DEVRİM ÖNCESİ FRANSA.

DEVRİM ÖNCESİ FRANSA.

18. yüzyıla girerken Fransa’da görünüşte uyum ve düzenin egemen olduğu güçlü bir monarşik yapı vardı. Devlet ve toplumun iç içeliğini belirtmek için ancien régime (eski rejim) olarak nitelendirilen bu yapı, gerçekte belirli çıkar çevrelerine dayalı bir denge üzerinde durmaktaydı. Bu yapının ekonomik, toplumsal ve düşünsel gelişmelere ayak uyduramayan hantallığı, Fransız monarşisinin ortaçağdan modern çağa geçme şansım yitirmesine ve reform kapısını araladığı 1770’lerden kısa bir süre sonra şiddetli bir devrim dalgasıyla yerle bir olmasına yol açtı.
Ancien régime’in odak noktasında yer alan kral, merkezî ve mutlak bir otoriteye sahip olmakla birlikte, dayandığı toplumsal çevrelerin çıkarlarını gözetmek zorundaydı. 1614’ten beri toplanmayan États Généraux ile bazı yerlerde ayakta kalmış olan yerel meclislerin gücünün kırılmış olmasına karşın, Parlement’lar kralın gücünü sınırlayan önemli bir kurumsal yapı oluşturuyordu. Makamlarını babadan oğula geçmek üzere satın alan Parlement üyeleri, aristokrasiyi temsil ediyordu. Toplumsal değişime karşı direnişin örgütlü bir kalesi olan Parlement’ ların siyasal gücü vergi ve yasa değişikliklerini onaylama yetkisinden kaynaklanıyordu. Öte yandan kiliseye tanınan haklar ve mülk sahiplerine verilen ekonomik ayrıcalıklar da dokunulmaz bir nitelik taşıyordu.
18. yüzyılda özgür düşüncenin ve ticaretin hızla geliştiği kentler, geleneksel yapıyla çatışan ve ancien régime’in bütünlüğünü sarsan merkezler durumuna geldi. Kırsal kesimde yargı sisteminin de desteğiyle top-raklannı ve feodal haklarını genişleten aristokratlar, 1720’lerden sonraki hızlı fiyat artışlanyla varlıklannı daha da artırdılaı. Buna karşılık topraksız köylüler ve tarım işçileri başta olmak üzere köylülerin çoğu giderek artan bir yoksulluğa itildiler. Kentlerin bu işgücü fazlasını eritebilecek bir
Vaux-le-Vicomte Şatosu’nun 17. yüzyıl tasarımlarına göre 19. yüzyılda düzenlenmiş bahçesi, Fransa
Alain Perceval, Paris
Fransa 374
düzeyde olmaması, kırsal kesimdeki çatışmayı daha da yoğunlaştırmaktaydı.
Kırsal kesimdeki ekonomik gelişmenin bir başka yönü de, toprak sahibi aristokrasinin güçlü konumundan dolayı ticari çevrelerle ittifaka yönelmemesiydi. Mülk sahibi sınıfların yeni kapitalist zenginlik temelinde bütünleşmemesi, İngiltere’dekine benzer çatışmasız ve evrimci bir dönüşümün önünü kapatmaktaydı.
18. yüzyılda tarımsal üretimin artmasıyla yükselen mal talebi, sanayi üzerinde de canlandırıcı bir etki yaptı. Sanayide yıllık üretim artışı hızı yüzde 2’ye ulaştı. Bu oran kömür madenciliği gibi öncü sektörlerde daha da yüksekti. Fransız sanayisi üretim düzeyi bakımından öteki ileri kapitalist ülkelerden geri olmakla birlikte, büyüme hızı bakımından İngiltere’nin bile önünde bulunuyordu. Öte yandan denizaşırı sömürgelerle ticaret büyük bir gelir kaynağı oluşturuyordu. Yedi Yıl Savaşı’yla (1756-63) birlikte İngiltere karşısında başlayan gerilemeye karşın, Antiller’in en zengin kolonileri hâlâ Fransa’nın elinde bulunuyordu. Plantasyonlardan elde edilen şekerkamışı ve kahve milli gelirin dörtte birine yaklaşan bir ihracat geliri sağlıyordu. Bununla birlikte 1750’lerde sömürge ticaretinin Fransa’nın gerilediği Doğu’ya kayması, belirli bir durgunluğa yol açtı. Sanayi ve ticarette ortaya çıkan hızlı gelişme, artan para dolaşımının da katkısıyla bölgeler arasındaki geleneksel engelleri zorlamaya başlayarak ülke düzeyinde ortak bir pazarın oluşma sürecini hızlandırdı.
DEVRİMİ HAZIRLAYAN GELİŞMELER. 18. yüzyılda atiden regime’i sarsan ekonomik ve toplumsal gelişmelerle birlikte yozlaşmış mutlakıyetçi yönetime, ayrıcalıklara, baskı ve kısıtlamalara karşı tepki giderek güçlendi. Siyasal katılıma olanak vermeyen sistem, aşağıdan yukarıya doğru toplumsal bir hareketi kaçınılmaz hale getirdi. Başta aristokrasi ile burjuvazi, toprak sahipleri ile köylüler olmak üzere toplumsal .sınıflar arasındaki çatışmanın şiddetlenmesi, geniş kesimleri ortak hedefler temelinde birleştirdi. Bu ortamda Aydınlanma’nın(*) Voltaire ve Rousseau gibi düşünürlerin yapıtlarında ifadesini bulan usçuluk, bilime inanç, bireysel ve toplumsal hakları üstün tutma gibi ilkeleri üzerinde yükselen milliyetçilik, özgürlük ve eşitlik düşünceleri hızla yaygınlaştı. Aydınlanma’nın yarattığı yeni düşünsel yaşamın da etkisiyle eğitim sistemi ulusal ve bilimsel bir temele oturmaya başlarken, okuryazarlık oranı ve kitap okuma alışkanlığı çarpıcı bir biçimde gelişti.
Merkezî ve mutlak otoritenin yerine ulusun egemenliğini geçirme düşüncesinde somutlaşan milliyetçilik, aynı zamanda Fransa’nın ulusal çıkarlarını savunmayı da kapsıyordu. XV. Louis’nin (hd 1715-74) 1740’tan sonra Avrupa’da güç dengesini korumayı, dünyada da İngiltere’nin yayılmasını durdurmayı temel alan dış politikası, Yedi Yıl Savaşı sonunda ağır bir darbe yedi. Bir süre sonra İngiliz yönetimine karşı başlayan Amerikan Bağımsızlık Savaşı (1775-83) Fransız toplumunda coşkulu bir destekle karşılandı ve kurulu düzenden kurtulma eğiliminin güçlenmesinde önemli rol oynadı.
Bu arada toplum içinde dayanağı zayıflayan krallığın 1770’lerde ağırlaşan mali bu-
nalımın üstesinden gelmek için giriştiği reformlar, ayrıcalıkları zedelenen soyluların ve kilisenin sert direnişiyle karşılaştı. XVI; Louis’nin (hd 1774-93) ilk yıllarında A. R. J. Turgot’nun öncülük ettiği, ekonomiyi liberalleştirme çabalan sonuçsuz kaldı. Serf; lik kalıntılarının kaldırılması (1779), işkencenin yasaklanması (1780), keyfi tutuklama uygulamasına son verilmesi (1784) ve ordu-, nun modernleştirilmesi (1786) gibi sınırlı reformlar, krallığın giderek sarsılan konumunu düzeltmede yetersiz kaldı. Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında kolonicilere yapılan yardımlarla artan borç yükü, krallık gelirlerinin yarısını aşan bir düzeye ulaştı. Bunun üzerine hazırlanan geniş kapsamlı vergi reformu, 1787’de soylular, ruhban sınıfı ye yüksek yargıçların katılımıyla toplanan İleri Gelenler Meclisi’nde reddedildi. Paris Parlementé ile başlayan çekişmelerde siyasal denetimi de yitiren XVI. Louis, Ağustos 1788’de États-Généraux’yu toplantıya çağırmak zorunda kaldı. Bu kararla birlikte canlı bir siyasal tartışma ortamı başladı. Liberal çevrelerin ağır basmasından çekinen saray, Etats-Généraux’yu oluşturan üç meclisin ayrı ayrı toplanmasını, ama Tiers-États’in (Halk Meclisi) soyluların ve ruhban sınıfının toplamına eşit üye sayısıyla temsil edilmesini kararlaştırdı. Bu arada denetimin zayıfladığı kırsal kesimde köylü ayaklanmaları birbirini izlemeye başladı Etats-Généraux 5 Mayıs 1789’da düzene karşı muhalefetin yükseldiği bir ortamda toplandı.
MEŞRUTİ MONARŞİ. États-Généraux’nun tek meclis olarak toplanmasını isteyen. Tiers-États, 17 Haziran 1789’da kendini Ulusal Meclis ilan etti ve kralın engellemelerini boşa çıkararak 9 Temmuz’da Kurucu Meclis adını aldı. Kralın zor kullanarak meclisi dağıtma girişimi üzerine ayaklanan Paris halkı 14 Temmuz’da ancien régime’in sembolü olarak görülen Bastille’i ele geçirdi. Paris’in ardından öteki kentlerde de resmî görevliler uzaklaştırılarak yeni yerel yönetimler oluşturuldu. Silahlı köylülerin malikânelere karşı giriştiği saldırılarla kırsal kesimde soyluların egemenliği yıkıldı. Kurucu Meclis 4 Ağustos’ta aldığı kararlarla bütün feodal kurum ve ayrıcalıklara son verdi; ama bir süre sonra da mülkiyet haklarını korumaya yönelik önlemler aldı. 27 Ağustos’ta İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi(*) kabul edildi. 2 Kasım’da kilise mülkleri millileştirilerek satışa çıkarıldı. 1790’da yerel yönetim, yargı ve maliye: alanında yapılan düzenlemelerin yanı sıra seçim ilkesine dayalı bir kilise örgütlenmesi kuruldu. Ekonomide ulusal pazarın bütünleşmesini sağlayacak önlemler alındı. İki yıllık bir çalışma sonunda hazırlanan anaya?: sanın 14 Eylül 1791’de kabul edilmesiyle, ulusal egemenlik ve güçler ayrılığı temeline dayalı bir meşruti monarşiye geçildi. Bununla birlikte seçim sistemiyle siyasal haklara önemli kısıtlamalar getirileli. Kurucu Meclis 1 Ekim’de yerini yeni seçilen Yasama Meclisi’ne bıraktı.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*