İslâm tarihinin büyük bir kısmını ihtivâ eden Osmanlı devrinin muhteşem destanlarından olan Çanakkale Muhârebeleri’nin bütün şan ve şerefi, orada dini ve vatanı uğruna şehîd düşen “Mehmetçik”e aittir. Çanakkale Boğazinda cereyan eden bu savaşlara yabancı kaynaklarda “Gelibolu Savaşları” bizim kaynaklarımızda ise “Çanakkale Muhârebeleri” denilir.
Harbin iki tarafından birisi olan İtilâf Devletleri, 5 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti’ne resmen savaş ilân ettiler. Osmanlı Devleti de 11 Kasım 1914’te cihâd-ı mukaddes ilân ederek İttifak Devletleri yanında savaşa dâhil oldu.
Bir oldu bittiyle dâhil edildiğimiz Birinci Dünya Harbi, âdetâ Osmanlı-Dünya Harbine dönmüş, buna rağmen düşmanların bütün güçleriyle ezmeye çalıştıkları bu muhteşem milletin evlâdı Çanakkale’de destanlar yazmıştır.
Birinci Dünya Harbi’nde en mühim muhârebelerin olduğu cephe Çanakkale cephesi idi. Osmanlı Devleti’nin fiilen savaşa girmesi üzerine, karargâhı Tekirdağ’da bulunan 3. Kolordu Kumandanlığinın 9. Fırkası (Tümeni) Çanakkale istihkâmlarında vazifelendirilmişti. Boğazın müstahkem mevkii üç bölgeye ayrılmış olup, birinci bölge en dış istihkâmlardan meydana geliyordu. Bunlar Rumeli yakasında Seddülbahir ve Ertuğrul; Anadolu yakasında ise Kumkale ve Orhaniye idi. Seddülbahir ile Kumkale’de eski toplar mevcuttu, Ertuğrul ve Orhaniye’de ise ikişer adet uzun menzilli top vardı. Buralarda yekûn 16 top mevcuttu. İkinci bölge Merkez Grubu ismiyle de bilinen boğazın en dar yerinde karşılıklı olarak bulunuyordu.
Rumeli yakasında Mecîdiye, Hamîdiye, Namazgah ve Değir- menburnu; Anadolu yakasında ise Hamîdiye, Çimenlik, Mecîdiye ve Nara istihkâmları vardı. Bu cephede de yekûn 60 top mevcuttu. Bu istihkâmların birçoğu Sultan İkinci Mahmûd Han devrinde kurulmuştu. İstihkâmların en kuvvetlisi, ateş gücü yüksek olanı Anadolu Hamîdiye’si idi. Burada çapları büyük ve atış mesafesi uzun toplar vardı. İki bölge arasındaki istihkâmı kuvvetlendirecek üçüncü bölge ise, Asâr-ı Tevfîk, Muîn-i Zafer, İzzeddîn, Berk-i Satvet ve Mesûdiye gemilerinden çıkarılan toplarla tahkim edilmişti.
ÎTİLAF DEVLETLER İ BOĞAZA DAYANMIŞTI
Son bir asırdır İngilizlerin tatbike koyduğu planın safhaları oynanıyordu. Tek başına OsmanlI’yla baş edemeyen İngilizler nihayet dünya devletlerini boğaza yığmaya muvaffak olmuşlardı. Çanakkale’ye hücum için hazırlanmış olan donanma, tarihte benzeri görülmemiş büyüklükte bir deniz gücü idi. İngilizler bu harekâta 15’i muharebe gemisi, 4’ü hafif kruvazör, altı uçak mevcutlu 1 uçak gemisi, 16’sı muhrip, 5’i denizaltı ve 7’si mayın arama-tarama gemisi olmak üzere toplamda 49 gemi ile katılmıştı. Fransızların ise Amiral Guepratte kumandasında dört zırhlıları ve yardımcı gemileri vardı.
