Çin’in Başşehri Pekin’de Bir Osmanlı Eseri
îttihad-ı İslâm Siyaseti çerçevesinde Sultan İkinci Abdülhamîd Han 19. yüzyılın imkânlarıyla, herkesin ona düşman olduğu bir devirde dünyanın öbür ucu olan Çin’in başşehri Pekin’de, kapısında Osmanlı bayrağı dalgalanan “Pekin Hamîdiye
Üniversitesi”ni açmıştır.
Altı yüz seneden uzun bir târihe sahip olan Osmanlı Devleti’nin bıraktığı miras, gerek arşiv vesikaları olsun gerek çeşitli kütüphânelerde bulunan binlerce el yazması kitap olsun, araştırmacılar tarafından incelenmeyi beklemektedir. Arşivlerdeki tasnif faaliyeti belli bir mesafe almış fakat, vesikaların birçoğu tasnifi beklemektedir. Bu durum çok eski târihler için değil, yüz yıl öncesi için de aynıdır. Yakın târihimizin en mühim hâdiselerinden olan Sultan ikinci Abdülhamîd Han’ın ittihad-ı İslâm Siyaseti bile henüz tam manasıyla araştırılmamış ve incelenmemiştir.
İttihad-ı İslâm Siyaseti çerçevesinde Sultan İkinci Abdülhamîd Han 19. yüzyılın imkânlarıyla, herkesin ona düşman olduğu bir devirde dünyanın öbür ucu olan Çin’in başşehri Pekin’de, kapısında Osmanlı bayrağı dalgalanan “Pekin Hamîdiye Üniversitesi “ni Böyle bir üniversitenin varlığı, bir târihçimiz tarafından yazılan bir makale ile duyulmuş ancak bunca zamandır bu mevzu üzerinde husûsî bir çalışma yapılmamıştır. Biz yazımızda, bu ilim müesseseslnin açılışını, geçmişini ve günümüzdeki vaziyetini, Türk ve Çin arşiv kaynaklarına göre incelemeye çalıştık. Kaynakların karşılıklı olarak incelenmesi sayesinde, tam olarak yeri bilinmeyen ve akıbeti belli olmayan bu müessese- yi bulmak bir senelik çalışma neticesinde bizlere nasip oldu.
Sultan İkinci Abdülhamîd Han ittihad-ı İslâm siyâseti çerçevesinde Çin’de birçok faâliyette bulunmuştur. Bunlardan biri de 1902 yılında Muhammed Ali isminde bir adamını gayr-ı resmî olarak Çin’e göndermesidir. Muhammed Ali Efendi, İstanbul’dan yola çıkarak Bombay, Singapur, Batavya, Bangkok, Saygon ve Şangay’a uğradıktan sonra gittiği Japonya’dan,1902 senesi Mayıs ayının ilk günlerinde Pekin’e varmıştır. Orada Pe- kin’in Müslüman bölgesinin dînî lideri olan imam VVang’ın evine misafir olmuştur. Fransız arşivindeki bir belge bu şahıs hakkında şöyle bilgi vermektedir:
“İstanbullu olan Muhammed Ali Efendi, İstanbul mollalarının elbisesini giymekte ve kendisine Uzakdoğu’daki dindaşlarını ziyâret etmek için tatile çıkmış “seyahat eden bir hoca” görüntüsü vermektedir. Türkiye’nin Bombay konsolosluğu tarafından verilen ve Ba- tavya konsolosluğunda vize ettirilmiş olan normal pasaport taşımaktadır. Muhammed Ali fevkalade güzel Arapça konuşmakta olup bu durum, onun Kur’ân-ı Kerîm okuyabilmek İçin Arapça öğrenmiş olan Müslüman liderleriyle kolayca anlaşmasını sağlamaktadır. Muhammed Ali Efendi, biraz da İngilizce bilmektedir ki bu lisanı, yaptığı seyahatlerde öğrendiğini söylüyor.”
