DEĞER YARGILARI VE SUÇ
Toplumu dengeliyen k u şetler arasında değer yargıları’nm payı dar
sorumluluğu da her zaman gereği gibi belirmiyebilir. Ancak bu, toplumun
dengesini sürdürmede, sarsmada değer yargılarının önemini ııe
küçültür, ne de azaltır. Biz toplumsal, kişisel yaşantımızda, olumlu
olumsuz, bu yargıların baskısından kurtulamaz, çemberinden sıyrılıp çı
kamayız. Yaşantımıza yön veren, kişiliğimizi biçimleyen hep bu yargı
lardır. Neye bağlanmamızı, neyi beğenmemizi, niçin şundan yana değil
de ötekinden yana olmamızı ya da olmamamızı buyuran hep bu yargı
lardır. • ■
İyi, kötü, faydalı, faydasız, doğru, yanlış, güzel, çirkin… v.s. leri
gibi sözcüklerde toplanıp biriken, zamanla katılaşıp donan bu yargılar,
bizim toplumsal, kişisel töremizin ana kuralları, ana koşullan olmuştur.
Bu kurallarla koşullan umursamazlıktan gelemezsiniz. Bu kurallarla ko
şullara karşı çıkamazsınız. Bu kurallarla koşulların içyüzünü fazla eşeleyip
deşeliyemezsiniz. Hele hele bu kurallarla koşulların eskidiğini, çü
rüdüğünü, atılıp, yerlerine yenilerinin konması gerektiğini söyliyemezsiniz.
Suç olur. O kadar suç olur ki, bunu söyliyen dilinizi işlemez hâle
koymak için, canınızı gövdenizden bile ayırıverirler! Yalanım yok; işter
Sokrates’in başına gelenler -.
Ne yapmış Sokrates ?…
Kendi çağında, kendi toplumundaki değer yargılarının içyüzünü eşeleyip
deşelemiş. Bu yargıların çürüklüğünü ortaya koymuş. Bu yargı
ların atılıp, yerlerine yenilerinin konması gerektiğini söylemiş. Yetmiş
yıllık ömrünü, tümü ile bu işe vermiş. Ömrünü vermek yetmemiş, sonunda
tutmuş canını da vermiş…
Sokrates’i baldıran zehirini içmeye zorlayanlar, kendi çıkarları yö
nünden çok haklıydılar. Sömürgecilik düzenindeki toplumlarm denge-sini sağlayan değer yargıları, aynı zamanda, o toplumların mutlu azınlık’-v
larımn mutluluklarının da dayanağı olagelmiştir. Tarihin gerçeği bu
■olunca, azınlığa mutluluk sağlayan dayanakları (değer yargılarını) çü- ,
rütüp yok etmeye kalkan, isterse Sokrates olsun, öldürülmesinde zorunluluk
vardır. Sömürgecilik düzenindeki mutlu azınlıklar işte bu iuançla
mutlu olabilmişlerdir. Mutluluklarının biricik inancası da gerçekte budur.
Keııdi inançlarının dışında hiçbir inanca yer yoktur onlar için.
Kendileri neyi doğru bilmişler, neye inanmışlarsa, mutsuz çoğunluğun
da onu doğru bilmesini, ona inanmasını kesinlikle isterler. Hak, adaler.
erdem, yiğitlik, namus, şeref, doğru, iyi gazel… gibi kavramlara mutlu
azınlık neler doldurmuşsa, mutsuz çoğunluğun da onları öylece, eksiksiz,
noksansız kabullenip benimsemesini çoğu zaman yurtseverlik, ulus severlik
ölçüsünde önemli görür. Bundan şu çıkar: Onun güzel dediğine siz
de güzel demezseniz, onun adalet dediğine siz de adalet demezseniz,
onun hak dediğine siz haksızlık derseniz, sizin yurtseverliğiniz, ulus
severliğiniz bile kuşku ile karşılanır. Giderek, yaşamanız kuşku ile kar
şılanır. Daha daha giderek, yaşamamanızda büyük faydalar görülür.
Sokrates tragedyasında görüldüğü gibi — – 4
Diyesimiz şu ki; her toplum kendi düzenine özgü değer yargıları
yaratır. Bu yargılara karşı çıkarılmasını, dil uzatılmasını istemez. Karşı
çıkan, dil uzatan olursa, onları suçlu görür. Burada önemli olan, toplumun
düzeni, bir; değer yargılarının, mutlu azınlığın mutluluğuna mı,
yoksa mutsuz çoğunluğun mutsuzluğuna mı dayanak olduğu sorunu, iki.
Değer yargıları ve suç konusu, üzerinde düşünülmeye değer tatlı bir konu olsa gerek.
Suat TAŞER