Marmara denizini Ege de-nizine bağlayan Çanakkale boğazının doğu (Asya) yakasında, il merkezi şehir; 22 789 nüf. Orta tonajlı yolcu vapurlarının yanaş-masına elverişli iskele. Savaş hatıraları, a-nıtlar, önemli arkeolojik kalıntılar. Kon-servecilik. Şarapçılık. Çanak çömlek yapı-mı.
• Coğrafya. Çanakkale boğazının en dar yerinde (Kilitbahir’e uzaklığı 1,5 km’den az), Kocaçay ağzının kuzeyinde kurulu olan şehir, kıyıda bir şerit gibi uzanır, vâdi boyunca içeriye doğru sokulur. €؛٧٨١١١٧٢-yet devrinde yapılan düzenli yollar şehri çevresine bağlar: Edremit üzerinden Iz-mir’e (335 km), Çan üzerinden Balıkesir’e (212 km), Lapseki üzerinden Bursa’ya (305 km), motorlarla Kilitbahir’e ve araba va-puru ile Eceabat’a geçilerek Gelibolu-Ke-şan üzerinden Edirne’ye (230 km) ve is-tanbul’a (337 km).
XIX. yy. sonlarında 11 000 olarak bilinen şehir nüfusu, askerî tedbirler ve yığınak-lar sebebiyle Birinci Dünya savaşı yılların-da 24 000’e yükselmiş. Cumhuriyet devrinde yapılan ilk sayımda 8 515’e inmiş, ikinci Dünya savaşında 22 900 olmuş (1945), tek-rar azalarak 12 000’in altına düşmüştü (1950); bundan sonra normal artış hızıyle 20 000’in üstüne çıktı.
• Tarih. Çanakkale bölgesinde ilk yerleş-me, kalıntılardan anlaşıldığına göre M.Ö. IV. binyıldan itibaren başladı, o devrin izlerini taşıyan Truva kalıntıları, üst üste yapılmış dokuz tabakadan (şehirden) mey-dana gelir. Truva, M.Ö. 111. binyıl başla-rından (Erken Bronz çağı) Romalılar devrine kadar devamlı bir yerleşme merkezidir. Bu-rada. Bronz ve Demir çağlarına, Klasik çağlara olduğu gibi. Aka, Selçuklu ve Os-manii yerleşmelerine ait çeşitli buluntulara da rastlanır-
Yunan koloni hareketleri sırasında (M.Ö.
IX. ve VIII. yy.lar) Çanakkale yöresinde de koloni şehirleri kuruldu, ilkin Mağara-lıların yerleştiği bu bölge, M.Ö. VII. yy.da canlılık kazandı ve Lidya kralı Gyges’in hâkimiyetine girdi (M.Ö. 680). Kroi^os Pers-lere yenilince (M.Ö. 546), hâkimiyet Pers-lere geçti ve bu çevreden uzaklaşmalarına kadar onlarda kaldı, özellikle Pers savaş-ları sırasında bölge önemli bir merkez ha-line geldi. Boğaz kıyılarını kapsayan Atina hâkimiyeti, Asya seferine çıkan İskender’-in Çanakkale boğazını geçişiyle (M.Ö. 334) sona erdi; onun ölümünden sonra ise böl-ge, halefleri arasında defalarca el değiş-tirdi. Roma hâkimiyeti M.Ö. 191’de başla-dı. Çanakkale yöresinin önemli bir deniz yolu haline gelişi, Bizans hâkimiyeti devre-sine rastlar. Boğazdan geçen gemilerden ver-gi almağa BizanslIlar, I^ğu Roma impa-ratorluğu kurulmadan önce başladılar. Bİ-zans imparatorları Çanakkale boğazına çok önem verdiler, güvenliği için kıyılarına çe-şitli surlar yaptırdılar, ama geçişi kesin-likle önleyemediler. Nitekim 668 ve 672 yıllarında İstanbul önlerine gelen emevî donanmaları Çanakkale boğazından geçmiş-ti.
Haçlı seferleri sırasında, deniz ticaretiyle geçinen devletler Çanakkale boğazı için bir-birleriyle rekabete giriştiler. 1194’te bir Piza filosu boğaza geidi ve bizans topraklarını yağma etti. 1204’te Bizans imparatorluğu httliiniince Gelibolu Venediklilere verildi 1332’de Aydınoğlu Umur Bey, Gelibolu’yu kuşattı. OsmanlIlar daha Orhan Gazi za-manında Rumeli yakasına geçmeğe başladı-lar. 1356’da ise fetih gayesiyle karşı yakaya
Foto. Turizm-Tamtma Bastn-Yayın (LAROUSSE)
geçerek burada bulunan bazı kaleleri kolaylıkla aldılar. Fethedilen kaleler arasında Süleyman Paşanın aldığı Gelibolu da vardı. Gelibolu bir ara papanın açtığı seferle geri alındıysa da bir yıl sonra Murad I zamanında tekraı OsmanlIlara geçti. Kısa süre içinde boğaz, savunması kolay bir hale sokuldu. Yıldırım Bayezid 1390’da Boğaz muhafızlığını kurdu.
