ÇALIŞMA

ÇALIŞMAimages

ÇALIŞMA

Sanatçının veya zanaat erbabının bir işi veya bir eseri meydana getirmesi,her insanın hayatını kazanmak için bir iş yapması, ekonomik sermaya karşıtı bir kavram olarak emeğin harcanması hep aynı terimle ifade edilir: çalışma. Değişik nitelikte çeşitli etkinlikleri ifade eden ve çelişkili tutumlara yol açan bu kavram günümüzde özellikle Batılı veya Batılılaşmış toplumlann kimliğini belirtmektedir denebilir. Nitekim bilimler, uygulamalar ve kurumlar hep onun çevresinde gelişmiştir.
«Adem ve Havva çalışırken», «Çalışma» sözcüğü çok geniş anlamlı bir sözcüktür. Bir insa-Maître Bertram’m tablosu nin, bir hayvanın, bir makinenin emek vererek iş yapmasını ifa-(1379; Sanat Galerisi, Hamburg). ecJer; hatta bir tahtanın zamanla kuruyarak durum değiştirirse bile onunla ifade edilir. Daha bir filozofça söylemek gerekirse, Bergson’un deyişiyle söylenecek olursa modern dünya, yaratıcı iş yapabilen insanoğlunun (Homo faber) eser yapma ve yaratma olanağındaki eşsiz gelişme ile çalışan bu yaratığın (Animat ta-borans) başarılı, fakat ağzından çıkmış tüketim taşkınlığı arasındaki aykırılıkla belirginleşmektedir.

EMEK VE İŞ

Amerikalı filozof Hannah Arendt, «İnsanlık Durumu» (The Hu-man Condition) adlı eserinde emek ve iş arasındaki zıtlığın analizini, tüm Avrupa dillerinde görülen ikili bir etimolojik farka göre yapar: Yunanca’da poiein / ergazestai, Latince’de laborare / face-re, İngilizce’de lahor / work, Almanca’da arbeiten / Mirken. Bunların
hepsi o dillerde çalışma, emek, iş ve eser anlamına gelen ke. lerdir. Bu açıdan yaklaşılırsa çalışma sürekli tekrarlanan g. ihtiyaç çemberine girerken, iş, tabiattan kesin şekilde ay: olan sunî bir dünyanın kalıcı parçasının ifadesidir.

Antikçağ

Uygulamada hemen tamamen köleleri ilgilendiren çalışc; nusu, Yunan yurttaşı için kuramsal bir sorun olmamakla fa:: yine de tamamen ortadan kalkmış sayılamazdı. Bir acı ve e olarak algılanan çalışma, mecburiyet kategorisine giriyorci: le, yenilmiş birisi olduğu için zincirlenerek kölelere ait, ya: görülen işlere koşulabilirdi. insanlar siyasî özgürlüğe anca runluluklardan kurtuldukları ölçüde kavuşabilirlerdi ve eğ naatkârlar yurttaş olarak kabul edilıyorlarsa bu çalışmalan sinde değil, ona rağmendi.

Platon’un Devlet’te (Politeia) yaptığı ideal şehir devleti t üretim mecburiyetinin bir sonucu olan iş bölümüne göre mesleklerin dağılımına göredir: ülke topraklarının kalıcı ve; li tamamlayıcılığı yeterlilik ilkesine göre belirlenirken he arzuları profesyonellik dışı bir rekabet içinde çerçevelenir. Bilgeliğin tutarlılığı ve sarsılmazlığı, ekonomik olarak kene dine yeterlilik idealinden kaynaklanmaktaydı.

Aynı şekile Aristoteles de krematistiği analiz ederken, bir çı olarak, tabiattan kaynaklanan ihtiyaçların tatmini için â; sırf para kazanmış olmak için para kazanmayı reddeder. 3 ranışta tabiî olandan ayrılan bir yan sözkonusudur, çünkü a mecbur ettiği ihtiyaçların normatif bir karakteri vardır. Süre; rarlanma özelliğiyle canlıyı geçmişteki tatminlerinden uzs rıp arındırarak belli bir zamanlılık düzenine bağlar. Buna r arzuların sınırsızlığı siyasî zorbalığı özendirir; bu da ihtıy tatmininin insanoğlunun gerçek varlığının şekillenmesine mesi gerekirken, kullanım değerinin niteliğini ve özünü, ırr rı (zenginliği) ahlak dışı bir biçimde kullanarak devleti d tehditi altına sokan ve dünyayla olan ilişkisinde yanlışlık i içinde ve zamandan kopuk bir hale getiren, sonu olmayan niteliğindeki krematistikle (zenginlik için zenginlik arama: min olamayan arayışıyla) bozmak demektir.

Genellikle Hesiodos’un İşler ve Günler adlı eserini okuri lışmanın kutsanması anlamında bir şeyler bulunacağı um1, irin özü, iki mücadeleyi birbirinden ayırmaya yöneliktir: dan kötü olanı savaştır, iyi olanı ise bir meslek bütününü sindeki rekabettir. Çanakçıyı, dilenciyi ve hatta şairi bu a: birbirlerinden ayırmayan bu olumlu yarışmanın mükâfa kemmelliği yakalamaktır: kendi içindeki en iyiyi bulup ç:i en iyiye ulaşmak sözkonusudur ve Platon da bu öğretiden kar. Burada çalışma, doğanın insanın varlığına ihsan ettiğ: kuvveti tamamlayıp gelişmesi ölçüsünde Homeros’da ox bi utanç verici değildir; ama bu ancak mecbur edildiği zo: rı aşabildiği ölçüde mümkündür ve işte insanoğlunu aş= da bu bağımlılıktır. Peki ama aşağılık işleri kim yapacakt odos tabiada uyum halinde ve mevsimlere uygun olarak çalışmanın şiirsel değerini vurgularken, ergon (iş) ile, köle; vana veya «satın alınmış, ama evlenilmemiş» bir kadına k tirilecek ponos (angarya) farkını da ortaya atar. Demek k çalışan insan köle ile savaşçı arasında bir aracıdır, ama ra de öbürüdür; böylelikle Yunan metinlerinde nitelik olara çok farklı olan faaliyetlerin aynı deyim altında birleştiril; sık sık şahit oluruz.