Müttefik donanmasındaki ağır zırhlı gemiler şu şekilde üç tümene ayrılmıştı:
1. Tümen: İnfilexible, Agamemnon, ûueen Elizabeth. (İngiliz gemileri)
2. Tümen: Vengeance, Albion, Cornvvallis, İrresistible, Tri- ump. (İngiliz gemileri)
3. Tümen: Suffren, Bouvet, Charlemagne, Gaulois. (Fransız gemileri)
Yapılan plana göre taarruz şu üç kısımda tamamlanacaktı: İlk hücumda evvela uzun ve orta menzilli atışlarla siperler dövülecek. Bu bombardımandan sonra yakın menzilden şiddetli bir topçu taarruzu yapılacak ve bu şekilde Osmanlı müdafaası pes ettirilecek. Yine donanmanın ateş desteği altında mayın tarama gemileri Çanakkale Boğazı’ndaki deniz mayınlarını temizleyecekti.
İngiliz zırhlısı ûueen Elizabeth’teki 15 inçlik toplar ile diğer gemilerdeki 12 inçlik toplar, OsmanlIların karadaki en güçlü silahlarından bile kat kat güçlü idi. Birleşik donanma bu üstün kuvvetle, Osmanlı Devleti savaşa dâhil olduktan sonraki ilk taarruzunu 19 Şubat 1915 günü sabah saat 09:15’te yaptı. Müttefik donanması, Seddülbahir ve Kumkale istihkâmlarına karşı şiddetli hücumlarda bulundu. Ardından Ertuğrul ve Orhaniye tabyaları ateş altına alındı. Bütün bu bombardımana Osmanlı bataryalarından bir cevap verilmediği için müttefik donanması ateşe devam ede ede yaklaşıyordu. Bu sırada, Vengaence menzile girdiği için Orhaniye ve Ertuğrul tabyalarının çapraz ateşi altında kaldı. Ona yardıma gelen diğer düşman zırhlıları da menzile girdiği için onlar da topçu ateşimiz ile karşı karşıya kaldılar. Bu mücadele sırasında Orhaniye ve Ertuğrul tabyalarından atılan top mermileri ile Bouvet, Vengeance ve Cornwallis zırhlıları yaralandı. Bu saldırılarda Osmanlı istihkâmlarında zayiatlar verildi ise de büyük bir kayıp olmamıştır.
Düşmanın bir sonraki saldırısı 25-26-27 Şubat günlerinde oldu. İtilâf kuvvetlerine mensup on iki kadar savaş gemisi boğaza girerek merkez tabyalarını top ateşine tuttular. Düşman donanmasının bu taarruzu Mart’ın ilk haftası boyunca devam etti. Bu mücadelede iki taraftan da zâyiatlar verildi. Meşhur İngiliz zırhlısı Agamemnon, Ertuğrul tabyasının ateşi sonucu on dakikada yedi isabet almış, Osmanlı tarafında ise bu defa daha ağır bir bombardımana maruz kalan Ertuğrul, Orhaniye ve Seddülbahir tabyaları büyük ölçüde hasar görmüştü.
Saatlerini, aralıksız süren bombardımanların doldurduğu günler geçiyor fakat düşman bir türlü istediği neticeyi elde edemiyordu. Düşman şaşkındı. Nitekim daha muhârebeler başlamadan önce, bir ay içinde İstanbul’a girmeyi planlayan ve hatta bunu 2 Mart 1915’te Londra’ya gönderdiği mesajında: “Hava iyi olduğu takdirde İstanbul’a 14gün içinde girebileceğini söyleyen fakat her defasında uğradığı mağlubiyetler üzerine sinirleri bozulan İngiliz Amirali Carden, 15 Mart’ta artık birleşik donanmaya başkumandanlık yapamayacağını bildirince İngiltere’ye geri çağrılmıştı. Savaşın bu kritik anında ortaya boşluğu Ingiliz kuvvetlerini şaşırtmıştı. Kısa süren bu sarsıntıdan sonra Amiral Carden’in yerine Fransız Amiral J. M. de Robeck tayin edilmiştir.
