gece yunca arama çalışmalarını sürdürürler. Ertı gün arama çalışmaları, 300 uçak ve 21 gemi yoğun bir biçimde devam ettirilirse de en bir ize rastlanamaz.
Deniz Kuvvetlerinin yoğun çabaları, o açıklamaya yeterli olamaz. Kaza olasılığı rinde durmayı gerektirecek kanıtlar da bul mamıştır. Böylece ortaya çıkan boşluk, özelli amatör telsizcilerin çeşitli spekülasyonlarına açar Bunlardan bazıları, uçaklararası konuş; larda esrarengiz uçan cisimlerin varlığından edildiğini bile gündeme getirirler.
Bermuda Üçgeninin dünya kamuoyunda kılar yaratması EO’lı yıllarda Amerikalı yayif Vincent H. Gaddis’in “Agrosy” adlı bir derç) yer alan iki makalesi ve bir yıl sonra çıkan ‘ı visible Horizons” adlı kitapla gerçekleşti. Kitt ta sözü edilen bölge Bermuda adaları, Flori nın Güneş ucu ve bir Karayib adası olan Pue Rico’nun arasında kalan bölgeyi kapsamakta
Bu üçgenin özelliği ise, biraz önce deği^ len bombardıman uçakları ve deniz uçağının nı sıra açıklanamamış, bir dizi uçak ve gemi zalarına sahne olmasıydı. Vincent Gaddis, açıklamalarıyla bir çığ gibi büyüyen spekül: yonların başlamasına yol açacağını hiç aklı getirmemişti.
Bermuda Üçgeni’nin güncellik kazanması birlikte, bilim adamları, gazeteciler ve yayın lar, kararlı bir biçimde olaydaki gizem perde nin kaldırılması yolunda çalışmalara başladıl Ancak arşivler karıştırılıp, ayrıntılar toplan bunlara tanık ifadeleri de eklenince, olay g; çekçilikten giderek uzaklaşan bir boyut kazandı.
Berlitz’in kitabında gizemli biçimde verilen örnekler, deniz kuvvetleri arşivleri ve sigorta belgelerinin incelenmesiyle gizemlerini büyük ölçüde kaybettiler. Ancak Kusche de, kitabının adından beklenildiği gibi birçok geminin ve uçağın kayboluş nedenini açıklıyamadı ve yorumu büyük ölçüde okuyucuya bırakmış oldu. Fakat Kusche’nin en olumlu yönü, bu yönü de açık bir dille gündeme getirmiş olmasıydı. Bermuda Üçgeni ile ilgili kayıtlar yeni dünyanın keşfedildiği tarihlere kadar uzanmaktadır.
Kristof Kolomb, Karayib Denizi’nden Avrupa’ya geri dönerken, pusula ibresinin bu bölgede Kuzey Yıldızı’nı göstermeyip, büyük ölçüde saptığını seyir defterine işlemişti. Olağanüstü kayıtların bulunduğu sayısız seyir defteri, bugüne dek tarihçiler tarafından farklı biçimlerde yorumlanmıştır ve yorumlanmaktadır.
Fransız deniz araştırıcısı Jacques-Yves Caus-teau bir raporunda, güvenilir deniz haritalarının bulunmadığı bu bölgede seyretmenin, oldukça riskli olduğunu vurgulamıştı. Causteau ve Kusc-he’nin gözlemleri büyük ölçüde birbirini tutmaktadır: Kazaların çoğunda hava koşulları etkin bir rol oynamıştır. Tropik sıcağında ısınmış su kütlelerinin enerjilerinin, bu bölgede eşine rastlanması zor olan kuvvetleri açığa çıkarma olasılığı vardır. Bunlar da büyük hortumların ve fırtınaların odaklarını oluşturacaklardır. Bu merkezlerin 50 km. uzağında, hava akımlarının 40 km/saat’lik maksimum hızlara ulaşması mümkündür. 1979 yılında Karayib’i etkisi altına alan iki hortum, oldukça büyük hasara yol açmış ve arkasında harabeler bırakmıştır. Bunlardan “David” adı verilen hortum, Haiti Adası’nda bir uçağı olduğu yerden havalandırarak, yakındaki bir uçak hangarının çatısına fırlatmıştır. Bu hortum, tropik deniz üzerinde öylesine enerjiyle yüklenmiştir ki, uzantıları 16 gün sonra, 12.000 km. uzaklıktaki Norveç kıyılarında görülmüştür. Bu tür fırtınaların merkezine özel keşif uçaklarıyla giren pilotların raporları okunduğunda normal gemi veya uçakların birdenbire böylesine güçlü bir doğa olayına yakalandıklarında kurtulma şanslarının sıfıra yaklaştığını anlamak pek zor olmamaktadır. Gazeteci Tim Cahili, bu tür bir uçakta geçen anısını şöyle anlatmaktadır: “Uçak, sanki değişik güçler tarafından parçalanırcasına çekiliyordu. Uçağın ön ve arka kısımlarının birbirinden ayrılacaklarını zannettim. Pilotun gösterge ve aletlerini kontrol etmesi ve uçuş mühendisinin radarı değerlendirmesi mümkün değildi.” Büyük girdaplarda, deniz hareketlerinde ve buna ek olarak güçlü elektrostatik alanlarda (örneğin volkanik olaylar veya zelzeleler sonucu oluşan),
30
elektronik göstergelerde değişik boyutlarda malar olduğu bilinmektedir. Yıldırım düşm de elektroniği oldukça kuvvetli bir biçimde kilemöktedir.
Bugün. Karayib Bölgesi’nde güçlü ver reketlerinin ve jeolojik kuvvetlerin varlığı !: mekte ve volkanologlar, yüksek basınç ku lerinin günün birinde patlamalarla serbest geçebilecekleri olasılığını vurgulamaktadı Şimdiye dek gemi ve uçak enkazlarının bul mayısı ise şöyle açıklanmaktadır:
Burada Atlantik Denizi’nin ekvatoral a tıları devreye girmektedir. Meksika Körfezi’: sıcak akımlar nedeni ile enerjiyle yüklenen kütleleri, Golfstrim olarak Küba ve Florida arasından Atlantik Denizi’ne dökülmektedir. \ lasık 80 km. eninde ve 500 m’ye yaklaşan derinlikte olan bu akıntı, saatte 240 milyar lirk su kütlesini taşvııaktadır.
Böylesine güçlü bir akıntının, enkazı, yerinden yüzlerce km. uzağa taşıyabileceği ğaldır. Deniz tabanında meydana gelen har ler sonucu, Florida ve Bahama adaları arası hiçbir deniz haritasında bulunmayan kum ti leri ve uçurumlar ortaya çıkmakta ve bunl ginç bir biçimde yer değiştirmektedirler. D deki akıntılar nedeniyle umulmadık yerli umulmadık enkazlar ortaya çıkmakta ve , kez define arayıcılarının zengin olmalarına açmaktadır. Deniz araştırmacısı Causteau, kı ya değişik bir açıdan da bakmaktadır. Tropild l?rda mercanların büyüme hızının çok yür olması (senede 1.5 cm’ye kadar) nedeniylej tıkların bulunması çok güçleşmektedir.
Karayib’teki araştırmaları sırasında d teau. 300 yıl önce batmış olan bir İspanyol misinin kalıntısını 5 m’ye varan kalınlıktaki mercan blokunun altında bulabilmiştir. Bu araştırmalar ancak çok kuvvetli metal det’ leri veya bu amaca yönelik donatılmış ve ı» tirilmiş özel mayın tarama gemileri yardır^ yürütülebilmektedir. Bermuda Üçgeni sadec fine arayıcıları tarafından gözaltında tutul kalmamaktadır. Dünyanın başka hiçbir t. keşif uçakları ve uydular tarafından bu derıS ğun bir kontrol altında bulunmamaktadır, luların konu hakkında oldukça ketum dav larına karşılık, askeri uzmanlar ışık tutu açıklamada bulunmaktadırlar: Amerikalıla bölgede tedirgin eden, hayal gücü geniş I lerin sandığı gibi dış dünya güçleri veya meyen uçan cisimler değil, Küba’daki, Sı ler’e ait roket rampalarıdır.