Beynin en büyük husûsiyetleri

Beynin en büyük husûsiyetleribeyin

 

Beynin en büyük husûsiyetlerinden bir tanesi öğrenme hâdisesinin merkezi olmasıdır. Öğrenme, beynimizde nasıl gerçekleşir? Öğrenilen bir bilgi nasıl hafızada tutulur? Bir bilgi beyinde nasıl muamele görür? Bu suallerin cevaplarını verebilmek için beynin yapısına ve işleyişine bakmak gerekir.
Beyin, vücûdumuzun ve vücûdumuzdaki her türlü fonksiyonun kumanda uzvudur, idâre merkezidir. Cenâb-ı Hakk’ın insanın mevcudiyetiyle doğrudan alâkalı olarak halk ettiği bu mühim uzvumuzun yapısı ve işleyişi bütün zamanlarda insanların dikkatini çekmiş ve araştırmalara sebep olmuştur. Beyin, çok değerli ve hassas bir yapıya sahip olduğu için kafatası gibi sağlam bir yapının içinde korunmaktadır. Ortalama bir buçuk kg. ağırlığındadır. Kıvrımlı bir yapıdadır. Beyinle alâkalı günümüzde birtakım İlmî bilgiler mevcuttur, ancak hâlâ tamamen bilinememekte ve üzerindeki araştırmalar devam etmektedir. Beyinle alâkalı son bilgilerin ışığında, beyin ve öğrenme münâsebetini inceleyeceğiz. Beynin en büyük husûsiyetlerinden bir tanesi öğrenme hâdisesinin merkezi olmasıdır. Öğrenme, beynimizde nasıl gerçekleşir? Öğrenilen bir bilgi nasıl
hâfızada tutulur? Bir bilgi beyinde nasıl muamele görür?
Bu suallerin cevaplarını verebilmek için beynin yapısına ve işleyişine bakmak gerekir.
(t
Beyin, vücûdumuzun ve vücûdumuzdaki her türlü fonksiyonun ıdâre merkezidir.
Beynimizin çalışma prensibini kabaca şu şekilde açıklayabiliriz. Duyu (hâsse) uzuvlarımızdan (organlarımızdan) sinir hücreleri vasıtasıyla gelen bilgiler beyin tarafından işlenir. Alınan kararlar tekrar emir olarak sinir hücreleri vasıtasıyla uzuvlara ulaşır ve davranış meydana gelir.
Beynin kendi içinde çeşitli alanlarda ihtisaslaşmış kısımları vardır. Beynin kısımları belli vazifeler bakımından müteferriktir, ancak hepsi birbiriyle haberleşme halinde, iç içe ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Beynin yapısının anlaşılması için birkaç basit sınıflandırma yapabiliriz. Beyni içten dışa doğru üç tabaka halinde inceleyebiliriz. En iç kısımda merkezî çekirdek (iç beyin) tabakası bulunur. İkinci tabaka limbik sistemden oluşan orta beyindir. Üçüncü tabaka (beynin en dış kısmı) ise beynin müdürü mevkiindeki serebrumdur. Bu yazımızda en iç tabakadan başlayarak dışa doğru bir yolculuğa çıkacağız ve öğrenmeyle alâkalı bazı kısımların üzerinde bilhassa duracağız.
Öğrenmede beynin bütün kısımları aktif olmakla beraber bilhassa birkaçı çok mühimdir. Merkezî çekirdekte bulunan yapılardan bir tanesi vardır ki bu yapı beyin sapından (omuriliğin bittiği yer yani ensemiz) başlayarak merkezî çekirdek üzerinden geçen retikü- ler sistemdir. Retiküler sistem bir nöron (sinir hücresi) ağından ibarettir. Öğrenme için ön şartlardan biri olan uyanıklık ve dikkati bu.-sistem sağlar. Şöyle ki; duyu (hâsse) uzuvlarımızdan (organlarımızdan) gelen sinyaller retiküler sistemden geçer. Eğer retiküler sisteme sabit (düzenli) şiddette ikaz gelirse uykumuz gelir. Ancak farklı farklı şiddette ikaz sinyalleri gelirse uyanık kail- rız. Uyanık kalabilmemiz ve dikka- timizi toplayabilmemiz ¡çin duyu- lardan (hâsselerden) gelen sinyal- lerin kuvvetli veya farklı farklı ol- ması gerekir. Yatarak kitap oku- duğumuzda veya normalden da- ha sıcak bir odada çalıştığımızda uykumuzun gelmesi, buraya zayıf ve aynı seviyede sinyallerin gitme- si sebebiyledir, □erslerde dik otur- manın muallim ve mütehassıslar tarafından şiddetle işaret edilmesi bu sebepledir. Aksi takdirde uy- kumuz gelir, dikkatimizi toplaya- mayız, dolayısıyla öğrenme ger- çekleşmez.
Orta beyin (limbik sistem), duygular ve hâfızayla ilgilidir. Buradaki hipokampüs, hafızanın merkezidir, ؟eşitli öğrenme kanallarından bize ulaşan bilgiler, verdiğimiz ehemmiyet derecesine göre kaydolmaktadır. Merak ve alâka duymadığımız, ehemmiyet vermediğimiz; kısaca duyguların hareket- lenmediği durumlarda gelen bilgiler düşük frekanslı elektrik sinyalleri şeklindedir.
Hislerin içinde olmadığı öğrenmeler hâfızada çok fazla kalamamaktadır. 20 yaşın üzerinde bir kişiye, doğumdan ٦٥ yaşına kadar olan çağla İlgili hatırla- dıklarından bazılarını söylemesi istense; anlatacağı şeyler, içinde duygu (his) barındıran hâdiselerdir. Si- yah bir köpeğin kendisini evine kadar kovalamasında, oyun oynarken komşunun camını kırmasında, çalış- madiği halde tahtaya kaldırıldığında hissettiği korku ve heyecan sebebiyle yıllar sonra bile bu hâdiseyi ha- tırlayabilir. Bayramda başka bir şehirdeki akrabasına gitmesinde, birilerinin kendisine hediye almasında mutluluk hissin؛; kavga ettiğinde velisinin çağırılma- sında İse utanma hissin! yaşadığı için bu hâdiseleri uzun yıllar hatırlayabilir. Hissin (duygunun) olmadığı öğrenmelerde ise ehemmiyet atfetme veya tekrar et-
me söz konusudur. Meselâ dört işlemi öğrenir ve hayatımızın sonuna kadar kullanırız.
İnsanın mevzuya alâkasının çekilemediği, merakının uyandırılamadığı ve mevzunun zevkli ve sevilebilir hale getirilemediği öğretme/öğrenme faaliyetinin başarıya ulaşamaması, hipokampüsün uyarılamama- sıyla alâkalıdır. Üzerinde ‘merak’ ve ,alâka’ etiketi taşımayan bilgilerin beyne girmek için gerekli vizeyi alması mümkün değildir. Bu yüzden de “Merak, ilmin hocasıdır” denilmiştir.
Beynin içten dışa doğru üçüncü tabakası, en yüksek muamele merkezi ve beynin en gelişmiş kısmı olan serebrumdur. Serebrumun dış sathına kabuk manasına gelen korteks denir. Korteks önden arkaya doğru bir çizgiyle sağ ve sol yarımküre (lob) şeklinde iki parçaya ayrılır. Sağ lob vücûdun sol tarafını, sol lob ise vücûdun sağ tarafını kontrol eder. Meselâ sağ elimizle alâkalı sinyaller beynimizin sol tarafında muamele görür.
Kâbiliyetleri bakımından her iki yarımküre farklı istidatlara sahiptir. Sol yarımküre (lob); mantık, konuşma, sayılar, yazma, tahlil ve dizi gibi muameleleri icra etmektedir. Sağ lob ise hayal kurma, üç boyutlu düşünme, görüntüler gibi mevzuları gerçekleştirmektedir. Kısaca şunu diyebiliriz: Sol lob kelimelerle ve sayılarla çalışır, mantıkîdir ve bu sebeple yavaş muamele yapar. Çalışmalarında ayağı yere basan, mantık süzgecinden geçmiş olma vardır. Sağ lob ise sanat şekilleri ve görüntülerle çalışır. Tamama bakar ve görür. Resimlerle çalışır. Bu sebeple hızlı muamele yapar.
Doğru olan eğitim sistemi, sağ lobunu da faal bir şekilde kullanan, üreten, düşünen, araştıran kişilerin yetiştirilmesinin hedeflendiği sistemlerdir. Bu sistemde kişiye bilgiler hazır olarak değil, bunun yerine bilgiye ulaşma yolunu gösterip kişinin kendisi bulması sağlanmaktadır. Ayrıca bazı beceri ve kâbiliyetleri kullanmak; sağ lobu harekete geçirdiği gibi talebenin ilgisini çekeceği için yukarıda bahsettiğimiz hipokam- püs kısmına da harekete geçirecektir ve böylece kalıcı öğrenme sağlanmış olacaktır.
Loblardan yalnızca birine hitap eden bir pğrenme yaklaşımı çok da doğru olmayacaktır. Her iki beyin lo- bunu harekete geçirecek pğrenme davranışlarına gi- rilmelidir. Günümüzde aranan insan profili; hem sıra- İl bilgiyi işleyerek mantıkî düşünebilen hem de bilgiyi resimlerle işleyebilen, sezgiyle düşünebilen ve üreten, içtimâî hayatta muvaffak kişilerdir.
Hayatta muvaffak olabilmek için her iki lobumu- zun da aktif kullanılması gerekmektedir. Meselâ kitap okurken her iki lobumuz da faaldir. Çünkü okuma sı- rasında sol lob tarafından işlenilen sözlü mefhumlar, sağ lob tarafından şekil ve resimlere birleştirilir. An- cak televizyon seyrederken sağ lob umûmiyetle pasif- tir. Çünkü televizyonda şekil ve resimler hazır veril- mekte ve sağ lobun faal bir şekilde kullanılmasına fır- sat verilmemektedir. Bu sebepledir ki, televizyon kar- şısında bulunan insanlar verilenlerin tesirinde kalmak- ta ve kendi fikir ve mütâlaasını kaybetmekte ve o programın hedeflediği ve istediği şekilde insanlar hâ- line gelmektedir. Bu menfî durumun neticesi olacak televizyon seyretme yerine bol bol doğru bilgi veren kitapları okumalı, beyin gelişmesini menfî etkileme- mesi ve şahsiyeti köreltmemesi için televizyon seyret- meyi sınırlamalıdır.
Beynin öğrenme ile münâsebeti burada basitçe anlattıklarımızdan çok daha fazladır. Zaten harika bir yapı olarak yaratılmış olan beyinle ilgili bilgiler tama- mıyla anlaşılabilmiş değildir. İlim adamları, normal bir insanın, beyninin var olan kapasitesinin yalnızca % 1 ile % 4’ünü kullanabildiğini ifâde etmektedirler.Beynin en büyük husûsiyetlerinden bir tanesi öğrenme hâdisesinin merkezi olmasıdır. Öğrenme, beynimizde nasıl gerçekleşir? Öğrenilen bir bilgi nasıl hafızada tutulur? Bir bilgi beyinde nasıl muamele görür? Bu suallerin cevaplarını verebilmek için beynin yapısına ve işleyişine bakmak gerekir.
Beyin, vücûdumuzun ve vücûdumuzdaki her türlü fonksiyonun kumanda uzvudur, idâre merkezidir. Cenâb-ı Hakk’ın insanın mevcudiyetiyle doğrudan alâkalı olarak halk ettiği bu mühim uzvumuzun yapısı ve işleyişi bütün zamanlarda insanların dikkatini çekmiş ve araştırmalara sebep olmuştur. Beyin, çok değerli ve hassas bir yapıya sahip olduğu için kafatası gibi sağlam bir yapının içinde korunmaktadır. Ortalama bir buçuk kg. ağırlığındadır. Kıvrımlı bir yapıdadır. Beyinle alâkalı günümüzde birtakım İlmî bilgiler mevcuttur, ancak hâlâ tamamen bilinememekte ve üzerindeki araştırmalar devam etmektedir. Beyinle alâkalı son bilgilerin ışığında, beyin ve öğrenme münâsebetini inceleyeceğiz. Beynin en büyük husûsiyetlerinden bir tanesi öğrenme hâdisesinin merkezi olmasıdır. Öğrenme, beynimizde nasıl gerçekleşir? Öğrenilen bir bilgi nasıl
hâfızada tutulur? Bir bilgi beyinde nasıl muamele görür?
Bu suallerin cevaplarını verebilmek için beynin yapısına ve işleyişine bakmak gerekir.
(t
Beyin, vücûdumuzun ve vücûdumuzdaki her türlü fonksiyonun ıdâre merkezidir.
Beynimizin çalışma prensibini kabaca şu şekilde açıklayabiliriz. Duyu (hâsse) uzuvlarımızdan (organlarımızdan) sinir hücreleri vasıtasıyla gelen bilgiler beyin tarafından işlenir. Alınan kararlar tekrar emir olarak sinir hücreleri vasıtasıyla uzuvlara ulaşır ve davranış meydana gelir.
