DEVLETŞAH (Alâüddevle Bahtişah
Gâzi Semerkandî); on beşinci yüzyılın en ünlü
edebiyat târihçisi. 1431 senesinde Semerkand’da
doğdu. Emir Alâüddevle’nin oğludur. Asil bir Türk
âilesindendir. Önce Şahruh’un sonra da Ebü’l-Kâsım
Bâbur’un yanında bulundu. Ömrünü Timur
Hana bağlı beylerin saraylarında geçirdi. 1495 senesinde
vefât etti. Horasan’ın asilzâdelerinden
olan Devletşah, ilim tahsiline elli yaşından sonra
başlamasına rağmen, akranları arasında ilim, fazilet
ve kanâatiyle tanındı. Hayâtının bâzı zamanları
sıkıntı içinde geçti. Dâimâ ârif ve şâirlerle düşüp
kalkmış ve zamânını dîvân, târih ve siyer kitaplarını
okumakla geçirmiştir.
Tezkiret-üş-Şuarâ isimli eserini Sâlıib Kıran
Sultan adına 1487 yılında yazmıştır. On Arap şâirine
âit bir mukaddime, 143 İran şâirini anlatan yedi
tabaka ile Herat Sarayına âit altı büyük şahsiyeti
ihtivâ eden tezkire, Hüseyin Baykara’ya yer ayrılan
bir hâtimeden meydana gelmektedir. Seçme şâirlerin
hayatları ve şiirlerinden parçalar bulunan
eseri, kendisinden sonra gelen Türk ve İran tezkirecilerine
örnek olmuştur. Anlatım ve plân yönünden
olduğu gibi, aldığı seçme parçalar bakımından
da önemlidir.
Tezkire’nin çeşitli yerlerde yazma nüshaları
bulunmaktadır. İlk defâ Bombay’da 1887/88 (H.
1305) senesinde taşbasması olarak yayımlandı.
Tezkiresinden başka şâirlerin hayâtını anlatan
birçok risâle ve kitâbı da bulunmaktadır. Tezkire ilk
defa Türkçeye Sultan İkinci Mahmud devrinde Süleymân
Fehim tarafından tercüme edilmiş ve 1843
yılında basılmıştır. İkinci olarak Necâtî Lugal tercüme
etmiştir ve eser MEB yayınlan arasında iki cilt
hâlinde neşredilmiştir (1. cilt 1963, 2. cilt 1967).
DEVLİK HASTALIĞI (Bkz. Jigantizm)
DEVŞİRME; saray hizmetleriyle, Bostancı Ocağı
ve Yeniçeri Ocağında istihdâm edilmek üzere
Osmanlı Devletinin Hıristiyan halkından topladığı
çocuklara verilen isim.
Orhan Gâzi devrinde, yalnız Türklerden teşkil
edilen Osmanlı ordusunun kâfî gelmemesiyle,harpte ele geçirilen güçlü ve kuvvetli esirlerden,
faydalanma yoluna gidilmiştir. Böylelikle “Pençik
Oğlanı” denilen ve her beş esirden birinin alınması
yoluyla bir ordu teşkil edilmiştir. Sultan Birinci
Murad zamânında Pençik Oğlanı teşkilâtı bir kânuna
bağlanarak; Gelibolu’da Acemi Ocağı kuruldu.
Böylece Kapıkulu Ocağının temelleri atılmış
oldu.
Acemi Ocağı teşkilâtı daha sonraları ihtiyâç
nisbetinde genişletildi ve yeni kânunlarla daha
mükemmel bir hâle kondu. Fütûhâtın ilerlemesi
üzerine bir taraftan askere olan ihtiyâç, diğer taraftan
siyâsî hâdiseler neticesinde ordu mevcûdunun
azalması Pençik Oğlanından başka Devşirme
ismiyle OsmanlIların Rumeli’deki topraklarında
bulunan Hıristiyan tebaadan ocağa yeniçeri
namzedi olarak efrâd alınmasını gerektirdi. Bu
sûretle Hıristiyan tebaa evlâdından asker devşirmek
için bir Devşirme Kânunu yapıldı. Bu yeni kânunla
baştan başa gayri müslim olan Rumeli halkı
yavaş yavaş Müslümanlaştırılacak, böylece
Müslüman olmuş askerle Türk ordusu kuvvetlenecekti.
İki yönlü faydası olan Devşirme Kânunu
artık eski ehemmiyetini kaybeden Pençik Kânunuyla
asker alınmasının yerine geçmiş, kuvvetli ve
sürekli olarak iki buçuk asır devâm etmiştir.
Devşirme işiyle birinci derecede Yeniçeri Ağası
alâkadârdı. Ağa gerek Acemi Ocağı ve gerek diğer
hizmetlerdeki acemilerle Türk çiftçilerinin
hizmetlerinde bulunan acemileri göz önünde bulundururdu.
Yeniçeri Ocağına Acemi Oğlanı verilmesi
ve Acemi Ocağına oğlan alınması hep
onun tezkiresiyle olurdu. Bunun için devşirmeye
lüzum hâsıl olunca, Yeniçeri Ağası bir arîza ile dîvâna
mürâcaat ederek ihtiyâç miktarını gösterirdi.
Bunun üzerine kânun gereği Osmanlı ülkesindeki
muhtelif mıntıkalara memurlar sevk olunarak sancakbeyleri,
kâdılar, topraklı süvârî ve zeâmet sâhiplerinin
de yardımlarıyla acemi efrat devşirilirdi.
Devşirme için ocak tarafından bir emin ile bir
memur tâyin olunması kânundu. Başka yerden
olamazdı.
Devşirme memuru vazifesinde tamâmen serbestti.
O tâyin olunduğu mıntıkada her bir kâdılığı,
yâni kazâları gezip görerek, kânûnî vasıflan hâiz
olmak şartıyla, sekiz-on ve on dört yaş arasında
kırk hânede bir oğlan hesâbı üzere çocuk devşirirdi.
Devşirme memuru bu çocukları alırken
kâdılar, sipâhîler veya vekilleri ve köy kethüdâları
da hazır bulunurlar ve bir sûistimal olmamasına
dikkat ederlerdi. Devşirilen çocuğun köyü, kazâsı,
sancağı, baba ve anasının ve sipâhisinin isimleri,
doğum târihi ve bütün özellikleri bir deftere
yazılır ve bu defter iki nüsha olarak biri devşirme
memurunda bulunur diğeri de çocukları sevk eden
sürücüye verilirdi.Kânun üzere Hıristiyan çocukların en asil olanları
seçilirdi. İki çocuğu olanın biri ve birkaç çocuğu
olanın müsâit olan en sıhhatlisi ve yakışıklısı
seçilirdi. Bir oğlu olanın çocuğu alınmaz, babasının
hizmetine bırakılırdı. Alınacak çocukların orta boylu
olmasına dikkat edilirdi. Anası ve babası ölmüş
çocuklar terbiyesi noksan ve aç gözlü olacağı düşüncesiyle,
devşirmeye müsâade edilmezdi. Sığırtmaç
ve çoban oğullarıyla genç sığırtmaç ve çobanlar,
kel ve köse olanların da alınmamaları kânundu.
Devşirilen çocuklar yüzer, yüz ellişer, iki yüz
veya daha fazla gruplar hâlinde, muhâfızların nezâretleri
altında hükümet merkezine sevk edilirlerdi.
Bunların yollardan kaçmamaları ve değiştirilmemeleri
için sıkı tedbirler alınırdı. Devşirmeler
devlet merkezine gelince iki, üç gün istirâhat ettirilir,
daha sonra yeniçeri ağası tarafından sarayda
görev yapacaklarla kapıkulu ve bostancı ocağına
gidecekler seçilir ve pâdişâha arz edilirdi.
Devşirme Kânunu bilhassa 17. yüzyılın başından
îtibâren Hıristiyan çocuklarının gerekli tetkik
ve muâyeneler yapılmadan alınmaları, tutulması
gerekli olan eşkâl defterine pek ehemmiyet
verilmemesi üzerine bozulmaya başlamıştır. Bu
durum Yeniçeri Ocağına devşirme efrâdının alınmasından
vaz geçilmesine yol açmıştır. On sekizinci
yüzyıl başlarında yalnız Bostancı Ocağı için
1 0 0 0 devşirme toplanmışken, aynı yüzyılın ortalarında
devşirme usûlü kesin olarak bırakılmıştır.
DEVLETŞAH (Alâüddevle Bahtişah Gâzi Semerkandî)
06
Kas