Amiral Robeck de Amiral Carden gibi bütün gücüyle boğazı zorlayarak İstanbul’a ulaşma hevesiyle yeni görevine başladı. 17 Mart 1915’te Bozcaada’da, Akdeniz Orduları Başkumandanı General Hamilton’un da iştirak ettiği bir toplantıda, yapılacak harekât planları görüşüldü. Plana göre, bir hafta önce mayınlardan temizlenmiş olan boğazın aşağı kesimlerinde bütün savaş gemileri kullanılarak boğaza girilecekti.
17 Mart günü, Osmanlı cephesinde de hazırlıklarla geçirildi. Osmanlı donanmasına mensup Nusret Mayın Gemisi, Karanlık Liman bölgesini mayınladı. Bu mayınlar Çanakkale Muhârebeleri’nin gidişâtını değiştirecekti.
İtilâf donanması, bütün gücüyle 18 Mart 1915 Perşembe günü sabahı boğaza girdi. Osmanlı istihkâmlarının menzilleri dışında olarak bir müddet ilerledi. Düşman gemileri Kumkale’yi geçtikten sonra Osmanlı tabyalarına biraz daha yaklaştı. İşte bu sırada ilk bombalar atılmaya başlamıştı. Osmanlı istihkâmlarından uzun menzilli bataryalar karşılık veriyordu. Savaş kısa sürede şiddetli bir hal almıştı. Düşman amansız bir top atışı içindeydi. Adeta Osmanlı istihkâmlarını demir yığınları içinde boğmaya çalışıyordu. Fakat Osmanlı askeri iman gücü ve vatan sevgisiyle, sadece elinden geleni değil, imkânsızı başarıyordu. İngiliz ve Fransız filoları Osmanlı tabyalarına aralıksız, top mermisi yağdırıyordu. Fakat Çanakkale Boğazfnın iki yakasındaki Osmanlı mevzilerinden yapılan atışlar ve Karanlık Liman’a dökülen mayınların patlamasıyla, birleşik donanma müthiş bir hezimete uğrayıp çekilmek mecburiyetinde kaldı.
Bu mücadele sırasında mayınlara çarpan Fransız Bouvet zırhlısı, 600 mürettebatıyla boğazın sularına gömüldü. Rumeli tarafındaki Hamîdiye, Mecîdiye ve Namazgah tabyalarının şiddetli mukavemetleri ile Ingiliz donanmasına ait Ocean ve Irresistible savaş gemileriyle iki muhrip ve yedi mayın arama gemisi battı. Yine birleşik donanmaya ait Gaulois ve Inflexible gemisi de dâhil olmak üzere yedi zırhlı iş yapamayacak hâle geldi. Bu muazzam savunmaya kumanda eden Çanakkale Müstahkem Mevki Kumandanı Cevad Paşa “18 Mart Kahramanı” olarak tarihe geçti.
Birinci Dünya Savaşı’nın diğer cephelerinde bozguna uğrayan Osmanlı ordusunun en müstahkem yeri Çanakkale idi. Oyle ki müttefik orduları başkumandanı General Hamilton bu muazzam direniş karşısında:
”İnsan ruhunu yenmek mümkün olmuyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar uzun süre ayakta kalamaz. Sadece bugün binlerce şarapnel attık. Aylardan beri gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan Cenâb-ı Allah’larından ayırmak için başka ne yapılabilir!”demekten kendini alamamıştı.
Çanakkale’deki vahameti gören birleşik düşman donanması kumandanı Amiral de Robeck, geri çekilme emri verdi ve donanmasını Bozcaada’ya demirledi. Çanakkale’yi denizden geçemeyeceklerini anlayan İtilâf Devletleri karadan asker çıkarmaya karar verdiler ve Gelibolu yarımadası üzerinden yaptıkları planlarını tatbike koydular.
Osmanlı ordusunu burada 5. Ordu kumandanı olarak tayin edilen Alman Liman Von Sanders idare etti. İtilâf Devletleri hemen harekete geçerek muhtelif noktalara şaşırtma çıkartmaları yaptılar. Fransızlar 25 Nisan 1915 te Kumkale’ye bir çıkarma yaptı. Artık kara savaşları başlamış ve göğüs göğüse bir mücadele oluyordu. Aynı günlerde Ingilizlerin 29. tümeni harp gemilerinin desteğiyle Seddülbahir’e asker çıkarmaya başladı.
25-26 Nisan muharebelerinde düşman kuvvetleri ancak savaş gemilerinin desteğiyle karada tutunabildiler. Harbiye Nâzın Enver Paşa çektiği telgraflarla, Ingilizlerin bulunduğu Seddül- bahir, Tekeburnu ve Morto limanına karşı taarruza geçilmesini emretti. Bu emir üzerine buralara yapılan hücumlarda binlerce vatan evladı şeh?d oldu. Bu taarruz esnasında geceleri alman yerleri, gündüzleri düşman donanmasının ateşi karşısında geri bırakmak durumunda kalan Osmanlı askeri, dört gün sonra tek- rar savunmaya geçmek mecburiyetinde kalmıştı. Osmanlı ordu- su cephane kıtlığı, gıdasızlık, elbisesizlik ve hava şartları yüzün- den hayli sıkıntıda olmasına rağmen hâlâ dimdik ayakta idi.
Osmanlı askerinin bu muazzam müdâfaası karşısında deniz- de aldığı yenilgiyi karada da almaya başlayan birleşik düşman ordusunun bu başarısızlığı, başta İngiltere olmak üzere bütün ortaklar arasında huzursuzluk meydana getirdi. Ne yapacaklarını şaşırmış bir vaziyette kaldılar. Birleşik ordu kumandanları ile merkezî hükümetleri arasında anlaşmazlıklar çıktı. Hele Osmanlı donanmasına ait Muavenet-i Milliye isimli küçük bir torpidonun Ingiliz Goliath zırhlısını batırması Ingilizleri çılgına çevirdiİngiliz hükümetinde değişikliğe sebep olan Osmanlı müdâfaası, çok fazla zayiatla devam ediyordu. 11 Mayıs 1915’te teftiş için cepheye gelen Harbiye Nâzırı Enver Paşa, başkumandan vekili unvanı ile 19 Mayıs 1915 günü hiç lüzumu olmadığı halde; aç, çıplak ve cephanesiz durumdaki orduya düşman mevzileri üzerine taarruz etmelerini emretti. Yalnızca bu çılgın taarruzda 9 bin askerimiz şehit oldu. 24 Mayıs’ta Alman denizaltılarının bir İngiliz zırhlısını batırması ile İngiliz donanması, karadaki askerine yeterli desteği veremeyeceğini anlamış oldu.
Gelibolu yarımadasının müdâfaası karşısında yeni takviyeler isteyen birleşik düşman ordusu, 4-5 Haziran’da Seddülbahir’e tekrar yüklendi. Her iki taraf da ağır kayıplar veriyordu. Neticede düşman taarruzu geri püskürtüldü. 28 Haziran – 5 Temmuz günleri arasında ise Zığındere muharebeleri oldu. Osmanlı ordusunun 14 bin şehit verdiği bu taarruz da geri püskürtüldü ve İngilizler hezimete uğradılar 6 Temmuz 1915 te Osmanlı veliahdı Yusuf İzzeddîn Efendi, Çanakkale’ye gelerek askerlere moral verdi.
8 Ağustos’ta İngiliz ordusu Arıburnu ve Conkbayırinı ateş altına aldı. Osmanlı ordusu Conkbayırı’nı kaybetti ise de iki gün sonra tekrar geri aldı. Arıburnu’nda grup kumandanı Esad Paşa kahramanca mukavemet ediyordu. Yine 6-7 Ağustos’ta Suvla- Anafartalar’a asker çıkaran İngilizlere karşı, Liman Von Sanders tarafından Miralay Fevzi Bey (daha sonra Fevzi Çakmak) vazifelendirildi.
Von Sanders, 16. Kolorduyu idare eden Fevzi Bey’e 7 Ağustos’a kadar Anafartalar bölgesine hareket etmesini emretmişti. Fakat söylenen yere zamanında ulaşamayan Fevzi Bey vazifesinden alındı. Onun yerine Miralay Mustafa Kemal Bey tayin edildi.
Düşmanın ilerlemesine imkân vermeyen Osmanlı ordusu karşısında, son bir ümit ile 19 Aralık 1915 günü bütün gücüyle harekete geçen birleşik düşman ordusu, Anafartalar-Arıburnu bölgesinde tekrar hezimete uğratıldı.
Durumun kötüye gittiğini kabullenmek istemeyen İngiliz Ge- nerali Hamilton’a, Gökçeada’daki kararg^ında, Aksmead Bakletti isimli bir gazeteci:
“Çanakkale cephesi bizim için hayatî ehemmiyettedir. Hiç bir fedakârlıktan kaçınmamalı, yeni tümenler getirmelisiniz. Bir bildiri hazırlanıp Türk siperlerine atılırsa netice alınacağına inanıyorum. Bildiriye, kişi başına on şiling bahşiş verileceği, kendileri affedilerek güzel bir akşam yemeği yedirileceği kaydedilmelidir. bildiriyi okuyan aç ve perişan Türk askerleri silah ve teçhizatıyla gelip teslim ve ateş hattında dövüşecek kimse kalmaz .”dedi.
Hamilton, gazetecinin bu sözlerine hafifce gülümsedi ve şu cevabı verdi:
“Cepheyi yeni birliklerle takviye etmek mümkündür.Devletimiz ve müttefikimiz Fransa bu güne kadar her şeyi yapmış ve yapacaktır. Bunda hiç kuskunuz olmasın. Bildiriye gelince Sayın Bakletti; siz Osmanlıları tanımıyorsunuz. Dünyada Osmanlı’dan başka dini uğruna canını feda etmeye tartışmasız hazır bir millet ve asker yoktur. Asker başına on şiling yerine elli İngiliz lirası teklif etsek yine de yüzümüze çarparlar ve dünyaya rezil oluruz.”
Kasım 1915’te Çanakkale cephesine gelen İngiliz Harbiye Nazırı Lord Kitchener durumun vahametini görünce bölgeyi tahliye etmekten başka çare kalmadığına karar verdi. Böylece İtilâf kuvvetleri, 19-20 Aralık 1915 gecesi Anafartalar ve Arıburnu cephesinden; 8-9 Ocak 1916’da da Seddülbahir’den çekildiler.
Çanakkale Muhârebeleri, Birinci Dünya Harbi’nin seyrini değiştirmiş ve harbin uzamasına sebep olmuştur. Çarlık Rusya’sının çöküşünü de hazırlamış ve Ingiltere’de hükümet değişikliğine yol açmıştır. Bir yıldan fazla süren ve dünya savaş tarihine silinmez harflerle yazılan bu muhârebelerde her iki taraf da büyük kayıplar vermiştir. İtilâf Devletleri Çanakkale’ye 410-450 bin arasında İngiliz (AvustralyalI, Yeni ZelandalI, Hindu vs. dâhil) ve 79-81 bin arasında da Fransız kuvveti olmak üzere yarım milyona yakın asker göndermiş, sadece Ingiliz ve sömürge kuvvetlerinin kaybı 220 bin kişiyi bulmuştur.
Çanakkale muharebelerine iştirak eden Osmanlı kuvvetleri yaklaşık bir rakamla 700 bin kişi idi. Bu kuvvetlerin zayiatının tespit edilmesi tamamen mümkün olamamıştır. Bu sebepledir ki çok çeşitli rakamlar zikredilmektedir. Bu rakamlar 190 bin ile 500 bin arasında değişmektedir. Ingiliz ve sömürge kuvvetlerinin kaybının 220 bin civarında olduğu düşünülürse, karada çok daha zayıf silah gücüne sahip Osmanlı askerlerinin kaybının büyüklüğü ortaya çıkacaktır.
