DERİ VE DOKUNMA DUYUSU
Deri, koruyucu bir kılıf olmaktan öte tam bir organdır. Vücudumuzla dış ortam arasında bir ara yüzey oluşturan deri birçok görevle donatılmıştır. Beyinle birlikte aynı embriyonsal dokudan gelir ve dokunma duyusu sağlayacak şekilde son derece duyarlılık yeteneği vardır. Bir de estetik bakım konusu olan tek organ odur.
Dokunma duyusu, dölütte ilk ortaya r\ C R j MIM V A □ IOI çıkan duyu gibi görünmektedir L’cnl,1ln mr ^
Sağumdan sonra vücut temastan Yumuşak ve esnek bir doku olan deri, özgülleşmiş çeşitli yapı-zzzığun ruhsal ve bedensel gelişimi 1ar içeren ve üreten değişik hücre tabakalarından oluşur. için teme! duyumdur. . .. ,
Altderı ve ustden
Vücudumuzun dışım saran deri en yaygın organdır: bütün yüzeyi yaklaşık 1,8 m2’dir. Rengini bünyesindeki melanin (kahverengi boyamaddesi), karoten (sarı boyamaddesi) ve kandan alır (deri dokusunun saydamlığına atar ve toplardamarda dolaşan kanın niteliğine göre kırmızı veya mavimsi renk). Renk verici bu bileşenlerin dağılımı ve yoğunluğu bireyden bireye değişir ve genetik faktörlere bağlıdır. Derinin yüzeyi altıgen alanlarla sınırlı ince çizgilerle doludur ve yer yer, özellikle eklemlerde çizgiler ve çıkıntılar daha belirgindir. Deri doğal boşluklarda mukozayla devam eder. Deri üst üste üç tabakadan oluşur: üstderi ile altderi örtü dokusunu, derialtı ise örtüaltı dokusunu oluşturur. Bu doku bol damarlı, bol sinirli gevşek bir bağdokusudur, içinde pek çok yağ hücresi (adiposit) bulunur. Derialtına ait bu yağlı tabaka vücudu sıcaklık değişimlerinden korur ve yüzeye engebeleri verir. Özellikle kaba, yani but bölgesinde veya topuklarda fazladır, böylece darbeleri hafifletir; ama gözkapaklannda ve burunda yoktur.
Altderi kollagen lifleriyle elastin liflerinden yapılmış bir ağ şeklinde bir bağdokusudur, deriye mekanik direnç ve esneklik verir. Elastin lifleri mekik veya yıldız biçimindeki hücreler, yani fib-roblastlar yapar; bu hücreler aynı zamanda hücreler arasını dolduran bol sulu bir madde salgılar. Altderi yüzeye yakın kısımlarda daha gevşek, deride daha liflidir. Önemli miktarda damar ağı içerir; damarların çapı sıcaklık ve dolaşım ihtiyaçlarına göre ayarlanabilir. Altderide ayrıca lenf damarları ve çeşitli sinirsel öğeler (sinirler, sinir lifçikleri, serbest sinir uçları ve özgül duyum alıcıları) bulunur. Son olarak deride bir de kıl-yağ folikülleri, kıl kasları, yağ ve terbezleri yer alır.
Üstderi birçok hücre tabakasından oluşur. Temel tabaka veya üretken tabaka (stratum germinativum) en altta yer alır ve altderiy-le doğrudan temas halindedir. Bu tabakada deri hücreleri sık sık bölünerek çoğalır ve yer değiştirerek üst tabakalardaki hücreleri meydana getirir. Üstderide damar bulunmadığından buradaki hücreler altderiden besin emerek beslenir. Melanositler, yani ti-rozinden yararlanarak melanin sentezleyen hücreler de bu tabakadadır. Melaninin görevi, bölündükleri zaman morötesi ışınlara çok duyarlı hale gelen üretken hücreleri korumak amacıyla, güneşten gelen bu ışınları soğurmaktır. Ondan sonra dikenli tabaka da denen Malpighi tabakası (stratum sfinosum) gelir; buradaki hücrelerde bölünmeye devam eder ve iyice birbirinin içine girer. Hemen üstünde tanecikli tabaka (stratum granulosum) yer alır. Özelleşmiş hücreler (keratinosit) burada keratin denen sert bir madde yapar; bu madde derinin yüzeyindeki boynuzsu tabakayı oluşturur. En üstteki bu boynuzsu tabaka (stratum cor-neum) tamamen keratinleşmiş ve lipitlerle sarılmış ölü hücrelerden meydana gelir. Bu ölü hücrelerin alttaki tabakalar tarafından irildikçe sürekli olarak dökülmesi nedeniyle üstderi durmadan yenilenir.
