Dominik cumhuriyetinin nüfusu
XVIII. yy. a kadar değişmemiş, bu yüzyılın sonunda 103 000 olarak tahmin edilmiştir.
XIX. ve XX. yüzyıllarda hızla artan nü-fus, son yıllarda kalabalık bölgelerdeki yoğunluk artışı sebebiyle öbür bölgelerde bir azalma gösterir: 1950’lerde yüzde 32’den (1958’de yüzde 33,5) 1963’te yüzde 27’ye düşmüştür. Bu olay, doğum oranının son yüzyılda düşmesi, buna karşılık, aslında dü-şük olan ölüm oranının da sabit kalmasıyle açıklanabilir. 1963 Yılı ölüm oranındaki artış özel bir durumdur ve siyasî karışık-lıklardan ileri gelmiştir; nitekim aynı se-bepler, son on yıl içindeki doğum gerile-meşini de açıklar. Çocuklarda ölüm oram öteden beri düşüktür. 1959 Yılında bu oran-da izah edilemeyen bir artış görülmüştür. ه tarihlerdeki sosyal şartlar bu durumu etki-lemiş olabilir. Göç dalgalanışları değişik yoğunluktadır ve nüfus artışının çok kü-çük bir bölümünü karşılar. Geleneksel ola-rak, Haiti ve Küçük Amillerden gelen göç-ler sınırlanmış durumdadır.
Buna rağmen, Dominik’teki nüfus artışı, Latin Amerika ülkelerinde görülen artış oranlarının en yükseğidir (km*/68,7). Çok az meskûn bölgeler de vardır: (Pedernales, km8,6/؛). Yoğunluğu ortalamaya oranla a-zamiye çıkan bölgeler: Millî Bölge (Dist-rito Nacional) 313, Salcedo, 139,1, Du-arte 124,8, Espaillat 120,2’dir. Millî toprak-ların yüzde 8,7’si, genel nüfusun yüzde 27,8’ini kapsar. Çoğunluk köylüdür. Nüfusun yüzde 28,48’i beyaz, yüzde 60’ı melez, yüz-de 11,5’i zencidir.
• İktisadî faaliyet. Coğrafî yapısı ve ikli-mi bakımından çok elverişli olan ülkede, çoğunluk tarımla uğraşır. Tarım ve sulama usullerinde büyük bir teknik ilerleme görü-lür. 680 000 hektar tutan ekili topraklar ül-kenin yüzde 13,9’unu kaplar. Başlıca ürün şeker kamışıdır. Halkın başka tarım kolla-rina da yöneltilmesi için bugün devletçe mısır ve pirinç üretimi teşvik edilmektedir. «Mandioca» ve patates yaygındır. Baoruco dağları tepeleriyle yamaçlarında ve Sama-na yarımadası yamaçlarında kahve üretimi-nin çok yaygın olmasına karşılık, iç böl-geler<ie kakao ve tütün daha gelişiktir. Hin-distanceviziyle öteki ekvator meyveleri de (mango, pina, ceviz, muz) önemli yer tutar. Değerli kereste bakımından ormanların zen-ginliği olağanüstüdür, ülke yüzeyinin yüzde 45,7’sini kaplayan ormanlar, dünyanın en büyük maun rezervlerine sahiptir. Çam, se-dir ve abanoz çok boldur.
Şığır, k؟çi؛ koy^n ye bin؟k ha^y؛؛nl؛،rındaıı ibaret sürüler, özellikle dağ vâdilerinde ve
nehirlerin sağladığı sulama imkânları, burayı ülkenin en verimli toprakları haline sokar.
Orta sıradağlar, adanın omurgasını meydana getirir. Üzerinde önemli dorukların bulunduğu bu dağlar, ülkeyi yağışlı bir kuzey bölge ve daha kurak güney bölge olmak üzere ikiye ayrılır. Güneyde tarım yalnız sulak bölgelerde yapılır. Antil adalarının ikinci kavsini meydana getiren, başkalaşım geçirmiş, billûrsu taban üstüne İkinci ve Üçüncü zamanlar sırasında büyük miktarda kil ve kireçli kil tortuları yığılmıştı. Miyosen devri başlangıcında, uzunlamasına bir dizi fay bu dağları, ülkenin en yüksek dağları haline getirdi. Bundan sonraki a-şınmalarla dağın büyük kısmında ilkel billûrsu taban ortaya çıktı. Üçüncü zamanın tektonik hareketleri tabanı derinlemesine yerinden oynattı. Başlıca yükseklikler: Duarte doruğu (3 175 m), Pelona doruğu (3 168 m) ve Yaque doruğudur (3 045 m). Bu dağlar, doğuda olduğu kadar batıda Haiti bölgesinde de alçalırlar. Orta sıradağların bir kolundan oluşmuş Orta meseta, güneyde Orta sıradağlarla Neiba dağları arasında kalır; Doğuda ise doğrudan doğruya Antiller denizine açılır ve Doğu ovasını meydana getirir. Artibonite ve San Juan-Yaque del Sur (Güney Yaque) nehirleri Orta Meseta’yı geçtikten sonra Haiti topraklarına girerler. Doğu ovasındaki (Constanze vâdisi) akarsu sistemi, dağlardan inen küçük derelerden ibarettir.
Neiba dağları, Orta sıradağların üçüncü zaman kıvrımlarını temsil eder. Bu dağlar kalker nitelikte ve çok kıvrımlı Üçüncü zaman dağları özelliği gösterir. Plastik nitelikte olduğundan az çok kırıklıdır. (Neiba doruğunda 2 262 m.) Yaque del Sur nehri Orta sıradağı doğu ucundan itibaren yararak Enriquillo çöküntüsüne ulaşır. Enriquillo çöküntüsü, üçüncü zaman dağ-larıyle Güneybatı dağları arasında oluşmuş derin tektonik bir çukurluktur. Üçüncü zaman sonu ile Dördüncü zaman başlangıcında bu koridoru deniz kaplamış, sonra çekilerek yerini bir dizi göle bırakmıştır. Bu göllerin sığlığı ve sıcaklığın yüksekliği sebebiyle suları çok tuzludur (Haiti’de Saumat-re, Dominik’te Enriquillo gölleri) ve zengin tuz yatakları meydana getirirler. Sadece, Yaque del Sur’un beslediği Rincón gölünün suyu tatlı olup verimli Barahona ovasının sulanmasını sağlar.
Güneybatı sıradağları, Dominik topraklarındaki Baoruco sıradağları Haiti yarımadası boyunca uzayarak Hotte ve Selle dağlarını meydana getirir. Jura sonrası devrinden kalma kalkerlerden oluşan ve Jamaica dağlarına benzer engebeler geliştiren bu sıradağların Jura ve Jamaica dağlarının bir devamı olması çok muhtemeldir.
• iklim. Adanın 17.-20. paraleller arasında bulunması yüzünden ortalama sıcaklık 25° —28°C’tır. Yazları en yüksek sıcaklıklar Puerto Plata ve Monte Cristi’de görülür (temmuzda 31°C). Ocakta ise deniz düzeyinde sıcaklık 23 °C dolaylarındadır. 1 500 m yükseltiden itibaren don olaylarına, hattâ kar yağışına sık sık rastlanır. Günlük ve yıllık sıcaklık ortalamalarının az değişiklik göstermesi ikliminin belirtisi niteliği sayılır.
Yağışlar düzensizdir. Kışlar kısa ve kurak geçer. Atlas okyanusu yamaçlarında yağışların 2 500 mm’yi aşmasına karşılık, Orta sıradağın güneyinde Antil denizi yamaçlarında mayıs-haziranda bahar yağmurları, eylül-kasımda sonbahar yağmurları, arada da çok kurak devreler görülür. Antil denizi yamaçlarının içte kalan, kuytu ve deniz rüzgârlarına kapalı çöküntülerinde kuraklık en son dereceye varır.
Orta mesetada yağış yıl ortalaması 1 000 mm’ye varmaz bile. Enriquillo çöküntüsünde ise 500 mm’nin altındadır.
٠ Bitki örtüsü. Düşük yükseltil؛, nemli bölgelerde çok değişik türde ekvator ormanları görülür. Bunların kıymetli kerestelerinden (maun, abanoz) faydalanılır. Yükseklerde bitki örtüsü değişir ve parazitlerle eğreltilere dönüşür. Cibao’nun az yağış alan bölgelerinde, hele kumluk topraklarda önemli çamlıklar bulunur. Daha kurak bölgelere geçildikçe bitki seyrekleşir, değişerek tek tük mimozalı bir savan görünüşüne bürünür; az yağışlı bölgelerde
1357-Budapeşte 1419). Dominiken tarika-tında reform yaptı, Fiesole’de bir manastır kurdu. Hıristiyanlar arasındaki mezhep ay-rılığına son vermeye çalıştı. 1407’de XII. Gregorius tarafından Ragusa başpiskopos-luğuna, 1408’de kardinalliğe atandı. 1419’da Martinus V tarafından Husçular’a vaiz ver-mekle görevlendirildi. (ا)COĞRAFYA Fizikî coğrafya
• Yüzey şekilleri. Dominik topraklarının doğudan batıya uzunluğu 350 km, ortalama genişliği 200 km’dir. Haiti dağoluşsal şekil-lerinin devamı olan birbiriyle bağıntılı dört sıradağ, kuzeydoğudan güneydoğuya uza-nır. Başlıca nehirler, bu dağlar arasındaki çöküntüler içinde yer alır; nüfusun çoğun-luğunu da bu sulak bölgeler barındırır. Dağlar, bu çöküntü bölgelerini birbirinden ayırır. Genel olarak, kuzeyden güneye doğ-ru yapı belirtileri şunlardır: Monte-Cristi ile Samana yarımadası arasında Atlas ok-yanusu kıyısı boyunca uzanan Kuzey sıra-dağı az kıvrıntılı üçüncü zaman şekillerin-dendir. Bunun altında ve doğuda, billûrlu yapıda bir düzlük bulunur. Yükselti, seyrek olarak 1 000 m’yi aşar. Güney yamaçları tırmanmak zordur. Bu bölüm, önemli bir fayda Cibao ^küntüsünden ayrılır.
Cibao çöküntüsü, geniş tektonik bir ÇU-kurluktur; derinliği azdır. Miyosenden kal-ma kil ve alüvyonlarla kaplıdır. Güney ve Orta sıradağı arasında uzanır, ülkenin en önemli iki nehri bu çukurluğu sular: Ya-que del Norte (Kuzey Yaque) [400 km] ba-tı yönünde akarak Manzanillo körfezine 11-laşır. Yuna (380 km) doğuya yönelerek Sa-mana körfezine dökülür. Bu fayın olağan-üstü genişliği, Atlas okyanusundan gelen nemli rüzgârlara açık oluşu ve adı geçen
Foto. LAROUSSE
allı askerleriyle isyancılar safında savaşa katıldı. «Trinitaria» şeflerinin ileri gelenlerini (Juan Pablo Duarte, Francisco del Rosario Sánchez) hapse attırdı, geri kalanları kurşuna dizdirtti, vatandaşlığı sadece toprak sahiplerine mahsus bir hak sayarak zenciyi bu haktan yoksun bıraktı ve böylece günümüzde de sürüp giden hükümet darbeleri ve diktatörlük rejimleri dizisini başlatmış oldu.
٠ 1844-1861 Arası Dominik cumhuriyeti. İspanyol hâkimiyeti (1861-1865). Savaş sonrası dönemi. Dominik bağımsızlığının i-lânı ırkçı ve siyasî baskıları ortadan kaldıramadı. Haiti’liler, «birlik ve adanın bölünmezliği» ilkelerine dayanarak yeni cumhuriyetin toprak bütünlüğünü ihlâl ediyorlardı. önemsiz olaylar şişiriliyor, bazen de uydurma olaylar çıkarılarak lüzumsuz seferberlik durumları yaratılıyordu. Çoğunluğu tüccar olan bakanlar, aynı zamanda ordu müteahhitleriydi. Generaller ve albaylarla anlaşarak ordu mevcudunu iki veya üç katı göstererek istihkak ve masraf ödeneklerini aralarında paylaşıyorlardı. Santana rejimi için, sonunda bir zafer elde edilsin veya edilmesin, savaş halini sürdürmek bir çıkar meselesiydi. Haiti’li Sou-louqe’nin (Faustino I) iktidarı bir zayıflar bir güçleşirken, Haiti’lilerin sınır tecavüzleri de gerçek istilâlar halini almağa başlamıştı. Santana hükümeti, Kuzey Amerika, Fransız, İngiliz ve İspanyol hükümetlerinden ilhak e-dilme isteğinde bulundu. İspanyol tarihçileri, ispanya ile birleşmenin halkoyuna dayandığını iddia ederler. Ancak, 1860 yıllarında çoğunluğuyle zenci ve köle olan bir halkın, kölelikci ve ayırımcı bir devletten himaye istemiş olacağı pek akla yakın değildir. Bu ülkenin general cumhurbaşkanları da bunu iddia edecek durumda değillerdi; çünkü her ikisi de kreol olan Baez ve Santana, kendilerini, Avrupa medeniyetinin kalesi olan bir ülkenin başkanları saymakta; «zenci barbarlığı»na, «zenci ırkı istilâsı»na ve Antillerden gelen kölelik aleyhtarı hareketlere karşı koyduklarını savunmakta idiler. Fransız ve İngiliz konsolosları, hükümetlerine, ilhakın ne kadar zayıf bir halk desteğine dayandığını bildirdiler.
Fransız konsolosu, ülkenin, «Santana’yı bir ihtilâlin kaçınılmazlığına inandıran bir avuç yüksek memur tarafından» satılmış olduğunu hükümetine bildirdi. Konsolos, bu adamların İspanyolları çağırmadan önce, bu işi gerçekleştirmek için alacakları paranın pazarlığını da onlarla yapmış olduklarını yazıyordu.
İspanyol işgali süresinde Santana, cumhurbaşkanlığından sömürge başkumandanlığına geçti ve Dominik’li yurtseverlere karşı İspanyolları gölgede bırakan bir baskı ve sindirme rejimi uyguladı. İspanyol garnizonunun karaya çıktığı tarihten birkaç hafta sonra başlayan gerilla savaşları dört yıl sürdü.