Muhammed Ali Efendi’nin dînî şahsiyeti, mütevazi hayatı ve keskin zekâsı, şüphesiz kalabalık resmî heyetiyle gelen şâşaalı Enver Paşa’nın (Meşhur Harbiye Nâzırı Enver Paşa değil) göremediği bazı şeyleri görme ve Çinli Müslüman liderlerle daha geniş ölçüde temaslarda bulunma imkânı sağlamıştı. Fakat Muhammed AH Efendi bir Fransız ajanı tarafından de
vamlı takip edilmiştir. Onun Çin’de yaptığı faâliyetler hakkında mezkûr kayıttan başka herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Sadece, tek taraflı olarak bu Fransız vesikası Muhammed Ali Efendi’nin faâliyetlerinin neticesini şöyle yazmaktadır:
” Enver Paşa gibi Muhammed Ali de Şangay ve Pekin’de, Müslümanlarla Çin limanlarındaki Osmanlı tebaasını korumak için resmen vazifelendirilmiş olan Fransız ajanları arasındaki iyi münâsebetlere şaşmış ve bu durumu derhal İstanbul’daki muhatabına bir mektupla bildirdiğini söylemiştir. Ona göre kendi tebaasının menfâatine uygun olarak tarafımızdan (Fransız istihbarat Teşkilatı) gösterilmiş olan itinadan memnun kalan Türk Hükümeti kendi ajanlarından birini devamlı olarak Çin’de yerleştirme niyetinde değildir.”
Fakat Muhammed Ali Efendi’nin, Çinli Müslümanları hilâfete bağlamak maksadıyla daha hareketli teşebbüslerde bulunmuş olması muhtemeldir. Onun vazifelerinden biri de Çin Müslümanlarının, halîfenin talimatlarına uymasını sağlamaktı. Nitekim daha sonraları Çin Müslümanlarının liderlerinden Abdurrah- man Wang Kuan, İstanbul’a davet edilerek halîfenin huzuruna kabul edilmiştir.
imam Abdurrahman Wang Kuan 1848 – 1919 yılları arasında yaşamış bir Çinli Müslüman’dır. Kendisi Pekinli olup, Çinli Müslümanların yakın târihinde çok büyük bir ehemmiyete sahiptir. Çin’in birçok bölgesinde ilim müesseseler¡ açmıştır. Bunlardan biri de çalışmamıza bahis mevzuu olan “Pekin Hamîdiye Üniversitesi “dir. Wang, ayrıca 1912 senesinde Çin İslâm Cemiyeti’ni kurmuştur. Çalışmamızda sıkça ismini zikredeceğimiz imam Wang Kuan, Çinli Müslümanların tedrisatı ile ömrü boyunca uğraşmış, kendini hizmete adamış bir münevverdir. Çin’de meydana gelen Kültür inkılabı sırasındaki büyük tahribattan dolayı, imam Wang Kuan’ın hayatı hakkında tafsilatlı bir malumat mevcut değildir. Bir senelik çalışma neticesinde torununa ulaşabilsek de hakkında öğrenebildiğimiz şeyler çok sınırlıdır. Kabrinin yeri bile bilinmemektedir. Edindiğimiz tek bilgi, kendisi gibi âilesinin birçok ferdinin de tedrisatla meşgul olan kişiler olmasıdır. Bizim görüştüğümüz torunu, dedesi Wang Kuang gibi bir müderris olan ” Wang Qi Heng”dir.
imam Wang Kuan, Çin kaynaklarına göre 1906 senesinde İslâm coğrafyasına bir seyahate çıkmıştır1. Bu seyahatinde ilk olarak İstanbul’a gidip Halîfe İkinci Abdülhamîd Han’ı ziyâret etmiştir2. Abdürreşid İbrahim, Âlem-i Islâm isimli eserinde bu ziyâretten şu şekilde bahsetmektedir: “Burada Müfti Abdurrah- man cenapları oldukça mütefekkir bir adam olup Çin Müslümanlarının hallerinden acı duyar ve İslâm’ın yükselmesini de düşünürmüş. Wang Kuan gayet dindar bir Çinli Müslümandır. Neseben Seyyidü- na Sa’d Bin Ebî Vakkas Hazretleri’ne mensup olduğunu söylüyor3, şeceresi olduğunu da söylüyor. Çin hükümeti nazarında da itibarı var, namdar bir kişidir. Pekin’deki Noca Câmii’nin4 mütevelli he yetinden ve Pekin Müslümanları arasında çok büyük itibarı olan Abdurrahman Wang Kuan, fakir olmasına rağmen 1906 sene sinde Hicaz üzerinden İstanbul’a gelmiş ve burada bulunduğu sırada Sultan Abdülhamîd Han ile görüşmüştür. O zaman Çince için tercüman bulunmadığından sultan ile Arapça konuşmuştur ve meramını ifâde etmiştir. Çin Müslümanlarının dinî bilgilerinin az olduğunu söylemiş, eğer Hilafet Maka- mı’ndan birkaç müderris gönderilmezse Allâhü Teâlâ indinde mes’ul olacaklarını anlatmıştır.”
