wiki

ÇİNG SÜLALESİ

Mançurya’da yaşayan çeşitli Tunguz kabilelerinin biraraya
gelmesiyle oluşan Mançular,1628’den başlayarak
günümüzdeki Şınyang’ı Mukden adıyla başkent yapıp,
ayrı bir devlet kurmuşlar, Çin örneğine göre kurulmuş
sivil bir yönetim geliştirmişler, hattâ yönetim kuralı olarak
konfüçyüsçülüğü benimsemişlerdi. 1644’te bir Çin
generalinin, Pekin’i ele geçiren bir çete reisine karşı
Mançulardan yardım istemesi üstüne, söz konusu çete
reisini kovan Mançular, Pekin’den çıkmayı reddedip,
çok geçmeden Çing sülalesini (1644-1911) kurarak,
bütün Çin’e egemen oldular. Kurdukları sülale, kesin
bir kopmadan çok, Ming sülalesinin bir uzantısı gibi işlev
gördüğünden büyük bir başarıya ulaştı.Çing sülalesi, imparator Kangşi (1661-1722) ve imparator
Çienlong’un (1736-1795) uzun hükümdarlık
dönemlerinde, gücünün doruğuna erişti. Bu dönemde
Asya’daki Çin egemenliği, Moğol Yüen sülalesi dışında,
önceki hiçbir sülale döneminde erişemediği genişlikte
bir alana yayıldı: Çin İmparatorluğu, Dış Moğolistan’ı,
Çin Türkistanı’nı (günümüzdeki Doğu Türkistan ve Uygur
bölgesi),Tibet’i ve ilk kez Tayvan’ı(1603) içermekteydi.
Ama XVIII. yy. sonlarında sülalede gerileme belirtileri
görülmeye başlandı. İmparatorluğun uzak yörelerine
düzenlenen askerî seferler çok büyük harcamalar
gerektiriyordu ve rüşvet ile yolsuzluk yönetimin her
düzeyine açıkça yerleşmişti. Batı’nın ezici üstünlüğü,
Çin’i bu zayıflama döneminde yakaladı.
ÇİNG SÜLALESİNİN ÇÖKÜŞÜ
Çin ile Batı arasında başgösteren anlaşmazlığın başlıca
kaynağını ticaret oluşturdu. Çingler, Avrupa devletleriyİe
diplomatik ve ticari ilişkilerini, geleneksel haraç
sistemi çerçevesinde yürütmeye giriştiler ve dış ticareti,
bir tek Kanton limanıyla sınırlamak istediler. Avrupalı
tüccarların, özellikle İngilizlerin ülkeye sürekli kaçak afyon
sokmaları, Çinlilerin buna tepki olarak Kanton’daki
bütün yabancı kökenli afyonu yok etmeleri, Afyon Savaşı’nı
başlattı (1839-1842). Bu savaşın bitiminde Çing
sülalesi, Nankin Antlaşması’yla Hongkong’u İngiltere’ye
bırakmayı, beş limanını İngiliz ticaret gemilerine
açmayı, ticari kısıtlamaları kaldırmayı ve dış ilişkileri
eşitlik kurallarına göre yürütmeyi kabul etmek zorunda
kaldı. Ayrıca, Çin’deki Batılıların yalnızca kendi ülkelerinin
konsolosluk mahkemeleri tarafından yargılanabilecekleri
ayrıcalığı tanındı.
Bir katolik misyonerinin öldürülmesi ve bir İngiliz gemisine
el konması üstüne İngilizlerin ve Fransızların
Çin’e savaş açmalarından ve Pekin’in yağmalanmasından
(1860) sonra, bütün ülke Batı’nın diplomatik, ticari
ve dinsel temsilcilerine açıldı. Çing sülalesinin ikinci kez
yabancılar tarafından aşağılanmasını, merkezden yönetimin
zayıflamasıyla patlak veren iç ayaklanmalar izledi. Bunların en önemlisi olan Taybing ayaklanması
(1862-1864), ayaklanmacıların başlangıçta elde ettikleri
başarılardan sonra, yeni oluşturulan Çingler’e bağlı
eyalet milisleri tarafından bastırıldı.