Beynin kendi içinde çeşitli alanlarda ihtisaslaşmış kısımları vardır. Beynin kısımları belli vazifeler bakımından müteferriktir, ancak hepsi birbiriyle haberleşme halinde, iç içe ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Beynin yapısının anlaşılması için birkaç basit sınıflandırma yapabiliriz. Beyni içten dışa doğru üç tabaka halinde inceleyebiliriz. En iç kısımda merkezî çekirdek (iç beyin) tabakası bulunur. İkinci tabaka limbik sistemden oluşan orta beyindir. Üçüncü tabaka (beynin en dış kısmı) ise beynin müdürü mevkiindeki serebrumdur. Bu yazımızda en iç tabakadan başlayarak dışa doğru bir yolculuğa çıkacağız ve öğrenmeyle alâkalı bazı kısımların üzerinde bilhassa duracağız.
Öğrenmede beynin bütün kısımları aktif olmakla beraber bilhassa birkaçı çok mühimdir. Merkezî çekirdekte bulunan yapılardan bir tanesi vardır ki bu yapı beyin sapından (omuriliğin bittiği yer yani ensemiz) başlayarak merkezî çekirdek üzerinden geçen retikü- ler sistemdir. Retiküler sistem bir nöron (sinir hücresi) ağından ibarettir. Öğrenme için ön şartlardan biri olan uyanıklık ve dikkati bu.-sistem sağlar. Şöyle ki; duyu (hâsse) uzuvlarımızdan (organlarımızdan) gelen sinyaller retiküler sistemden geçer. Eğer retiküler sisteme sabit (düzenli) şiddette ikaz gelirse uykumuz gelir. Ancak farklı farklı şiddette ikaz sinyalleri gelirse uyanık kail- rız. Uyanık kalabilmemiz ve dikka- timizi toplayabilmemiz ¡çin duyu- lardan (hâsselerden) gelen sinyal- lerin kuvvetli veya farklı farklı ol- ması gerekir. Yatarak kitap oku- duğumuzda veya normalden da- ha sıcak bir odada çalıştığımızda uykumuzun gelmesi, buraya zayıf ve aynı seviyede sinyallerin gitme- si sebebiyledir, □erslerde dik otur- manın muallim ve mütehassıslar tarafından şiddetle işaret edilmesi bu sebepledir. Aksi takdirde uy- kumuz gelir, dikkatimizi toplaya- mayız, dolayısıyla öğrenme ger- çekleşmez.
Orta beyin (limbik sistem), duygular ve hâfızayla ilgilidir. Buradaki hipokampüs, hafızanın merkezidir, ؟eşitli öğrenme kanallarından bize ulaşan bilgiler, verdiğimiz ehemmiyet derecesine göre kaydolmaktadır. Merak ve alâka duymadığımız, ehemmiyet vermediğimiz; kısaca duyguların hareket- lenmediği durumlarda gelen bilgiler düşük frekanslı elektrik sinyalleri şeklindedir.
Hislerin içinde olmadığı öğrenmeler hâfızada çok fazla kalamamaktadır. 20 yaşın üzerinde bir kişiye, doğumdan ٦٥ yaşına kadar olan çağla İlgili hatırla- dıklarından bazılarını söylemesi istense; anlatacağı şeyler, içinde duygu (his) barındıran hâdiselerdir. Si- yah bir köpeğin kendisini evine kadar kovalamasında, oyun oynarken komşunun camını kırmasında, çalış- madiği halde tahtaya kaldırıldığında hissettiği korku ve heyecan sebebiyle yıllar sonra bile bu hâdiseyi ha- tırlayabilir. Bayramda başka bir şehirdeki akrabasına gitmesinde, birilerinin kendisine hediye almasında mutluluk hissin؛; kavga ettiğinde velisinin çağırılma- sında İse utanma hissin! yaşadığı için bu hâdiseleri uzun yıllar hatırlayabilir. Hissin (duygunun) olmadığı öğrenmelerde ise ehemmiyet atfetme veya tekrar et-
me söz konusudur. Meselâ dört işlemi öğrenir ve hayatımızın sonuna kadar kullanırız.