Milletimiz Çanakkale Muharebelerinde çok sayıda medrese talebesini, genç, ilim ve irfan gücünü kaybetmiştir. Bir araştırmacımızın dediği gibi: “Osmanlı efkâr-ı umûmiyesi boğazın sırtlarında yatmaktadır.”
Birkaç ihanet ve hatanın dışında, pek çok eksikliklere rağmen Osmanlı ordusu, dünyanın en güçlü ordusunu ve en büyük donanmasını muazzam bir kahramanlık göstererek hezimete uğratmıştı. En modern silahlara ve deniz donanmasının desteğine rağmen İtilaf orduları karada birkaç kilometrelik bir ilerlemeden başka başarı sağlayamamıştı. Çanakkale Muharebeleri, Osmanlı askerinin direnme gücünün, fedâkârlık ruhunun, iman- vatan ve millet muhabbetinin âbideleşen bir timsâli olmuştur.
İttihat ve Terakkî mensuplarının devleti sürükledikleri bu fecî maceralara dur diyecek gücü kalmamış olan Sultan Mehmed Reşâd Han, Osmanlı askerinin Çanakkale’deki muazzam müdâfaası karşısında hislerini şu gazelle dile getirmişti:
Savlet etmişdi Çanakkale’ye bahr ü barden
Ehl-i İslâm’ın ik؛ hasm-ı kavîsi birden
(İslâmiyet’in iki kuvvetli düşmanı Çanakkale’ye denizden ve karadan saldırmıştı.)
Lâkin imdâd-ı İlâhî yetişip ordumuza
Oldu her bir neferi kal’a-i pûlâd-beden
(Fakat ordumuza İlahî yardım yetişti ve her bir askerimiz çelikten birer kale oldu.)
Asker evlâdlarımın pîşgeh-i azminde
Aczini eyledi idrâk nihâyet düşmen
(Asker evlatlarımızın azmi karşısında düşman aczini anladı nihayet.)
Kadr ü haysiyyeti pâmâl olarak etti firâr
Kalb-i İslâm’a nüfûz eylemeye gelmişken
(Düşman, İslâm’ın kalbi olan İstanbul’u zaptetmeye gelmişken, itibarı haysiyeti ayaklar altında olarak firar etti.)
Kapanıp secde-i şükrâna “Reşâd” eyle duâ
Mülk-i İslâm’ı Hüdâ eyleye dâim me’men.
(Ey Reşâd, şükür secdesine kapanarak Cenâb-ı Hakk’ın İslâm mülkünü muhafaza etmesi için daima dua et.)
KAYNAKLAR
Harb Mecmuası, 1331-1336, S. 1-27. Fevzi Kurdoğlu, Çanakkale, 18 Mart 1915, İstanbul 1935. İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul 1971, l-IV. Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Çanakkale Savaşları (Haz. Genel Kurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı), Ankara 1980. Selahaddin [Adil] Paşa, Harb-i Umumide Çanakkale Muharebat-ı Bahriyesi, İstanbul 1336. Hayri, Harb-i Umûmide Çanakkale Muharebât-ı Berriyesi, Anafartalar Grubu Muharebâtı, İstanbul 1336. İzzeddin – Burhaneddin, Harb-i Umûmide Çanakkale Muharebât-ı Berriyesi, Arıburnu Şimâl Grubu Muharebâtı, İstanbul 1336. Mehmed Celaleddin, Harb-i Umûmide Çanakkale Muharebât-ı Berriyesi, Kumkale Muharebâtı, İstanbul 1336. Harb-i Umûmide Osmanlı Cebheleri Vekayii, Süleymaniyeli Mehmed Emin, İstanbul 1334. Zekeriya Kurşun, “Çanakkale Muhârebeleri”, DİA, VIII, İstanbul 1993, s. 205-208. Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, TTK, Ankara 1951. 1. Dünya Savaşı Ansiklopedisi, Octobus Book London-Yener Yayınları İstanbul, 1976, l-lll. Selman Soydemir, Hâtıra ve Fotoğraflarla Büyük Vatan Müdâfaası Çanakkale Cephesi, Çamlıca Basım Yayın, İstanbul 2008