Bu hâdiseyi müteakiben, Bâb-ı Meşîhat’tan (Şeyhülislâmlık) Çin’e iki hoca gönderilmesine dâir bir irâde çıkmış ve maaşları Sultan Abdülhamîd Han’ın kendi kesesinden ödenmek üzere Ali Rıza (doğ. 1877) ve Bursalı Hâfız Haşan adında iki muallim 1907’de Şeyhülislâm tezkiresiyle Pekin’e kadar gelmişler ve bir sene burada vazifede bulunmuşlardır. Ayrıca meşhur seyyah Abdürreşid Ibrahim, imam Wang Kuan’ın da ricası üzerine Pekin Hamîdiye Üniversitesi’nde iki ay fahri muallimlik vazifesinde bulunmuş ve kırâat dersleri vermiştir. Ancak onun ders verdiği sürede OsmanlI müderrisleri Pekin’de bulunmamaktaydı. Wang Kuan böylece ilk defa Pekin ile İstanbul arasında sağlam bir dinî bağ meydana getirmiştir. Bu iki Osmanlı âliminin Pekin’e gelişine dâir Fransız ve İngiliz devlet arşivlerinde de bilgi mevcuttur. 14 Temmuz 1908 târihli Pekin’deki İngiliz temsilcisinin raporunda: “Çinli müftünün (imam Wang Kuan) talebi üzerine Osmanlı pâdişâhı tarafından Pekin’e gönderilen bir Türk müfettişi halen ¥ang Ze Vâdisi civarında seya- hat etmektedir.” denilmektedir ki bu Türk muhteme- len Ali Rıza Efendi’dir. Çünkü Ali Rıza Efendi daha ziyâde Çin’in Güney-Doğu şehri olan ve Yang Ze Vârisi bölgesine yakın olan Han Zhou’da faâliyetlerde bulunmaktaydı.
Çin’e gelen ¡ki âlimden biri olan Ali Rıza Efen- di’nin gayretiyle açılan ve pâdişâhın ismini alan Pekin Hamîdiye üniversitesi. Sultan ikinci Abdülhamîd Han’ın Çin Müslümanlarına verdiği ehemmiyeti en iyi şekilde göstermektedir. Pekin Hamîdiye üniversitesi ile alâkalı ulaşabildi- ğimiz iki adet vesîka mevcuttur. Biri Fransız Dışişleri Arşivleri’nin Çin ile alâkalı dosyası, diğeri ise Tercü- man-ı Hakîkat Gazetesi’nin 5 Mart 1908 târihi¡ nüs- hasıdır. Her iki vesikanın muhteviyatının hemen he- men aynı olmasından dolayı büyük bir ihtimalle Fran- sızca olan vesîka, o târihlerde İstanbul’da bulunan Fransız elçisinin Tercüman-I Hakîkat Gazetesi’nden yaptığı tercümedir.
Fransızca’ya çevrilen ve Fransız Dışişleri Arşivi’nde bulunan mektubun Türkçe tercümesi:
“Pekin Mektubu:
Mukaddes Islâm dînine inanan müminlerin, bu dî- ne olan îmânı, sadâkât ve bağlılıkları hakkında doğru bir hüküm vermek, takdir etmek ve olup biteni anlamak için, bu dînin girebildiği kıta ve memleketlerde bizzat yaşamak ve görmek lâzımdır. Uzak Doğu ve bilhassa Çin’de Müslümanların halîfemize, milletimize, Allâh’ın bize lütfü olan ve yeryüzünde Peygamberimiz’in canlı temsilcisi olan pâdişâhımıza karşı gösterdikleri sadâkât ve hürmet aşkının canlılığını hakkıyla anlatmak ve yazmak mümkün değildir.
