Aim. 1. Amt (n) eines Finanzdırektors
(m) 2. F’.nanzdirektion (f), Fr. Charge (t) (Bureaux)
de tresorier-payeur general, İng. Office of the
director of finance. “Defter tu ta n ” manâsında olan bu
kelime, OsmanlIlarda devletin bütün malî işlerine nezaret
eden ve günümüzde Maliye Bakanı’na karşılık olan
memuriyetin ismi.
İslâm devletlerinde defterdârlık, ilk defa Halîfe Hz.
Ömer (r.a.) devrinde ihdas olunmuştur. Hz. Ömer(r.a.)
devletin gelirinin artmasıyla gelir ve giderin bir deftere
kaydedilmesini istemiş, böylelikle defterdarlık müessesesi
doğmuştur. Defterdârlığın ihdası bir rivâyete göre
H. 20 (641)’de, diğer rivâyete göre H. 15 (636)’de
olmuştur.
Daha sonraki İslâm devletlerinde bu müessese
devam etmiştir. Selçukilerde bu memura “Müstevfî” ve
malî işlerin görüldüğü yere de “Divan-ı Müstevfî” denilirdi.
İlhanlı devletinde de malî işleri idare eden memura
“Müstevfi-i memâlik” ismi verilmiştir.
OsmanlIlarda, malî teşkilât ilk defa Sultan Birinci
Murad zamanında kurulmuş ve zaman içinde tekâmül
etmiştir. Fâtih Kanunnâmesi, Abdurrahman Paşa ve
Eyyûbî Efendi Kanunnâmelerinde defterdar, devlet
hâzinesini padişaha vekil olarak idare eden memur olarak
görülmektedir. Bu kanunnâmelere göre dış hazine
ve maliye kayıtlarının açılıp kapanması defterdarın
eliyle yapılırdı.
Defterdarın şahsî gelir kaynakları şöyle idi. Dirlik
olaral. has verilirse 600.000 akçelik timar, eğer hazineGiinümüzdeki
maliye bakanlarının
görevini yürüten
bir Osmanlı
defterdarı.
Rden maaş alacaksa 150.000 ile 200.000 akçe arasında
ödeme yapılırdı. Ayrıca iltizam ve emanet usuliyle idare
ettiği haslardan imza hakkı ismiyle 100.000 akçe de,
1000 akçe alırdı. Bundan başka hâzineye giren paradan
binde yirmi ve padişaha gelen hediye ve haraç ile ağnam
vergisinden de hisse alırdı.
Başdefterdarın derecesi onbeşinci asırda beylerbeyi
ile aynı idi ve vezirlerden bir rütbe aşağı idi. Bu
dönemde dört vezir olduğu bilindiğine göre defterdarın
teşkilât içindeki önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Sultan
ikinci Bâyezid’e kadar bir baş defterdar ve maiyetinde
hazine ve mal defterdarı vardı. Fakat Osmanlı ülkesinin
genişlemesi ile bu memuriyet Anadolu ve Rumeli Defterdarlığı
olmak üzere ikiye ayrıldı.
Yavuz Sultan Selim’in, devleti doğuya ve güneye
genişletmesi, buradaki malî işleri idare edecek ve merkezi
Hameb’de olan “Arap-Acem Defterdarlığı’nın
tesisini zaruri kıldı. Böylelikle defterdar sayısı üçe çıktı.
Bunlar rütbelerine göre, senede hâzineden Rumeli Defterdarı
(Şıkk-ı evvel defterdarı) 160.000 akçe, Anadolu
Defterdarı (Şıkk-ı Sani Defterdarı) 140.000 akçe. Arab-
Acem Defterdarı ise 130.000 akçe m aaş alırlardı. Eyaletlerde
yarı müstakil kenar defterdarlarından gelen ve
sorulan meseleler başdefterdar vasıtasıyla padişahaarzedilirdi.
Sultan Üçüncü Mehmed zamanında Tuna havzası
haslarına bakmak üzere “ Şıkk-ı Saiis Defterdarlığı”
kurulmuş fakat kısa süre sonra lağvedilmiştir. Onaltıncı
asrın ikinci yarısında da Arab-Acem Defterdarlığı kaldırılmış
ve bunun yerine geçmek üzere Diyarbakır,
Şam, Erzurum, Trablus ve Halep eyaletleri için birer
defterdarlık ihdas edilmiştir. 1584’de ise Anadolu Defterdarlığı
Anadolu, Karaman ve Sivas kenar defterdarlığı
olarak üç kalem olarak ayrıldı.
Nizam-ı Cedid kuruluşuyla, Sultan Üçüncü Selim
devrinde Şıkk-ı Sanî defterdarı, yeni kurulan Nizam-ı
Cedid hâzinesine memur olmuş ve idare ettiği İrad-ı
Cedid hâzinesinden dolayı İrad-ı Cedid Defterdarı ismi
verilmiştir.
Malî muameleler ve şikâyetler “ Defterdar kapısı”
denilen defterdar divanında halledilirdi. Bütün malî
hükümler burada yazılı ve her defterdar kendi dairesinden
çıkan hükümün arkasına imzasını atardı. Fakat
onyedinci asrın ortasında mâliyeden çıkan bütün
hükümlere yanlız başdefterdarın kuyruklu imzasının
konulması ve defterdar kapısında sadece onun mukataa
tevcih etmesi kanun oldu. Maliye kalemlerine memur
alınması Şıkk-ı evvel defterdarının padişaha arzı ile
yapılırdı, onyedinci asırdan itibaren diğer iki defterdar
sadece şekilde kalmıştır.
Fâtih Kanunnâmesi’ne göre, Başdefterdarlığa sadece
mal veya hazine defterdarı, Şehremini ve 300 akçe yevmiyeli
kadılardan tayin yapılırken, sonraki devirlerde
ikinci defterdar, başmuhasip kalemi reisi, hatta maliyeile ilgisi olmayan devlet adamlarından tayinler yapıldığı
görülmüştür.
Her üç defterdar da Divan-ı Hümâyün azasıydı ve
bütün toplantılara katılırlardı. Divanhâne’de kadıaskerlerin
altında ve sadrazamın solunda o tururlardı. Arz
günlerinde vezirlerle beraber, tek olarak padişahın
yanına girer ve mali konularla ilgili maruzatta buluııurdu. Malı Konularda, başdefterdar padişahla görüşmeden
önce sadrazamın görüşünü almak zorundaydı.
Başdefterdar, her akşam aldığı hazine muamelelerine
dair icmallere dayanarak, haftada 2-3 gün sadrazama
malumat verirdi.
Padişah veya sadrazam sefere gittiğinde maliye ve
hazine defterdarı ile birlikte başdefterdar da gider,
yerine merkezdeki işleri yürütmek üzere ikinci defterdar
veya münasib bir başkası vekil olarak kalır ve bu
vekile Rikab-ı hümmayun defterdarı adı verilirdi.
Defterdarlık 1838’de kaldırılmış ve bu memuriyetin
vazifesini görmek üzere maliye nezareti tesis edilmiş, ilk
mâliye nazırı olarak da Nâfız Paşa tayin edilmiştir.
DEFTERDARLIK,
14
Eyl