Derinin eklentileri
Kıllar ve tırnaklar üstderinin ürünü olduğundan onun gibi sürekli yenilenir.
Az çok bol olan kıllar, el ayası veya ayak tabanı gibi ender yerler dışında vücudun her tarafını kaplar. Bunlar üstderinin altderi içine eldiven parmağı gibi girmiş borumsu bölümünün ürünüdür. Bu borunun uç kısmında, bol damarlı bağdokusunda yapılmış bir kabartı üzerinde kıl kökü hücreleri bulunur. Bu hücreler bölünüp çoğalarak ve keratinleşerek kılı meydana getirir. Kıl folikülü sinir lifleriyle doludur; bu nedenle kılın kendisi de dokunmaya duyarlı bir duyum alıcısıdır. Kıllara kıl dikeltici denen küçük kaslar bağlıdır; kılları bunlar dikeltir (tüylerin diken diken olması).
Parmakların ucunda bulunan tırnakların görevi onları korumaktır. Tırnak, birbirine sıkıca kaynamış ve keratinleşmiş hücrelerden oluşan 0,5 mm kalınlığında, hafifçe bombeli, saydam boynuzsu bir tabla biçimindedir ve tırnak kökü hücrelerinin ürünüdür; bu hücreler tırnak büyürken hızla ve tedricen bölünerek çoğalır ve bir yandan da keratinleşir. Tırnak kökünün yakınında bulunan yarım ay biçimindeki bölüm burada keratinleş-menin az olduğu anlamına gelir. Tırnaklar günde ortalama 0,1 mm uzar.
Boynuzsu tabaka hücreleri. Üstderinin yüzey tabakasında yer atan bu hücreler kopup dökülürler (pullanarak, kavlayarak dökülme).
İÇİNDEKİLER
DERİNİN YAPISI DERİNİN GÖREVLERİ VE FİZYOLOJİSİ DOKUNMA DUYUSU DERİ HASTALIKLARI
Terbezleri ter salgılar. Bütün vücut yüzeyinde 2 milyon kadar, bölgelere göre derinin santimetre küpte 20 ila 400 tane terbezi bulunur. Alında, el ayasında ve ayak tabanında pek çoktur. Bunlar borumsu yapıda, dip kısmı yumacıklı dış salgı tipinde salgı bezleridir. Salgı yapan kısmı altderinin derin kısımlarında yer alır, ince bir salgı kanalı sarmalımsı bir yol çizerek yüzeye ulaşır. Ter, vücut sıcaklığım ayarlamakta ve kanın temizlenmesinde rol oynar. Ayrıca bakteriyostatik etkisi de vardır: kıllarla kaplı yerlerdeki (koltukaltı, edepyeri) terbezleri bakterilerin varlığı nedeniyle genellikle nahoş kokulu yapışkan bir sıvı salgılar.
Yağbezleri kıl foliküllerine sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bunların salgıladığı kıl yağı bol olduğu zaman deriye ve saçlara parlak bir görünüş verir. Ter (sıvı salgı) ve yağ (kaim yağ salgısı) derinin yüzeyine emülsiyon halinde yayılarak onu kurumaktan korur.