Çin’de yaşayan bütün Müslümanlar, yalnız pâdişâhımızdan bahsetmekte ve ona karşı övgülerde bulunmaktadırlar. Gâmilerde, onun adı zikredildiği zaman müminlerin yüzünü nurlandıran ruhanî bir saâdet ve sevinç aksi fark edilir. Diğer Müslümanlara nazaran, Çin Müslümanları daha çalışkan ve daha çok fazilet taraftarıdırlar. Şüphe yoktur ki bu iyi netiçeler, İslâm dininin bir neticesidir. Bütün kabiliyetlerin yanında Çinli Müslümanların îmânları da çok
kuvvetlidir.
Sadece Pekin’de 38 tane câmi vardır. Binlerce Müslüman, günde beş defa ibâdetlerini yapmak ve halîfeye duâ etmek için bu câmilere gelirler. Cuma günleri, Arapça okunan hutbeler, Pekin müftüsü ve diğer din adamları tarafından Çin diline tercüme edilir.
Okumuş veya rençber Çinli Müslümanlar, çocuklarının ilim ve irfandan nasiplerini alabilmeleri için, Çin imparatorluğumun çeşitli yerlerine Müslü- man çocuklarına mahsus okullar açmışlardır.
Bazı eserlerde, Pekin’de yalnız üç câmiin oldu- ğunu ve 12.000 Mümin bulunduğunu okuduk. Bu bilgiler iki asır evvelki duruma göre doğrudur. Biraz evvel dediğimiz gibi, Pekin’de binlerce Müslü- man’ın ibâdetlerini yaptıkları 38 tane câmi vardı.
Bu tesisin temelinin atıldığı gün binlerce Çinli Mümin, Sultan Hazretleri için HakTeâlâ’ya duâ ve niyâz- da bulundular. Çinlilerin, bu yeni müesseseyi bizim şanlı pâdişâhımızın adıyla adlandırma arzuları, her türlü övgüye şayandır, inşâat tamamlandığı için, geçtiğimiz günlerde de açılış merâslmi yapıldı. O gün Pekin müftüsü, çok sayıda uiemâ ve binlerce Mümin bu bayrama iştirak ettiler. Çin Maârif Bakanlığı’ndan çok sayıda büyük zevât da o gün hazır bulundular. Bizzat bakan da, merasime iştirak etme kararını almıştı, fakat o gün çıkan büyük bir kar fırtınası ve bakanın evinin Hamîdiye Üniversitesi’ne iki saat kadar uzakta oluşu, merâsime iştirakine mâni oldu.
Merâsimin sonunda, Arapça bir konuşma yapıldı ve pâdişâhımız için duâ okundu. Konuşma ve duâ, müftü tarafından Çince’ye tercüme edilerek Müsiümanlara tebliğ edildi. Müslümanların çoğu sevinçlerinden ağlıyordu. Müslüman Çinliler, büyük bir dînî bağla birbirlerine bağlı olup, şerefli ve iyi kimselerdir. Bizim dînî lisanımız olan Arapça’nın belâgat ve tatlılığı ve müessesenin kapısına çekilmiş olan Osmanlı bayrağının şânı, bu ince kalpli insanları heyecanlandırmaya ve gözyaşlarını tahrik etmeye yetiyor.
Çin’de yaşayan Müslümanların şimdiki sayısının 40-50 milyona yükselmiş olduğu söyleniyordu. Fakat bu hususta yapılan bir istatistik, bu sayının doğru olmadığını gösterdi. Çin Hükûmeti’nin diğer kaynaklara dayanan, Nüfus Sayım idâresi’nden alınan bilgilere göre, Çin Müslümanlarının bugünkü sayısı 70 milyon kadardır.”
Öte yandan Sultan Abdülhamîd Han, Çinli Müftü Wang Kuan ile haberleşmeye devam ederek Çin ؛nıralnamülsüM Sünnî mezhebine bağlamak için çok ciddî gayretler göstermişti. Bu mevzuyla ilgili Fransız Dışişleri Arşivi’nde şu vesika mevcuttur:
Çin kaynaklarına göre Ali Rıza Hoca ve beraberindeki Bursalı Hâfız Haşan Efendi Pekin’e Imam Abdurrahman Wang Kuan’dan önce varmıştır. Bunlar, imam Wang Kuan’ın da Pekin’e gelmesiyle derhal çalışmalara başlayıp aynı yıl içersinde (1907) Hamîdiye Üniversitesi’ni kurmuşlardır. Bu üniversite için yeni bir binâ yapılmamış, büyük bir külliye şeklinde inşâ edilen Niu Jie Câmii’nin arka kısmında bulunan 4 metruk binâ kullanılmıştır. Tedrisâta başlanmadan önce binâlar tadilattan geçirilmiştir.
Üniversite muallimleri, dersler başladıktan sonra bir sene boyunca yüzden fazla talebeyi okutmuşlardır. Bir sene sonra Hâfız Haşan Efendi İstanbul’a dönmüştür. Türk kaynaklarına göre Ali Rıza Efendi Çin’de
BÜYÜK XIAN CÂMİİ (MESCİD-I KÜBRÂ )
Orta Çin’de bulunan, Shaan Xi Eyaleti’nin başşehri olan Xian şehri büyük bir Müslüman nüfusuna ev sahipliği yapmaktadır. Birçok hanedanlığa başşehirlik yapmış olan bu şehrin merkezinde bulunan Müslüman bölgesinin tam ortasında, Çin’in en büyük câmii olan Büyük Xian Câmii (Mescid-i Kübra) bütün haşmetiyle yükselmektedir. Büyük Xian Câmii, Tang Hanedanlığı devrinde (M.S 742) inşâ edilmiştir. 1266 yaşında olan bu câmi Çin mimarîsine göre yapılmıştır. Külliyeleri ve ibâdethânesi toplam 6000 metrekare olan câmi, diğer hizmet mahalleri ve bahçeleri ile beraber 13 bin metrekarelik bir sahanın içerisindedir. Büyük Xian Câmii’nin en büyük hususiyeti, ibâdet edilen kısmın duvarlarında Kur’ân-ı Kerîm’in tamamının güzel bir hat ile ahşap bir zemine oyulma suretiyle nakşedilmiş olmasıdır. Alt kısmına da Çince tefsiri aynı şekilde ahşap üzerine işlenmiştir. Ayrıca câmide, Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere’nin ahşap üzerine işlenmiş birer tasviri de yer almaktadır.
Aşağıdaki plan Ming Hanedanlığı devrinde meşhur bir Müslüman ressam tarafından yapılmıştır. Câmi, resimde görünenden farklı olmayıp herhangi bir tahribata maruz kalmamıştır. Halen ibâdete açık olan bu câmiin, bünyesinde barındırdığı medresesinde İslâmî ilimler üzerine tedrisat verilmekte olup, din âlimi yetiştirilmektedir.
kalmış fakat Pekin’den ayrılıp Kuzey Batı Çin’e, ardından da Güney Çin’e gitmiştir. Çin kaynaklarına göre de bu seyahati hakikattir. Ayrıca Çin kaynaklarında İstanbul’dan gönderilen Ali Rıza Efendi, Hâfız Haşan Efendi ve Seyyah Abdürreşid İbrahim dışında başka bir Osmanlı’dan daha bahsedilmektedir ki bu zât hakkında başka bir kaynakta malumat yoktur. Bu bilgiye 15 Ekim 1907 târihli bir Çin gazetesinde yayınlanan çok küçük bir haberden ulaştık. Bu gazetede, Pekin’de “Shun Zhi Men” isimli bölgede6 bulunan bir câmide ikâmet eden “A Shen Li7” isimli Müslüman bir Osmanlı’nın Pekin ve civarındaki Müslümanları ve câmileri denetlemeye çıktığını ve bu seyahatini tamarnlayıp Pekin’deki ikâmetine geri döndüğünü yazmaktadır. Çok kısa olan bu haber bize sadece Osmanii Devleti tarafından gönderilen başka bir zâtı işâret etmektedir.
Çin’de kalan Ali Rıza Efendi Çin’in diğer bölgelerine seyahatinden önce, 1908 yılında Abdurrahman Wang Kuan ile Pekin’de beş tane OsmanlI ilkmektebi de açmıştır’. Bu okullardan bir tanesi Niu lie Müslüman bölgesinin içerisinde, Niu Jie Câmii’nin karşısında bulunan, günümüzde de Çinli Müslüman- ların ilkokulu olarak kullanılan binanın bulunduğu alanda yapılmıştı. Diğer 4 mektep hakkında ise eli- mizde tafsilâtlı bir bilgi mevcut değildir. Çin kaynak- larında yakın târihle alakalı çalışmalarda herhangi bir vesikaya ulaşmak çok zordur. Zîra Kültür İnkılâbı sıra- sında bütün kaynaklar neredeyse yok edilmiştir. Fakat bu Osmanlı miraslarının bulunması için ،alışmalarımız halen devam etmektedir.
Şu anda Pekin Hamîdiye üniversitesi’ni de bünyesinde barındıran Niu jie Câmi¡, 996 senesinde Liao Hanedanlığı devrinde inşâ edilmiştir. 1474 senesinde Ming Hanedanlığı devrinde resmen “Müslümanların ibâdethânesi” olarak Ming imparatoru tarafından tanınmıştır. Ardından yine aynı devirde câmii büyütme çalışmaları yapılmış ve câmiin günümüzdeki hâli ortaya çıkmıştır. 6000 metrekare oian câmiin ibâdethâne ve külliyesi Çin mîmarî tarzına göre inşâ edilmiş olup günümüze kadar birçok tamirat geçirmiştir. Fakat orijinalliği halen bozulmamıştır. En büyük tamiratı 1979 senesinde geçirmiş ve öncesinde kapalı olan alanları ve binaları (Pekin Hamîdiye Üniversitesi ve Kadınlar Mescidi) tekrar hizmete açılmıştır. 13 Ocak 1988 târihinde Niu Jie Câmii, Çin Devleti tarafından koruma altına alınmış ve “Millî Târihî Âbide” olarak ilan edilmiştir. Ayrıca Pekin’de Niu Jie Câmii ile birlikte 72 adet câmi bulunmaktadır ve hepsi ibâdete açıktır.
Pekin Hamîdiye Üniversitesi’nin binalarından biri halen maksadına uygun olarak kullanılmakta olup, binada dinî eğitim verilmektedir. Diğer üç bina ise ihtiyaç duyulduğunda (namaz, toplantı ve hususî günler) hizmete açılmaktadır.
Şu anda Çin’de verilen İslâmî tedrisatlarda Osmanlı tedrisât sisteminin neredeyse aynısı olan bir usûl tatbik edilmektedir. Bu tedrisat sisteminden memnun olan Çinli Müslümanlar farklı bir tedrisat sistemi kullanmamaktadır. Bundan bir netice çıkaracak olursak; Muhammed Ali Efendi’nin, İslâm coğrafyasını gezen bir din adamı sıfatıyla Çin’de birçok faâliyette bulunması ve Çinli Müslümanların liderlerinden olan imam Wang Kuan ile görüşüp Çin’deki Müslümanlara İstanbul’dan haber vermesi, Wang Kuan’ın ileriki yıllarda sultanla görüşmesini temin etmiştir. Bu görüşme neticesinde imam Wang Kuan, halîfeden hoca talebinde bulunmuş ve bu talep hemen karşılanarak, Çin’e (bilinen ) iki âlim gönderilmiştir.
Bu âlimler sayesinde, Çin’de birçok Müslüman, İslâmî terbiye ile yetişmiş ve kapısında Osmanlı Bayrağı dalgalanan “Pekin Hamîdiye Üniversitesi” açılmıştır. Çin Müslümanlarının hilâfete bağlanmaları sağlanmış ve câmilerde halîfe adına hutbe okunmuştur. Böylece Sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın ittihad-ı İslâm siyâseti, Çin’de büyük bir muvaffakiyete ulaşmış olup halen Çin’deki Müslümanların tedrisatları muvaffakiyetle devam etmektedir.