Modern zamanlar

Siyasî, ekonomik ve entelektüel faktörler ancak sons: nırsız bir öğrenme ve bilme arzusuna bağlı olarak, ama ç. şekillenen teknik gelişmelerle kendi bileşimleri içersinde sanayileşmiş bir dünyayı oluşturmaya devam eden sür bir atılım vermek üzere kurumlaşabildiler. Ortaçağ’dak; lüğün temsil ettiği kendi kendine yeterli olma bütünlüğü: puş; insanların, düşüncelerin ve üretilenlerin gezegenimi: deki hareketliliğine paralel olarak gerçekleşti: yeni gelişe rı gidermek için paraya duyulan ihtiyaç yeni tarlaların a<

(ve böylelikle toprak köleliğinin sona ermesini) hızlandır lumsal görüntüdeki sivrilikleri törpüledi ve yeni yer alışveriş merkezleri niteliğindeki şehirleşmeler ortaya çı

Bu olağanüstü boyudardaki hareket, hareket düşün< bir yenilenmeyle birlikte gerçekleşti: gerçeğin matemat meşinin ve «doğanın efendileri ve sahipleri» olmak biç Descartesçı düzen içinde varolan o mükemmel teknik güç, dünya düzenini kökten değiştirdi ve Aristoteles’in i ve erekçi kozmosu yerini Galileici sonsuz bir evrene bu
İÇİNDEKİLER

EMEK VE İŞ İHSAN ÇALIŞMASININ ÖZELLİĞİ FELSEFÎ DÜŞÜNCE ÇALIŞMANIN BİLİMSEL ORGANİZASYONU TOPLUMUN TEMEL FAALİYETİ İŞ SAĞLIĞI

• yaratıcılık ile çalışma yorgunluğunun giderilmesi ara-—ûmkün olan tamamlayıcılık sorunu hemencecik ortaya a yeni bir sınıfın, yani burjuvazinin hâkimiyetinin ger-r – eve başlamasıyla birlikte de çözümü bulunmuştu. Bu sı-.ı’r-üğini, dolayısıyla iktidarını paradan alır ve bu para da .: r.r. el değiştirmesinin, yani ticaretin gelişmesiyle artar; bu :i – ie bu sınıf hem üretimin, hem de ticaretin hızlandırılmalıdan ilgilidir. Aristokrasinin işsizlik ve aylaklığın yücel-t-, -.t dişkin düşüncelerinden kopan burjuvazi, bunun zıddı ummanın değerini yüceltti ve en büyük sorunu da bunun relirlemek oldu.

4SAN ÇALIŞMASININ ÖZELLİĞİ

.: Boşluğuna İlişkin Yeni Deneyler» (Experiences Nouvelles :-a Vide, 1647) adlı eserinin önsözünde Pascal, hayvanın -,;-yle insanın aklını birbirinden ayırır. Arıların yaptıkları .;; binlerce yıldan beri hiç değişmemiştir: burada kendili-

– – değişmez, tekrarlanan ve mecburiyetten doğan «sınırlı i-rjr;ellik» söz konusudur. Akıl ise bunun tam tersine, sürek–t ~ek zorundadır. Hafıza ve dilden yararlanarak hiç durma-

; -pikler yaratır ve insanoğlunu, tarihin ve gelişmenin kay-:-îh bir biriktirme sürecine sokar. Bu gelişme kavramı I ,-y‘da en çarpıcı biçimde, yani en maddî ve en mekanik j ‘ “.s. bilinçlendirici bir paradigma işlevi görür; çalışmanın ıraç ve imkânlarının geliştirilmesi de insanoğlunun muaz-:: raları sayesinde mümkün olmuştur.

. -ırasının görüntüsünü taşıyan yaratılanın bizzat kendisi de :.ir ve bu yaratılan, bizatihi çalışma içinde ortaya çıkar.

ü ve beyin

! *: < Dünya Vatandaşlığı Amacına Yönelik Bir Genel Tarih Dü-. îdee zu Einer Allgemeiner Geschichte in Weltbürger-

– ■ .-.bsicht) adlı eserinde tarihe, o olmazsa insanoğlunun -_::_^deki hayatının hiçbir değer ifade etmeyeceği bir an-

-.-Cemeye çalışır. Bunun için de Aristoteles’in erekçiliğini, _ -ııiatm hiçbir şeyi boşu boşuna yapmadığına ilişkin öğre-aniden ele alır; bir organizmanın bütün parçalarının, .<. zrlan üreten, besleyen ve onaran her şeyin hayatları açı-zar. sır araç olduğunu ileri sürer. Bu ölçüden yola çıkıldığın–:: ;rgan, bu bütünün gerçekleşmesindeki işleviyle açıkla-“îTİın anlamını düşünmemiz için Kant bizden «sanki» ta-

– sanın oluşumunu tamamlaması, yani ahlakî yönelişini ve :: r,ni gerçekleştirmesi için onu sadece akıl ile donatmış (ve .; _ vermemiş) gibi yapmamızı ister. Ona göre «tabiat, insa-

– -r. kendisindeki hayvansal varlığının mekanik düzenini

– – j varsa hepsinden arınmasını istemiştir…»; insanın hayli
TÜRKİYE’DE ÇALIŞMA HUKUKU

Türkiye’de çalışma hukuku «iş hukuku» adıyla anılır ve Iş Kanunu ile düzenlenmiştir. İş Kanunu’ndan başka birçok yasada, örneğin Anayasa’da, Medeni Kanun’da ve Borçlar Kanunu’nda da çalışma hukukuyla ilgili hükümler bulunmaktadır.)

Türkiye’de, bireysel iş ilişkilerini düzenleyen ilk yasa, 1936 tarihinde kabul edilen 3008 sayılı İş Kanunu’dur. 1967 yılında yeni bir iş kanunu yürürlüğe girdi. 931 sayılı bu yasa, Anayasa mahkemesi tarafından iptal edilince, 1971 yılında bugün yürürlükte olan 1475 sayılı iş Kanunu çıkanldı. Bu yasada da zamanla birçok değişiklik yapıldı. Yasa, tüm işçileri kapsamı içine almaz. Tanm işçileriyle ev hizmetlerinde çalışan işçiler bu yasanın kapsamı dışındadırlar. Gemi, adamları, Deniz İş Kanunu’na basm içileri de basm İş Kanu-nu’na tabidirler.

Türk hukukunda çalışma hayatının denetimi devlet adma çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayılır. (İş. K. md. 88).

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bu yetkisini «ihtiyaca yetecek sayı ve özellikte» memurlarca gerçekleştirir. İyi müfettişlerince yapılan bu denetimde, bir yandan çalışma hayatını düzenleyen yasalarla işçilere tanınan haldarın uygulanıp uygulanmadığı, öte yandan da işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önlemlerin alınıp alınmadığı incelenir. İş kazalannı önlemek amacıyla çeşitli tüzüklerde öngörülen her türlü koruyucu malzeme ve cihazlann ve başka önlemlerin alınıp alınmadığı teknik iş müfettişlerince incelenir. İş teftişinin nasıl yapılacağına ilişkin bir de tüzük vardır.

Teftiş ve denedeme sırasında gerek işverenler, gerek işçiler, teftişle görevli memurlara bilgi vermek, istenilen bilgi ve belgeleri göstermek zorundadırlar. İş hayatını denetleyen yetkili memurların düzenledikleri tutanaklar, Iş Kanun’na 89. maddesi uyannca, aksi ka-nıdamncaya kadar geçerli sayılır.

Öte yandan, bu denetimi yaparken memurların işin normal gidişini, işyerinin işlemesini, mümkün olduğu kadar aksatmamaya çalışmaları gerekir. Açıklanması gerekmedikçe, işverenin ve işyerinin meslek sırlannı saklamak, ekonomik ve ticari durumlarını gizli tutmak zorunda olan iş müfettişleri kendilerine başvuran ya da ihbarda bulunanların kimliklerini de açıklamakla yükümlüdürler.

Çalışma hayatını düzenleyen yasaların uygulanmasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların uzmanlaşmış yargı organlarında çabuk ve kolay bir şekilde sonuçlandınlabilmesi için iş mahkemeleri kurulmasına gerek duyuldu.

Türkiye’de İş Mahkemeleri 30 ocak 1950 tarih ve 5521 sayılı özel bir yasa ile kuruldu. Bu yasa uyarınca 197Î ‘e kadar İş Mahkemeleri, bir yargıcın başkanlığında bir işçi ve bir işveren temsilcisinden oluşuyordu. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin 13 nisan 1971 tarihli iptal karayla işçi ve işveren temsilcilerinin iş mahkemesindeki görevleri sona erdi ve bu mahkemeler tek yargıçlı hale geldi. Iş mahkemelerinde kural olarak işçilerle işverenler arasındaki bireysel iş uyuşmazlıkları karara bağlanır. Bu mahkemelere sosyal sigortalar ve toplu iş hukuku mevzuatından doğan çeşidi uyuşmazlıklarına bakma görevi de verilmiştir.
Ev işi, ticarî bir değer kazandığı andan itibaren iş ve çalışma terimleriyle ifade edilmeye başlandı.

düzenlenmesi bu aletin kullanılmasıyla mümkün olmuş, ama aletin kendisi kontrollerdeki insafsız katılığın bir simgesi haline gelmiştir.
Çikolata paketleme bandı.

Sadece tekrara bağlı ve özel bir nitelik gerektirmeyen işler, otomatikleşmedeki gelişmelerin ağır tehdidi altındadır.
zayıf olan doğal uyum gösterme yeteneği bir unutmanın değil, Tanrısal bir inayetin işaretidir. İnsanın ne boynuzları, ne sivri tırnakları, ne de kazma gibi keskin dişleri vardır; ama hem geliştirilebilir, hem de yerinden oynatılabilir olmak gibi iki avantajdan yararlanabilen her çeşit aleti üretebilecek bir organından yararlanabilir. Kant’ın «beynin görünürdeki bölümü» dediği el, insanoğlunun teknik olarak kullanımında olduğu gibi, aklı olan bir insanın doğası gereği ahlakî olarak kullanımına da hazırdır. Aristoteles, «insanoğlu eli olduğu için düşünmemektedir, ama en akıllı olduğu için eli vardır» diye yazıyor. Gerçekten de eğer insan bu organdan yararlanabilecek kapasitede olmasaydı, yani akılla donanmış olmasaydı, onun hiçbir anlamı olmayacaktı. Son derece dikkate değer bir karmaşıklıkta olan el, bazen büyük bir marifeti, bazen de büyük bir duyarlılığı mümkün kılar. Aristoteles, «Uzmanlaşmamış olduğu hallerde dahî sınırsız birçok değerlilik ve çok işlevlilikle, bir alet olmadığı halde birçok aletin bir araya geldiği bir bütün gibidir» diye ekliyor. Andre Leroi-Gourhan, «Davranış ve Söz» (le Geste et la Parole) adlı eserinde Aristotelesçi analizi paleontolojinin ışığında tekrar ele alıyor: insanlığın kendine has nitelikleri iki ayak üzerinde yürümeye uyum sağlamasıyla oluştu; bu süreç içersinde vücudun çatısında meydana gelen değişiklikler, belkemiğindeki bazı evrimlerle birlikte gerçekleşti. Ayakta durma eli serbest kıldı ve el bir «alma» organı haline gelince de ağız serbest kalarak, dil konuşmaya elverişli bir hale geldi. Böylelikle dil (düşünce ve bilgi) ile el (davranış, hareket, yaratıcı faaliyet) arasında «organik bir ilişki» kuruldu ve bunun sonucunda da insanlara mahsus olaylar gerçekleşebildi, karşılıklı ve kesintisiz ilişkiler gelişip şekillendi.
FELSEFİ DÜŞÜNCE

Uzman olmayanın bu tabii hali, bu temel tamamlanmamışlık, insanoğlunun bizzat kendi kendisini yaratması ve kendi sonunu hazırlaması gibi, uyum göstermeye özel bir elverişliliği olmasının şartıdır. Eğer çalışmanın Kant için belli bir değeri varsa, bu her şeyden önce kendimizi özgürlüğe hazırlamamızın eğitici değeridir.

Felsefî çalışma kavramı bütünlüğünü Hegel’de, özellikle de Tinin Görüngübilimi’ndeki (Phânomenologie des Geistes) bilincin görüntülerinin diyalektiğinin sunuluşunda bulur: «Efendi ve Uşak». İnsanın canlılar arasında yaşayan bir varlık olduğunun bilincinde olması yeterli değildir. Sadece ihtiyaçlarını tatminle yetindiği sürece, hayvanlık çemberini aştığı söylenemez. İnsana özgü bir nitelik özgürlüğüne de ulaşması gerekir. Zira özgür bir insan olarak statüsü, başkaları tarafından da kabul edilmelidir. Böylelikle ken-
dini kabul ettirme arzusu, iki bilinç arasında ölümüne bir — üSi le başlatır. Birisi kendisini hayvandan farksız kıldığı öne s’_r_ül lışmayı gerçekleştirirken bunun böyle olmadığını göstenr.;» 4 çalışmaya kendi katkılarını, yani kendi öz hayatını ekler: 4 tır. Öbürü ise efendinin bilincidir ve özgürlüğünün içersine i nâ duğunu bir başka «özgür kişiye» değil, kendisinin olan «ş= • r» I ni uşağına kabul ettirerek özgürleşebilir. Böylelikle aslına; J| nin uşağı olmakta, dolayısıyla ürünleri tüketmekle sımrkrrjd dır. Uşak ise dünyayı değiştiren bir faaliyete girişmiş olur r. i da bizzat kendi kendisini var eder. Bu süreç içersinde yarızsA nin ürünlerine yansıyan gerçek, insanlığı tamamlayıp bütur-üH oysa bu sırada efendisi edilgin, kültürsüz ve aylak bir tükerr: 4 sinde sönüp gitmekte, yani başlangıçta reddettiği dururr^ Efendinin özgürlüğünün tamamen öznel, yanılsamalı ve bz ■ -d ibaret olan soyut kimliğine karşı, kendi dünyasını yaparker. r&A larınınkini de oluşturanın kimliği canlanır, ete ve kemiğe r -T* Kuramsal benlik bilincinin saydam boşluğunun karşısına ve arzunun karanlığı ve çalışma olgusundan medyatik olsru 4 lanması çıkar. Çalışma, «frenlenmiş istek ve arzu», suya t£f oyun oynayan çocuğun yaratıcı güdülerini öne çıkartır; o ç: : jd sanlığın kimlik markası olan özgürlüğü nesnelleştirir ve bızzı: m di kendisinin özünü oluşturur.

Soyut ve nicel emek

İngiliz iktisatçı Adam Smith’in en önemli katkısı ÇUlusL:’ • -J ginliği, An Inquiry into the Nature and Causes of the Weitr.: ‘ * tion, 1776), bir ulusun zenginliğinin elinde bulundurduğu ıı gümüşün miktarında değil, esas olarak o ülkedeki mevc.: -al ma potansiyelinde bulunduğunu ortaya koymasıdır. Değ:; j M arasındaki nitelik farklarına rağmen pazarın varlığının, •_rai ürünlerin gerçek değerlerini bulmalarım sağladığını iler, sm Her malın fiyatı, onu üretmek için harcanan gerekli emek rrufl rımn fiyatıdır. Aynı miktarda emek ile üretilen değişik ur_^ra fiyatları eşittir. Bunun yaklaşık ölçüsü, belli bir toplumda r_’ şi lük çalışmanın süresidir ve emek yoğunluğu ile beceriyi ce aaı ba katar. Böylelikle değer, tahmini çalışmanın kökenine. işbölümünde değişik emekçilerin ilişkilerine değil, mamûL;: a sındaki ilişkiye göre oluşur. Böylelikle ekonomi-politiğir. =-ra minde çalışma soyut, genel, farklılaşmamış, birleştirici, run tüm biçimlerim kapsayan somut farklılıkların ötesince m kinlik haline gelir. Peki ama tüm değerlerin ölçüsü çalışma ıi lışmamn değerinin ölçüsü nedir?

Ücret ve yabancılaşmış iş

Marx, Aristo’nun olumsuz krematistik için yaptığı analiz, t» talist üretim biçimine uygular. Aristoteles’e göre farklı me;.;uı ihtiyaçların tatmini için gerekli değişimi zorunlu kılar: duv=rra ayakkabılara ihtiyacı vardır, kunduracıya da bir ev gerekir.:* zsa Sonunda her şeyin iki değeri ortaya çıkar: kullanım değeri v; şim değeri. Para ise eşit olmayan şeyleri ölçülür hale getirr.;ı trampayı aşarak alışverişi, yani ticareti mümkün kılmak :r_t -araçtır. Sonuç olarak ihtiyaçların karşılanması kuralından ‘-ı-tn le ekonominin formülü şöyledir: mal karşılığında para, par; ±es lığında mal (ayakkabıcı ayakkabılarım satarak bir ev alacakr: ğal olmayan düzen, mal toplayıcının mallan sadece değişim -.eş lerini göz önünde bulundurarak satın almaya başlamasıyla ;”3 çıkar. O zaman şema şu şekli alır: para-mal-para ve süreç ser. aşırı kazanç ve aşırı faize ulaşır (para karşılığında para).

Marx’a göre çalışma, yani emek özel bir maldır: piyasam z

ÇALIŞMA
B5t-r. i-rdurebilmek için iş güçlerini satmaktan başka çareleri Bi- i.- –sanlar vardır (bunlar mal-para-mal şemasındadırlar). rise makineleri vardır ve satacağı malları üretebilmek t ; s-cünü kiralar (şema para-mal-para şeklindedir). Bu iş c_~ – aralanması, daima daha çok çalışma, yani emek üretme el.; sahiptir; bu yüzden de maliyetini, yani ücreti aşan bir es-.- -Eğerine sahiptir. Böylelikle Marx sömürü mekanizma-ı kâr ve artı-değer kavramlarıyla açıklar.

Tsolumsal parçalanma bireylerin ■«sağınlaşması

r_= – İ– gerçekleşmesini oluşturmaktan çok uzak olan kapitalist et- ■ ı. insanların hayatlarının ve etkinliklerinin ticarî değer-r – den alabildiğine kısıtlanmasını ulaşabileceği en yüksek ııc; ı ;„<armış, çalışmayı anlamsız ve kemirici bir boşluktan iba–: ,haline sokmuştur. Kapitalizmin gelişmesi aynı zamanda çalışmanın da gelişmesidir ve bunun sonucu gittikçe da-rırçaianan toplumun da delirmesidir. Çalışmanın çıldırması . ■ – . payandalarla desteklenir ve bu delirmeye övgüler yağdırılır. i_i._ -aha çok çalışmaya zorlayan bu yaklaşım, Kari Manc’ın da-»_ ■ ,;r. Paul Lafargue tarafından, ünlü eseri Tembellik Hakkı’nda I -; : I ‘a Paresse) reddedildi. Marx’a göre bu yabancılaşma kar-u, : trak güçlenen üç planda kendisini gösterir. İnsanların kendi

– – in parçalanmaları ve köleleşmeleri; insanların bizzat ürettik-

■ – .i-iz tarafından ayrılmaları ve köleleştirilmeleri; insanın bizzat

=ve uğraması (emek / boş zaman, üretken olan / olmayan, el :r. i:cr emeği, vb).

! -ij :e daha yoğun, tekrara bağlı ve parçalanmış bir çalışmaya t-_. . edilen ücretlinin fizikî ve aklî kimliği ve bütünlüğü saldı-

■ . nîr, Herbert Marcuse’ün Tek Boyutlu İnsan’da (One-Dimen-r_ -an; gösterdiği gibi tüm yetenekleri bir az gelişmişlikle sı-

i ya sınıflandırılmış bir boyutta hastalıklı bir biçimde bü–r eşmeye zorlanır. Emek, basit bir varlığını sürdürme aracına r t.’jş, buna indirgenmiştir. İş bölümündeki gelişmeler insan-

— : .junce ve davranışlarındaki parçalanmayı büsbütün hızlan-;.şunceleri etkisizleştirerek insanın kendi bütünlüğünün bi-; varmasını önler ve engeller. Toplumu bu şekilde parçalara _ . ;.kçe bireyselliği ve kişiliği paramparça eder, tekdüzeleleş-de bir tek bütün haline getirir. Toplumsal parçalanmanın z sonucu olarak da bireyler yığınlaşır. Marcuse, Marx’a : : :_şmanm yabancılaşmasının «insanın özünde gerçek bir yırı :.iuğunu gösterir, insanın varlığı özünü gerçekleştirmek için ■j ı; olduğu halde, tam tersine özü onun için basit varlığını sür-

– .nesinin aracı haline gelmiştir.
ÇALIŞMANIN BİLİMSEL ORGANİZASYONU

Teknik olarak iş bölümünün gerçekleştirilmesiyle emeğin etkinliğinin yükseltilmesine ilişkin kaygılar yeni değildir ve bu konudaki ilk akıl yürütmelerin, tiyatrolarda trajedi oynanırken giyilen kalın tabanlı ayakkabıların üretimi ve ev kadınlarının çalışmaları üzerine görüşlerini yazan Ksenofon’a (MÖ 425-355) kadar çıktığını görmekteyiz. Bu etkinliğin ticarî değeriyle olan bağlantısını gösteren de Vauban’dır: toprak düzleştirme ve sekileme çalışmaları sırasında yaptığı gözlemlerle, gözetim için yapılan harcamaların, bunun yokluğunda ortaya çıkan çalışma eksikliğinden daha ucuza malolduğu ilkesini ortaya koydu.

Daha çok iş bölümü, daha yoğun bir koordinasyon ihtiyacını doğurdu. Bölmek, koordine etmek, organize etmek, denetlemek ve gözetim altında tutmak, pazarın ve rekabetin geçerli tek yasasının kabul ettirdiği mecburiyetlerdir. İş bölümü öncelikle İdarî kavramsal işler ile yürütme-uygulama işleri arasında çok katı bir ayrım getirir. Birbirini izleyen buluşların, mükemmelleşmenin ve «boş ve ölü zamanları» azaltmayı amaçlayan teknik araçların gelişmesiyle daha da farklılaşıp ayrışan yürütme-uygulama işleri işbölümü, koordinasyon, denetim ve gözetim konularındaki uzmanların ortaya çıkmasına yol açtı. Böylelikle emeğin verimlileş-tirilmesi için sürekli yürütülen çalışmalar mevcut bilimlere dayandıkları gibi, bu alanda yeni bilimlerin geliştirilmesini de teşvik etti. İnsan enerjisinin harcanması konusunu inceleyen ergonomi, daha XVIII. yy’da ortaya çıkmıştı: nitelik ve uygulama hızı kavramlarını aydınlığa kavuşturan Coulomb’un ve harcanan kuvvet ile tüketilen oksijen arasındaki oran ilişkisini ortaya koyan Lavo-isier’nin sonuçları arasındaki çelişki üzerine fizyoloji insan mekanizmasının verimliliğinin artırılması konusunda çalışmaya başladı ve Etienne Jules Marey («Hayvan Mekanizması», La Machine Animale, 1873) hareketin tanımına grafik yöntemler yoluyla nicelik boyutunu soktu.

Taylorculuk

«Taylorculuk» deyiminden sadece Taylor’un başlangıç olarak ortaya koyduğu kavramı değil, ama aynı zamanda bu kavramdan hiç söz etmeden onu tamamlayan ve daha ayrıntılı bir hale getiren sürekli düzeltmeleri de anlıyoruz. Taylor’un açık amacı (işçilerine yaptığı ünlü çağrısında «burada düşünmek için bulunmuyorsunuz» da özetlediği gibi) «sistemli aylaklığı» en aza indirebilmekti («Atölye Yönetimi», Shop Management, 1903). Taylorculuk şantiye ve atölye çalışmalarında bilimsel yöntemlerle parçalara ayrılmış olan hareket ritimlerinin, yöntem bürolarına bağlı olarak çalışan kronometreciler, mühendisler ve teknisyenler tarafından denetlenmesini gerektirir.

Fransız Henri Fayol da Taylorculuğu kendi açısından, işletmenin idari faaliyederi bakımından tamamladı («Genel Sanayi Yönetimi», l’Administration İndustrielle Generale 1917). Bir örgüt şemasının ve İdarî bir talimatın yukarıdan aşağıya genişleyen bir biçimde uygulanmasına dayanan bürokratik şemanın yerini bölümlerin kendilerine uyguladıkları bir otokontrol sıralaması aldı: «Amaca göre katılımcı yönetim», geleceği kestirmeye çalışan yönetimi devreden çıkarttı.

Chaplin’e Modern Zamanlar (Modern Times) filmini ve Simone Weil’e de «İşçi Sınıfının Durumu» (La Condition Ouvriere, 1951) kitabını esinleyen Fordizm (imalatçı Henry Ford’un adından türemiştir), başlangıçta otomobil sanayiinde montaj bantlarının geliştirilmesinin ifadesiydi. Bu yöntem görev ve sorumlulukları ayırıp üretimi mekanikleştirerek ürünleri standartlaştırdı ve bu da yığınsal üretim çağını açtı. Ayrıca «insan ilişkileri hareketi» ile çalışanların işletmenin amaçlarıyla öznel olarak kaynaşmalarını sağlamaya uğraşarak Taylorculuk tamamladı. Çevrenin düzenlenmesi de (hoşa gider olması, genel görünüm, iletişim) üretkenliğin artırılması açısından ele alındı.

Otomatikleştirme

Dijitali devreye sokan teknik-bilimsel devrim, Taylorculukla tasarlanan, düzenlenen ve tamamlanan bölünmeyi duyarlı bir biçimde değiştirdi, iletişim ile insanlarda ve makinelerde denetim konularındaki etkinliklerin uzmanları olan sibernetikçiler, 1950’li yıllarda bilgi işlem ve matematik temelinde bir işletmecilik sistemi geliştirdiler. Bu yeni olgu bütünüyle otomatikleştirilmiş sis-
Aleksey Stahanov. 1930’lu yıllarda İnanılmaz bir verimliliğe ulaşmış olan bu madenci, resmî bir kahraman düzeyine yükseltilmiştir. Onun bu resmi Stahanovcu hareket bağlamında, Sovyet işçilerinin verimini yükseltmek için kullanılmıştır.
AYRICA BAKINIZ

►1B.MSU Birleşmiş Milletler »09 büroişlem ►EH Hegel »ie.a-.i-I istihdam ►ib.ah su işçiler ve

işçi harekeden ►EM Marx (Kari)

►ICTSI para

► IB.ANSU sendikacılık

► ESSO sosyoloji

► [b.ahsli teknik ►BO üretim
«İnşaatçılar» dizisinden bir kesit, Fernand Leger’in tablosu (1950-1951; Maeght Koleksiyonu, Paris).

Gezici İşçi dispanseri. Sanayileşmiş ülkelerde, iş yerleri ne kadar dağınık olursa olsun sorumlu doktor bütün işçilerin sağlığını kontrol etmekle yükümlüdür.
temlere dayanıyordu, kararların ve görevlerin koordinasyonu ve entegrasyonu ve bütünleşmeleri, birbirlerinden ayrılmalarındaki karmaşıklık kadar büyük bir önem kazandı.

Taylorcu montaj zinciri sabit ve birbirini izleyen görev ve sorumluluk parçalarına ayrılırken, artık hemen hemen her parçaya bütünüyle otomatikleşmiş bir biçim vermek mümkün oluyordu. Bu olgudan hareketle genel üretim ritmi, artık en yavaş işleme ayak uydurma zorunluluğundan kurtulmuş oldu. Böylelikle insanların makinelere göre belli bir sabit konumda oldukları çalışma postalarıyla ifade edilen aritmetik üretim kavramı, yerini «makine-postaları» diye nitelenebilecek olan yeni bir mantığa bıraktı: bu sistem içersindeki insanlar hareketli, aralarında yer değiştirebilen ve birçok işle birden ilgilenebilen kişiler haline geldiler. Bu birçok işle birden ilgilenebilme olgusu, bir yandan basit işler için belli bir vasıfsızlığa yol açarken, beri yandan biçimsel eğitimin dışındaki bir uzmanlaşmanın yaygınlaşmasını (yeniden yetiştirme) beraberinde getirdi. Üretkenliğin hâkim kavramı «esneklik» kelimesi oldu: işletme içi ve dışı yer değiştirmeler, vardiyalar (3×8), eleman transferleri, yer ve sınır kavramlarının aşılması yaygınlaştı ve bütün bunları bizzat işletme olgusunun kendisi yürütür hale geldi. Zaman-mekân olarak ortaya çıkan bu hızlanmanın temel bağlantısı da işin eğretiliği ve geçiciliği olarak belirdi (sözleşmeli, vekâleten götürülen, paylaşılmış, kısmî vb).
«Çalışma» teriminin ortadan kalkması

Georges Friedmann’ın «Çatışma Sosyolojisi Üzerine» (T de Sociologie du Travail) adlı eserinde de belirttiği gibi, • manın evrensel olarak onaylanabilecek soyut bir erel-, yoktur». Ama metafizik olarak nitelenen erekçilik sc: «nesnel» terimi tarafından devre dışı bırakılmış ve bu yer_ ram öbürünün yerini almıştır. Yukarıda sözünü ettiğim, gınca çalışmanın o zamana kadar hâlâ kısmen gerçekleş::.: diği toplumsal yapıştırıcılık işlevini artık iletişim üstlener Ortak bir terminolojinin belirlenmesi otomatikIeştirmer_: runlu tamamlayıcısıdır: iş bölümünün çağdaş biçimle: «çalışma» teriminin yerini «işlem», «işlev» ve «rol» at «Operatörlerin» ve «görevlilerin» artık sadece «iş»leri Böylelikle çağdaş ücretli sonuçta, Platon’a göre belli bir rr. ği olmadığı için bütün düzensizliklerin ve kargaşanın belli tek sorumlusu olması gereken Giges’e benzeme note gelmiştir.

TOPLUMUN TEMEL FAALİYETİ

İster dünyayı değiştirme amacıyla olsun, ister bireyin kz. tirilmesinin veya oluşumunun tamamlanmasının bir aracı değerlendirilsin, çalışma, filozof Paul Ricoeur’ün «Tarih ve C: Histoire et Verite adlı eserinin «Çalışma ve Söylem» adî; : münde yazdığı gibi, bir tür kaynak ve temeldir: «Çalışmamr. leşine kutsanıp ululaştırılması beni müthiş kaygılandırıyc: şey anlamına gelen bir kavram hiçbir anlama gelmez».

Toplumun temel faaliyeti olarak ve bireylerin büyük bir ç: luğunun varlıklarım onun aracılığıyla ifade ettikleri çalışma yologların ve uzman psikologların da dikkatini çekti. Birç: kinlik ifadelerini maddî bir nesnenin üretiminde bulmasala: el emeğini üretken kılmak için rekabet içersinde oldukları c. üretken olarak nitelenirler. Böylelikle öğretmen üretim süre: uygulanabilir ve kullanılabilir bilgi ve beceriler stokunu artr: ta, hekim ise etkin nüfusun sağlık durumunu iyileştirmekse:
İŞ SAĞLIĞI

Çalışanların sağlığının korunması, meslek hastalıklar. ; kazalarının önlenmesine yönelik faaliyetler, çalışma ve ünzs: gerekli koşullarıdır.

Çalışanların epidemiyolojisi

Hastalıkların kökeninde çalışma ortamındaki pek çok î’-ü bulunabilir. Hatta bunlardan bazıları sayıca çok önemli yığ-“-5 bazen tüm bir mesleğin mensuplarını kapsayabilir. Ayr.ra a gruplarının epidemiyolojik olarak incelenmesi toplumun b_r— için de önemli bir hizmettir, çünkü normal şartlarda tehlike; -olan durumlar birden yaygınlaşarak büyük bir önem kazar.arJ

Epidemiyoloji, istatistik analizleri yoluyla bazı meslekle:^ yüksek risk oranlarını ortaya koymuştur. Ayrıntılı biçimde ■■■& lan araştırmalar hasta olan ve olmayan özne gruplarım kıyasla yı veya risklerle karşı karşıya olan önemli sayıda örnek işçir__. ‘ larca izlenmesini mümkün kılmıştır. Böylelikle epidemiye!:. z

rjsdaki kimyevî, fiziksel, biyolojik etkenleri veya orga-12.?. kaynaklanan sağlık açısından uygun olmayan sayı-. xesin bir biçimde belirleyebilmiş ve ortaya koyabilmişle sonuçların analizi aynı zamanda hastalık yapan un-.rejklerinin tayinini ve hangi düzeyden sonra risklerin i.ıriemeye imkân vermiş, meslek ve meslek dışı pek çok T~:İ!kh etkilerinin incelenmesini de sağlamıştır.

_yoloji çalışmalarının sonuçları günümüzde işyeri hekım-

ve uluslararası düzeyde koruyucu önlemler alınması-

– evzuat geliştiren kamu yönetimlerince yaygın bir biçim-_r Günümüzde son derece etkin bir düzeye yükselmiş . jn dalı çalışanların sağlığının sistemli olarak gözlenmesi-:z. altında bulundurulmasını mümkün hale getirir.

»k hastalıkları

sürekli şekilde zararlı etkilere maruz kalan işçilerde ineklerinden kaynaklanan akut veya kronik patolojik meslek hastalıkları olarak adlandırılırlar. Çalışma şart-.cğan bu hastalıkların, iş kazalarından farkı mevzuatta .arak anlatılır.

hastalıklarının şartları şöyle sıralanabilir: ücretli tespit _;keyle karşı karşıya çalışmak zorunda kalmalı, zaman aya çıkan risk sürekli olmalı ve belirtiler zaman içinde malıdır; tehlikeyi sınırlamak ve çalışanların hakkını ko-ı bu hastalıklara karşı alınacak tedbirler belirlenmiş ol-retlınin bu hastalığın çalışma şartlarından kaynaklandı-
JLUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ

(International Labour Organization. ILO). iş: 1919 (Versailles Antlaşması); üye devlet sayısı 174. Mer-svre. Amaç: işçilerin tam istihdamını gerçekleştirecek özel îlmak ve onların çalışma, beslenme, konut ve dinlenme ko-vıleştirmeyi sağlamak: mesleki eğitimi geliştirmek, serbest :zieşmesi rejimini yerleştirmek, çalışanları ve ailelerini koru-iuzenlemeleri geliştirmektir.

-n başlıca işi (bu işi kurumun daimi sekreteryası olan Uluslaşma Bürosu yürütür), her üye devletin yetkili iç hukuk organ-ayından geçirerek yürürlüğe koyacağı, örnek uluslararası iş eri yapmaktır. ILO, sözleşmeyi onaylamış olsun veya olma-:vletlerin söz konusu yükümlülükleri yerine getirip getirme-:enetler, Sözleşmeleri Uygulama komisyonu yükümlülükleri-^etırmekte kusurlu olan üye devlederin bu kusurlarına ilişkin ayımlar, Üç taraflı olan bu komisyon, 1980;e kadar, yerine ge-l yükümlülükleri içeren bir «özel liste» düzenlerken, bu tarih-görünüşte daha az suçlayıcı bir genel rapor hazırlamakla ye-aşlamıştır.

, örgütleri, onayladığı bir sözleşmenin yol açtığı yükümlülük-getirmeyen her üye devleti yönetim kuruluna şikayet edebi-lis ya da sözkonusu sözleşmeyi onaylamış olan herhangi bir t de şikayette bulunabilir. Bu şikayet bir araştırma komisyo-jan incelenir. Komisyonun hazırlayacağı raporu bir devlet ka-reddetmekte serbestir (bu sonraki duruma henüz hiç rastlan-. Sendika özgürlüğünün ihlali konusunda da buna oldukça

• yöntem öngörülmüştür.

n etkinlikleri, 1969’da Nobel Barış Ödülü’yle taçlandırıldı, g, 9 temmuz 1932’de Milleder Cemiyeti’ne katılmakla o a statüye göre, Uluslararası Çalışma Örgütü,7ne kendiliğinden tur. Ancak, Türkiye 1946’ya kadar örgütün çalışmalanna tam ılmamış, bu tarihten sonra ÎLO’yla daha yakın ilişki içine gir-: konferanslara tam delegasyonla katılmaya ve örgütün hazırlı sözleşmeleri onaylamaya başlamıştır. Bununla birlikte, .n ILO tarafından hazırlanan birçok sözleşmeyi özellikle de ıgürlüğüne ilişkin 87 sayılı sözleşmeyi henüz onaylamamış ol-dye açısndan önemli bir eksiklik olarak kabul edilmektedir.
ÇALIŞMA
ğını ispat etmesi için çaba göstermesine gerek kalmamalıdır.

Birçok zararlı ürün çeşidini sıralayan ve nelerin çalışanların sağlığı için zararlı olduğunu gösteren pek çok liste ve tablo vardır. Genellikle uyarıcı ve yol gösterici olan bu tablolar belli maddeler için sınırlamalar getirir. Meslekî bir riskle karşı karşıya kalan bir çalışanın bir meslek hastalığına yakalandığı zaman uğradığı zararı tazmin edecek önlemler alınmalıdır.

Aslında bir hastalığın çalışma şartlarının doğrudan bir sonucu olduğunu ispat etmek hiç de kolay değildir. Hastalık bazen riskle karşı karşıya gelinmesinden çok uzun bir süre sonra kendini gösterir. Üstelik aynı hastalık birçok zararlı etken tarafından veya tamamıyla meslek dışı nedenlerden de kaynaklanabilir. Bu gibi durumlarda mekâna, zamana ve hastalık ile ona yol açtığı varsayılan etkenler arasındaki neden-sonuç ilişkilerine ait verileri belirlemek son derece güçtür. Bir risk ile bir hastalık arasında bağlantı kurma ve bunu ispatlama konusunda güçlük çekildiği zaman bu bireysel durumu benzer durumlarla kıyaslayarak bir sonuca gitme mecburiyeti ortaya çıkar.

İskelet ve kas yapılarında bozukluk. Yüzlerce işçi higroma adı verilen dizlerdeki cilt altı dokularında yanmadan şikâyet eder çünkü işleri onları uzun süre diz çökerek çalışmak zorunda bırakır. Bu şikâyet özellikle yer döşemecilerinde ve halı kaplamacılarda yaygındır.

Bazı meslekler ise iskelet ve kas yapısını bozar. Traktör kullanırken maruz kalman hafif titreşimler, sırt ağrılarına yol açabilir. Kazı tabancalarının şiddetli titreşimleri ise el ve bilek eklemlerinde, kemik ve doku bozukluklarına neden olmaktadır.

Sanayideki montaj bantlarında çalışan işçiler sürekli tekrarlanan hareketler yüzünden sırt ağrılarına ve bu çeşit başka sorunlara yakalanmaktadırlar.

Gürültü. Tamamen sessiz bir ortamda çalışmak güç, hatta imkânsızdır, ama günde sekiz saat sürekli gürültüyle yüzyüze kalındığında da duyma kabiliyeti gittikçe azalır. Üstelik gürültü başka sağlık sorunlarına da yol açar: yüksek atardamar tansiyonu; denge, dikkat ve hafıza bozuklukları; adale yorgunlukları, sinirsel tansiyon, saldırganlık eğilimi, sıkıntı ve bunalım, uykusuzluk veya insan ilişkilerinde karşılaşılan güçlükler vb. Metalürji, imar-inşaat, madencilik, ağaç işleri, tekstil, basm-yayın, tuğla-ki-remit ve maden kaplama sektörlerinde çalışanlar arasında gürültüden şikâyet eden pek çok kişi vardır. Çözüm gürültüyü kaynağında azaltmak veya kulakları bir tıkaçla veya gürültüye karşı özel yapılmış bir başlıkla önlemektir.

Stres. Bir meslek hastalığı olarak kabul edilmeyen stres, hemen tüm meslek kategorilerinde karşımıza çıkar. Aslında stres, organizmanın ona yöneltilmiş bir dizi saldırıyı, bunalım, gerginlik, yorgunluk, aşırı tepki verme, yüksek tansiyon, uykusuzluk eğilimi vb gibi bir dizi tutum ve davranışla cevaplamasıdır.

1950’li yılların sonlarından beri sanayileşmiş ülkelerde stresin patolojik etkileri, toplumun genelinde artma eğilimi göstermektedir.

Stresin nedenleri, kendisini gösterme biçimleri ve strese karşı tepkiler kişilere göre değişir. Çalışmaya bağlı olan etkenler (aşırı çalışma, az çalışma, kariyer konusundaki sorunlar, denetlenemeyen konulardaki sorumluluklar, belli bir çalışma ritmine zorlanmak vb) konusunda genellikle pek çok şey yazılmıştır, ama bunları akılcı bir biçimde değerlendirmek ve işe gidiş-gelişlerde-ki tehlikeler (trafik) veya iş güvenliğinin olmaması gibi diğer nedenlerden ayırabilmek son derece güçtür.

İş kazaları. İş kazalarının yoğunluğu, risk faktörlerinin çokluğu ve birbirlerinden farklı olmalarıyla açıklanır. Tehlikeli makina ve aleder, tehlikeli ürünlerin el değerek hazırlanması, iş güvenliği kurallarına tam olarak uyulmaması, yetersiz meslekî eğitim vb.

İş kazalarının üçte biri imalattan, depolamadan, kaldırmadan ve nakliyeden kaynaklanmaktadır. Ellere, ayaklara ve gözlere ilişkin olanlar çok sık görülmekte, ama kafatasını ve vücudun diğer organlarını etkileyen iş kazaları genellikle daha ağır sonuçlar vermektedir. İş kazasına uğrayanların yüzde 80’i işçidir, bunlar da ücretlilerin yüzde 40’ını oluşturur.

İşçilerin sağlıklarının korunması kaygısı çalışma koşulları kavramının daha titizlikle ele alınmasına ve sistematik olarak iyileştirilmesine imkân vermiştir. Hijyen ve güvenlik konusunda alınmış olan sayısız önlem bazen genel (havalandırma, yangına karşı önlemler vb), bazen de çalışmanın özelliğine göre (kurşun, benzol, arsenik vb kullanımına ilişkin) nitelik taşımaktadırlar.

Teknik ön tedbirler ve işyeri hekiminin tıbbî gözetim ve denetimi ayrıntılı ve titiz bir mevzuat düzenlemesinin konusu olarak belirlemekte, ama bu alanda daima ve hâlâ yapacak pek çok şey bulunmaktadır. □
Gürültünün engellenmesi.

Carpentras’daki (Vaucluse, Fransa) Carnaud Metal-Box fabrikası, makinelerin insan sağlığına zararlı düzeydeki gürültülerinin sınırlanması amacıyla yeniden düzenlenmiştir. İlk ses tecrit işlemi en gürültülü makina olan kaynak makinesinde gerçekleştirilmiştir.
Beden eğitimi hareketleri

günümüzde Japonya’da, işyerlerinde dahi yapılmaktadır.
İlkyardım görevlileri bir iş kazasından sonra müdahale ediyorlar.
AYRICA BAKINIZ

– [B.ANSU çevre kirliliği

– [B.ANSLI hijyen

– BSD kanser

– 1B.ANSM sosyal güvenlik

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*