DERİNİN GÖREVLERİ VE FİZYOLOJİSİ
Sürekli yenilenen ve karmaşık yapılı bir organ olan derinin başlıca görevlerinden biri, organizmayı dış etkilerden ve saldırılardan korumaktır: boynuzsu tabaka veya saç, kıl gibi bazı deri ürünleri doğrudan travmalara (darbe, sürtünme), kimyasal maddelere karşı bir zırh oluşturur ve sıcaklık değişiminin etkilerini hafifletir. Deri aynı zamanda, derin dokuları atmosferle temastan ve çabucak kurumaktan da korur. Örtü dokuları böylece aşırı buharlaşmayı önleyerek, iç ortamın hep aynı sıcaklıkta kalmasını sağlar. Bu pasif korumanın yanı sıra bir de aktif koruma vardır; çünkü deri, tıpkı timüs gibi bağışıklık savunmalarında uzmanlaşmış bazı akyuvarları, mesela T lenfositlerini kompetan kılabilir. Deri vücut sıcaklığının ayarlanmasında rol alan başlıca organlardan biridir. Basit kütle etkisiyle sıcak şoklarını emdiği gibi, çapı sıcaklığa göre değişen ve çok küçük damarlardan oluşan bir damar ağıyla da sıcaklığı ayarlar: soğukta ısı kaybını önlemek için büzülür, sıcakta kanda sıcaklık kaybım artırarak sıcaklığı atmosfere salıvermek için genişler. Ter de organizmanın fazla ısısını yok etmekte işe yarar: buharlaşması vücut ısısından alman bir enerjiyle sağlanır.
Deri dokularımn boşaltım, yani kanı süzüp temizleme işlevi de vardır. Ter üreten terbezleri su ve metal tuzlan çıkarır; tuzlar en çok sodyumklorür biçimindedir. Bu salgıların artması, azalması iç ortamın kararlı kalmasına katkıda bulunur. Ayrıca bu bezler, azodu maddeler veya bazı ilaçların parçalanma ürünleri gibi birtakım atıkların boşaltılmasını da sağlar.
Derideki alıcıların çeşitliliği, onun temel bir duyum işlevi gördüğünü kanıtlar. Mesela parmak ucu çevremizdeki nesneleri kesin ve ince bir şekilde yoklama ve belirleme olanağı sağlar. Deri sayesinde cisimlerin biçimim, dokusunu, dış sıcaklığı, bazı maddelerin kimyasal zararlılığım ve titreşim olgularım algılayabiliriz. Bir de ağrıya duyarlı alıcılar vücudumuzun yüzeyinde meydana gelen zedelenmeleri haber verir.
Fakat derinin bazı tamamlayıcı ek işlevleri de vardır. Kan dolaşımı bakımından, bol damarlılığı sayesinde, kan depo etme rolü vardır; önemli miktarda kam biriktirebilir ve salıverebilir. İnsanda deri, çok fazla olmasa da gaz alışverişine de yarar. Özellikle D vitamini üreterek, biyolojik sentezlere katkıda bulunur. Ayrıca psikolojik rolü bile vardır, çünkü heyecanlarımızı ve sağlığımızı dışa vurur (utangaçların kızarması, stresten ileri gelen dermatozlar, daha başkaları). Bir de bireylerarası iletişime katkıda bulunur.
Yenilenme ve yaşlanma
Üstderinin en alttaki tabakasında bulunan temel hücreleri hep bölünerek çoğalır. Bu art arda bölünmeler yaşlı hücreleri yukarı iter, onlar da yavaş yavaş yüzeye doğru göçer. Bu hücreler sonunda yüzeyden kopup dökülmek üzere otuz gün içinde bölgelere göre 1 ila 4 mm kalınlığındaki deriyi (2 mm altderi ve 0,1 mm üstderi) geçerek üste çıkar. Bu göçme sırasında hücreler morfolojik ve kimyasal önemli değişiklikler geçirir. Bunun en önemlisi, A vitamininin denetimi altında keratinleşme veya keratin birikimidir. Hücreler altderideki besleyici kan damarlarından uzaklaştıkça, hücre malzemesi yozlaşır. En üstteki tabakada bütün hücreler ölür ve tamamen keratinleşir. O zaman pul pul kavlayarak, kepeklenerek dökülür.