Fatih Sultan Mehmed İstanbul muhasarası sırasında boğaza gerekli önemi vermedi. Bu durumdan faydalanan devletler Bizans imparatorluğuna çeşitli yardımlar yapabildiler.
Çanakkale boğazı 1645’te yapılan Girit seferi sırasında Venedik donanmasının saldırısına uğradı. (Bk. GİRİT SEFERİ.) Bu tarihten sonra boğazın çeşitli yerlerine tabyalar ve kaleler inşa edilerek savunması kuvvetlendirildi. XX. yy.a doğru boğaz yeniden kuvvetlendirilmek istendi, fakat kurulan tabyalar modern teknik yanında daima ilkel kaldı.
• Güzel sanatlar. Şehre adını veren kale, yerleşme alanının güneyinde, Kocaçay ağzındaki düzlükte Fatih Mehmed II tarafından 1452’de yaptırıldı ve 1551’de Kanunî Süleyman zamanında onarıldı. Boğaz Hisarı denen kale, resmî kaynaklarda Kal’a-i Sultâniye diye anılır; 1658’de boğazın güney ağzında Köprülü Mehmed Paşanın yaptırdığı yeni kaleden (Kumkale) ayırmak i-çin bu kaleye Anadolu Eski hisarı da denilmiştir. Boğaz hisarı yapıldıktan sonra yanında kurulan kasaba, Kocaçay kenarından çıkartılan özlü topraklarla yapılan ça-nak-çömleklerle ün kazandığı için, halk ağzında Çanak kalesi şeklini aldı, çok geçmeden de bugünkü adiyle anıldı. Evliya Çelebi’ye göre (XVII. yy. ikinci yarısı) şehir ova üzerinde bağ bahçe içinde kiremitli ve bakımlı 2 000 evden meydana gelmiştir. Çanakkale’deki camiler XIX. ve
XX. yy.larda yapılmıştır (Kurşunlu, Yalı ve Tıflı camileri).
— Çanakkale ili. İl toprakları boğazın A-nadolu yakasında batıya doğru uzanır, Rumeli yakasında Gelibolu yarımadasını kapsar; boğaz ağzının güneyinde bulunan iki Ege adası da (İmroz ve Bozcaada) Çanakkale ilinin sınırlan içinde yer alır.
Asya kesiminde boydan boya Balıkesir iline komşu olan Çanakkale ili, Avrupa kesiminde Edirne ve Tekirdağ illeri ile sınırlanır. Güney ve batıda Ege denizi, kuzeyde Marmara denizi ile kuşatılır; Çanakkale boğazı da il toprakları arasından geçer. Yüzölçümü 9 737 km2 (Asya kesimi 8 112, Avrupa kesimi 1 296. adı geçen iki ada 329 km2).
Yüzey şekilleri. Çanakkale ili gçnellikle engebeli topraklardan oluşmuştur, ilin en yüksek kesimi güneyde Balıkesir ili sınırında yükselen Kaz dağındadır (1 774 m). Vâ-dilerle yarılmış yerey, buradan kuzey ve kuzeydoğuya doğru alçalır. Başlıca yükseltiler güneyde Kocakatran dağı (1 050 m), doğuda Hodul dağı, orta kesimde Karadağ’dır (879 m). Gelibolu yarımadası dik yalıyarlarla denize iner. Tepeler arasında ovalar yer alır: en önemlileri Menderes çayı boyunda Bayramiç ve Ezine ovaları ile bu çayın aşağı kesiminde Kumkale-Tru-va arasındaki ova, kuzeyde Kocabaş çayı
ağzında Biga ovası, Avrupa kesiminde Ge-libolu yarımadasıyle Kozudağı (725 m) ara-sına Saros körfezinin uzantısı gibi giren Evreşe (Kadıköy) ovasıdır. iklim. Çanakkale ili topraklarında, Mar-mara bölgesindeki geçit karakterini yan-sıtır. Kıyılarda Akdeniz iklimi hüküm SÜ-rerse de, yazlar Akdeniz ve Ege kıyıları kadar sıcak değildir, kış aylarında ise Bal-kan yarımadası üzerinden gelen soğuk hava bu kıyıları etkiler ve sıcaklık sıfırın altına daha sık düşer, iç kısımlardaki yüksek a-lanlarda yazlar daha serin, kışlar daha soğuk geçer. Yağışlar Kaz dağının yüksek kesimle-rinde yılda 1 m’yi geçerse de kıyılarda 600-800 mm kadardır. Kar yağışları Ege kı-yılarındaki kadar seyrek değildir (kar ya-ğışlı günlerin yıllık ortalaması 4,5 gün). En soğuk ayın ortalama sıcaklığı 6°0, en sıcak ayınki 24°7’dir.