Kâh cellât, kâh kurban olan «mambi» adlı görünmez mücahitlerin etkili darbelerinden deliye dönen, bir yandan da sarı hummadan kırılan İspanyol askeri, 1865’te adayı yerle bir edip gitti. Kuyular doldurulmuş veya suları içilmez hale getirilmişti. Kahve ağaçları yakılmıştı. Meyve ağaçları tek tek kesilmişti; bu yakılıp yıkılmış topraklar, İspanyolların çekildiği yolun her iki yanında yarımşar kilometrelik bir kuşak halinde uzayıp gidiyordu. Bu tahriplerin yanı sıra, işgal kuvvetleriyle birlikte adadan ayrılan İspanyol taraflısı Dominik yöneticilerinin kasaları da beraberlerinde götürmeleri, savaş sonrası görülen sefalette önemli rol oynamıştır. Bu durumun bir sonucu olan İktisadî keşmekeş, para değerinin düşürülmesine ve bütün ticaret işlemlerinin bir takas sistemine bağlanmasına sebep oldu. Bir yılda beş cumhurbaşkanı değişti. Yirmi yılda on sekiz anayasa getirildi. Buenaventure Baez gibi vatansever düşmanı ve ilhak taraflısı generaller iktidara gelerek bağımsızlık savaşçılarını tasfiye ettiler. Koltuğuna oturur oturmaz her yeni diktatör cumhurbaşkanının ilk işi, yeni banknotlar tedavüle çıkarmak ve hatırı sayılır bir para farkını cebine indirmek olmuştur. «Reformista» (devrimci) adlı parti (general-baş-kan J.M. Cabral’in mavileri), muhafazakârları (general-ba؛،kan Baez’in kırmızıları), ülkeyi A.B.D.’ye satmağa teşebbüsle suç-
Foto. V.8.I.S. (LAROUSSE)
ya’ya karşı) millî bayram olarak kabul edileni, 1844 tarihli olanıdır. La Espanola adasının ikili karakterdeki siyasî durumu, çağdaş Dominik tarihini, her türlü faktörden çok etkilemiştir. XVIII. yy. sonlarında Saint-Domingue, zengin büyük tarım işletmeleri yüzünden yılda 300-400 gemilik ulaşımı ve yarım milyonluk zenci kölesiyle (her beyaz adam başına 11 köle), Fransız sömürgeleri arasında en zengini sayılıyordu.
Buna karşılık, İktisadî yarı göçebe çobanlığa dayanan Santo Domingo, bazen yıllar boyu kıtadan gelen gemilerin uğramadığı bir yerdi, yaklaşık olarak 15 000 zenci kölesiyle (1 beyaz adam veya melez başına yaklş. 10 köle) Ispanya’nın en fakir kolonisi ve Fransız bölümünün bir alt kolonisi durumundaydı; Fransa’ya sadece hayvan ihraç edebilirdi.
• İspanyol-Haiti bağımsız devletinin kuruluşundan (1821) Dominik cumhuriyetinin kuruluşuna (1844) kadar. Basel antlaşma-sıyle (1795) adanın İspanyol bölümü Fransa’ya bırakıldı. Bunun sonucu, Dominik’li-ler Haiti’lilerin eline düştü ve 1605-1697 durumu yeniden yaratılmış oldu. Merkez, kreol çıkarlarını kendi çıkarları uğruna feda etmişti. Köle isyanları ve 1801-1805 istilâsı sonunda, Dominik kreolleri, 1808’den itibaren yeniden ispanya yönetimine geçmek için çaba sarfetmeğe başladılar. Aslında, Fransa’yı zayıflatmak maksadıyle 1795’te sözü geçen isyanı körükleyen ispanya olmuştu. «Espana boba» (budala ispanya) adı takılan bu devletten 1808-1821 devresinde sağlanan malî ve askerî yardım hemen hemen yok denebilecek kadar azdı; ispanya, Haiti hegemonyası altında «adanın birliği ve taksiminin imkânsızlığı» iddialarına karşı olduğu gibi, köle isyanlarına (1812-1813) karşı da etkisiz kalıyordu. Böylece «indepen-dencia boba» (Budalaca bağımsızlık) 1 aralık 1821’de, Kolombiya’nın himayesi altında, Savaş bakanı Nunez de Caceres tarafından ilân edildi ve ancak iki ay sürdü: Beyazların yarısından fazlasının hicret etmiş olması, köleliğin hâlâ kaldırılmamış, kreol-lere vatandaşlık hakkının tanınmamış olması gibi faktörlerden faydalanan Haiti kuvvetleri, 9 şubat 1822’de «bağımsız İspanyol Haiti’si» başkentine girerek, sistemli bir «zencileştirme» siyaseti uygulamağa koyuldular. Haiti’liler, A.B.D. ile anlaşarak buradaki hür sömürge zencilerinin adaya yerleşmesini sağladılar; kreollerle beyazları bütün devlet memurluklarından uzaklaştırdıktan başka, toprak ve ev sahibi olma hakkını da ellerinden aldılar. Şu var ki Dominik’li zenciler, Haiti’lilerce öbür zencilerden ayrı tutuluyor, hor görülüyordu. 22 Yıllık bir işgal süresi boyunca, bunlardan hiç biri yüksek bir göreve getirilmemiştir. 1822’de köleliğin kaldırılması, sadece küçük bir azınlığın işine yaradı; çünkü sömürgeli zenci kölelerin çoğu, oradaki kreollerin malıydı ve bunlarla birlikte ülkeden ayrılmağa mecbur kalmışlardı. Dominik’li zenci ile Haiti’li zenci arasında ise büyük ayırımlar gözetiliyordu. Dominik zencileri yüzyıllar boyunca kültürsüzlük içinde bırakılarak yozlaştırılmıştı. Bunlar, bir İspanyol sömürgesinde azınlık olarak kreollerle zorlama bir yakınlık içinde yaşıyor, üç yüz yıldan beri kötü durumda bulunuyordu. Haiti zencileri ise Fransız sömürgesinde çoğunluktaydı; büyük tarım işletmelerinde çalışıyorlar, zenci başkanlarının yöneticiliği altında bağımsız zenci toplulukları halinde yaşıyorlardı. Zengin kreol toprak ağaları olan soylularla temasları yoktu. 1838’den itibaren «La Trini-taria» adiyle kurulan gizli teşkilât, üç renkli bayrağı millî bayrak tanıdı ve «Tanrı, Vatan, Hürriyet» ülküsü altında beyazı, melezi ve zenciyi birleştirerek 1843 genel a-yaklanmasını yarattı. Bu ayaklanmaya Haiti’lilerce azat edilen eski zenci köleler de katıldı. Ancak, daha istiklâl ilân e-dilmeden (26 şubat 1844), baştaki birliğin bozulduğu görüldü. Hürriyetçi, devrimci ve salt bağımsızlık taraftarları olan «La Tri-nitaria»’cılar, ayaklanma hareketini başlatmış olmalarına rağmen, tutucu (muhafazakâr) diye adlandırılan kanat tarafından altedildiler. Muhafazakârlar, fransızlaşma veya ilhak taraftarıydılar. Şefleri general Pedro Santana, büyük bir toprak ağasıy-dı. önceleri epeyi nazlandıysa da sonunda kendi köylüleri arasından devşirdiği
DOMİNİK
güney ile batı savanalarında yetiştirilir. Ma-824 dencilik, Pedernales bölgesindeki boksit iş-
letmelerine dayanır. Orta sıradağlarında ve Baoruco dağlarında demir çıkarılır. Mon-senor Novel yerleşme yeri yakınında ise nikel elde edilir. En önemli sanayi, tarımla ilgili olanıdır. Şekerciliğin burada çok eski bir geleneği vardır: XIX. yy .da ilk istiklâl savaşından önce Küba’dan gelen göçmenlerin adaya yerleşmeleri tarihine dayanır. Bunlar 1868’de eski ülkelerinde kullandıkları üretim usullerini buraya getirmişlerdir. Bugün Dominik’te 19 şeker fabrikası vardır. Çimento, ayakkabı, konserve, tereyağ ve pamuk sanayii de gittikçe önem kazanmaktadır.
HAYAT SEVtYESt VE İKTİSADÎ
GELİŞME
Dominik cumhuriyeti, aslında bir tarım ülkesidir. Nüfusun yüzde 76’sı köyde yaşar (1960’ta yüzde 83,4). Küçük veya orta çapta işletmelerden ibaret olan sanayi, tarımsal ham maddelerin işlenmesine ayrılmıştır, ü-rünlerin çoğunluğu iç piyasada tüketilir. Tru-jillo’nun düşmesini takip eden dengesizlik devresinden sonra başlayan daha olumlu gelişme hareketinin nispeten devamlı olacağı zannediliyordu. Endişe verici şekilde düşmüş olan iç brüt ürün artışı oranı (1957’-de yüzde 11’den 1960’ta yüzde 2,7’ye), 1961’de tüm ürünler toplamını düşürecek kadar etkili olduktan sonra, 1%2’de birdenbire toparlanarak fırlamış ve yüzde 18,3’ii bulmuştu. Ancak, 1963’te, 1966 iç savaşla-rıyle sonuçlanacak olan istikrarsızlık, İktisadî hayatı ciddî şekilde engelledi. Böylece, brüt iç ürünlerde yeni baştan düşüşler görüldü (1963’te yüzde 6,7, 1964’te 5,4). Buna rağmen, son yıllarda, ithalâtta olduğu kadar ihracatta da belirli artışlar oldu (1961’-den sonra ortalama yılda yüzde 4-20). ö-deme dengesindeki bozukluk, milletlerarası rezervleri hissedilir şekilde azalttı. Buna karşılık geçim endeksi son yıllarda pek küçük bir artış gösterir (ortalama yüzde 2-3).
1963-1964 Sıralarında, ülkenin sanayileşmesi yolunda büyük çabalar sarfedildi. Bunun için, «Sınaî Kalkınma birliği», özel teşebbüs yatırımlarıyle birlikte verilen bir dizi kredi açtı ve böylece sınaî kuruluşların sayısı çoğaltıldı. Sadece 1964’te, Dominik’i Elektriklendirme kurumu, ülkenin çeşitli yerlerinde 6 yeni ünite kurmuştur. Her şeye rağmen, Birlik destekleme ağırlığını tarıma vermeğe devam etmiş, tarım ve hayvancılık uzmanlarının yetiştirilmesi için çaba harcanmıştır. Büyük bir hayvancılık okulu, bir pirinç üretimi deneme merkezi ve bir tarımsal araştırma, öğretim ve Yayım enstitüsü açıldı. Bu alanlarda A.i.D.’nin yardımı görülmektedir. Almanya Federal hükümeti tarafından atanan tarım uzmanları ve kooperatif kredileri uzmanlarının da bu gelişmede payları olmuştur. Az gelişmişliği devam eden ve millî gelir dağılışı (adam başına yılda 250 Amerikan dolarından az) düşük olan Dominik, ileriki yıllar içinde dengeli bir iktisadı gelişme vaad etmemektedir.
TARİH
Dominik cumhuriyetinin çeşitli bağımsızlık ilan tarihlerinden (1821’de ispanya’ya karşı, Dominiken askerleri 1844’te Haiti’ye karşı ve 1865’te yine İspan-
sızlıkla sonuçlanan suikast ciddî olaylara yol açtı: Dominik emniyet müdürü o-laya karışmakla suçlandı ve Amerika Devletleri teşkilâtı, Dominik cumhuriyetine karşı müeyyideler uygulamaya karar verdi. 1960 Ağustosunda cumhurbaşkanlığına Trujillo’nun ailesine bağlı bir avukat olan Joaquin Balaguer’in getirilmesiyle gerginliğin azalacağı sanıldı. Ama A.B.D. John Kennedy’nin iktidara gelmesiyle, aracı kişiler yardımıyle uygulanan Trujillo diktatörlüğünü tek başına bıraktı ve 30 mayıs 1961’de liberal burjuvalardan meydana gelen küçük bir komando topluluğu Rafael Trujillo’yu öldürmeyi başardı. Böylece Dominik cumhuriyetinde yeni bir siyasî dönem başladı. Ekimde «Devrim partisi» önderi Juan Bosch’un ülkeye geri dönmesi büyük halk gösterileriyle karşılandı. Trujillo’nun kardeşleri iktidarı yeniden ele geçirmek için giriştikleri denemede bazı ordu birliklerinin beklenmedik direnmesi karşısında başarıya ulaşamadılar (kasım 1961). Cumhurbaşkanlığına Balaguer’in yerine Was-hington’un açıkça desteklediği liberal Bon-nelly’nin getirilmesiyle (ocak 1962) demokrasi yolunda yeni bir adım atıldı. Aralık ayında yeni anayasaya göre yapılan seçimlerde J. Bosch cumhurbaşkanı oldu. A-ma bu seçim, rejimin istikrarını sağlamak bir yana, milletlerarası alanda büyük yankılar uyandıran hareketli bir dönemin başlangıcı oldu. 26 Eylül 1963’te bir askerî darbeyle J. Bosch devrildi ve iktidar iş adamı Donald Reid CabraFın başkanlık ettiği üçlüye verildi; bir önceki rejim sırasında kabul edilen anayasa yürürlükten kaldırıldı.
iktisadın gerilemesi, halk kütlelerinde yoksulluğun artması, yönetici sınıflardan bazı unsurların giderek baştan çıkması, devrimci çetelerin kurulmasına yol açtı; bu çeteleri «Halk hareketi» ve «Devrim hareketi» yönetmekteydi. Çeteciler kolayca ortadan kaldırıldı ama 24 nisan 1965’-te ordunun liberal subayları iktidardaki üçlüyü devirdiler. Subaylar, halk kütlelerine dayanıyorlardı; ordunun sağcı birlikleri, general Wessin kumandasında bir karşı harekâta giriştiler. Wessin yenilmek üzereyken amerikan birliklerinin müdahalesiyle (28 nisan) kurtuldu. Amerikan birlikleri «yabancı uyrukluların güvenliğini sağlamak» için çağırılmışlardı, ama gelişlerinin gerçek se-sebi Washington’un Castro tipi bir rejim kurulmasından çekinmesiydi. Müdahaleyi A-merika Devletleri teşkilâtı hemen güvenlik altına aldı. 1963’te J. Bosch’un başkanlığı zamanında kabul edilen anayasanın yeniden yürürlüğe konmasını isteyen solcular, kongreye albay Caramano Deno’yu cumhurbaşkanı seçtirerek önemli bir başarı kazandılar. Sağcılar buna hemen bir «Millî yeniden kuruluş» hükümeti kurarak cevap verdiler (7 mayıs). General imbert Barreras hükümet başkanıydı. Bununla birlikte ülkenin iki bloka bölünmesi geçici bir hükümeti her iki tarafın da onayla-masıyle önlendi; Hedor Garcia Godoy, seçimleri hazırlamakla görevli bu hükümetin başkanıydı. Müzmin bir çalkantıya ve sert bastırma hareketlerine rağmen cumhurbaşkanı seçimi 1 haziran 1966’da yapıldı; yapılış şartlarını solcuların şiddetle tenkit ettiği bu seçimlerde, Juan Bosch’a karşı Joaquin Balaguer kesin bir zafer kazandı.
KURUMLAR
Anayasa
1963 Anayasasına göre, yürütme yetkisi, dört yıllık süre için seçilen cumhurbaşkanına, yasama yetkisi ise parlamento ile senatoya aittir.
Siyasî partiler
Dominik İhtilâl partisi, ılımlı sol eğilimli parti; kasım 1966’ya kadar kurucusu Bosch tarafından yönetildi, bu tarihten sonra başkanlığı José Francisco Pena Gomez yaptı;
14 Haziran hareketi, Castro’cu parti; Sosyal Hıristiyan ihtilâl partisi, Mario Read Vittini’nin başkanı olduğu parti; Millî Yurttaş birliği, Alcibiades Espinoza yönetimindeki muhafazakâr parti; İnkılâpçı parti, Joaquin Balaguer yönetimindeki muhafazakâr parti.
miş bulunuyordu. Bu yıllar boyunca, Domi-nik ödeme dengesi yaklaşık olarak 120 mil-yon dolarlık lehte bir fazlalık gösterdi. An-cak bu İktisadî refah, millî gelirin artmasın-dan veya hayat seviyesinin yükselmesinden çok, birkaç özel kişinin efsanevî servetlere kavuşmasına ve yurt dışı yatırımlara giriş-meşine yaradı. Böylece, ülkenin belli baş-İl zenginlik kaynağını teşkil eden şeker-cilik alanında dışarıya doğru devamlı bir para akışı başladı: Amerikalı sermayedar-ların dışarıya çıkardığı kârlar, Amerika-İl teknisyenlerin, geçici olarak çalıştırılan Haiti’li zencilerin ve İngiliz Antillerinden gelenlerin memleketlerine gönderdikleri ÜC-retler, millî serveti alıp götürüyordu. Bu sanayi ile ilgili olarak yapılan limanlar, demiryolları ve antrepolar, yavaş yavaş Ü1-kede özel bir yabancı bölge meydana ge-tirdi. Altı yıllık siyasî keşmekeşten sonra ve Rafael Estrella Urena ile general De-siderio Arias tarafından 1930’da yapılan darbe neticesinde, teşebbüsün elebaşıların-dan Rafael Leonidas Trujillo seçmen sayı-sını çok aşkın bir oy sayısıyle cumhurbaş-kanı «seçildi» (16 ağustos 1930). Eski po-lis şeflerinden olan Trujillo, «Milliyetçi Va-tandaşlar koalisyonu» olduğunu iddia eden, bünyesinde liberal, milliyetçi, işçi, cumhu-riyetçi ve millî birlikçi partileri toplayan ve daha önceden her türlü muhalefeti ber-taraf etmiş bulunan bir grubun başınday-dı.
Kuzey Amerika ile ilişkiler konusunda o da eski geleneği devam ettirdi, fakat millî toprağı elden çıkarmadı. Hattâ, 1954’te, büyük Amerikan şirketlerinin çıkarlarını baltaladı, bazılarına da gözdağı verdi (South Porto Rico Sugar CO., West indies Sugar CO. gibi). Trujillo’nun öldürülmesinden birkaç ay önce Dominik cumhuriyeti, Was-hington’un teklifiyle Amerikan Devletleri teşkilâtı’ndan çıkarılmıştı. Trujillo’nun ki-şiliğini, Dominik oligarşisinin kuklası ola-rak izaha imkân yoktur. Onun rejimi bir kuvvet rejimiydi: her türlü muhalefeti kal-dırmış, grevi yasaklamış, işçi isteklerini sus-turmuş ve prensip itibariyle, patronlar sını-fını desteklemiştir.. Trujillo, siyasî imtiyaz-larını kendi çıkarlarına kullanmış, kanun-ları işine geldiği gibi değiştirmiş, rakiple-rini kuvvet kullanarak ortadan kaldırmış, büyük İktisadî sektörleri tekeline almış, hu-kuk kurallarını hiçe saymış ve «Dominik cumhuriyetinin sahibi» unvanını haklı Ç1-karacak hesapsız bir servet toplamıştır. Bu yoldan akraba ve dostlarını da zengin et-ti 1932’de Michelena firmasını ortadan kaldıran Trujillo, akılları durduracak zen-ginliğini tuz tekelinden yararlanarak kur-mağa başladı. Bundan sonra işçi sigortala-rina el attı. Sırasıyle, süt ve et dağıtımını, salhaneleri, tütün ve piyango işlerini de ele geçirdi. Trujillo ve ailesi, bütün ban-kalara ait hisse senetlerinin çoğunluğunu bu sayede de ülkenin en önemli gazetelerini ele geçirdiler, ülkenin tek denizcilik şir-keti ve tek havayolu şirketi onlara aitti. Ma-den işletmeleri, hayvancılıkla uğraşan çift-likler, bira, zeytinyağı ve çimento fabrika-ları da Trujillo ailesinin işletmeleri arasın-da idi. Trujillo, para yapma usulleri bakı-mından kendinden evvel gelenlere kıyasla daha değişik bir yol tuttu. Gerçi, resmî ٠ •• •• talan edilmesi yeni bir icat değil-di. Fakat daha önceki diktatörler, XIX. yy.-in Heureaux’su, Baez’i, Cabral’i veya im-bert’i, Trujillo gibi milletlerarası zenginlik rekorları kıracak seviyeye ulaşamamışlar, bu yolu bulamamışlardı; çünkü onlar, zen-‘ devamlı harp hallerinden ya-
rarlanarak dışarıya kaçırılabilecek şekilde ‘ paralarla gerçekleştirmişken,
Trujillo, ülkenin verdiği imkânları rasyo-nel olarak kendi çıkarlarına sömürmüş ve diktatör olarak sahip olduğu yetkiyi, bu SÖ-mürüyü geliştirmek için kullanmıştı. Pa-raca güçlendikçe de siyasî gücü arttı. 1952 ve 1957 seçimlerinde Trujillö’nun kar-deşi Hector Bienvenido Trujillo iki defa cumhurbaşkanı oldu.
14 Haziran 1959’da Küba’dan gelen göç-menler rejime karşı ayaklanmaya girişti: isyancılar kısa süre içinde yok edildi.
Siyasî tutukluların çoğalması üzerine ki-lise, rejime karşı çekimser bir tutum takın-dİ.
1960 ” Venezuela cumhurbaş-
kanı Betancourt’a karşı girişilen ve başarı-
lamıştır. Ancak, iktidara gelince, 1871’de A-merikan Senato’su tarafından reddedilen il-hak pazarlığını yapan da yine bu devrim-ci maviler olmuştur.
Samana körfezini A.B.D.’ye kiralamak is-temekle suçlanan Cabral, bir «ihtilâl» dü-zenlemiş, bunu başarınca da kiralama işini, kendi yararına gerçekleştirmiştir (1872).
• Tarımda devrim. İktisadî durum. Lilis’-in dalavereleri (1833-1899). Küba’daki On Yıl savaşından itibaren, Küba’lı şeker a-ğaları, paraları, sermayeleri, teknik bilgi-leri ve hangi hukuk rejimine dayandığı bi-linmeyen köleleriyle birlikte Dominik cum-huriyetine göç etmişlerdir. Orada ilk defa buharla işleyen şeker fabrikaları kuran bu müteşebbisler, üretim çiftliklerinde sistemli bir şekilde hayvan yetiştirme işine de gi-riştiler; tarıma, hattâ sürülerin kendisine de zarar veren açık otlak ve üretim usulüne son verdiler. 1846’dan sonra çıkarılan bir kanun gereğince sürü sahibi, hayvanlarının bazı ekili alanlara verdiği zararlardan doğ-rudan doğruya sorumlu tutuldu. Doğru dü-rüst tapu kayıtları bulunmayan büyük top-raklara sahip kreollerin dışa göç etmeleri neticesinde durdurulmuş ©lan gayrimenkul satışı 1876’da serbest bırakılarak toprak-ların yeniden dağıtılması yoluna gidildi. Ancak, general Lilis’in (Ulises Heureaux) dikta rejimi altında parasız toprak dağıtı-mı gittikçe çoğaldı, ilk başta koşulan şart, toprağı alanın, bir yıl sonunda toprağının yüzde 80’ini işlemiş olmasıydı. Bunun büyük İktisadî etkileri yanında, merkezîleştirici bir etkisi de oldu: Lilis, verdiği her toprak imtiyazı üzerinden komisyon almağa başla-mıştı; Başkanlık sarayı kısa zamanda bir ti-caret acentası halini aldı. Elde toprak kalma-yınca, Lilis, başkasının elinde bulunan, hat-tâ tamamıyle hayal mahsulü olan toprak-ların dağıtımına girişti. Bununla beraber, onun iktidarı zamanında, Dominik cumhuri-yetinde ilk fabrikalar kuruldu, ilk gazete yayımlandı, ilk demiryolu döşenip ilk tel-graf hattı çekildi, ilk elektrik tesisi (baş-kentte) ve (ayda yüzde 10 faizle devlete borç para veren nüfuzlu tefecilerin mu-‘ rağmen) ilk Dominik cumhuriyeti bankası kuruldu. Ancak, 1888’de kurulan «Banco nacional de Santo Domingo»nun (Millî Santo Domingo bankası), diktatörün yabancısı olmadığı dalaverelere karıştığı gö-rüldü. Heureaux’nun yaratmış olduğu duru-mun korkunç sonuçları 1897 kriziyle ortaya çıktı. Gelişigüzel banknot emisyonu netic؟-sinde, bir altın Dominik peso’su yirmi kâ-ğıt peso’dan fazla etmeğe başladı. Bu arada, kâğıt para almayı reddedenler yargılanma-dan kurşuna dizildi veya köpek balıklarına yem oldu.
• Kuzey Amerika’nın müdahalesi (1905) ve işgali (1916-1924). Trujillo devri (1930-1961). 1899’da Lilis, kendisinden sonra cum-‘ olan Ramon Caceres’in kuman-dasındaki bir grup genç tarafından öldü-rüldü. Nitekim Caceres de buna benzer bil-grup tarafından öldürülecektir. Lilis’in Ö-lümüyle, çevirmiş olduğu malî dalaverelerin azameti ortaya çıktı, özellikle, «Santo Do-mingo improvement co.»nin hükümeti if-lâsa yakın bir duruma düşürmüş olduğu an-laşıldı. Dış borçlar, 20 milyon altın peso tutarındaydı; buna karşılık ülkenin sahip olduğu tek tesis özel teşebbüsün elinde bu-lunan bir demiryoluydu (yaklş. 100 km). Birçok Avrupa devleti, çıkarlarını koru-mak üzere Dominik’e kuvvet göndererek, gümrüklere el koymayı düşünüyor, verecek-leri kredinin teminatı olarak bu tedbiri şart koşuyordu. Monroe doktrini uygulayan A.B.D. bütün AvrupalI alacakların çıkar-larını toplu olarak savunmayı üzerine aldı. Dominik gümrüklerinin A.B.D. tarafından kontrol altına alınması (1905-1940), bir si-yasî – İktisadî hegemonyanın gelişmesine.yol açmıştır (1913 ve sonraki seçimlerin kontro^ lu, 15 mayıs 1916-12 temmuz 1924 askerî işgali). Bu Haiti ve Antillerde A.B.D. ta-rafından uygulanan yayılma siyasetine para-lel teşkil ediyor ve Panama Kanalı bölge-sinin ele geçirilmesine bağlanıyordu. 1905 Amerikan müdahalesi, Dominik cumhuri-yetinde o zamana kadar misli görülmemiş bir refah sağladı; sıtmanın, sarı humma-nın kökü kurutuldu, başka salgın hastalık-ların önü alındı ve İktisadî gelişme gerçek-leştirildi. 1931’de, ithalât ve ihracatın ge-nel hacmi, 1905’tekinin üç katına yüksel-
DOMİNİK
tısı, bunların kültürleri hakkında fikir vermektedir. Ciboney’lerden kalma eşya, «caney» denilen höyüğümsü yığınlar içinde bulunmuştur. Bunlar, deniz kabuklarından gerdanlıklar, yontulmuş taşlardan bıçak, balta, rende, kazma, çekiç gibi âletlerdir. Taino kalıntıları ise çok ayrı tiplerdedir. Kıyılarda görüldüğü gibi, içerilerde de rastlanan bu kalıntılar, Taino’ların Ciboney’-leri uzaklaştırıp el koydukları tarıma elverişli bölgelerde toplanır. Kare, daire veya diktörtgen biçimli tapınakları, dikine konulmuş taşlarla sınırlanmıştı. İspanyol va-kanüvislerine göre, bu tapınaklarda «zemi» denen ruhlara tapılır, kutsal danslar yapılır, bir çeşit kutsal «el topu» oyunu oynanırmış. Bu çevrili alanın ortasında bazı sütunlar veya megalitler (menhirlere benzeyen iri taşlar) görülür. Bunların yakınlarında «zemi» kültüyle ilgili, kabartmalarla bezenmiş eşyalar, taş veya mermerden zemi şekilleri, kabuklu hayvan dişleri, mermer sandalyalar, seramik vazolar, emmeğe yarayan kemik borular, bazı âyinlerde kutsal maksatla kusturmak için kullanılan kaşıklar, kumaş parçaları bulunmuştur. Taino mezarlarından, Ciboney’lerinkine benzer eşyalar (bıçak, kazma, balta), en değişik şekillerde bezenmiş bol seramik çıkmıştır. Bunlar, iki renkte, koyu ve açık olarak renklendirilmiş, oyulmuş desenler ve motiflerle bezenmiştir. Ayrıca seramik, kemik, kabuk veya taştan süs eşyası, döğme yapmağa yarayan kabuklar da bulunmuştur.
• Mimarlık. İspanyolların ilk önce yerleştikleri La Española adası, XVI. yy.ın birinci yarısında büyük İktisadî zenginliğe kavuşmuş, böylece güzel sanatların gelişmesi mümkün olmuştur. Yapı işleri ön planda yer almış, Küba, Meksika ve Peru, başlangıçta, La Espanola’yı örnek almışlardır. Adanın başkentindeki önemli yapılar mimarlığın bu erken gelişmesine tanıklık eder.
XVI. yy. başlangıcında, isabel devri gotik üslûbu hâkimdir. Katolik krallar zamanında başlatılan haç biçimli, iki katlı hasta-haneler, katedral ve San Nicolas hastaha-nesi bu üslûba örnek gösterilebilir. Diego Colon için inşa edilen konak da (1510-1514) bu biçimdedir.
MVZtK
Sömürgeleştirme devri öncesi müziğine ait hiç bir belge kalmamıştır. Tek belge, ilkel Hint vakayinamelerindeki tasvirlerdir. Bunlardan anlaşıldığına göre, yerliler, yasalarını, kuşaktan kuşağa geçen sözlü «arei-tos»larla (eski şarkılar) ifade ederlermiş. Las Casas, areitos’larla ilgili koreograf hakkında bilgi verise de, müzikten bahsetmez. 1512’de Santo Domingo katedrali kurulunca, org ustalığı ve şarkıcılık da ortaya çıktı ve sömürgecilik devri boyunca devam etti. 1538’de Santo Tomias üniversitesi kuruldu ve müzik, güzel sanatlar okulunda temel derslerden sayıldı, ilk yerli müzikçi, Cristóbal de Llerena’dır (doğ. 1540). Kendi kendini yetiştiren Llerena, müzik tekniğine hâkimdi.
XVI. yy. sonuna kadar, kültür müziği (klasik müzik) bir gelişme devri yaşadı. XVII. yy.dan itibaren sömürge müziği gerilemeğe başladı. XIX. yy.da birçok önemli müzikçi yetişti: ilk milli marş yazarı olan Juan
B. Alfonseca de Baris (1810-1875), José Maria Arredondo (1840-1924) ve İtalyan etkisi altında çeşitli müzikli dramlar yazan Pablo Claudio (1855-1899) gibi. Bundan sonraki kuşağın belirli bestecileri arasında, Gabriel del Castillo (1874), José de Jésus Ravelo (1876), Luis E. Mena (1895), Esteban Pena Morel (1897), José Dolores Ceron (1897) ve Rafael ignacio (1897) anılır. Bunlara paralel olarak, Julio Alberto Hernández (1900) ve Ramón Diaz (1901), José Ovidio Garcia’nm yetiştirmeleridir. Dominik cumhuriyetinin en orijinal bestecilerinden biri de, ülkesinin müziğini yaymada çaba harcamış olan Enrique de Marchena’dır (1908). ilk devresinde (1941-1945) İspanyol besteci Enrique Casal Chapi (1909) tarafından yönetilen Millî Senfoni orkestrası 1940’ta kurulmuştur. Casal Chapi’nin hocası Ruperto Chapi’nin başta gelen öbür öğrencileri arasında, Enrique Mejia Arredondo (1901), Manuel Simo (1916) ve Antonio Morel Guzman (1920) yer alır. Besteci Juan Francisco Garcia (1892) tarafından yönetilen millî müzik
Foto. Dorme, Gir andón (LAROUSSE)
lâf kalabalığını bağışlatır. Hector inchaus-tegui Cabrai de (1912) coşkun bir şair-dir: Poema de Una Sola Angustia (Bir Tek Kederin Şiiri) [1940مل Pedro René Con-tin Aybar (1910) ve Pedro Muir de (1913) aynı gruptandır.
٠ Nesir. Manuel de Jesus Galvan (1834-1910), Enriquillo başlıklı tarihî romanı yaz-di (1877-1878). Las Casas’da bulduğu bel-gelere sadık kalmıştır, işlediği «yerli» un-sur, bir hürriyet özleminin ifadesidir. Jo-sé Joaquin Pérez’in azdığı Fantasias in-digenas (Yerli Fanteziler) için de aynı şeyler söylenebilir. Francisco Gregorio Billini (1844-1898) aşırı duygucudur. Bani o Eng-racia y Antonita’da törelere bağlılığıyle dik-kati çeker. Yukarıda şair olarak sözü ge-çen Fabio Fiallo, aylıca Cuentos Fragiles (Kırıkdökük Hikâyeler) [1908] ile Las man-zanas de Mefisto (Mefisto’nun Elmaları) [1934] adlı oyunun yazarıdır. Federico Gar-cia Godoy, tarih olaylarını dile getiren bir triloji yazdı: bunlardan Rufino en ilgi çe-kicisidir. Pedro Maria Archambault (1862-1944) Pinares Adentro (Çamlıkların için-den) ile dağ köylüsünün sefaletini tasvir e-der. Jaima Colson (1862-1952), El ^،?«،?٢٠/ Babieca’siyle (General Babieca) töreleri an-latir. Virginia Elena Drtea (1866-1903), mi-toloji konulu hikâyeler ve gerçekçi roman-lar yazarıdır. Modern estetik okulundan olan Americo Lugo (1870-1926) Heliot-ropo’nun yazarıdır. Manuel Florentino Ces-tero (1877-1954), D’Annunzio’nun etkisi al-tındaki hikâyelerinde süslü bir üslûp için-de toplum konularını işlemiştir: Sangre de Primavera (ilkbahar Kanı) [1908], Ciudad Romantica (Romantik §ehir) [1911]. La Sangre’da (Kan) kâh ülkeyi kâh yenik bir kahramanı anlatmıştır. Bu son eser, kla-sik düzenle aşırıcılık arasında bocalar. Ma-nuel Luis Toroncoso de la Concha (1878-
1955) Narraciones Dominicanas (Dominik Hikâyeleri) [1946] başlıklı kitabında mahal-lî geleneğin masal ve efsanelerini topla-mıştır. Rafael Damiron (1882-1956), Del Cesarismo (Sezar’cılık) [1911] ve La Caci-ca (Kadın Şef) [1944] romanlarında psiko-lojiye önem verir. Haim Lopez Penha (1878) ve Arturo Freitas ^oque (1874-1914), günü-müzün siyasî tarihiyle uğraşırlar. Tarihle il-gili eserlerden bahsederken Max Henriquez Urena’nın (1885) Episodios Dominicanos (Dominik Olayları) [1951] başlıklı kitabını unutmamak gerekir. Bunun bizde Garra de Luz (Işıktan Tırnak) [1958] başlıklı şiir an-tolojisi vardır. Kreol çevrelerini konu edinen hikâyeciler arasında Miguel Angel Jiménez (1885), Socrates Nolasco (1884), Francisco Moscoso Puello (1885), Miguel Angel Monc-lus’ü (1893), denemeciler arasında da Pedro ve Max Henriquez Urena kardeşleri anmak yerinde olur. Max Henriquez Urena, Breve Historia del Modernismo’nun (Modernizmin Kısa Tarihçesi) [1954] yazarıdır. Pedro Henriquez Urena ise (1884-1946), akılcı ve klasik anlamda bir hümanist idi; filoloji ve edebiyat tenkidiyle ilgili bol eser bıraktı.
A.B.D.,de profesör ve araştırmacı olarak etkili oldu: Ensayos Críticos (Tenkit Dene-meleri) [1905], Horas de Estudio (Çalışma Saatleri) [1910], Las Corrientes Literarias en la America Hispanica (İspanyol Ameri-kasında Edebiyat Akımları), ölümünden sonra toplu yazıları Obra Critica (Tenkit Eserleri) [1960] başlığı altında yayımlan-mıştır. Pedro Henriquez, modern şiirle de uğraşmış, mensur şiirler yazmıştı•■: اء Na-cimento de Dionisios (Dionysios’un Doğu-şu) [1916].
GÜZEL SANATLAR
• Arkeoloji. İspanyol fatihlerinin «la Es-panola», yerlilerin ise «Aiti» (dağlık ülke), «Bohio» (ev) ve «Quisqueya (sağlam top-rak) dedikleri Haiti adasında, keşiften ön-ceki devirde «aravak» dili konuşan tarım-cı Taino’ların oturduğu, bunların da, gö-rünüşe göre, Amazon bölgesinden geldiği anlaşılmaktadır. Adanın güneybatısındaki «Guaicayarima» yarımadasında, toplayıcı-evcil bir iktisat düzeninde yaşayan ve kül-tür bakımından daha geri bir durumda olan Ciboney’ler otururdu.
İspanyol fetihi, her iki yerli grubun da çabucak sönmesine yol açtı. Son ‘
da ortaya çıkarılan birçok arkeoloji kalın-
Din
1844 ihtilâlinden sonra katolik dini, devlet dini ilân edildi. Protestanlık kilisesi ise 1913’te kuruldu. 1950 Resmî nüfus sayımı rakamlarına göre nüfusun yüzde 98,25’i katolik, yüzde 1,57’si Protestan’dır.
öğre tim-Eğitim
ülkede yaklaşık olarak 5 000 ilkokul vardır. Bunlara yaklş. 490 000 öğrenci (genel nüfusun yüzde 13’ü) devam eder. Aşağı yukarı 50 000 ilkokul mezunu orta öğretim kurum-larına sınavla girerler. Ayrıca 352 kolej, orta dereceli 190, yüksek dereceli 5 teknik okul vardır, iki üniversiteden biri 1530’da kurulan bağımsız Santo Domingo üniversitesi, öbürü «Madre y Maestra» isimli katolik üniversitedir. Her ikisi, 6 000 kadar öğrenci barındırır.
Haberleşme
٠ Basın. Ülkenin en eski gazetesi olan 1872 kuruluşlu El Porvenir (istikbal) Puer-to Plata’da yayımlanır. Santo Domingo’da çıkan El Caribe (Karayib’li) 1948 kuruluşlu, 40 000 tirajlı bir sabah gazetesidir. Yine bir sabah gazetesi olan Listin Diario (Günlük Liste) 1889’da kurulmuştur; 30 000 tirajlıdır. Santiago de Los Caballeros’da La informacion (Haber) çıkar; 1915’te kurulmuş olup, 10 000 tirajlıdır.
• Radyo-televizyon. 70 Ticarî verici vardır. 1%5’te ülkede 120 000 alıcının bulunduğu tahmin edilmiştir.
EDEBİYAT
• Şiir. Manuel Maria Valencia (1810-1870), Santo Domingo’ya romantizmi getirdi. Bununla beraber, ^1^. yy.ın birinci yarısın-da Dominik’te doğan şairlerin çoğu, ro-mantik olmaktan çok kreol üslûbunda yaz-mışlardır. Ancak ikinci romantik nesil San-to Domingo’da belli başlı temsilciler ver-di: José Joaquin Pérez (1845-1900), Sa-lomé Urena de Henriquez (1850-1897), Fe-derico Henriquez y Carvajal (1848-1951). Modernizmi kesinlikle reddeden romantikler arasında Gaston Fernando Deligne (1861-1913), Enrique-Henriquez (1851940 و) ve Fabio Fiallo (1866-1942) [La Canción de Una Vida (Bir ömrün Şarkısı)] ٠ . … Bu gruptaki şairlerin vezin ve nazımlarında-ki yenilikler, doğrudan doğruya bu yeni est؟tik akımdan gelir. Modernizme yaklaşan-lardan Apolinar Perdomo (1882-1918), ilk mensur şiir yazarıdır. Bartolomé Olegario Pérez (1877-1900), Altagracia Savinon (1886-1942) [Mi Vaso Verde (Yeşil Vazom) ve Noctivagas (Uyurgezer), 1903], gerçekten ^odern anlamda eser vermiş ilk şairlerdir. Konuları kadar şekil bakımından da mo-dern şiir mantığında yazanlarsa, Valentin Giro (1833-1949), Osvaldo Bazil (1884-1946) ve Ricardo Pérez Alfonseca’dır (1892-1950).
1921 Dolaylarında, Avrupa’daki öncü ha-reketlerin geçici bir belirtisi olan «postü-mizm» de Dominik’te doğdu. Bu * ilgili ilk eser olarak 1922’،le Del Movimien-to Postumista (Postümizm Hareketi üstüne) başlığıyle bir antoloji yayımlandı. Başlıca temsilcisi Domingo Moreno Jimenes (1894), Psalmos (Mezmurlar) yazarıdır. Geleneksel şekilleri bırakarak gerçekçi olduğu kadar za-rif bir üslupla günlük mahallî konuları işler. Ondan sonra, çok kısa şiirler yazarı Rafael Augusto Zorrilla (1892-1937) postümizm ha-reketinin başına geçti. Postümizm’den son-ra Miesses Burgos (1907) gibi teşbih ve istiarelere bol yer veren birkaç şair gö-ründü. Bunlar serbest şiir yazmışlardır. La Poesía Sorprendida (Yakalanan Şiir) [1943] adlı derginin yayım, bu yeni ^iir anlayı^ şının başlangıcına rastlar. Manuel del Sab-؟al (1907), Compadre Mon (Mon Yoldaş)
[1943] başlıklı, çok tanınmış ve bir halk kahramanını konu edinen epik şiirin yaza-İldir. Bundan başka metafizik şiirler de yaz-mıştır: Los Huespedes Secretos (Gizli Mi-safirler) [1951]; Pedrada Planetaria (Ka-yıp gezegen) [1958] v.b. Eserleri geniş ve çok çeşitlidir. Nazım kadar nesir de yaz-mıştır: Chinchina Busca el Tiempo (Chin-china Zaman Peşinde). Lirik ve duygulu üslûbu, samimîliği ve heyecanı, kendine has
826
Venedik dominosu XVIII. yy. Rezzonico koleksiyonu, Venedik
DOMİNİK
14
Nis