İnsanın mevzuya alâkasının çekilemediği, merakının uyandırılamadığı ve mevzunun zevkli ve sevilebilir hale getirilemediği öğretme/öğrenme faaliyetinin başarıya ulaşamaması, hipokampüsün uyarılamama- sıyla alâkalıdır. Üzerinde ‘merak’ ve ,alâka’ etiketi taşımayan bilgilerin beyne girmek için gerekli vizeyi alması mümkün değildir. Bu yüzden de “Merak, ilmin hocasıdır” denilmiştir.
Beynin içten dışa doğru üçüncü tabakası, en yüksek muamele merkezi ve beynin en gelişmiş kısmı olan serebrumdur. Serebrumun dış sathına kabuk manasına gelen korteks denir. Korteks önden arkaya doğru bir çizgiyle sağ ve sol yarımküre (lob) şeklinde iki parçaya ayrılır. Sağ lob vücûdun sol tarafını, sol lob ise vücûdun sağ tarafını kontrol eder. Meselâ sağ elimizle alâkalı sinyaller beynimizin sol tarafında muamele görür.
Kâbiliyetleri bakımından her iki yarımküre farklı istidatlara sahiptir. Sol yarımküre (lob); mantık, konuşma, sayılar, yazma, tahlil ve dizi gibi muameleleri icra etmektedir. Sağ lob ise hayal kurma, üç boyutlu düşünme, görüntüler gibi mevzuları gerçekleştirmektedir. Kısaca şunu diyebiliriz: Sol lob kelimelerle ve sayılarla çalışır, mantıkîdir ve bu sebeple yavaş muamele yapar. Çalışmalarında ayağı yere basan, mantık süzgecinden geçmiş olma vardır. Sağ lob ise sanat şekilleri ve görüntülerle çalışır. Tamama bakar ve görür. Resimlerle çalışır. Bu sebeple hızlı muamele yapar.
Doğru olan eğitim sistemi, sağ lobunu da faal bir şekilde kullanan, üreten, düşünen, araştıran kişilerin yetiştirilmesinin hedeflendiği sistemlerdir. Bu sistemde kişiye bilgiler hazır olarak değil, bunun yerine bilgiye ulaşma yolunu gösterip kişinin kendisi bulması sağlanmaktadır. Ayrıca bazı beceri ve kâbiliyetleri kullanmak; sağ lobu harekete geçirdiği gibi talebenin ilgisini çekeceği için yukarıda bahsettiğimiz hipokam- püs kısmına da harekete geçirecektir ve böylece kalıcı öğrenme sağlanmış olacaktır.
Loblardan yalnızca birine hitap eden bir pğrenme yaklaşımı çok da doğru olmayacaktır. Her iki beyin lo- bunu harekete geçirecek pğrenme davranışlarına gi- rilmelidir. Günümüzde aranan insan profili; hem sıra- İl bilgiyi işleyerek mantıkî düşünebilen hem de bilgiyi resimlerle işleyebilen, sezgiyle düşünebilen ve üreten, içtimâî hayatta muvaffak kişilerdir.
Hayatta muvaffak olabilmek için her iki lobumu- zun da aktif kullanılması gerekmektedir. Meselâ kitap okurken her iki lobumuz da faaldir. Çünkü okuma sı- rasında sol lob tarafından işlenilen sözlü mefhumlar, sağ lob tarafından şekil ve resimlere birleştirilir. An- cak televizyon seyrederken sağ lob umûmiyetle pasif- tir. Çünkü televizyonda şekil ve resimler hazır veril- mekte ve sağ lobun faal bir şekilde kullanılmasına fır- sat verilmemektedir. Bu sebepledir ki, televizyon kar- şısında bulunan insanlar verilenlerin tesirinde kalmak- ta ve kendi fikir ve mütâlaasını kaybetmekte ve o programın hedeflediği ve istediği şekilde insanlar hâ- line gelmektedir. Bu menfî durumun neticesi olacak televizyon seyretme yerine bol bol doğru bilgi veren kitapları okumalı, beyin gelişmesini menfî etkileme- mesi ve şahsiyeti köreltmemesi için televizyon seyret- meyi sınırlamalıdır.
Beynin öğrenme ile münâsebeti burada basitçe anlattıklarımızdan çok daha fazladır. Zaten harika bir yapı olarak yaratılmış olan beyinle ilgili bilgiler tama- mıyla anlaşılabilmiş değildir. İlim adamları, normal bir insanın, beyninin var olan kapasitesinin yalnızca % 1 ile % 4’ünü kullanabildiğini ifâde etmektedirler.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*