Derinin yaşlanmasıyla doku gittikçe bozulmaya başlar, yani altderi ve üstderi inceldiği gibi küçük kan damarlarının çeperleri de incelir. Deri kırılganlaşır ve kurur (ama su emme oranında pek o kadar değişme olmaz). Yaşlanmaya bir de elastik liflerin esnekliğinde azalma eklenir, bu yüzden deri pörsümeye başlar: örtü do-
. Derinin eklentileri (bezler, kıtlar) ve çeşitli hücre tabakalan görülmektedir; bunlarda başka organiann yanı sıra çeşitli duyu siniri uçlan bulunmaktadır: Meissner cisimcikleri (a),
Ruffini alıcı lan (b), Pacini alıcıları (c) birçok serbest sinir uçlan (d) ve Krause cisimcikleri (e).
kusu yüzeyde daha fazla alana yayıldığından yer bulmak için kıvrılmaya başlar ve kırışıklar ortaya çıkar. Melanosider düzensiz bir şekilde melanin üretmeye yönelir; öyleki renk değişir (koyu lekeler). Bazen yağ siğilleri ortaya çıkar.
Nedbeleşme
Derideki travma lezyonları çok yaygın değilseler, nedbeleşme olgusu nedeniyle, tıbbî bir müdahale olmaksızın kendi kendine iyileşip düzelebilirler. Bunun kısa sürede olup bitmesi önemlidir, çünkü her açık yara dışardaki mikroplar için bir açık kapıdır.
Kan damarlarının yırtılması kan plazmasındaki çeşitli protein tiplerinin etkinleşmesine yol açar. Bunların bazılarında enzim özelliği vardır, yaranın çevreside kanın pıhtılaşmasını sağlar. Bir pıhtının oluşması ancak geçici bir onarımdır. Buna paralel olarak bazı proteinlerin kemotaksi niteliği vardır, özgül hücrelerin (akyuvarlar, bağdokusu fibroblastları) orada toplanmasına yol açar, toplanan hücreler de nedbeleşmede rol oynar. Nedbeleşmede birinci aşama yaramn temizlenmesidir: lezyon meydana gelirken zedelenmiş olan hücre parçalan çıkarılır. Bu bozulma aşamasını, fibroblastlar tarafından yaralı dokunun yenilenme aşaması izler. Yaranın kenarları birbirinden uzaksa, önce bir pütürlerime oluşur, sonra bunun üzeri yavaş yavaş deriyle kaplanır. Geride bazen nedbe biçiminde gözle görülür bir iz kalır. Nedbedeki dokularda artık salgı bezi ve kıl gibi şeyler oluşmaz.
DERININ YAPISI
Derideki duyu siniri uçları
ELİN DUYARLIĞI
6
Doktınsal duyarlık eşiği, kişinin uyartıyı alabilmesi için deriye yapılan basıncın yarattığı büküimenin derinliğiyle ölçülür.
Herpes simpiek viriisii insanda uçuk denilen deri fiskelerine yol açar.
DOKUNMA DUYUSU
Deri sinirlerle dolu dokulardan oluşur. Başka dokular gibi onun da içinde, mekanik uyanlarla harekete geçen alıcılar vardır; ona dokunma duyusu dediğimiz yüzeysel duyumu sağlar.
Alıcılar
Derinin kurduğu duyu sistemi, birçok alıcı tipi uzun zamandan beri bilindiği halde daha tam anlamıyla bilinmekten uzaktır. Vücudun bu bölgesi, yalnız ona özgü bir sürü alıcı içermektedir. Mesela dokunma alıcıları, özellikle parmak uçlarında ve yüzde çoktur, cisimlerin yüzeyini bütün ayrıntılarıyla çözümlememize olanak verir. Buna karşılık bu işlev için hiçbir zaman kullanılmayan sırt veya omuz derisi çok az sayıda dokunma alıcısı içerir.
Deri üç tip uyartıya duyarlıdır: basınç (deriye bastırma), dokunma, titreşim. Üstderinin temel tabakasında bulunan Merkel cisimcikleri ve dokunma diskleri basınca ve hafif dokunmaya karşı duyarlıdır. Altderinin üst kısmında bulunan Meissner cisimciği dokunmaya yanıt verir (tüysüz bölgeler). Kılların pasif veya aktif yönelmesine duyarlı olan kıl folikülü alıcıları da dokunma duyumu alır (tüylü bölgeler). Deri altında bulunan Pacini alıcısı titreşimleri algılar. Ruffini alıcısının sıcakla ve Krause alıcısının soğukla bağlantılı olduğu çoktan beri bilinmekle birlikte, ısı alıcılarının tam kimliği henüz belirsizdir. Bugün ısı alıcılarının çok ince çapta serbest sinir uçları olduğu ve bunların üstderinin altında (soğuk alıcıları) ve altderinin üst ve orta bölgelerinde (sıcak alıcıları) bulunduğu tahmin edilmektedir.
Ağrı alıcıları özellikle üstderinin temel tabakasında bol ve önemlidir. Onlar da nöronların serbest uçlarından oluşmaktadır. Bazıları batma veya bükme duyumlarına (mekanik alıcılar), bazıları aşırı sıcaklığa (ısı alıcıları) bazıları lezyon yaratan her tipte uyartılara (çokyönlü alıcılar), karşı duyarlıdır. Dokunma, basınç veya sıcaklık alıcıları da, çok şiddedi özgül uyartılarla karşılaştıkları takdirde ayrıca ağrı duyumunun doğmasına elverişlidirler.
Alıcılar bölgesinde, ağrıların algılanmasını kolaylaştıran bazı kimyasal maddeler duyarlılığı ayarlayabilmektedir: P maddesinin, bradikininin, vb omurilik bölgesinde, dokunma duyusunun, aynı vücut bölümünden gelen ağrı duyumların silebildiği kanıtlanmıştır. Bu gözlem derinin elektrikle uyarılmasının ağrı tedavisinde kullanılmasına yol açmıştır.
Sinirsel aktarma yerleri
Deri alıcılarına ait sinir lifleri omurilikten geçer (birinci aktarma), talamusa uğrar (ikinci aktarma), oradan kortekse ulaşır. Çeşitli dokunsal duyumlar (ısı, soğuk, dokunma, ağrı, basınç), beyinde onları algılamaya özgü birçok bölgeye tekabül eder. Bu bölgeler anatomik kökenlerine göre inen yankafa kıvrımı boyunca düzenlenmişlerdir. Nörologlar onları şematik olarak çarpık bir insan şemasına benzetirler (insancık); korteksteki en geniş bölgeler en çok alıcının bulunduğu vücut bölgelerine, yani ellere, ayaklara, dile ve dudaklara tekabül eder.
Duyum bozuklukları
Dokunma duyusuna ilişkin sinirsel devrelerin bozukluğuna bağlı duyum bozuklukları pek çok ve pek çeşitlidir. Bunlar bazı duyumların az veya çok kaybı şeklinde belirebileceği gibi asalak duyumlar şeklinde de belirebilir (parantezi, ağrılar).
Duyum kaybı duyum izlenimini taşıyan sinir liflerindeki bir lezyondan veya bu izlenimi işlemekle yükümlü beyin bölgelerindeki bozukluktan doğar. Kaybın niteliği ve önemi tamamen lez-yonun yerine bağlıdır. Mesela omuriliğin aşağısındaki bir travma yalnız bacaklardaki duyarlığı, yukarısındaki bir travmaysa gövdenin duyarlığını, hatta kollannkini sakatlar. Beyin kabuğundaki (korteks) duyum alanında meydana gelen bir beyin damarı lezyo-nu, lezyona göre vücudun karşı tarafından gelen bütün duyumu ortadan kaldırır.
