wiki

çöl

Genellikle yıllık yağış oranı 100 mm’nin altında olan
bölge. Çölün bir başka tanımı da, yağışla kazanılandan
daha çok suyun buharlaşmayla kaybolduğu kurak alandır.
Hemen hiçbir bitkinin yetişmediği,herkesçe bilinen
sıcak, kurak kum ve taş çöllerinden başka, birkaççöl türü daha vardır. Tek tük ağaçların, çalıların ve otların
bulunduğu yarı kurak çöller, Şili’deki Atacama çölü
gibi kıyı çölleri, Antarktika ve Grönland’ın kutup bölgesindeki
çöller, vb.
Coğrafyacılar, çölleri genellikle iki temel grupta toplarlar.
Bu iki temel çöl türünün kapsadığı yüzeyşekilleri,
bitki toplulukları, iklimler, kültürel ve doğal kaynaklar,
neredeyse sınırsız bir çeşitlilik gösterir. Birinci gruptaki
çöller iklimi alçalan hava kütlelerinin sıkışarak ısındığı
atmosfer basıncının sürekli yüksek olduğu bölgelerde
yeralır. İkinci ana gruptaki çöller, nemli deniz havasının
karaların içlerine ulaşmasını, dolayısıyla da yağış getirmesini
engelleyen büyük sıradağların arkasında görülür.
ÇÖL BÖLGELERİ
Dünyada çöller, ekvatorun yaklaşık 25° kuzeyinde ve
güneyinde yer alan iki paralel kuşak üstünde aralıklı
olarak dağılmıştır. Bunlardan Kuzey yarıküredeki Büyük
Sahra (dünyanın en büyük çölü) ve Ortadoğu’nun
kurak kesimlerinin büyük bölümünü kaplayan birçok
küçük çöl, atmosferde hava dolaşımıyla doğrudan ilişkili
yüksek basınç bölgeleridir. Güneyyarıküre’de, Güney
Amerika’nın batı kıyısındaki çöller (Atacama, vb.),
Afrika’nın güneyindeki çöller (Namib ve Kalahari çölleri)
ve Batı Avustralya’nın bütün kurak iç kesimi, sürekli
yüksek basınç alanlarının doğu yanında yeralırlar.
Kuzey yarıküredeki öbür çöller, Nevada dağlarının
oluşturduğu yüksek engelin arkasında yeralan Nevada
çölü ve Kaliforniya’nın doğu kesimindeki Mohave çölü
gibi, yüksek dağların yağış getirecek deniz havasını engellemesinin
yol açtığı çöllerdir. Orta Asya’daki yüksek,
soğuk Gobi çölü, dünyanın en yüksek sıradağları olan
ve nemli hava kütlelerinin Hint okyanusundan kuzeyesızmasını engelleyen Himalayalar’ın kuzeyinde uzanır.
Doğu Avustralya ve Orta Avustralya’daki çöller, Avustralya
sıradağlarının (Great Dividing Range) ve kıtanın
doğusundaki öbür dağların ürünüdür; bölgede egemen
güneydoğu alizelerinin yolu üstünde yükselen bu
dağlar, iç kesimlerde çöllerin oluşmasına yol açmışlardır.
Her çölün iklim özellikleri mevsime göre değişebildiği
için, buharlaşmayla ve bitkilerin terlemesiyle ortaya
çıkan su yitiminin yağış miktarından çok olduğu kara
bölgelerinin genel kuraklığını ölçmeye yarayan teknikler
geliştirilmiştir. Yarı kurak iklimlerin özelliği, yağışın
az (yaklaşık 25-50 cm) olmasıdır. Bitki türü çeşitliliğine,
bitki örtüsü biçimine ve bitkilerin su depolama yeteneği
gibi özelliklerine ilişkin bitkibilim araştırmaları da, sık sık
uygulanan kuraklık ölçümü tekniklerindendir. Kuraklığın
başka bir göstergesi, özellikle sıcaklıkla bağıntılı olarak
yağış miktarı ve mevsimlere göre dağılımıdır. Sözgelimi,
en kurak çöl bölgelerinde ortalama yıllık yağış
genellikle en çok 430 mm – 0 mm arasında değişir; bazen
30 ayı bulan süreyle hiç yağış düşmeyen dönemler
olur.
