ÇİNHİNDİ’NDEN NORMANDİYA KIYILARINA
Marguerite Donnadieu 1914’te Vietnam’da, Gia Dinh’te (Nam Phan) dünyaya geldi. Mekong Irmağı kıyılarının, yapış yapış sıcağının, her yandan fışkıran gür bitki örtüsünün, görünürde sakin ama için için kaynayan Pasifik Okyanusu’nun manzarası aile tarihinin de etkisiyle küçük kızın zihninde bir masal dünyasına dönüştü. Matematik hocası olan babası Marguerite henüz dört yaşındayken öldü; dar gelirli bir ilkokul öğretmeni olan annesi Kamboçya’da küçük bir arazi satın aldı ama sonradan toprakların yılın altı ayında sular altında kaldığı anlaşıldı. Bu hem büyüleyici hem yıkıcı suların anısı çocuğun belleğinde annesinin fazla enerjik, hem sevilen hem nefret edilen ve davranışlarında deliliğin gittikçe daha ağır basmaya başladığı kişiliğiyle birleşecektir. Anneyle birlikte bu su teması bir saplantı yaratacak ve yazarın metinlerini besleyecektir. Bu ilk yıllann silinmez izleri küçük kızın belleğine ka-zınacaktır. Kokular, tatlar, Asya’nın olağanüstü tenselliği, vahşî çelişkiler (bir tarafta annenin piyano çaldığı Eden-Cinema, diğer tarafta zengin beyaz sömürgecilerin görkemli malikâneleri), boğucu, dehşet verici aile çevresi (birbirine taban tabana zıt iki küçük erkek kardeş: büyüğü tam bir hayta ama annenin tek aşkı; küçüğü çocukluğunun çıtkırıldım arkadaşı ki İkinci Dünya Savaşı sırasında Marguerite Avrupa’dayken ölecek ve ablası onun aslında ilk aşkı olduğunu anlayacaktır) ve daha sonra da Çinli bir âşığın kollarında daha o zamandan «aykırı» ilk cinsel eğitim. Marguerite Donnadieu (soyadını Lot-et-Garonne’da bir köyün adı olan Duras ile değiştirecektir) ergenlik çağma kadar Uzakdoğu’da (Vietnam ve Hindistan’da) yaşadı. Hindistan’da tanıdığı bir diplomat karısının hayali hiçbir zaman gözünün önünden gitmeyecektir: bir genç adamın uğrunda intihar ettiği bu kadın, «Viskonsül» (Vice-Consul) ve «İndia Song»un Anne-Marie Stretter’i olarak canlanacaktır. Duras onun hakkında şunları söyleyecektir: «Bazen kendi kendime, ben onun yüzünden yazı yazmaya başladım, diyorum.»
Ama bir yazı biçiminin bir varlıkla özdeşleşmesi için yılların geçmesi gerekir. Marguerite’in önce ülkesine dönmesi gerekiyordu. Fransa’ya gemiyle döner (gene deniz) ve gemide genç bir adam ihtihar etmiştir (gene ölüm). Bu gemi de bir mite dönüşecektir: «Navire-Night» (1978’de filme çekildi, 1979’da kitabı çıktı) ve Duras bu gemiye binerek, yazının ve arzularının kalbinde, yani varlığın karanlıkların içinde kendini bulmaya çalışacaktır.
Duras, 1932’de Paris’e geldiğinde yerleştiği Saint-Benoît Soka-ğı’ndan başlayarak, çok daha sonra satın alacağı Neauphle-le-Château’daki eve ve Trouville’deki terk edilmiş «Roches noires» Konağı’na kadar, anılarının peşinde koşacak ve Pascal’m şu sözünü tekrarlayacaktır: «Bir geminin içindeyiz.»
Marguerite Duras’nın duygu ve macera yüklü hayatı 1996’da Paris’te sona erdi.