Tabiî bitki örtüsü. Çanakkale ilinde or-man arazisi il yüzölçümünün yüzde 50’sini bulur. Ancak, yüzyıllar boyunca yapılan baltalama ve yakmalar yüzünden eski ٠٢-manların büyük bir kısmı ortadan kalk-mıştır: 485 000 hektarlık ormandan 181 000’i normal koru, 31 000’i normal baltalık, geri kalanı bozuk orman durumundadır. Alçak kesimlerde Akdeniz iklimine has kışın yap-rak dökmeyen çalılar ve bodur ağaçlar, or-ta yüksekliklerde yayvan yapraklı ve kar-maşık ormanlar, daha yükseklerde ise iğne yapraklılar yaygındır. Ova zeminleri, tarım ve orman tahribi yüzünden step özelliği gös-
terir-
ilin Asya toprakları üzerinden geçen baş-lıca akarsular, güneydoğudaki Kaz dağından doğarak kuzeybatıya (boğazın güney ağ-zı yakınında denize dökülen Küçük veya Eski Menderes çayı) veya kuzeyd3ğuya (Marmara’ya dökülen Kocabaş çayı) yönelir. Bu akarsulardan başka, Ege denizine dökü-len Tuzla çayı, Çanakkale boğazına dökü-len Kocaçay (Sarıçay), Pirgos çayı sayılabi-lir. Ayrıca Saros körfezine Evreşe ovasından dökülen Kavak çayı da anılmalıdır. Hep-sinin rejimleri düzensiz, sulan yazın çok cılızdır. Çanakkale şehrini Kocaçay’ın za-rarlanndan konımak için Atıkhisar barajı yapılmaktadır. Saros körfezinden basık bir setle ayrılmış Suvla gölü dışında Çanak-kale ilinde anılacak göl yoktur.
Nüfus ءاأ yerleşme. 1965 Sayımına göre Çanakkale ilinin nüfusu 350 317’dir; km2 ye 35 kişi düşer (kır nüfusu yoğunluğu). 1927 Yılında il nüfusu 183 500, 1950’de ise 289 400 olduğuna göre sürekli bir artış vardır. Bütün sayımlarda erkek nüfus, kadınlardan fazladır (1965 sayımmda 15 300 fark; askerî garnizonlar), il nüfusunun 74 789’u (yüzde 21.3) 3 000’den fazla olan kasaba ve şe-hirlerde (şehir nüfusu), geri kalan 275 528’i köylerde yaşar, il sınırlan içinde nüfusu 3 000’in altında olan ve muhtarlık teşki-lâtı bu]unan 581 köy vardır (kır nüfusu). Çanakkale ili içinde 10 000’den fazla nü-fuslu üç şehir yer alır: Çanakkale, Gelibo-lu (12 945) ve Biga (12 063). Muhtarlıklar-dan 329’unun nüfusu 400’den aşağı, 216’sı-nin 400-1 000 arasında, geri kalan 36’sınınki ٦ 000’in üstündedir.
idare bakımından Çanakkale boğazı çevre-si, Osmanlı imparatorluğunda uzun SÜ-re Kaptanpaşa eyaletine bağlı bir bölümdü.
ÇANAKKALE
ÇANAKKALE
135
boğazı
ÇANAKKALE
136
Vilâyetler idaresi kurulunca Çanakkale, önce Ege adalarını kapsayan Cezayir-i Bahri Sefid (Akdeniz Adaları) iline merkez oldu. Daha sonra Biga sancağına merkez oldu (1876). 1881-1888 Arasında Karesi’ye bağlandı ise de sonra ayrı bir sancak teşkil etti. Cumhuriyet devrinde bir ara Edirne’den ayrılan Gelibolu sancağı (sonra vilâyet) nihayet Çanakkale’ye bağlanarak şimdiki il kuruldu. Çanakkale ili 12 ilçeye ayrılır: Çanakkale, Ayvacık, Ezine, Bayramiç, Çan, Yenice, Biga, Lapseki (Asya topraklarında); Gelibolu, Eceabat (Avrupa topraklarında); İmroz ve Bozcaada (Ege denizinde). Çanakkale merkez ilçesinin yüzölçümü 949 km2, nüfusu 44 520, bucakları intepe ve Kirazlı, köy sayısı 50’dir.
Çanakkale ilinde yaşayan halkın başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Denizleri birbirine bağlayan boğaz balıkçılığın gelişmesi bakımından büyük imkânlar hazırlar. İldeki maden yataklarından bir kısmı işletilmektedir. Sanayi pek gelişmemiştir.
Tarım bakımmudan il toprakları şöyle bölünür: ekili dikili topraklar yüzde 23,5, nadas 4,7, ormanlar 50, çayır ve otlaklar 13,8, ürün vermeyen yerler 8 (gerçekte orman bölümünün önemli bir kısmiyle çayır ve otlakların bir parçası ürün vermeyen yer durumundadır). Ekili dikili alanların yüzde 86’sı tarla, geri kalan yüzde 14’ü zeytinlik, bağ, meyvecilik ve sebze bahçesi kategorisine ayrılır. Ekili olanlardan da yüzde 73’ü tahıl tarlalarıdır: buğday (75-90 000 ton), yulaf (31-36 000 t), arpa (26-30 000 t), mısır (16-17 000 t). Pirince daha az yer verilir (2 000-5 300 t). Baklagillerden en çok bakla (7-10 000 t), daha az olarak nohut (1 600-1 800 t), fasulye (1 400-1 700 t), bezelye (800-2 300 t), mercimek (800-2 200 t) ve fiğ ekilir. Patates ekimi oldukça geridir (5-6 000 t). Sanayi bitkileri arasında pancar (20 000 t), ayçiçeği (17 000 t), tütün (1 500-2 000 t), pamuk (1 500-1 800 t), keten tohumu, susam, kolza sayılabilir. Sebzecilik yaygındır; özellikle domates yetiştirilir. Meyve türleri arasında elma, armut, şeftali, erik, ayva, ceviz, badem, dut ve kiraz sayılabilir. Antep fıztığı da yetiştirilmektedir. Ayvacık kesiminde meşe palamudu devşirilir.
Hayvancılık konusunda, evcil hayvanların sayısı ve türleri şöyledir: koyun (500 000; dağlık kesimlerde dağlıç, kıyıda kıvırcık; İmroz’da ayrı bir soy), kıl keçisi (227 000), sığır (156 000, en çok boz ırk; Plevne soyu, Montafonlaştırma denemeleri), manda (14 000), deve (2 000), at (13 000), katır (2 200), eşek (33 600). Tavukçuluk (580 000 tavuk), arıcılık (400 ton bal) ve balıkçılık oldukça yaygındır. (Tutulan balık miktarı 1968’de 1 560 000 kilo; en çok palamut, sardalya, kefal, barbunya; daha az İstakoz, karides.)
• Yeraltı zenginlikleri bakımından önemli bir faaliyet görülmez. Birkaç yerde linyit yatakları işletilir (150 000 ton kadar).
Sanayi alanında büyük ölçülü kuruluşların başında, 1960 yılında Çan kasabasında faaliyete geçen, «Çanakkale Seramik fabrika«» gelir. Bunun dışında zeytinyağı ve sabun yapımevleri (Ayvacık, Ezine, Bayramiç, Çanakkale, İmroz), sebze, meyve ve balık konserveciliği (Çanakkale’de Akfa, Kepez sebze, Lapseki’de domates salçası, Gelibolu’da balık), şarapçılık (Çanakkale, Bozcaada, Lapseki), dericilik (Biga, Bayramiç, Ezine), dokuma tezgâhları (Biga, Yenice, Lapseki, Çan, Ayvacık, Bayramiç), çanak çömlek yapımı (özellikle merkezde), halı, kilim (Biga, Çan, Yenice) sayılabilir. Çanakkale ili •içinde ulaşım kara ve deniz yollarıyle sağ؛anır. Kara yolları Gelibolu yarımadasını boyuna geçerek Trakya’daki yol ağzına bağlanır. Biga yöresinde ise Bursa, Balıkesir ve İzmir yönlerinden gelerek Çanakkale’de düğümlenir. 11 topraklarında devlet yolları 650, il yolları 476 km uzunluğundadır. Ayrıca 1 963 km köy yolu vardır. Çanakkale ilinde demiryolu yoktur. Gelibolu, Çanakkale, Bozcaada ve İmroz’a vapur seferleri yapılır. (-> Bibliyo.) [M] ÇANAKKALE boğazı, Marmara ve Ege denizlerini birleştiren boğaz. Anadolu’nun Biga yöresiyle Gelibolu yarımadası arasında, kuzeyde Çankaya burnu (Gelibolu), Çardak
ve güneyde Seddülbahir-Kumkale çizgileri a-rasında kuzeydoğu-güneydoğu doğrultulu iki kesim ile bunları birleştiren kuzey-güney doğrultulu bir orta kesimden meydana gelir. Boğazın bütün girinti ve çıkıntılarıyle Avrupa kıyısının uzunluğu 78, Asya kıyısı-nınki 94 km’dir. Genişliği kuzey ağzında 3,2 km, Gelibolu-Çardak arasında 5,8 km, orta kesimde Nara burnu önünde 1,9 km, Çanakkale-Kilitbahir arasında 1,2 km, in-tepe önlerinde 8 km, güney ağzında 3,6 km’dir. Boyutları bakımından Çanakkale boğazı İstanbul boğazının iki katını bulur. Boğazın suları altmda, derinliği 60 m’yi bulan bir oluk, Marmara’yı Ege denizine bağlar. Bu oluk içinde oval biçimli birtakım çukurların derinliği en az iki yerde 90 m’yi geçer. Çanakkale önünde boğazın en derin yeri 100 m’yi de aşar. İstanbul boğazında olduğu gibi, Çanakkale boğazının suları birbiri üstünden aksi yöne giden iki akıntı sistemiyle hareket halindedir. Karadeniz’den gelen az tuzlu ve hafif sular (tuzluluk oranı binde 25,5-27) üstte a Ege denizine doğru akar. Bunun altından da Akdeniz’in çok tuzlu Ve ağır suları (tuzluluk binde 38-39) Marmara’ya geçer. Üst akıntı, kuzey rüzgârları estiği sırada hızlanır. Lodos (güneybatı) rüzgârı sırasında üst akıntı yavaşlayıp duraklar, hattâ Orkos adı verilen ters bir akıntı meydana gelebilir.
Çanakkale boğazının oluşumu İstanbul bo-ğazınınkine benzer. Daha İlk ve Ortaçağlarda boğazın açılması, fazla beslenen Karadeniz’in taşmasına veya büyük yayılma hareketlerine bağlanmıştı. XIX. yy.dan itibaren bu konuda birtakım ilmi teoriler ileri sürüldü. Çanakkale boğazının akarsular tarafından açılarak Dördüncü zaman başında deniz istilâsına uğradığı kabul edildi. Boğazın karşılıklı kıyıları arasında az çok bir paralellik bulunmakla beraber Anadolu yakasında akarsu deltaları ve sıg dillerin oluş-masıyle bu paralellik biraz bozulur: güneyde Menderes, ortada Kepez suyu ve Kocaçay, daha kuzeyde Burgaz deresi deltaları ile Nara ve Çardak burunları böyledir. Rumeli yakası boğaza doğru dik yamaçlarla iner, a-raya bazı ovalar gireT (Kilya ovası); geride Üveyik tepesi, Kocaçimen tepesi gibi 300 m’yi aşan tepeler yükselir. Anadolu yakası yalı ovalarının varlığı yüzünden çok yerde daha alçak görünürse de, geride Rumeli yakasındakinden daha yüksek dağlar ortaya çıkar.
Çanakkale boğazı kenarında bitki örtüsü genellikle İstanbul boğazına oranla daha cılızdır. Bu durum, yazların daha sıcak ve daha kurak olması kadar, kıyı çevresindeki yeni Üçüncü zaman (Miyosen) yereylerinin daha geçirimli olmasıyle açıklanabilir. Çanakkale kıyısı boyunda kesintisiz yerleşme şeritleri de görülmez. Elverişli yerlere kurulmuş birkaç kasabaya ve köylere rastlanır. Bu yerleşmelerden ikisi küçük şehir düzeyine yükselebilmiştir: Çanakkale (22 789 nüf.) ve Gelibolu (12 945 nüf.). Lapseki (3 264 nüf.) ve Eceabat-Maydos (2 842 nüf.) birer kasaba, gerisi köy durumundadır. Yerleşmelerden birkaçı kıyıya hâkim düzlükler üzerindedir: Bolayır ve Intepe-Erenköy.
Çanakkale boğazının ilkçağdaki adı olan Hellespontos mitolojide, kral Athamas’ın kızı Helle’nin altın postlu koç sırtında boğazı geçerken denize düşmesi efsanesine bağlanır ve «Helle denizi» anlamını taşıdığı ileri sürülürdü. Bununla beraber bu ad ile, boğaz etrafındaki denizlerin bir kısmı da anlaşılırdı; fakat Herodotos, Ptolemaios ve Strabon, Hellespontos admı yalnız Çanakkale boğazı için kullanmışlardır. Ortaçağda bazı İtalyan deniz haritalarında Bucca Ro-maniae (Romanya yani Anadolu boğazı), Avido veya Aveo boğazı (Eskiçağın tanınmış şehri Abydos’un adından), Haçlı seferleri sırasında bazen de Sanctus Georgius boğazı adlarına rastlanmıştır. Zamanımızda Çanakkale boğazına Batı dillerinde Dar dönel’ler boğazı denilmiştir; bu ad Truva kralı Dardanos tarafmdan kurulduğu söylenen ve onun adını taşıyan şehirden (şimdiki Çanakkale güneyinde Kepez suyu ağzı yakınında) gelir. Ortaçağda bu şehir ortadan kalkmış, daha sonra Türkler tarafından boğazın en dar yerinde karşılıklı kurulmuş olan kalelere AvrupalIlar tarafından, çoğul olarak Dardanellia denilmiş, boğaza da bu sebepten Dardanel’ler adı verilmiştir.
ilkçağda medeniyetin Ege denizi kıyılarında toplandığı sırada, İstanbul boğazı kıyısında Bizans şehri kurulmadan önce, Çanakkale boğazı kıyısında önemli şehirler vardı: başta ünlü Truva olmak üzere, Dardanos, Abydos, Lampsakos ve karşıyakada Madytos, idaion, Sestos, Kressa. Bizans’ın gelişmesi, Çanakkale boğazı kıyısındaki şehirleri sönükleştirdi. İstanbul, hem Avrupa, hem de Asya yönünden kolay ulaşım imkânlarına sahip olduğu halde, art ülkesi dağlık olan Çanakkale boğazı elverişsiz durumda kalıyordu. Bizans gelişip, önce Doğu Roma, sonra Osmanlı imparatorluklarının başkenti haline gelince, Çanakkale boğazı bu büyük şehrin korunması bakımından ö-nem kazandı ve bu önem, Birinci Dünya savaşı sırasında en yüksek seviyesine vardı. (-» Bibliyo.) [M]
Çanakkale müzesi, Çanakkale ve dolaylarından toplanan eserlerin bulunduğu müze. Eski eserler önce Çanakkale idadisinde (1911), daha sonra da, eski bir kilise olan bugünkü müze binasında (1932) toplandı. 1961’de bina onarılarak yeniden açıldı. Müzenin bahçe kısmında klasik çağ kabartma ve heykel parçaları ve islamı mezar taşı ve kitabeleri yer alır. Salon kısmında ise amerikan konsolosu Mr. Calvertin’in koleksiyonu, Dardanos tümülüsü ile Bozcaada nek-ropol kazılarındaki buluntular göze çarpar. (M)
Çanakkale savaşları, Birinci Dünya savaşında (1915) Osmanlı devletinin Çanakkale boğazını geçmek isteyen İtilâf kuvvetleriyle yaptığı savaşlar. Bahriye nazırı Churchill’in teklifleri ve İngiltere’nin ısrarıyle İtilâf devletlerince girişilen hareketin amacı, Rusya ile doğrudan temasa geçmek, onlara silâh ve malzeme yardımı yapabilmekti. Bu yolla Süveyş kanalı ve Hint yolu üzerindeki türk baskısı da kaldırılmış olacak; savaşa katılmak istemeyen Balkan devletleri itilâf devletleri yanında yer almağa zorlanacaktı.
Savunma düzenleri. Yapısı bakımından, savunmaya elverişli olan boğaz, Türkler tarafından mayınlanmıştı. Tabyalar toprak ve taştandı. Zırhlı veya betondan tabya yoktu; ayrıca birçok sahte mevzi yapılmıştı. Savunma düzeni dış, orta ve iç bölgeler olmak üzere üçe ayrılmıştı. Bunların kumandası miralay Cevat Beydeydi. Savaş ilânından birkaç gün sonra 3 kasım 1914’te ingilizler Seddülbahir ve Kumkale tabyalarını topa tuttular. 19 Şubat 1915’te boğazın dış tabyaları tahrip edildi. Ayrıca karaya çıkarılan askerler tahrip işini tamamladılar. Bu harekâtta Türkler 19 top kaybetti. Dış savunmanın düşmesi bazı ülkelerde büyük yankılar yarattı. Bulgaristan çekingen bir durum aldı. İtalya İtilâf devletlerine meyletti. Yunanlıların İstanbul’a girmelerini istemeyen Ruslar, 40 000 kişilik yardımcı bir kuvvet göndermeyi teklif ettiler. Bunun üzerine İngilizler ve Fransızlar, boğazları Ruslara vermeyi vaat ettiler. Bundan sonraki büyük taarruzun Marmara denizine geçmek amacıyle fransız ve İngiliz harp gemileri tarafmdan 18 mart 1915’te yapılması planlandı. Orta savunma tabyaları, sürekli olarak bombardıman edildi. Dış hatlara komandolar çıkarıldı. Boğazdaki mayın tarama ve temizleme işi başarıyle yürütüldü. Fakat 7-8 mart gecesi yüzbaşı Hakkı Bey kumandasındaki Nusret mayın gemisi, karanlık limana sezdirmeden tekrar mayın döşedi. itilâf kuvvetlerinin 16 harp gemisi 18 mart 1915’te boğaza girerek tabyaları ateşe tuttular. Gerek mayınlar ve gerekse bataryaların atışları ile itilâf kuvvetleri birçok gemi kaybederek geri çekildi.
18 Mart hücumu, Çanakkale’nin karadan yardım görmedikçe geçilemeyeceğini gösterdi. Bunun üzerine İngiliz, Fransız ve AN-ZAC’lardan (Avusturalya, Yeni Zelanda ordusu) kurulan 70 000 kişilik kuvvet, 25 nisan 1915’te Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerinde karaya çıkarıldı. Düşman kuvveti, 109 harp ve 308 taşıt gemisi ve özel çıkarma araçlarıyle denizden desteklenmekteydi. Bu çıkarmaya karşı savunma görevi 5. Orduya verildi.
İlk çıkarmalar Seddülbahir, Arıburnu ve Kumkule’ye yapıldı. Bazı yerlerde başarı kazanan düşman kesin sonuca gidemedi, Seddülbahir ve Arıburnu’nu almayı başarama-
ÇAN
dı. Binba§ı Mahmud Bey idaresindeki türk kuvvetleri, düşmanın iç bölgelere sızması-nı engeiledi. İlk çıkarma günü 19. Tümen kumandanı Mustafa Kemal Bey (Atatürk), 17. Piyade alayını c©nkbayırı’na vaktinde yetiştirerek K©caçimen tepesinin düşman e-line geçmesini önledi. Düşman 25 nisan 15لو harekâtında büyük kayba karşılık küçük bir köprübaşı etâe edebildi, orada tutundu. Türk kuvvetleri gecenin karanlığından fay-dalanarak düşmanı denize’ dökmek istediyse de, bu harekâtta yer alan arap askerlerinin başarısızlığı ve çıkarttıkları gürültü buna imkân vermedi, öte yandan, 15 000 kişilik ANZAC kuvveti de karaya çıkarılmıştı. Ay-nı günlerde düşman Saros körfezine, Beşike limanına gösteriş çıkarmaları yaptı. Son-raki günlerde de, Alçıtepe ve Arıburnu’nda Kocaçimen tepesini elde etmek için hare-kete geçti. Fakat 5. Ordu kuvvetleri büyük kayıplara rağmen düşmanı püskürttü. Bu arada yapılan Seddülbahir, Arıbumu ve deniz savaşları çok kanlı geçti. Düşman Seddülbahir’e 26 nisan günü top ateşiyle hücuma başlamıştı. 1 Mayıs gecesinde ve daha sonraki günlerde 17 000 kişilik türk kuvveti karşı saldırıya geçti. Fakat bunda başarı kazanılamadı ve Türkler 16 000 ka-yıp verdiler, ingilizlerin kaybı 14 000 kişiy-di.
Düşmanın ikinci hücumu, 6 mayıs ile 8 mayıs arasında Alçıtepe’yi eie geçirmek için oldu. Birkaç kere siperlere giren Fransızlar püskürtüldü. Sadece birinci hat siperleri düşman elinde kaldı. 26 Nisanda ve daha sonraki günlerde denizde savaşlar oldu. Türklerin Nurulbahir gemisi battı. Gülce-mal vapuru yara aldı. Buna karşılık İtilâf kuvvetlerinin Gol’iath zırhlısı hatırıldı
14 Mayısta İngiliz Harp komitesi savaşa devam kararı aldı ve İngiliz kabinesinde bazı vekiller değiştirildi. 18 Mayısa kadar önemli çarpışma olmadı. Haziran ayında kanlı siper muharebeleri yapıldı. 4 Haziranda
50 000 kişilik fransız ve İngiliz ordusu 25 000 kişilik türk ordusu üzerine top ateşi deste-ğ’inde taarruza geçti. Taarruzda zırhlı a-raçlar da kullanıldı. Bu hücum Çanakkale’-deki en kanlı muharebe oldu. Düşman bazı türk siperlerine girdi. 9 Temmuzda Seddül-bahir kumandanlığına Vehip Paşa getirildi. Biraz sonra Kerevizdere savaşları başladı. Çıkarmanın başlamasından 70. güne kadar türk ordusu, 100 000 kayıp verdi. Her şeye rağmen düşman ilerlemeyi başaramadı, ye-ni bir çıkarma yapmağa karar verdi. Amaç Anafartalar platosunu ve Kocaçimen’i ele geçirmekti. Taze kuvvetler ağustos başında Suvla kıyılarına baskın halinde çıkarma yaptılar. Bunun üzerine Mustafa Kemal’in emriyle’ 28. ve’ 41. Alaylar 10 ağustosta hücuma hazırlandı. Kumandanın kısa bir konuşmasından soma, süngü hücumu baş-ladı. Düşman, siperlerinde bastırıldı. Türk-ler Şahinsırt’a kadar ilerledi. Savaş sı-rasında Mustafa Kemal’in göğsüne bir şa-rapnel parçası çarptı. Düşman, Mustafa Kemal’in yönettiği bu hareketle ağır kayıp-lar vererek püskürtüldü.
1915 Yılının sonbahar ayları kanlı, fakat sonuç alınamayan çarpışmalarla geçti. Türk başkumandanlığı 1. Orduyu Gelibolu’ya yolladı. Böylece türk ordusu 21 tümene çıktı. Başlangıçta و gün içinde Çanakkale boğazım geçeceklerini sanarak giriştikleri savaşı bir an önce sonuçlandırmak isteyen İtilâf devletleri, yeni kuvvetler sağlamağa çalıştılarsa da sonuç alamadılar. Gene-rai €harles Monroe, Çanakkale’nin boşal-tılması gereğini belirten bir rapor verdi. Bunun üzerine 5 aralık tarihinde iki İngiliz tümeni Selânik’e gönderildi. Kasım ayında başlayan kar ve yağmur fırtınası, siperler-de birçok askerin boğulmasına sebep oldu. Bu felâkette düşmanın *kaybı da çoktu. Limanda birçok küçük gemi battı. Ne-ticede çıkarma sahaları düşman tarafın-dan boşaltıldı. Gizlice yapılan boşaltma ha-reketi sonucu ocak 1916’da Gelibolu ya-
* tamamen bırakılmış oldu. Bu ara-da bazı çarpışmalar da oldu. Anafartalar ve Arıburnu çekilmesi sırasında dikkati da-ğıtmak için düşman 19 aralık günü Sed-dülbahir bölgesine saldırdı. Buraya döşen-miş olan mayınlar Türklerin düşmanı ta-kibine imkân vermedi.
Çanakkale, Birinci Dünya savaşında Türki-
Foto. Vlollet, Parisot (LAROUS8E)
ye’nin çarpıştığı on cepheden biriydi. Türk kara ordusu savaş araç ve gereçleri ba-kımından çok zayıftı. Burada görev alan türk deniz kuvvetleri, 1911-1912 İtalyan ve 1912-191و Balkan savaşlarında yıpranmış du-rumdaydı. Savaş sırasında Türkiye mü.tte-fiklerinden beklediği yardımı göremedi. Sa-dece alman subayları türk subayları ya-nında görev aldılar. Avusturya’nın yardımı iki bataryadan ibaret kaldı. Beklenen si-lâh ve malzeme yardımı sağlansaydı sonuç çok daha farklı olabilirdi.
Çanakkale savaşları 8,5 ay sürdü. Türk or-duşunun karşı koymasıyle, Çanakkale, Irak, Filistin cephelerinde bir milyona yakın in-giliz ve fransız askeri batıdaki ana cephe-lerinden uzak tutfclmuş oldu. Savaşlar iki taraf için büyük kayıplara sebep oldu. İtilâf devletleri Çanakkale’ye önce 70 000 kişi göndermişlerdi. Sonradan bu kuvvet 500 000’e çıkarıldı. Bunun 400 000’i İngiliz,
79 آس fransız ordusundandı. Ingilizlerin kaybı 115 000’i ölü, yaralı, esir ve mem-leketine gönderilen 90 000’i hasta olmak ü-zere 205 000 idi. Fransızların kaybı 47 000’-di. Türklerde ise ölü, yaralı ve hasta sayısı 252 300’ü buldu. (-> Bibliyo.) [M]
ÇANAKLIK i. (çanak,’tan çanak-lık.) De-nizc. Eskiden serenli direkleri bulunan ge-milerde direklerin tepesine yerleştirilen gözcü yeri. Şapka çanaklığı da denir. (Bk. AN-S1KL.) ؛ا Çanaklık astarı, gabya yelkenle-rinin çanaklığa değdikçe zedelenmemesi için yelkenlerin kıça bakan yüzlerine dikilen as-tar. را Çanaklık çavuşu, çanaklığın bakım, tutum ve düzenini sağlamakla görevli uzman porsun veya, astsubay. II Çanaklık deliği, bir çanaklığın döşeme bölümüyle direk arasın-da, bir adamın geçeceği ve türlü iskoto, do-jıanım v.b.nin içinden geçtiği delik (Bana-velo deliği de denir). ار Çanaklık feneri, es-kiden kumanda gemilerinde kumandan forsu yanında, bugün ise grandi direği şapkasında yakılan fener. ]] Çanaklık palangası, gabya serenleri üzerine yerleştirilmiş makara. را Çanaklık siperi, eski zırhlılarda çanaklık etrafına çelik saçtan yapılmış siper. II Ça-naklık vardavelası, yelkenli gemilerin kul-lanıldığı çağda gemicilerin düşmemesi için çanaklığın arka tarafına takılan tahta çem-ber. را Mesafe âleti çanaklığı, mesafe araç-larmın bulunduğu çanaklık. II Savaş çanak-lığı, bazı zırhlıların, hat gemilerinin direk-lerinde bulunan ve elektrik ışıldakları veya küçük çaplı hafif toplar konulan çanaklık.
— Mim. Sütun başlığının tepe bileziği ile başlık tablası arasındaki bölümü. (Bu terim yalnız Korinthos üslübu sütun başlıkları ile XHI. yy.daki gotik mimarînin yapraklı SÜ-tun başlıklarında kullanılır). Başlık sepeti de denilir.
— ANSİKL. Denize. Eski yelkenlilerde ça-naklık, ana direğin tepesine tutturularak di-rek praçolu (köşebent) ile direk maunala-rının (direk tepesine yerleştirilmiş kalın tah-talar) birleşmesi sonucu ortaya çıkan bir ta-bela üzerindeki platform (sahanlık) idi. Ça-naklık çarmıklarını birbirinden açık ve ger-gin tutmağa, üstüne öteberi koymağa ve ay-m zamanda dinlenme yeri olarak kullanma-ğa yarardı. Çanaklık bir yarım daire bi-çimindedir ve dikey tarafı geminin gerisine dönüktür. Direğin ve bu direğin tepe tara-fında bir araya gelmiş olan donanımın (çarmık, selviçe, tirante) içinden geçtiği de-liğe çanaklık deliği veya banavele deliği de-nir, buradan çanaklığa geçilir. Çanaklıklar, hangi direkte iseler onun adiyle anılır: mi-zana çanaklığı, grandi çanaklığı gibi. Ön-çeleri taş torbalar, sonraları çabuk ateşli toplarla donatılan çanaklıklar savaşta da işe yaradı.
Kadırgaların çanaklıkları hafif latarlardan yapılmış ve direklerin tepesine yerleştirilmiş küfelerdi. Gözcüler burada dururdu. Sa-vaş yapılırken gözcüler veya diğer asker-ler buradan ok, içi ateş dolu çanaklar ve benzer şeyler atarlardı. Daha sonraları **’* bir savaş görev yeri olunca, bu-radaki personeli korumak için siperlik veya zırh levhalarla donatıldı. Modern savaş ge-milerinde (zırhlılarda) çanaklık yapılmaz. Bugün savaş gemilerinin üç ayaklı direkleri ile kumanda kulelerinde ateş yönetim mer-kezleri, mesafe araçları, radarlar ve başka araçlar bulunur. (LM)
ÇANAKKALE
02
Nis