Çöl bölgelerinde yıllık ortalama sıcaklık genellikle
soğuk çöllerde 2 °C -18 °C, sıcak çöllerdeyse 18 °C -27
°C arasındadır. Çöl koşullarına ilişkin başka bir gösterge
de buharlaşma ile yağış arasındaki bağıntıdır. Las Vegas
(Nevada) yöresinde yıllık ortalama yağış 90 mm, buna
karşılık yıllık ortalama buharlaşma 1 830 mm’dir.Bu kuraklık
göstergelerine göre ölçüldüğünde, dünyanın kara
yüzeyinin üçte birinden çoğunun çöl özellikli olduğu
ortaya çıkar. Toplam kara yüzeyi alanının % 4’ü (5,4
milyon km2 ‘si) aşırı kurak, % 15’i (20,3 milyon km2 ‘si)
kurak, % 14,6’sıysa (19,7 milyon km’si) yarı kuraktır.SU KAYNAKLARI
Dünyanın kara yüzeyinin böylesine büyük bir bölümünde
belirgin yağış dengesizliği söz konusu olunca,
suyun varlığı son derece büyük önem taşır. Çöllerde
başlıca iki tür su kaynağı vardır: 1) Bütün dereleri, ırmakları
ve gölleri kapsayan yüzey kaynakları; 2) bütün
pınarları ve kuyuları kapsayan yüzeyaltı kaynakları. Yüzey
suları genellikle geçicidir; şiddetli yöresel fırtınaların
yol açtığı selsuyu özellikli ve kısa ömürlü akarsulardan
oluşur. Kapalı havzaların denize akışının bulunmadığı
bölgelerde de geçici sığ göller oluşabilir. Ama bu
tür akarsular ve göller, normalde güvenilebilir su rezervleri
değildir.
Çöl bölgelerinde insanların yaşaması için belirleyici
önem taşıyan yüzey suyu biçimlerinden biri, kalıcı ırmaklardır.
Çöllerin dışındaki yağışlı bölgelerden doğdukları
ve yollarının üstündeki çöllerden geçerek denize
ulaştıkları için bunlara dış kaynaklı akarsular denir.
Bu tür kalıcı su kaynaklarının tipik örnekleri, Mısır’da
Nil, Irak’ta Dicle ve Fırat’tır. Bu ırmak sistemlerinin sağladığı
sulama suyuyla, söz konusu iki bölge, uygarlığın
beşiği olmuştur. Yeni Dünya’daysa, ABD’nin güneybatı
kesimlerindeki dış kaynaklı bir akarsu olan Colorado ırmağında
yapılan sistemli düzenleme çalışmaları, Arizona’da
ve Kaliforniya’da gün geçtikçe alanı genişleyen
tarım programları uygulanmasını sağlamıştır.
Yüzeyaltı su rezervleri, pınarlardan ve kuyulardan
oluşur. Pınarlar, kara yüzeyinin su tablasıyla (tabansuyu
düzeyiyle) kesiştiği yerlerde doğar; bunlar, küçük yerel
topluluklara sınırlı tarım olanakları sağlayan küçük sulak
alanlar (vahalar) oluşturabilir. Suyu yüzeye çıkarmak
için geçirgen tortul kayalar delinip, böylece, yeraltı su
kaynaklarından gelen su miktarı artırılabilir. Artezyen
kuyuları 300 metreyi aşan derinliklerdeki yeraltı suyunun
çıkarılmasını sağlayabilir. Ne var ki, çöl bölgelerinin
çoğunda yeraltı suyu rezervleri kısıtlı olduğu ve binlerce
yılda biriktiği için, yeraltı suyunun çekilmesi çoğunlukla
yöredeki rezervin tükenmesine yol açarak,
çöldeki gelişmenin kapsamını ve süresini çarpıcı biçimde
sınırlandırabilir. Ayrıca, yeraltı suyunun aşırı miktarda
çekilmesi, arazi yüzeyinde yaygın göçüklere neden
olabilir ve kanallar gibi yapıları olumsuz etkileyebilir.
ÇÖLLERDE YÜZEYŞEKİLLERİ
Binlerce yıldır süren kuraklık koşullarının oluşturduğu
çıplak taş, toprak ve kum görünümü, çöllerin en yaygın
özelliğidir. Bu görünüm, dünyadaki bütün yüzeyşekillerini
oluşturmuş aşınma ve tortullaşma süreçlerinin
ürünüdür. Söz konusu süreçlerin boyutundaki ve sıklığındaki
önemli farklılıklar, çöllerdeki yüzeyşekillerinin
başka yerlerdeki yüzeyşekillerinden farklı olmasına yol
açmıştır. Aşınma ve tortulların birikme olayı, yağış sıklığı,
süresi ve şiddeti bakımından yağmurlarla, toprak yüzeyine
değen yağmur ile toprağın ve bitki örtüsünün
emdiği nem arasındaki fark bakımından da sel akıntısıyla
doğrudan ilişkilidir. Yağmur suyu akıntısının ilk etkisi
aşındırmadır; hareket eden su kütlesinin hızı ve debisi
azalınca, taşınan tortullar çökelmeye başlar.
Çöldeki yüzeyşekillerini biçimlendiren akarsuya
bağlı aşınma ve çökelme süreçleri, nemli iklimlerdeki
benzer süreçlerden farklıdır; bu farkın başlıca nedeni,
çöldeki yağışın belirli bir düzenlilik göstermemesidir.
Kurak bölgelerde yüzeyşekilleri uzun süre hiç değişmeden
kalabilir; bu süre boyunca ne aşınma, ne de tortullaşma
olur. Sonra, bir tek şiddetli yağmur bile, bir
sonraki yağmura kadar değişmeyecek hızlı değişikliklere
yol açar.
Geçici akarsu yatakları (bunlara Amerika çöllerinde
arroyo, Afrika ve Ortadoğu çöllerinde vad denir), akarsu
aşındırmasının oluşturduğu biçimlerdendir. Çoğunlukla,
bu sığ yatakların kumlu kıyılarında, ara sıra düşen
kısa süreli şiddetli yağışların sonucu olan sellerin biçimlendirdiği
kaba çakıllar görülebilir. Sık rastlanan başka
bir aşınma biçimi, çamur seli de denilen yataksız akıntılar
nedeniyle dolaylı olarak ortaya çıkar. Bu tür akıntı,
birçok çöl dağının yamaçlarında alçak kabartılı geniş
yüzeyler oluşmasına yardımcı olur.
Tortulların birikmesiyle oluşan çöl yüzeyşekilleri,
dağ cephelerinin sınırları boyunca görülür. Hava koşullarının
etkisiyle kayaç yamaçlarından koparak oldukça
kısa mesafelere taşınmış kalın, kaba döküntü tabakalarından oluşan bu yığıntılar, genellikle koni biçimindedir;
önce kısa, dik kanyonların ağızlarında oluşarak
alüvyon yelpaze biçiminde yayılırlar. Dağ sıralarının
uzunlamasına dizildikleri yerlerde, komşu kanyonlardan
doğan yelpazeler genellikle bir araya gelerek, geniş
bir alüvyon eteği (bajada) oluşturur. Dağ sıralarının
kapalı havzaları çevrelediği yerlerde (Kuzey Amerika’nın
havzalar ve sıradağlar bölgesinde olduğu gibi),
çevredeki yelpazelerden suyla taşınan ince tortullar,
mevsimlik göllerde çökelebilir. Bu tür geçici göllerde,
kurak dönemlerde kilden, tuzdan (ya da her ikisinden
birden) oluşan sert kabuklar ortaya çıkar. Batı yarıküre
çöllerinde bu tür geçici göllere çok sık rastlanır.
Çöllerdeki yüzeyşekillerini oluşturan önemli süreçlerden
biri de, rüzgârın etkisinden kaynaklanan süreçtir.
Bazı bölgelerde sık sık ve kumu taşıyabilecek kadar
hızlı esen rüzgârlar, toprak yüzeyinin biçimlenmesinde
belirleyici güç olabilir. Rüzgârın bu etkisi, birçok koşulun
birleşmesinden ileri gelir. Söz konusu koşullar arasında
az ve dağınık bitki örtüsü, kuru, sıkışmamış topraklar,
engebesi az geniş alanlar, yüksek ve alçak hava
basınçlarının küresel dağılımı bakımından elverişli konum,
vb. sayılabilir. Rüzgârın neden olduğu yüzeyşekilleri
iki gruba ayrılır: Aşınmayla oluşan yapılar; genellikle
kumul diye adlandırılan, birikmeyle oluşan yapılar.
Güney rüzgârlarının kumları büyük uzaklıklara taşıdığı
Büyük Sahra’nın güney kesiminde, çölleşme süreci
açıkça görülür. Çölün komşu bölgelere doğru ilerlemesi
olan çölleşme, toprak aşınması ve aşırı ekilmesi sonucunda
verimli toprakların yok olmasıdır.
