BESMELE İLE BAŞLAMAK

BESMELE İLE BAŞLAMAK
Her iş ve her hususta, başlarken Allah’a sığınmak mü’minin güzel vazifelerindendir. Bu durum ‘Füyuzât-ı İlâhiye’yi kesbe de vesiledir. Allah’ın tecelli ve füyuzâtına mani olan herşeyden Allah’a sığınmak da ‘İstiaze’dir.

İş ve söze Besmele ile başlamak, ‘Marifetullah’a da vesiledir.

Şeytan, fitne ve fesadını icra ederek mü’minin kalbini istilâya çalışır. Bu, onun tabiî ve aslî vazifesidir. Bu sebeple istiâzeyi ihmal etmek en büyük gaflettir.

Şeytanın giremeyeceği kalp, ‘ârif-i billah’ olan marifet ehli, Hak dostu mü’minin kalbidir. Onun korktuğu ve ürktüğü kişi ‘Arif’ kişidir. Çünkü onda zuhur eden ‘Hald-kat-ı Muhammedi’dir.

Kul, Rabb’ına bu şekilde sığınınca, yani (“Euzu”yu okuyunca), Cenab-ı Hak da, “Rahman vc Rahim olan Allah’ın adı ile başlarım”, dememizi istiyor; ‘Besmele’ okumamızı…

İyi bil ki, Besmele olmayan iş başsız olur; hafife alıp, ne olacak deme.

İnsanın, kendisinin büyük bir kâinat olduğunu ve kendisinde mevcut olan varidatı düşünüp “Ben kimim, nereden geldim, nereye gideceğim? Bu âleme gelmem benim irademle olmamış…”, diyerek hakikatlere nüfuz etmesi, onun başta gelen vazifelerindendir. Bu hal ise ‘Besmele’ ile mümkündür.

İslâm’ın, ‘Besmele’ ile işe başlanmasını emretmesinin büyük hikmetleri vardır. Düşün ve anla! Süleyman Çelebi, “Allah âdın zikredelim evvelâ/Vacip oldur cümle işte her kula”, demek suretiyle Allah’ın adının her an zikredilmesinin gerekliliğini ifade eder.

Besmele’deki nükte; tabiatta ne varsa bütün bunların Cenab-ı Vacibü’l-Vücud’u hatırlatmasını ima ve işaret etmektir. Şöyle ki: Besmele’siz Kur’ân âyetleri okunmadığına göre ve bu âyetler de bu muazzam kâinatı anlatan deliller olduğuna göre ve de kâinat, Kur’ân’ın bir nüshası olduğuna göre; o halde, her varlık bir âyet ve bir delil makamın -dadır. Yani Allah’ı hatırlatan, okutan ve ispatlayan bir delildir.

İyi bil ki, Besmele’yi ihlâsla ve samimiyetle okuyan bir nefis; sonunda kâinatı, eşyayı, eşyadaki incelikleri ve onda tecelli eden Hakk’ı tanıyacaktır.

“Her varlık Allah’ın âyetidir”; “Her âyet de Besmele ile okunur”, dedik. Şimdi şu misâle bak ve düşün:

“Hem ölü arz (Kudretimize ve ölüleri dirilttiğimize delalet eden) bir alâmettir. Onlara biz, (yağmur sebebiyle) hayat verdik. Ondan daneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar” 1 .

Ve yine; “Gece de kudretimize delâlet eden bir alâmettir onlara. Ondan gündüzü soyar çıkarırız. Bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlardır”

Bu âyetlerde, ölü arzın ve gecenin âyet (delil) olduğu beyan ediliyor. Her âyet Besmele ile okunduğuna göre her şeyi Besmele ile tefekkür, eşyanın hakikatini kavramak olur ki, gerçek bilgi de budur. ‘Marifetullah’ budur. Hakk’ı tanımak (Onsuz hiçbir varlığın olamayacağını kavramak) budur. ‘Herşeyden Hak görülür’ sırrına ermek budur.

Kısaca Besmele, Kur’ân’ın bir nüshası olan kâinatın ve onda mevcut olan herşeyin anahtarıdır.

Ey insan, şimdi iyi dinle; şeytanın mekrinden, hile ve desisesinden emin olmak, eşyanın hakikatini anlamak, Hakk’ı tanımak ve ehl-i mârifet olmak istiyorsan, “Euzu Besmele” senin de dilinin ve kalbinin anahtarı olsun. •

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*