wiki

dağoluş

Dar anlamda engebelerin doğuşunu belirten yerbilim
terimi. Dağoluşun (ya da orojenez) incelenmesi, dağ
kütlelerinin yerleşme hareketlerini anlayabilme ve bu
hareketlerin gizli nedenlerini tasarlama olanağı sağladığından,
yerbilim uzmanları açısından temel bir araçtır.
Başlıca yerbilim gereçlerinin yaşı, kökeni, dağılımı,
yapısı ve onları etkileyen bozulmalarla (kıvrımlanmalar,
kırıklar, yığılma ve aşmalar) ilgili birçok arazi incelemesi
yapılmıştır. Gözlemlenen çeşitli tektonik olaylar,
bölgenin bozulma ve parçalanmalara yolaçan önemli
zorlanmalar geçirdiğini gösterir. Bu tür gözlemler, yerbilim
tarihinin bir döneminde, yerkabuğunun bir denge
bozukluğu geçirdiğini düşündürür.
Yerbilim uzmanlarının çoğu, sıradağların deniz çukurlarının
dibini (buralarda çökeltiler çok kalın tabaka
halinde birikir) oluşturdukları, sonra kabararak yüze
çıktıkları düşüncesini benimserler. Deniz dibindeki
yerteknesi ya da ineç (jeosenklinal) adı verilen bu uzun
çukur, yer hareketlerinin durgun olduğu bir dönemde
yavaş yavaş yükselmiş, ardından, yan basınçlı hareketleri
ya da dağoluş hareketlerini başlatan bu yerkabuğu
dengesizliğinin etkisiyle, derin çukurlardaki gereçler dışarı
fırlamış ve bozulmuş, kabaran ve dışarı atılan gereçler,
önemli yüzeyşekillerini oluşturmuş, daha sonra
da bu yüzeyşekilleri aşındırmanın etkisine uğramışlardır.Bu çeşitli evreler,eksiksiz bir dağoluş çevrimi içinde
yeralır. Yeryüzünün değişik noktalarında sürdürülen
çalışmalar, birçok dağoluş olayının belirlenmesini sağlamıştır.
Dağoluş olaylarının ayrı zamanlarda ortaya
çıkması, her birinin yerel koşullara bağlı bir özel tarihi
olduğunu gösterir. Ancak, bütün durumlarda, dağoluşun
yavaş ve sürekli bir olay olduğu, hızının değişik olabileceği
gibi en şiddetli evrelerin şiddetinin de değişken
olduğu kesindir.
Dağoluş hareketleri, yeryüzünün her yerinde aynı
anda olmamıştır. Gerçekten, gözlemler sonucunda dağoluşa
daha elverişli alanların varlığı saptanmıştır. Sıradağların
yükselmesi de aynı dönemde başlamamıştır.
Sözgelimi, Amerika’da Apalaş dağlarının kıvrımlanmaları
günümüzden 280 milyon yıl önce, buna karşılık Avrupa’daki
Hersinyen kıvrımlanmalar, 345 milyon yıl önce
başlamış ve Karbon devri boyunca sürmüştür.
Elimizdeki bilgilere göre, Avrupa beş dağoluş evresi
geçirmiştir. En eski evre İskandinavya’da ortaya çıkan
Svekafeniyen kıvrımlanmalardır; daha sonra gene İskandinavya’da
Karelyen kıvrımlanmalar oluşmuştur.
Bu iki dağoluştan ikisi de Prekambriyen’e kadar uzanır.
Enfrakambriyen’de, sözgelimi Armorik kütlesinde
(Fransa), Kadomiyen kıvrımlanmalar gözlenebilir. Kaledonyen,
sonra da Hersinyen kıvrımlanmalarsa, Birinci
Zaman’ı etkilemiştir.
Akdeniz kıyısındaki bütün ülkeleri etkileyen Alp dağoluşu,
en yeni ve en iyi bilinen dağoluştur. Tebeşir
devrinde başlamış ve Miyosen’e kadar sürmüştür. Alpler’in
oluşumundaki çeşitli evreler, yerteknesi kırışıklıklarının
ve çizgilerinin yerini kesinlikle belirleme olanağı
verir.
Bu genişlikte bir tektoniğin hazırlanmasında rol oynayan
güçler, nedenleri kolaylıkla saptanamayan bir
dengesizliğe bağlıdır. Dağoluş hareketlerinin kökenini
açıklayan bütün yanıtlar varsayımlara dayanır; ama olguların
bütünlüğü de hesaba katılmalıdır. Dengesizliğin
başlıca etkenleri, Yer’e ilişkin etkiler (deprem, yanardağ
etkinliği) ile kozmik etkenlerdir (Yer’in ekseni çevresindeki
dönüşünde hız azalması, vb.).
Dağoluşla ilgili en eski kuram, E. de Beaumont’un
1852’de hazırladığı Yer’in büzülmesi kuramıdır. Beaumont’un
kuramı şu postulata dayanır: Yer’in soğuması
süreklidir; bu olgu Yer’in çapında bir azalmaya, yüzeyindeyse,
tıpkı fırında pişmiş bir elmada olduğu gibi,
büzülmeye yolaçar.
Dahe yakın dönemlerde üç yeni kuram geliştirilmiştir.
Bunlar kıtaların sapması, konveksiyon akımları ve
termodinamik dengesizlikler kuramlarıdır.
Kıtaların sapması kuramını açıklayan YVegener’e göre,
beş kıtanın sınırları aşağı yukarı uyumlu biçimde birbirine
denk düşer. Kıtalar gerçekten, az çok dayanıklı
katı bir magma tabakasından (sial) oluşur; sial, az çok
akışkan bir magma (sima) üstünde sel gibi yüzer. Sapma
sırasında sima, sialin ilerlemesini engelleyerek kıyı dağlarının
oluşmasını kolaylaştırır. Sial kıtalarında eşitsiz
sapma hareketleri olmuş ve bunlar yerteknesi sıradağlarının
yeralacağı yerteknelerini sıkıştırmıştır.
Birinci kuramı da kapsayan ve 1939’da Griggs tarafından
ortaya atılan konveksiyon akımları (dairesel
akımlar) kuramıysa şöyle özetlenebilir: Akışkanla doldurulmuş
bir balonun üst ve alt bölümleri arasında ısı
değişikliği varsa, dairesel ve ters akımlar oluşur ve bunlar
“konveksiyon hücreleri” denilen dairesel odaları
birbirinden ayırır. Magma bir akışkan gibi hareket eder;
akımlarsa, çekirdek ile yerkabuğu yüzeyi arasındaki ısı
değişikliğinden doğar. Bu dolaşım Griggs’in “sıradağ
kökü” adını verdiği ve derinleştikçe yerteknesini oluşoluşturacak
yerkabuğunda bir bozulmaya yolaçar. Çukurun
dolması ve iki hücrenin birbirine değdiği noktadaki
iç dolaşım, ağırlık dengesini bozar, sıradağların yükselmesine
neden olan yan basınçları oluşturur.
Perrin ve Roubault’nun ortaya attığı üçüncü kuramsa,
yerteknesi başkalaşımını, kıvrımlanmaları doğuran
enerji kaynağı ve başlıca etken olarak görür.
Bu üç kuram da, yerteknesi kavramının benimsendiğini
göstermektedir; ilk iki kuram dağoluş hareketlerinin
belirleyici nedeni olarak dengelenmeyi gösterirken,
üçüncü kuram daha çok termodinamik dengesizliğe
dayanır. Bu olaylar birbirine bağlı olduğundan,
böylesine bir altüst olmanın birçok nedeni olması akla
yakındır ve kuramlardan her birinin bir doğruluk payı
vardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir