Ağız boşluğunda yer alan ve tatmağa, yutkunmağa, sesleri boğumlamağa yarayan etli, uzun, hareketli organ. (Bk. ANSİKL. ve karşılaştırmalı anat.) || Bir gramer sistemi halinde örgütlenmiş, düşünce ve duyguları bildirmeğe yarayan boğumlu sesler bütünü. ||Belli bir toplulukta kullanılan özel dilbilim işaretleri sistemi: Türk dili. Eski diller. Üç dil bilmek, konuşmak. (Bk. Leng. bölümü ve ANSiKL.) || Bir millî dilin gramer kuralları ve terimleri: Dilini bilmek. || Bir çağa, bir yazara özgü kelime hâzinesi ve söz dizimi: Tanzimat dili. Tevfik Fikret’in dili. || Belli durumlara, mesleklere, konulara özgü dil: Hukuk dili ve mec. Aşk dili. || Teşnı. yol. Düşünce ve duyguları bildirmeğe yarayan herhangi bir anlatım aracı: Yazılı dil. Müzik dili. (Bk. ANSiKL., leng).
— çeş. DEY. Dil ağız vermemek, çok ağır hasta olmak. || Dil avcısı. Esk. Casus. || Dil belâsı, gevezelik yüzünden başa gelen kötü durum. || Dil çıkarmak, alay etmek. j| Dil dökmek, razı etmek ve inandırmak için tatlı sözler söylemek: O kadar dil döktü, o kadar yalvardı ki, dayanamadım, arzusunu kabul ettim (R.N. Güntekin). ١؛ Dil (ağız) dalaşı. (Bk. AĞIZ.) || Dil (lâf) e-besi. (Bk. EBE.) || Dil kayması (sürçmesi), kelimeleri yerli yerinde ve düzgün söy-leyememe; yanlış bir şey söyleme: Bir gün Kara Medrese’de coşup taşmış, ders verirken, dili sürçtü, söylemek istediğini söyleyemedi (N. Araz). || Dil otu mu yedin?, çok konuşkan kimselere söylenir: Hacı Kalfa’-nın ellerini dizlerine vurarak: — Dil otu mu yedin be kızım diye bir gülmesi vardı ki (R.N. Güntekin). || Dil pelesengi (persen-gi), durmadan tekrarlanan söz: Kâhyam Davut ağa bunu işitti idi; dil pelesengi haline soktuğu: Fesubhanallah! (R.H. Karay). Esk. Vird-i zeban. || Dil satmak, karşısındakini boş sözlerle oyalamak. || Dil uzatmak, birine iftira etmek, birinin aleyhinde bulunmak: Erkeklerimiz hakkında söylemedik söz bırakmayıp şimdi karılarımıza da dil uzatmağa başladı (Cevdet Paşa). || Dil üşürmek. Esk. Aleyhte konuşmak. || Dile düşmek (dillerde dolaşmak, dilden dile dolaşmak, dillere destan olmak), çok sözü edilmek, herkesin konuştuğu konu olmak: Sevdiğim dillere destan / Sevdiğim meyil verdiğim (O. V. Kanık). Saray Mısır Hidiv’inin bu dillere destan olan saltanatını mı çekeme-mişti? (A.Ş. Hisar). || Dile gelmek, konuşmağa başlamak: İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu (Yahya Kemal). |l Dile gelmez, (çok güzel veya çirkin bir şeyi belirtmek için) anlatılmaz. || Dile getirmek, anlatmak: İçinde, kendi kendine başladığı bir konuşmayı ansızın dile getirir, karşısındakini şaşırtırdı (Y.Z. Ortaç). Divan ede-bitayıtımızdan seçme mısraları, seçme beyitleri, çizgi, ısık ve gölge oyunları ile dile getirdi (Y.Z. Ortaç). || Dile kolay, yapılması güç şeyler anlatılırken söylenir: Daha iki yıl dokuz ay cezamız var. Dile kolay beyefendi, iki yıl dokuz ay (K. Tahir). || Dile perhiz etmek, susmak, fazla konuşmamak. || Dile vermek, bildiği bir şeyi herkese söylemek, yaymak. || Dili açılmak (çözülmek), [hep, susan kimse için] birden bire konuşmağa başlamak: İşte bunun üzerine dili çözüldü ve söylenmez şiirler söylemeğe başladı (N. Araz). || Dili ağır (ağır dilli), konuşması veya yazısı açık ve akıcı olmayan. || Dili ağırlaşmak, güçlükle konuşmak: Sabahleyin dili, baktım, biraz a-ğırlaşıyor (M. Â. Ersoy). || Dili (dil, ağzı) alışmak, bir kelimeyi çok kullanmaktan dolayı o kelimeye karşı alışkanlık edinmek. || Dili bağlı, susmuş. || Dili bir karış (pa-puç kadar), çok ve arsızca konuşan kimseler için söylenir. || Dili çalmak, telaffuzu başka bir söyleyişi andırmak: Dilleri Fars-çaya çalsın diye uğraşmışlar (N. Ataç). |j Dili damağına yapışmak (veya dili kurumak), çok susamak. || Dili (bir karış) dışarı çıkmak, sıcak, soğuk v.b. durumlardan meydana gelen yorgunluğu anlatmak için kullanılır. || Dili dolaşmak (sürçmek), heyecan veya korkudan dolayı kelimeleri yanlış söylemek, düzgün konuşamamak: Fakat Pe-regrini’nin arkasında, Vehbi dedenin kendini dinlediğinin farkına varır varmaz dili dolaştı, dudakları titredi (H. E. Adı-var). || Dili dönmek (dönmemek), düzgün konuşmak (konuşamamak), amacını güzel bir şekilde anlatmak (anlatamamak): Hiç
DİL
Bildirişim, ortak kalıplara sahip iki birey arasında aktarılan işaretler aracılığıyle ikili ilişkileri karşılar. Bildirişim, aynı türden bir vericiden çıkan dış uyarma unsurunun alıcıda yol açtığı davranışa dayanır. Bu u-yarıcının alıcı bireyin verilen bir davranış cevabına tekabül eden bir anlam taşıdığı tespit edilebilirse bu uyarıcı bir işaret sayılabilir; bu işaretin ilettiği bilgilerin tümüne de mesaj denir.
Sözde hayvan dilinin işaretleri, duygusal, hatırlatıcı durumlar ifade eder ve arı ile yunus balığınkiler dışında pek seyrek olarak tasvir edicidir.
Bunların sembol sistemi doğuştan gelen vericilik, yorumlayıcılık yeteneklerine bağlıdır. Bu işaretler genellikle yalnız yakın gelecek ve yakın geçmişteki eylemleri anlatır ve insan dilinin tersine, uzak geçmişi tasvir etmek imkânından yoksundur. (Hal-dane, 1954.) Hayvanlarda bildirişim işaretleri kimya, optik, akustik, elektrik v.b. ile ilgili çok değişik fizikî niteliklere sahiptir: bu işaretler, ya genellikle özel organlarla verilir (iç salgı bezleri, ses veya gürültü organları), ya bazı organların (kılların dikilmesi, Primatlarda yüz mimikleri, tavus kuşunun kabarması) veya gövdenin (çiftleşme dansları ve gösterileri) belli şekiller alrna-sıyle belirlenir, ya da hayvan gövdesindeki yüzeylerdeki bazı renklerle ortaya çıkar (skorpit balıklarının çiftleşme sırasında aldığı renkler). Bildirişim, aynı anda birçok duyu sistemini (koku alma, işitme, görme) ilgilendiren, çoğunlukla karmaşık bilgi alışverişlerine •dayanır; bilgi alışverişleri, genellikle bir türe has, tamamlayıcı bilgi veren kronolojik bir sürece göre yapılır. Çağdaş bilim, ileri seviyeye ulaşan teknoloji sayesinde ancak akustik bildirişimi inceleyebil-miştir. Hayvanlardaki akustik bildirişimleri ele alan özel inceleme iki terimle belirtilir: biyoakustik (yani akustik biyoloji) ve davranış fonolojisi. Biyoakustik, alıcı ve verici uzuvların fizikî ve fizyolojik işleyişlerini ve verilen işaretleri inceler. Davranış fonolojisi bilgi aktarımı ile işaretin psikofizyolojik yönlerini, semantik yapı kurallarını, sentaksı, bildirim unsurlarını ele alır.
Birçok hayvan türünde işaretler, çoğunlukla doğuştandır ve kalıplaşmıştır; bu işaretler, kalıtımla kuşaktan kuşağa aktarılır ve taşıdığı fizikî ve psikofizyolojik nitelikler mendel kanunlarına uyar.
Doğuştan mevcut işaretler, özel beyin merkezlerinin sinirsel faaliyetinin kontrolü altındadır; bu merkezleri, ayrı ayrı, istenilen biçimde uyarmak mümkündür, işaretler, ilişki hayatının bütün görevlerini kapsar; ana babanın çağırışı, ana-baba-yavru ve yavru-ana-baba ilişkileri, yemeğe davet, tehlike işareti, yaşama bölgesinin korunması, cinsî çağın, rekabet v.b. Bazı hayvan gruplarında (domuz, tilki) 40’a yakın ayrı işaret görülür. Bu işaretlerde ses şekli bakımından bölgesel lehçe farkları olabilir (bazı böcek ve kuşlarda). Doğuştan mevcut işaretler, çoğunlukla, ancak ait oldukları semantik tipi ifade ederler; bu işaretler arasında genellikle herhangi bir düzenleme, bir birleştirme yoktur, özellikleri her zaman objektif olmaları ve alıcılar açısından o andaki veya kısa vadeli bir duygusal durumu ifade etmeleridir. Kimyasal işaretler sürekli olduklarından geçmiş hakkında bir dereceye kadar bilgi verebilirler. Bazı kuşların, öteki kuşların sesini duymayacak şekilde yetiştirilmesi («Kaspar Hauser» metodu) doğuştan mevcut işaret stoklarının yanı sıra ana babadan öğrenme olgular bulunduğunu da gösterdi. Çoğunlukla belleme süreci küçük yaşlarda başlar ve belirli bir süre geçince sona erer. Bu öğrenme eylemi çoğunlukla doğuştan gelen işaretlerin (özellikle eş seçimi) tamamlayıcısı olan bazı fizikî biçimlerden (bazen bu biçimler yirmiyi bulur) öteye gidemez. Bir öğrenme eylemi olduğuna göre ancak bu açıdan ve bu düzeyde hayvanların dili kavramından söz edilebilir. Papağan konuşması, bazı ses, gürültü veya başka canlı seslerinin özel öğrenme biçimidir; bu durum kuşlarda (papağan, sığırcık v.b.) kafese kondukları zaman görülür. Bazı hür kuşlar da başka türlerin işaretlerini sesle taklit ederler. Ama her iki durumda da bu taklitler hiç bir zaman temel belirtinin karşılığı olan anlamı aktarmak amacıyle verici tarafından kullanılmaz.
dedir, üst yüzünde V şeklinde, «son oluk» denilen çukur bir çizgi vardır; bu oluğun önünde iplik, mantar ve çanak şeklinde pütürler bulunur؛ çanaksı pütürler son olu-ğun hemen önünde yer alır; bunların mey-dana getirdiği şekle dil V’si denir. Dilin alt yüzünde de boylamasına bir oluk bulunur ve bir mukoza kıvrımı olan dilaltı bağı ile ileriye doğru uzar; dilin alt yüzü dilaltı top-lardamarları ile kaplıdır. Dilin iki yüzü iki yanda ve önde birbiriyle birleşir. Dilin ucu önde bulunur. Dil, arkadan kaslar ve telsel bağlarla dil kemiğine ve alt çene kemiğine bağlanır. Dilin çatısı, biri enlemesine, diğeri dikine yaygın iki telsel levhadan oluşur; enine olana dil zarı, dikine olana dil böl-mesi denir. Dilde sekizi çift olmak üzere on yedi kas vardır. Bütün bu kasların si-nirleri büyük dilaltı sinirlerinden gelir. Di-lin, üzeri ağız mukozasının devamı olan bir mukoza ile örtülüdür. Bu mukozanın si-nirleri dil ve dil-yutak sinir tellerinden gelir ve her ikisi tat alma sinirleridir. Mukozanın altında tükürük bezleri vardır. Bu itibar-la dil aynı zamanda hem tatma organı, hem de önemli bir ses, yutma, çiğneme ve emme organıdır. Dil gırtlağın üstünde bulunan ses organlarındandır. Karmaşık kas sistemi sa-yesinde her çeşit hareketi yapabilir; hava-١١٥؛ geçişini ayarlayarak ve ağız boşluğunun biçimini ve hacmini değiştirerek hecelemeye imkân verir. Sesleri meydana getirir.
— Bilgiişlem. Programcıyle kompüter ara-sında kullanılan birçok dil tipleri vardır; biri (makine-dili), kompüter tarafından he-men kullanılabilecek eksiksiz emirler dizisi hazırlar; diğerleri (sembollü diller) sembol-İÜ emirleri, genel emirleri veya makro emir-leri ve yazılan programları makine diline dönüştüren birleştirici veya derleyicilerdir.
DİL
30
Nis