Rüzgârın yol açtığı bölgesel aşınma biçimlerinin boyutu,
uzay fotoğrafçılığının gelişmesinden önce tam
olarak bilinmezken, uydu fotoğrafları, sözgelimi Büyük
Sahra’daki Tibesti kütlesinin batısında ve güneydoğusunda
yer alan bu tür yüzeyşekillerinin tanınmasını sağlamıştır;
söz konusu yüzeyşekilleri, 2 km aralıkla yüzeysel
ve paralel olarak düzenlenmiş, genişliği 1 km’yi bulan
aşınmış teknelerden ve kum sırtlarından oluşmaktadır.
Bu şekillerin düzenli biçimde ve bölgede egemen
kuzeydoğu alizelerinin kavisli doğrultusuna paralel dizilmiş
olmaları, rüzgâr aşınmasıyla oluştuklarını kanıtlamaktadır.
Yaygın inanışın tersine, çöllerin çoğu, yüksek
kumullarla kaplı uçsuz bucaksız alanlar değildir. Gerçekte,
dünyadaki çöllerin yalnızca yaklaşık % 30’u rüzgârın
taşıdığı kumla kaplıdır; Amerika çöllerinde, kumulların
kapladığı alan % 1’den azdır. Kumulların biçiminde
büyük değişiklikler gözlenmesine karşın, dört
temel kumul tipi ayırdedilebilir: Egemen rüzgârlara dik
konumda kavisli ya da at nalı biçimi kumul; egemen
rüzgâra paralel oluşmuş boylamasına kumul; rüzgâr
yönüyle belli bir açı oluşturan enlemesine kumul; değişken
rüzgâr yönlerini yansıtan yayvan kumul.
ÇÖLLERİN KALICILIĞI
Çöller, milyonlarca yıldan bu yana kara çevresinin bir
parçasıdırlar. Bununla birlikte, çöl koşullarının şiddeti,
dönem dönem değişiklikler göstermiştir ve belki de hava
dolaşımındaki küresel değişikliklere bağlı olarak, günümüzde
çöllerin sınırları genişleyip, daralmaktadır.
Fosil bitkileri inceleyen paleobotanik, çöl alanlarının
günümüzdeki düzeninin, yaklaşık 15 milyon yıl önce,
Üçüncü Zaman’ın ikinci yarısında gelişmeye başladığını
ortaya koymuştur. 3-4 milyon yıl önce, yani Pleyistosen’in
başında, günümüzdeki çöller tam anlamıyla
oluşmuşlardır. Son 3 milyon yıl içindeyse, yüksek enlemlerdeki
buzulların ilerlemesine ya da gerilemesine
neden olan iklim değişiklikleriyle birlikte, dünyadaki
çöllerin kuraklık dereceleri de dalgalanmalar göstermiştir.
Sözgelimi, yaklaşık 50 000 yıl önceki en yakınbuzullaşma bütün şiddetiyle sürerken, Kuzey Amerika
çöllerindeki kapalı havzaların birçoğunda, yağıştaki küçük
artış ve buharlaşmadaki büyük azalmanın yol açtığı
büyük buzul gölleri vardı. Kuraklık derecesindeki iklimsel
değişikliklerin öbür göstergeleri arasında, fosilleşmiş
nemli bölge topraklarından oluşan alanlar (sözgelimi
karbonatla ve silisyumdioksitle kaynaşmış toprak tabakaları
gibi hava koşulları sonucu oluşmuş ürünler), kaynak
sularının çökelttiği, pamuktaş (traverten) denilen kireçtaşı
alanları, günümüzde kurumuş ve kumullarla tıkanmış
olan geniş ırmak sistemleri, günümüzde insanların
yaşayamayacağı kadar kurak olan bölgelerde eskiden
insanların yaşadığını gösteren arkeoloji buluntuları
ile hayvan ve bitki kalıntıları sayılabilir. Ortadoğu ve Afrika
çölleri, aşırı otlatma ve zayıf bitki örtüsünün yok
edilmesi nedeniyle, son birkaç binyıldır insanların yaşadığı
bölgelere doğru sürekli ilerlemektedir. Küresel
hava dolaşımındaki değişikliklerle birlikte bu çölleşme
süreci sonucunda, Büyük Sahra’nın güney sınırı 1 000
km güneye inmiş, bu da Sahra’nın güneyindeki geniş
Sahel bölgesinde yaşayan insanları çok olumsuz etkilemiştir.