Paresteziler uyuşma, karıncalanma ve batma tipinde deri duyumlarıdır. Bir sinir baskı altında kaldığı zaman, alıcıların yeterince oksijen alamaması yüzünden iyi çalışamadığı hallerde, yani doğrudan doğruya sinir lezyonlarından sonra ortaya çıkar. Nörolojinin en büyük sorunlarından biri, bir enfeksiyon hastalığından, kötü bir urdan veya bir kazadan doğan bir sinir lezyonundan sonra kronik ağrıların belirmesidir. Bir insan bir kol veya bacağı kesildikten sonra, o kol veya bacaktan geliyormuş izlenimi veren «hayalî» ağrılar duyabilir.
Dokunsal duyumlarda algılanma bozuklukları da olabilir. Dokunma duyusunun birleştirici bölgesindeki bir lezyon yüzünden, ellerle bir nesneyi tanıma yetisinde kayıp meydana gelebildiği halde dokunsal duyumda bozukluk olmayabilir.
DERİ HASTALIKLARI
Derimizin tümüyle dış etkilere maruz bir yapı olması ned le, deri hastalıkları çok ve pek çeşitlidir. Ancak bu hastalı] büyük bir çoğunluğu hayatî tehlike arzetmez.
Deri enfeksiyonları
Dermatoz adı altında toplanan bu hastalıklar virüs, bakte ya mantar kökenli olabilir.
Kızamık, suçiçeği veya kızamıkçık gibi birtakım virüs has lan, ateş gibi genel belirtilerin yanı sıra tam dermatoz dener cek cinsten deri belirtileri de gösterir. Özgül boy ve biçimdt bu kızartı veya kabarcıklardan dolayı bu hastalıklara dökü hastalıklar denir.
Virüslü dermatozlar arasında uçuk veya çeşitli tipteki s sayılabilir.
Uçuk veya herpes çok küçük ve genellikle ağrılı sivilcele linde olur; mikrobu Herpes simplex virüsüdür. Uçuk birçok şik yerde çıkabilir ve başlıca iki çeşidi vardır: I. tip H. Simp>l rüslü olan dudaklarda çıkar; kasıkta çıkan etek uçuğu (1
H. simplex) cinsel temasla geçen bir hastalıktır, erkekte ve) dında cinsel organlar üzerinde kabarcıklar biçiminde gelişi diren başka yerlerde, mesela parmakta veya gözde de görül hastalık için özel tedaviler vardır; ama kabarcıkların yayg ması genellikle önlenebilse de virüsten temelli kurtulmak r kün değildir.
Siğil papovavirüsten ileri gelen bir deri kabartısı veya çık: dır. Siğil bulaşıcıdır, ama çok sık görülse de tehlikesizdir. Siğ bir özel hastalık belirtisi göstermez, biçimiyse ancak bulur yere göre çok az değişir. Bunlar sert, az veya çok yuvarlak, ( si iyice sınırlı kabartılardır; en irilerinde çap bir santimetrey şabilir. Çoğunlukla kendiliğinden yok olur; ama ayak taba bulunduğu zaman olduğu gibi sıkıntı yaratacak durumday tedavi şekli düşünülebilir. Siğiller genellikle sıvı azot veya ; ilaçlar kullanılarak yok edilir, ama elektrikli neşter veya laze kazınıp çıkarılabilir. Bu tedavilere rağmen muntazam nükî de görülür.
Bakteri dermatozları arasında çıban,-yılancık veya çakm hastalıklar sayılabilir. Çıban bir stafilokokun sebep olduğu folikülü enfeksiyonudur. Deride önce ağrılı kırmızı bir noı oluştuğu, sonra bunun giderek irinle dolduğu görülür. Çoğ lerde çıbanlar alkollü kompresler konarak tedavi edilebilir. I rıh durumlarda, irinin akması için çıban deşildikten sonra a yotik tedavi uygulanabilir. Yılancık daha çok çocuklarda ve kişilerde ortaya çıkan bir streptokok hastalığıdır. Ateş, başi bulantı ve yüzde veya bacaklarda kırmızı plakalar halinde dı tülerle kendini gösterir. Hastalık penisilin tedavisi uygula bir haftada iyileştirilir.
Çakma impetigo çocuklarda görülen bulaşıcı, ama tehl: bir hastalıktır. Mikrobu stafilokok veya streptokok cinsindi bakteridir; hastada içi sıvı dolu küçük fiskelerin belirmesiyl lar; fiskeler patladıktan sonra yeri kabuk bağlar. Sağlık şarri, iyileşmesiyle hastalık ender görülür hale gelmiştir, komp yonları da çok istisnaîdir.
Mantar dermatozları (kellik, pitiriyazis versikolor veya ayağı) mikroskopik mantarlardan ileri gelir.
Kellik artık çok ender görülen bir saçlı deri hastalığıdır ve tar ilaçlarıyla mükemmelen tedavi edilmektedir. Hastalık az çok pulcuklu plakalar halinde belirir, tedavi edilmezse sor
384
DERİ VE DOKUNMA DUYUSU
AKNE
Kız veya erkek bütün gençlerde görülen bir dermatozdur; daha çok yüzde ve göğüste olmak üzere kıl, folikülleriyle yağ bezlerinde iltihaplanmayla ortaya çıkar. Foliküllerde yağ ve keratin birikir, buna oralarda anaerobi bakterilerin üreyip çoğalması eklenir, bu da iltihaba neden olur. Ergenlikte erkeklik hormanlarının etkisiyle yağ salgısı artar ve iltihabın ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Aknenin gelişimi için ayrıca genetik yatkınlığın da (ailevî bir karakter) rol oynadığı söylenebilir.
Aknenin tedavisi çoktur ve hem aşırı yağ miktarım yok etmeyi, hem mikrop olarak bakterilerin gelişmesini sınırlandırmayı öngörür. Bu tedaviler nispeten etkilidir, ama ergenler ilerde yara izi kalmasın diye sivilceleri kaşıyıp deşmekten sakınmalıdırlar. Ciddi durumlarda tam bir hastalık sayılır ve antibiyotik tedavisi gerektirebilir. Akne tipik bir ergenlik hastalığı olmakla beraber çeşidi ilaçla ve kimyasal maddeleryü-zünden de meydana gelebilir.
dazlaklığa varabilir. Pitiriazis versikolar çok görülen tehlikesiz bir mantar hastalığıdır; az veya çok yaygın beyaz veya kahverengi lekeler halinde ortaya çıkar; sebebi Pityrosyorum cinsinden bir maya mantarının çoğalmasıdır. Mantar ilaçlarıyla yapılan tedavi geçici etkilidir ve nükslere sık rastlanır. Atlet ayağı, ayak parmakarı
arasında beliren ve derinin şiddetli kaşınmasına neden olan bir hastalıktır; tahriş, çatlama ve kabuk yapar. Her zaman tedavi gerekmez, genellikle çabucak iyileşir. Önleyici tedbir olarak pamuklu çorap ve hafif, sıkıp terletmeyen ayakkabı giymek tavsiye edilir.
Deri urları
Benler, boyalı hücrelerden oluşan küçük deri kabartılarıdır. Fek çok türü bulunan (lentigo, yumru ben, mavi ben) bu oluşumlar istisnaî olarak kötücül ura dönüşür. Bununla birlikte, bu yozlaşma olasılığı göz önüne alınarak çok sayıda ben taşıyanların muntazam gözlemlenmesi gerekir.
Melanositlerden kaynaklanan kötücül ur (kötücül melanom) yavaş gelişir, önce derinin yüzeyinde başlar, sonra derinlemesine büyür. Gelişmenin ilk evresinde melanomun kesilip çıkarılması, olayların büyük çoğunluğunda tam bir şifa sağlar. Melanomun erken yaşta ortaya çıkarılması bu bakımdan büyük önem taşır. İleri bir aşamada, gidiş tehlikeli olabilir bu urun yaygınlığına bağlıdır. Tedavi, esas itibariyle melanomun kesilip çıkarılmasına dayanır. Melanom olmayan başka tipik deri kanserleri de vardır. Habis melanomlar için olduğu gibi, bu kanserlerde de ortaya çıkma olasılığı açık renk derili kişilerde ve güneş altında çok fazla kalanlarda daha fazladır. Üstderi temel tabaka epitelyomaiar yavaş gelişir ve buradaki urlar yerel kalır. Bunlar hiç metastaz yapmazlar, bundan dolayı sonuçlan çok olumludur. Buna karşılık, üstderi dikenli tabaka epitelyomaları lenf gangliyonlarını istila edebilir ve metastaz yapabilir.
Diğer deri hastalıkları
Doğuştan, deride, bazen katlanılması güç çirkin görünümleri dışında ciddi bir sakıncası bulunmayan bazı renk lekeleri bulunabilir. Düz anjiyom derideki kılcaldamar biçim bozukluğuna tekabül eden bir anjiyomdur. Bunun değişik iki tipi vardır: az veya çok mora çalan kırmızı renkli düz anjiyom ve pembe renkli ortası düz anjiyom. Bunların bir kısmı, estetik açıdan görünüşleri düzeltilmek üzere cerrahi tedaviden veya lazerle tedaviden yararlanabilir. Vücut örteneğinin çeşitli yerlerinde kahverengi lekeler de görülebilir.
Vitiligo, bir renklenme (pigmentasyon) bozukluğudur; vitili-go olanlarda yüzde, ellerde ve vücudun başka yerlerinde beyaz lekeler ortaya çıkar. Bu hastalık melanositlerin yok olmasına, dolayısıyla deride renk koyulaşmasının yitimine yol açan özba-ğışıksal (otoimmün) bir hastalıktır. Zarar gören bölgelerin kısmen yeniden renklenmesi, kendiliğinden veya ışık tedavisiyle sağlanabilir.
Sedef hastalığı, saçlı deride ve gövdede çıkan, beyaz pulcuk-larla kaplı kalın kırmızı plaklarla belirgin bir dermatozdur. Bu hastalığın esas sebebi henüz bilinmemektedir; ama birçok faktörün (genetik, psikolojik) onun gelişiminde rol oynadığı söylenebilir. Tedaviler (ilaç tedavisi, morötesi ışınlara tutma, korti-koterapi veya bağışıklıkla ilgili tedaviler), etkili olmakla birlikte hiçbir zaman nüksetmesine engel olamamaktadır. Egzama alerjik kökenlidir, ama genetik bir yatkınlıktan da etkilenmektedir. Egzama kızartı, pullanma ve kaşıntıyla kendini gösteren iltihaplı bir dermatozdur. Ilımlı şekillerde basit bir yumuşatıcı krem sürmek yeterlidir. Daha ciddi egzamalar için kortikoitler ve antıhistaminikler kullanılabilir. Kaşıntılar nedeniyle döküntü plakları mikrop kapabilir ve antibiyotik tedavisine başvurmak gerekebilir. □
Yumru ben, dikkatte ız!en~i t •
görünüşündeki £ r cs£ ş • • bir ur yozlaşması ” s. s~y : ı:
AYRICA BAKINIZ
► Jb.a\L ağn
► EM: beyin
► Hussü boşaltın
► [Evi% hryer.
– ES2 kanser
► i.B.-A’üLj kan ve
– (EMİ organ ve _ r.H…..
► IE-assl; salg: betLsr,
ve er.dc.<r_r_z..z _
Bronzlaşma, belle z~ morötesi ışınlann ez* kanserini kolaylat”’
Don yaralan, aş – s d
arada etkimesrrzs~ lezyonlardır Dsr – – • beslenmesine e-;s : burunda, kulak ss ■. ayaklarda ç:*