Bu eyalet kuvvetleri ve komutanlar eyaletlerde, yeni
bir bölgecilik döneminin temsilcileri oldular. XIX. yy.
sonlarında iç karışıklığı ve yabancı istilasını çözmek
amacıyla geleneksel konfüçyüsçü sistemi yerleştirmek,
daha sonra da Çin’e Batı sanayisini ve askerî teknolojisini
getirmek için merkezî yönetimle ittifak yaptılarsa da,
sonuçta her iki girişim de başarısızlıkla sonuçlandı.
Çin’in yabancı tehdidi karşısındaki zayıflığı, Kore nedeniyle
patlak veren Çin-Japon Savaşı’nda (1894-
1895) açıkça ortaya çıktı. Bir kez daha yenilgiye uğrayan
Çin, Tayvan’ı Japonya’ya bırakmak, Kore’nin bağımsızlığını
tanımak ve savaşın sona ermesini sağlamış
olan Batılı devletlere Çin kıyılarında ekonomik etki bölgeleri
tanıyarak toprak “kiralamak” zorunda kaldı. Bu
yenilgi bir yandan da, Çin’i batılılaştırma amaçlı Yüz
Gün reformlarına (1898) yol açtı. Bu reform hareketiçok geçmeden durdurulduysa da, Bokserler ayaklanmasında
Batılı misyonerlerin öldürülmesi ve Çin’deki
elçiliklerin kapatılması yeni bir yabancı işgaline yol
açınca, kötüye gidişi durdurmak için gerçek reformlar
yapılması gereği kesin olarak ortaya çıktı.
ULUSÇU AKIMLAR
Sürüncemede kalan reform, yerini çok daha radikal bir
siyasal dönüşüme bıraktı. Çingler yönetimi gün geçtikçe
çökmeye doğru giderken, devrimci ve ulusçu düşünceler,
halk arasında gün geçtikçe daha çok benimsemeye
başlandı. Sonunda 10 Ekim 1911’de, Orta
Çin’deki Vuçang kentinde devrim patlak verdi. 1 Ocak
1912’de eski bir eylemci olan Sun Yat Sen, kurulduğu
ilan edilen Çin Cumhuriyeti’nin geçici devlet başkanlığına
seçildi. 12 Şubat günü Çing sülalesinin son imparatorunun
tahttan çekilmesiyle, yalnızca Çing sülalesi değil
3 000 yıldan uzun süren Çin monarşisi de sona erdi.
Bu arada Sun Yat Sen, birkaç ay sonra yerini, Çing sülalesinin
güçlü komutanlarından biri olan ve Mançuların
başlattıkları karşı devrime ve yabancı saldırılara karşıkoyacak tek adam olarak görülen Yüen Şikai’ye bırakmak
zorunda kaldı. Cumhurbaşkanlığına seçilen Yüen
Şikai, 1915’te parlamentoyu dağıtıp, yeniden krallık rejimini
kurmaya kalkıştıysa da, ertesi yıl öldü. O günden
başlayarak Çin, çeşitli generaller arasındaki iktidar savaşımı
nedeniyle, bir kez daha bir kargaşa dönemine girdi.
Bu arada 1917-1921 dönemi, aynı zamanda da,
“Dört MayısHareketi” diye adlandırılacak düşünce ve
kültürde kitlesel bir devrim dönemi oldu. Ulusçuluk ve
emperyalizme karşı savaşım düşüncesi gün geçtikçe
güçlenirken, edebiyatta da bir yenilenme yaşanmaya
başlandı. Ayrıca bu dönemde, marksçılık Çin’e girdi:
Mao Zedung’un başkanlığında Çin Komünist Partisi
(ÇKP), 1921’de ilk kongresini gerçekleştirdi.
İÇ ÇEKİŞMELER
Ama, Rus komünistleri, Çinli komünistleri değil, sayıca
üstün ve çok daha etkili olan, Sun Yat Sen önderliğindeki
ulusçu parti Guomindang’ı desteklemeye karar verdiler.
1923’te, Çin komünistlerine Guomindang’a katıkatılmaları
buyruğu verildi. Ertesi yıl da Guomindang, leninci
çizgide yeniden düzenlenmeye başlandı. Ne var ki,
komünistler ile ulusçular arasında kurulan bu ittifak, Nisan
1927’de kanlı biçimde sona erdi: Sun Yat Sen’in
ölümünden sonra yerine geçmiş olan Çankayşek yönetimindeki
Guomindang’a bağlı birlikler, .Şanghay’da
Çin Komünist Partisi örgütünü ve işçi hareketini yok ettiler.
1928 sonbaharında Çankayşek, Çin’i 1916’dan sonra
ilk kez yeniden birleştirmeyi kâğıt üstünde başarmıştı.
Ama Nankin’de kurduğu hükümet, ciddi tehlikelerle
karşı karşıyaydı: Yerel “savaş beyleri”ninin ve Çin’in çeşitli
kesimlerinde Çin Komünist Partisi Sovyetlerinin
egemenliğini kırmak isteyen Guomindang, bütçesinin
aşağı yukarı yarısını askerî harcamalara ayırmak zorunda
kalıyordu. Ayrıca eski Çin yönetimleri gibi, Guomindang
yönetimi de, yetersiz yöneticilerden, yolsuzluktan,
hizipleşmelerden ve siyasal baskılardan kurtulamadı.
1928’den sonra komünistlere ve radikal solculara
karşı temizliğe girişmesi, hükümette, gün geçtikçe artan
siyasal ve ekonomik sıkıntılarla başa çıkabilecek
personel boşluğu yaratmıştı. Çankayşek aslında katı ve
dar görüşlü bir önderdi. Çağdaş ekonomik planlamaya
aklı hiç yatmıyor ve geniş kitlelere yönelik siyasetten
anlamıyordu. Bütün amacı, Çin toplumunda toplumsal
ve ekonomik bir dönüşüm gerçekleştirmek değil, güçlü
bir ulusçu devlet yaratmaktı. Rejiminin karşısına dikilen
birçok soruna çözüm getirmeye uğraşırken, Temmuz
1937’de apansızın, Japon istilasıyla karşı karşıya kaldı.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE KOMÜNİSTLERİN
İKTİDARA GELMESİ
Savaş, Çin Komünist Partisi (ÇKP) için büyük bir nimet
oldu. 1934-1935’te Guommdang’ın baskısı karşısında
Hunan-Ciangsi bölgesini boşaltmak zorunda kalan
ÇKP, 8 000 km’lik Uzun Yürüyüş sonunda, çetin bir yolculuk
gerçekleştirerek kuzeybatı sınırındaki Şensi’ye
çekilmiş, yolculuğa başlayan 80 000 kişiden ancak 20
000’i hedefine ulaşabilmişti. Ama bu Uzun Yürüyüş sırasında
Mao Zedung, Komünist Partisi içinde tek adam
haline gelmeyi başarmıştı. Japonlara karşı Guomindang
ile ÇKP arasında ittifak yapılan savaşta, Guomindang ön
cephede Japonlara karşı savaşmanın ağır yükünü taşırken,
ÇKP cephe gerisindeki birçok bölgede ekonomik
reform programları gerçekleştirdi. Ağustos 1945’te, savaş
sona erdiğinde, ÇKP Kuzey Çin’de 100 milyon nüfuslu
bir bölgeyi denetimi altına almıştı.
1940 yıllarında Çin tarzı bir marksçılık-lenincilik yada daha doğrusu, proleterya tabanından çok köylü temeli
üstüne yapılandırılmış maoculuk, Çin’de hızla yayıldı.
Araç-gereç açısından ABD tarafından desteklenen
ve önceleri sayıca ÇKP’den çok üstün durumda
bulunan Guomindang, esinleneceği bir ideolojiden ya
da gerçek bir ekonomik reform programından yoksundu.
Önderler ile kitleler arasındaki iletişim gün geçtikçe
daha çok kopuyordu. Guomindang yöneticileri, kendilerini
savunma amacıyla büyük kentlere “hapsetmişlerdi”.
1948 ortalarında komünistler sayı bakımından ulusçularla
eşitliği sağladılar. Sonunda, 1949’da Yangdzı ırmağını
aşan Mao’ya bağlı birlikler, Guomindang birliklerini
bozguna uğrattılar. Guomindang birliklerinden
arta kalanlar ve siyasal önderleri, savaş sonunda Japonların
Çin’e geri verdiği Tayvan’a çekilmek zorunda kaldılar.
Orada bütün Çin’in yasal hükümeti oldukları savını
sürdürerek, ABD’nin yardımıyla (1950-1965), başarılı
bir toprak reformu programı ve sağlam bir ekonomik
planlamayla, ekonomik bir mucize gerçekleştirmeyi
başardılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir