BREJNEV VE DURAKLAMA DÖNEMİ
Kruşçev’i işbaşından uzaklaştıran parti oligarşisi, onun yerine Leonid Brejnev’i getirdi. Brejnev’in halkla arası iyi, başlıca tutkuları domino ve av olan bir uzlaşma adayı olarak seçilmiş olduğu söylenir. Oysa, Brejnev, kendinden hiç beklenmeyen siyasal beceriler gösterdi ve 1970 yıllarının ortalarında, karşıtları partinin üst yönetiminden uzaklaştırılmış, bir tür “mini kişiye tapma” kültü, hızla uygulanmaya başlanmıştı.
Uzmanlaşma ve akılcılık. Brejnev’in, komünizmin Sta- lin-sonrası bunalımına başlıca yanıtı, profesyonelleştirme ve akılcılık girişimi oldu. Profesyonelleşmeye (yani uzmanlaşmaya), yönetimin siyasetlerini dikkatle tartışmaya, bürokrasiye hızlanmasını sağlayacak bir biçim kazandırmaya, uzun vadeli stratejilere ağırlık veren Brejnev, ülkeyi XX. yy’ın ikinci yarısına bu yolla ulaştırmayı umuyordu. Geçmişin mantıksızlıkları reddetme girişiminin simgelerinden biri, Lisenko’nun görüşlerinden kesin biçimde vazgeçilmesi oldu.
Ne var ki, akılcılığın öbür yüzü, önceden kestirilemeyen şeylerden ve istikrarsızlıktan nefretti; bu da Brejnev’i, aşağıdan gelecek her türlü reform girişimine büyük bir kuşkuyla bakmaya yöneltiyordu. 1968’de, Çekoslovakya’da Komünist Partisi tarafından başlatılan reform hareketinin (Prag Baharı), Sovyet tankları tarafından ezilmesi, bu tutumu açıkça ortaya koydu. Buna, Batı’da “Brejnev öğretisi” diye adlandırılan şeyin dile getirilmesi eşlik etti: Sovyetler Birliği, sosyalizmin temel ilkeleri tehdit altına girerse, başka ülkelere müdahale etme hakkının olduğunu ileri sürdü.
1966’da Andrey Sinyavski ve Yuri Daniel’in yargılanmaları da, özgürleşme yolundaki reformların duracağını açıkça ortaya koydu. Bu iki romancının suçları, yapıtlarını basılmak için yurt dışına göndermiş olmaktı. Brejnev yönetimi, baskıya yeni bir boyut getirdi: Kuralları çiğnememiş sıradan bir vatandaşın, tutuklanma tehlikesinden korkmasına gerek yoktu.
Yumuşama. Brejnev’in yumuşama siyasetine de, akılcılık ile denetimin birleştirilmesi damgasını vurdu: Brejnev’in amacı ABD’yle ilişkileri düzeltmek ve dünya ticaretinden, gereksinme duyulan ekonomik yararları sağlamak, buna karşılık, toplumsal ve ekonomik denetimi elden kaçırmak tehlikesi bulunduğundan, Sovyet toplumunu pek de dışa açmamaktı. Bu yüzden, ABD başkanları Nixon, Ford ve Carter’la yaptığı birçok zirve toplantısına karşın, Üçüncü Dünya ülkelerinde, Batı’yla Kruşyçev’in başlatmış olduğu rekabeti sürdürdü. Siyasetin felce uğraması. Brejnev’in akılcılık çabaları, çürümüş stalinci sistem içinde kendi kendini ayakta tutacak bir dinamiğin bulunmamasını, ödünleyemedi.
Leonid Brejnev (ortada) ve ABD Başkanı Richard Nixon’m (karşısında), Moskova’da Mayıs 1972’de SALT (Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri) antlaşmalarını imzalamak için buluşmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf. Nükleer silahlara sınırlama getiren bu antlaşmalar, Brejnev’in Batı ‘yla yumuşama siyasetini yansıtıyordu. |
Brejnev dönemi sürerken, parti yönetiminin en üst basamaklarında siyasetin felce uğraması, bu durumu açıkça gözler önüne serdi. Brejnev’in kendisi de, 1970 sonlarında geçirdiği felçten sonra, bir daha sağlığına kavuşamadı. Döneminde, “kadrolara güven” sloganı gereğince, en üst görevlerde çok az personel yenilenmesi- oldu: Sistem “otomatik pilota” bağlanmış görünüyordu.
Rejim karşıtları hareketi. Toplumun durumu, devlet ve partide gün geçtikçe artan durgunluğa uymuyordu. Tam tersine, resmî çevredeki felç durumuna karşılık, Sovyet vatandaşları, kişisel hedeflerinin peşinde koşmakta çok büyük bir eneji gösteriyorlardı. Bu hareketliliğin dışavuruluş biçimlerinden biri, sisteme eleştiriler yöneltmek, reform düşüncelerini tartışmak ve yolsuzlukları açıklamak konusunda yukardan gelecek baskıları göze alan rejim karşıtları hareketi oldu. Hareketin yazarlarının yapıtları “samizdat” (“kendi kendine yayın”) aracılığıyla dolaştırılıyor, el yazmaları elden ele geçiriliyor ya da evlerdeki yazı makineleriyle özenle kopya edilerek çoğaltılıyordu. Karaborsacılar ve gün geçtikçe beliren yeraltı ekonomisinin üyeleri, aynı derecede et- kinleşmişlerdi.
Brejnev’in son yılları. Durgunlaşma, dış siyasette de gözlenmekteydi; Sovyet yönetimi verimsizliği açıkça ortaya çıkan dış siyasetini değiştirme gücünü bulamıyor gibi görünüyordu. SSCB’nin batı kesimine nükleer başlıklı füzelerin yerleştirilmesinin sürdürülmesi, Batı Avrupa’ya güven verme yolunda harcanan önceki çabaları boşa çıkardı. Kruşçev döneminde Çin’le başlamış olan anlaşmazlıksa, sınır bölgelerinde ciddi silahlı çatışmalara tırmandı. Brejnev’in son yıllarında, yıkımla sonuçlanacak bir karar da alındı: 1979 sonlarında, Sovyet birlikleri, Afganistan’a müdahale ettiler ve bir anda kendilerini, hem ekonomik, hem de siyasal yönden son derece pahalıya mal olacak uzun bir savaş batağına batmış buldular.
1980yıllarının başında, uzun süredirtemel sorunlara gösterilen kayıtsızlık, bütün sistemin genel bir bunalıma girmesine yol açtı. Ekonomik büyüme, durma noktasına kadar geriledi. Çok daha tehlikeli olansa, büyüyen toplumsal (gerçekte manevi) bunalımdı. Sovyet toplumu, hem geçmişinden, hem de geleceğinden kopmuş görünüyordu. Geçmişin gerçek bir tartışmasının risklerini göze alamayan Sovyet yönetimi, Stalin’i ne eleştiriyor ne de savunuyor, yalnızca adını anmamakla yetiniyordu. Bolşevikliğin eski düşü, yok olup gitmişti. Sovyet önderlerinin onun yerine koyabildikleri tek şey Rusya Cumhuriyeti’ne (ya da Rusya Federasyonu) ağırlık tanıyan bir ulusçuluktu. Gerek ulusal, gerek kişisel bir gelecek umudu kalmayınca, insanlar, kendi özel kaygılarının içine gömüldüler.
1982 sonunda, Brejnev’in öldüğü sırada, köklü reformlar gerekli olduğu yolunda yaygın bir kanı yerleşmişti. Sonraki iki önder, Yuri Andropov ile Konstantin Çernenko, ancak iki yıl dayanabildiler. Ardından, ülkenin kaderi 1985’te, genç, dinamik bir önderin, Mihail Gorbaçov’un ellerine teslim edildi.
GORBAÇOV VE SSCB’NİN SON İÇ BUNALIMI Gorbaçov, Sovyet sisteminin hastalıkları için hazırladığı reçeteye, perestroyka (“yeniden yapılanma”) adını vermişti. Perestroyka, Sovyetler Birliği için zamanın geçmekte olduğu duygusuna, “ya şimdi ya da hiç” duygusuna dayanıyordu: Ya sosyalizmin vaat ettiklerine ulaşılacak ya da SSCB, önemsiz bir “üçüncü sınıf” devlet durumuna düşecekti. Perestroyka’nın en çarpıcı öğesi, glasrıost (“açıklık”) anlayışıydı. Rusça “ses” sözcüğüyle ilgili olan glasnostun amacı, Sovyet toplu- muna, yapıcı eleştiriler işitme umuduyla, sesini yeniden kazandırmaktı. Buna karşılık Gorbaçov’un ekonomik hedefleri, daha az atılgandı: Brejnev’e özgü akılcılık ile özünde küçük özel işletmeler olan kooperatiflerin yasallaştırılması gibi yenilikçi öğeleri birleştiriyordu.
İç siyasette Gorbaçov, ağırlığın partiden devlete aktarılmasını, yani, seçilmemiş, “yol gösterici” partinin elinde olan iktidar tekelinin, yasama gücünün sorumluluğuna ve hukuk devletine aktarılmasını istiyordu. Dış siyasetteyse, Gorbaçov ve dışişleri bakanı Eduard Şe- varnadze, karşı karşıya gelmek yerine, karşılıklı bağımlılık ve işbirliğini vurgulayan “yeni düşünüş”ün dünya ölçeğinde sözcüleri oldular. Gorbaçov’un tutkulu yeniden yapılanması, sistemin yadsınması değil, leninci ideallere inancı koruyacak kökten bir stalincilikten kurtulma olarak tanımlanıyordu.
Perestroyka’nın gelişmesi. Gorbaçov, bu son derece iddialı programının ana çizgilerini açıkladığı zaman, yurt içinde ve yurt dışında ilk tepki, gerçekten ciddi olduğundan kuşkulanılması oldu. İlk işaretler pek açık değildi. Nisan 1986’da, Çemobil’de patlak veren nükleer “faciada”, gizlilik ile cılız açıklama girişimleri birbirine geçmiş durumdaydı. Bununla birlikte, Gorbaçov’un Çernobil’i eski düzenin günahlarının bir simgesi olarak kullanması ve “neredeyse” tam bir açıklama siyaseti üstünde ayak diremesi, glasnostun onurunu kurtardı.
1986 sonunda Gorbaçov, Gorki (Nijni Novgorod) kentinde yaşamını gözaltında (iç sürgün) sürdüren Andrey Saharov’u serbest bıraktırdı. Saharov, Brejnev döneminde rejim karşıtlığıyla ve insan haklarını korkusuzca savunmasıyla ün salmış parlak bir bilim adamıydı. Brej^ nev yönetimi onu, Afganistan’ın istilası sırasında Gor- ki’ye sürerek susturmuştu.
Kökten reformların en açık sözlü savunucusu Boris Yeltsin’in, 1987 sonbaharında politbürodaki görevlerinden alınması, Batı’da perestroykanın yavaşlamakta olduğu yolundaki görüşleri doğrular gibi olduysa da, 1988’de, Gorbaçov reformlarının gerçekliği konusundaki bütün kuşkular silindi. Glasnost bütün hızıyla ilerliyor, yalnızca Stalin döneminin suçlarını ortaya dökmekle kalmayıp, ülkenin içinde bulunduğu bunalımın korkunç boyutlarını cfa açıkça gözler önüne seriyordu.