Günümüzde çöller, dünya görünümünün kalıcı
özellikleri gibi görünmektedir. Gün geçtikçe ağırlaşan
yiyecek sıkıntısı sorunlarını çözmek için, dünyanın kurak
bölgelerinin tarıma elverişli duruma getirilmesine
yönelik projeler önerilmiştir; ama durum, en iyimser
deyişle karışık görünmektedir. Çöl tarımı son zamanlarda
genişlemiş olmasına karşın, varlığını sürdürebilmesi,
kullanılan enerjinin, yatırılan sermayenin ve uygulanan
gelişmiş teknolojinin gün geçtikçe artırılmasına bağlıdır;
bu nedenle, küresel ölçekte elde edilen net sonuç,
üretim artışı değil, üretim açığı olmuştur.
ÇÖL YAŞAMI
Çölde yaşayan bütün bitki ve hayvanlar, sudan yoksun
kalmaya ve aşırı sıcağa uyarlanmışlar, birçoğu çölü yurt
edinirken, birçoğu da çölden başka yerlerde yaşayamaz
duruma gelmişlerdir.
Çöllerdeki bitki örtüsünün temel özelliklerinden biri
bodur olmalarıdır. Çöl bitkilerinin çoğu kuraklık koşullarına
uyarlanmışlardır. Biryıllık bitkiler, tohumlarının
yıllarca uykuda kalabilme yetenekleri sayesinde susuzluğa
dayanabilirler: Yeterli miktarda yağış gerçekleştiğinde
ve sıcaklıklar gereği kadar azaldığında, filizlenme
gerçekleşir.
Mevsimlik büyümeden sonra üst bölümlerini yitiren
çokyıllık bitkiler, yeraltında soğanlar ve yumrular halinde
yeşererek, kurumalarına yol açacak sıcaktan korunurlar.
Kaktüsler, Amerika agavları ve Afrika’daki sütleğengiller,
kuraklık dönemlerinde yararlanmak için su
depolarlar. Az derine inen kökler çok geniş alanlara yayılır
ve yağmur suyunu hızla emer. Kaktüslerin yaprakları
yoktur; dikenleri vardır ve üstleri kalın bir örtenekle
kaplıdır: Bu sayede buharlaşmadan çok az etkilenirler.
Su depolayan bitkilerden farklı olarak, çokyıllık bitkilerin
çoğu kuraklık koşullarına uyarlanırlar: Terleme sonucu
su yitimini azaltmak için, yaprakları çok incelir ya
da kreozotlu olur. Başka bazı bitkilerse yapraklarını,
hattâ bütün dallarını dökerler.
Bitki köklerinin çok geniş alanlara yayılması ve su buluncaya
kadar derinlere inmesi (bazı türlerin kökleri
9-30 m derinliğe inebilir) de, çöl bitkilerinin gerçekleştirdikleri
uyarlanmalardan biridir. Cüce sedirağacı (Peucephyllum
schotti) gibi bazı çöl bitkileri, çiy damlacıklarını
soğurarak kuraklık döneminde bile yeşil kalabilirler;
bazı çöl bitkileri, uzun kuraklık dönemlerini uykuda
geçirirler; bazılarıysa büyük su yitimlerine dayanabilirler.Çöllerde birçok hayvan yaşar: Böcekler, örümcekler,
sürüngenler, kuşlar ve memeliler. Çölde yaşayan
hayvanlar ile bitkilerin yaşamları arasında büyük bir karşılıklı
etkileşim vardır: Bitkiler hayvanlara besin kaynağı
olur, korunma sağlar ve barınak oluştururlar; hayvanlarsa
bitkilerin tozlaşmasına ve tohumlarının yayılmasına
yardımcı olurlar. Bitkiler gibi, hayvanlar da, çölün
sert koşullarına dayanabilmek için çeşitli kaçış yolları
bulmuşlar ya da uyarlanmalar geçirmişlerdir.
Hareketsiz bitkilerin tersine, hayvanlar elverişsiz yaşama
koşullarından çok daha kolay kaçabilirler. Birçok
küçük çöl hayvanı, kavurucu çöl sıcağından serin yeraltı
inlerine çekilerek korunur, biyolojik saatlerinin yardımıyla,
geceleri, akşamüstleri ya da sabahın erken saatlerinde,
yani sıcaklığın daha az olduğu saatlerde yiyecek
aramak için inlerinden çıkarlar. İnlere giremeyecek
kadar iri olanlar ve beden sıcaklıkları çevre sıcaklığından
etkilenen sürüngenlerse, serinlemek için gölgeye
kaçarlar. Birçok çöl hayvanına göre, tüylerinin çok daha
açık renkli olması dışında çok az uyarlanma belirtisi
gösteren kuşlar, daha yükseklere çıkarak serinlerler ya
da koşullar daha da sertleştiğinde göç ederler. Bazıhayvanlarsa, kurak mevsimi uyuşuk halde geçirerek yaşamlarını
sürdürürler. Yumurtlayıcı hayvanların yumurtaları
-tıpkı çöl bitkilerinin tohumları gibi- uzun süre yaşamsal
etkinlik göstermeden kalabilir: Bu olgu, ikiyaşayışlılar
ve tatlısu yengeci gibi bazı hayvanların, çölde
geçici olarak oluşan su birikintileri içinde, akılalmaz biçimde
yaşamalarına olanak verir.
Kemiriciler gibi bazı küçük memeliler, dışarı yalnızca
yoğun ve kuru dışkılar atarak, terlemeyi azaltarak,
bedenlerindeki suyu korurlar. Çok yüksek sıcaklıklar
bu hayvanlarda bol miktarda tükürük üretimine yol
açar ve böylece hayvanın kuruması önlenir. Kanguru
faresi, yalnızca beslendiği kuru tohumlardan sağladığı
şu sayesinde, hiç su içmeden yaşayabilir. Bazı hayvanlarsa,
gereksinmeleri olan suyu beslendikleri hayvanları
ya da bitkileri yiyerek karşılarlar. Böceklerin, bedenlerini
koruyan mumlu kabukları ve bedenlerini aşırı sıcak
topraktan uzak tutan uzun bacakları vardır; dışkıları da,
tıpkı sürüngenlerdeki gibi, aşağı yukarı bütünüyle kurudur.
Kertenkelelerin kum üstünde yürüyebilmelerini,
tabanlarında bulunan koruyucu eklentiler sağlar. Yılanlar
hareket edebilmek için özel yöntemler geliştirmiş-
ABD’nin güneybatı kesiminde yeraian Sonora çölündeki
vahşi yaşam, çok güç iklim koşullarına gösterilen uyarlanma
yeteneklerini kanıtlamaktadır. Akbabalar (1)
yükselerek daha serin hava tabakalarında uçarlar. İltis (2)
ve porsuk (3) gibi birçok memeligeceleri dolaşır,
gündüzlerini yeraltı inlerinde geçirirler. Keseli köstebek (4),
keseli fare (5) ve Neotoma cinsinden cırlaksıçanlar {6) gibi
bazı kemirici türlerii, hemen hiç su içmezler. Çataltekeler
(7) aynı su birikintisinden yararlandıkları için sık sık,
düşmanları olan vaşakla (8) karşılaşırlar; yeşil renkli
kertenkele (9), bazen güneşe çıkarak, bazen gölgeye
kaçarak beden sıcaklığını ayarlar. Çöl kaplumbağası (10),
dikenli ama su bakımından zengin frenk incirinden (11)
gereksinme duyduğu bütün suyu sağlar. Ocotillo (12), fıçı
kaktüsü (13) ve saguaro (14) gibi kaktüsler, buharlaşmayı
en aza indirgeyecek dikenlerle donanmışlardır.lerdir. Yeraltı inleri kazan hayvanların burun deliklerinde
ve kulak deliklerinde, kumun girmesini engelleyen
donanımlar vardır. Çöl yaşamına çok iyi uyarlanan develer,
beden sıcaklıklarının 40,5 °C’a çıkmasına dayanabilirler;
beden ağırlıklarının % 30’unu yitirip, sonra
bulduklarında hızla su içerek bu yitimi giderebilirler.
Dünyanın çeşitli bölgelerindeki çöllerde yaşayan hayvanların
iç yapılarında, benzer yaşama koşullarına gösterilen
uyarlanmanın sonucu olarak büyük bir benzerlik
gözlenir: Buna Amnerika’da yaşayan cüce tilki (Vulpes
macrotis) ile fennek (Fonnecus zerda) örnek gösterilebilir.
İnsanlar, çöl yaşamına öbür hayvanlara oranla daha
az uyarlanabilirler; bununla birlikte çölde, gereksinmeleri
olan suyu vahalardan karşılayarak göçebe yaşam
süren ya da çeşitli teknolojiler sayesinde su saklamayı
başararak yerleşik yaşayan insanlar vardır. Modern teknoloji,
çok pahalıya mal olsa da, sulamayla tarım olanağı
sağlayarak ve klima aygıtlarıyla donatılmış kentler yaratarak,
başka türlü yaşanması olanaksız bu yerlerde
büyük kentlerin kurulmasına olanak vermektedir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir