Dünya değişiyor!

Dünya değişiyor!

——————————————————————— /n

HAKİKATİ ARAYAN, MUTLAKA ÎSLÂMI BULALCAKTIR. GERÇEKTEN DE TAASSUBLARIN KIRILMAYA BAŞLAYARAK AKIL VE İLMÎN HÜKMETTİĞİ GÜNÜMÜZDE, İSLÂMİYET HIZLA YAYILMAKTA VE HIRİSTİYAN ÂLEMİ, DÜNYA ÇAPINDAKİ İLİM ADAMLARININ BİRER BİRER MÜSLÜMAN OLMASIYLA SARSILMAKTADIR.

 

 

 

 

 

Vehbi VAKKASOĞLUböyle

İS atı kaynaklı birçok yanlış hüküm­leri, hiç incelemeden benimsemişiz. Bu yanlış hükümlerin muhakkak ki en zararlıları; kültür ve inancımızla, kısa­cası manevî yapımızla ilgili olanlarıdır. En büyük yanlış ise, din ile ilim ara­sında bir çatışma ve uyuşmazlık bulunduğunun, veya inancımızın ilme ters düştüğünün zannedilme­sidir. Bu anlayış, diğer dinler ve bil­hassa Hıristiyanlık için söz konusudur. Çünkü onların ilim adamıyla mücadele ve kitaba düşmanlık etmiş olduğunu görmemek imkânsızdır. Bu bakımdan Batı’da ilim ve teknolojinin inkişafı, ancak Hıristiyanlığın zayıflaması ve tesirlerinin azalması ile mümkün olabilmiştir. Meselâ, dünyanın döndü­ğünü söyleyen Galile’nin mahkûmiye­tini, Kilise ancak asırlar sonra

i               teŞvik

affedebilmiştir. Fakat Islarr /‘Âlim’

lekelerden çok uzaktır ve ^anm

eden sayısız emirlerle do\\x’ rltf y veya

in mürekkebinin, Şehitl<^unu’ lmuş

dan daha değerli oldug^b’* 0isa

“İlmin müslümanların r

malı olduğu için Çin’de t yine

alınması gerektiğini”                  ağmı”

berimiz (A.S.M.) söy\errr             ğ,n.

“aklı olmayanın dinî olm/^’a^ât’tır.

ve “faydasız ilimden, Ali              /

mak gerektiğini” söyleye** rîm’de

(A.S.M.).                     ? ! F^^ıikmet

Cenab-ı Hak’ta Kur an- . ta 9

insanı düşünmeye çağırmak ^bildir- sahiplerini övmekte ve bile^ğj^ıı ucjze\i yenin asla bir olamayac^ n7>k İlmî mektedir. Ayrıca Kur an bircisinden ifadeleriyle, yeni anlaşılan gerçeğin işaretlerini, asırlar v

 

Le Potnt dergisinin araştırmasına göre, bir w yılda Fransa’da 30 bin Hıristiyan, Müslüman­lığı seçti

A Ünlü filozof Garaudy ve ünlü deniz- w el Kaptan Cousteaunun Müslümanlığı seçmesinden sonra, Hıristiyan aydınlar arasında da İslamlık yaygınlık kazanıyor

Araştırmada, Fransa’da her gün bir caminin açıldığı, geçtiğimiz Ramazan ayında da 1 milyon 500 bin kişinin oruç tuttuğu belirtildi

Çıkış ftoksast olan Arabistan’dan getirerek yayılan İslami­yet, Hır istivan diinyasmm korkulu rüyası haline yeki?. Teknolojik gelişimine ve refah dimimin genelde > iıkvefc olu-

 

 

 

KAPTAN COUSTEAU, ROGER GARAUDY VE MAURICE BUCAILLE GİBİ DÜNYA ÇA­PINDAKİ ŞAHSİYETLERİN İSLAMİYETE KARŞI GÖSTERMİŞ OLDUKLARI TEVEC­CÜH, ELBETTE SEVİNDİRİCİDİR. ANCAK BU TÜR HADİSELERİN ÖNEMLİ YÖNÜ, 20. ASIR MEDENİYETİNİN KUR’AN KARŞISINDA TESLİM OLMASI VE ONUN ALLAH (C.C.) KELÂMI OLDUĞUNUN KESİN OLARAK İSPATLANMASIDIR.

vermiştir. Bu gerçeklerden biri de, Kap­tan Kusto’yu Kur’an-ı tasdike götürme­miş midir?

Demek oluyor ki İslâmiyet, hangi tarafından bakılırsa bakılsın akla, man­tığa ve ilme aykırı olan hiçbir hükme sahip değildir. Aklını Batı’nın cebine koymuş aydınlarımızca (!) ortaya atılan ilim din, inanç-bilgi çatışması ise, İslâmi­yet açısından yanlışın da ötesinde gülünç bir saçmalıktır.

İnsanı mutlak hakikata ve kurtu­luşa çağıran İslâm dininin, düşün­mekten, bilgiden veya akıldan korkusu yoktur. Bilâkis onları doğru ve istikametli bir şekilde kullanmayı emretmektedir. Gerçekten de, taas­supların kırılmaya başlayarak akıl ve ilmin hükmettiği günümüzde, İslâmiyet göz kamaştırıcı bir hızla yayılmakta, Hıristiyan âlemi, dünya çapındaki ilim adamlarının birer birer müslüman olmasıyla sarsılmaktadır.

Hiçbir sistemli çalışma ve büyük teşkilâtlar olmaksızın meydana gelen bu uyanış, hayret vericidir. Oysa ki Hıristiyanlığın dünya çapında teşkilâtlanmış olan misyonerlik faaliyet­leri, artık hem kendi ülkelerinde, hem de arayış içinde olan Asya-Afrika ülke­lerinde bir netice alamamaktadır. İslâ­miyet ise, çok küçük ve cılız

 

faaliyetlerle, çok büyük ve mühim zaferlere ulaşmaktadır. Bu neticeler, düşünen kafaları şaşırtmakta ve İslâmi- yete karşı daha fazla bir âlâka ve merak doğurmaktadır. Bu gerçeğin en son ve mühim bir misâli, Fransa’nın Gler- mont şehrinde meydana gelmiştir.

Bu şehir, Fransa’nın en dindar şehir­lerinden biridir. Ayrıca, 1095 tarihinde İslâmiyeti boğmak üzere hazırlanan Haçlı Seferlerinin başlangıç yeridir. İşte sadece bu şehirde son birkaç gün içinde elli kişinin daha İslâmiyeti seç­mesi üzerine, bir cami açılmıştı.^ Bu cami, eski bir kilesedir ve İmamı Âşık Ali de, eski adı Bernard olan bir Fran- sızdır. Bu bahtiyar insan şimdi, kendi­siyle birlikte İslâmiyeti seçen Abdünnur ile beraber İslâmiyetin yayılması için çalışıyorlar.

Sadcce Fransa’da, İslâmiyeti seçen iki yüz bin kişiden verilmiş olan bu örnek bile, İslâmiyetin Avrupa’da geleceğin dini olduğunu göstermeye yeterlidir. Zira akıl için yol birdir. Aklını kullananlar için ise, yegâne imân, İslâm imânıdır. Meselele­rini akla ve ilme dayandırarak ispatla­yan İslâm, gönüllerdeki rakipsiz yerini almaya başlamıştır.

Kaptan Cousteau             Maurice Bucaille
Roqer Garaudy
Cat Stevoııs 11

Evet, herşey ihtiyarlarken, “Kur’an gençleşiyor!”

Bu muhteşem gençliğin ve güzelliğin yine sadece Fransa’da cezbettiği şöh­retli isimlere bakınız:

Denizaltı araştırmalarının emsalsiz mütehassısı Jacques Cousteau (Kaptan Kusto)…

İslâm dinini diğer dinlerde mukayese ederek müslüman olan ve “Kitab-ı Mukaddes Kur’an ve Bilim” adlı ese­riyle şöhrete ulaşan, müstesna ilim adamlarından Prof.Dr. Maurice Bucaille.

Eski Fransız Komünist partisi üyesi ve mütefekkir Roger Garaudy…

Bale sanatının ünlü ismi Moris Bej art.

Le Monde gazetesinin usta muhabir­lerinden Durand Sufland…

Islâm dünyası üzerine araştırmala­rıyla tanınan yazar Vinsen Montey… Ve yüzlerce aydın, sanatçı ve düşünürler…

Ancak, haberi veren gazetenin bir derdi var. Bu sevindirici derdi, okuyu­cularımıza naklederek yazımızı noktalayalım:

Müslüman olan bütün bu insanların ortak özelliği, kraldan fazla kralcı olma­ları, yâni İslâmiyeti, doğuştan müslü­man olan birçok insandan daha iyi yaşamalarıdır

.

Feza’da gördüklerim…

^Amerika’nın 3. feza adamı olan John Gleen anlatıyor:

Feza çalışmalarında vazife aldığım sıralarda bana verdikleri bir broşürde, fezanın büyüklüğünü anlatan iki parag­raf, dikkatimi çekmişti.

Bu paragraflarda anlatılanı anlamak için, önce bir ışık senesinin ne olduğunu bilmek gerekiyordu. Bilindiği gibi ışık, saniyede 300.000 kilometre yol katediyor, yâni bir saniyede dünya­nın etrafını yedi defa dolaşıyordu.

Şimdi bir ışık zerreciğinin, bir yıl boyunca düz olarak yol aldığını düşüne­lim. Bu yolun uzunluğu 9,5 milyon kilo­metrenin, milyon defa çarpımına eşit olacaktır.

Bu broşürün kâinatımızın boyutları hakkında söylediklerine bir göz atarsak, hayretimiz daha da artacaktır. Çünkü galaksimizin çapı, yaklaşık olarak 30.000 ışık yılıdır ve ‘ kendi yörüngesi etrafında 200 milyon ışık yılında dönmektedir.

Güneş sisteminin ne muazzam bir manevra meydanı olduğunu, bil­mem idrak edebiliyor musunuz?

Üstelik mesele, sadece yıldızlar ve gezegenler arasındaki mesafeden iba­ret değildir ve bu galaksinin dışında, milyonlarca galaksi daha vardır. Hepsi müthiş bir sür’atle birbirinden kaçıyor gibi dönüyorlar. Teleskopla dört yönü­müze bakıp kâinatın ölçüsünü vermek istersek, daha doğrusu görebildiğimiz kadarını tesbit etmeye kalkarsak, hududun en az iki milyar ışık yılı uzunluğunda olduğunu söyliyebiliriz.

Yarabbim, ne baş döndürücü bir büyüklük?

* Ve ne muhteşem bir saltanat.

Bütün bunların yanında,bir de en küçük eleman bilinen atomun yapısını ele alalım. Bu küçük zerrecikler,gü­neş sisteminin bir benzeri olan yapılarıyla, aynı kudretin eseri olduğunu gösteriyor ve tıpkı yıldız­lar gibi, bir çekirdeğin etrafında,
muntazam bir şemaya göre dönüp dururken, o kudrete göre büyük – küçük farkı olmadığını isbat ediyorlar.

Yâni bir yığın madde fezada yüzüp dururken, (ve hiç bir sebep yokken) birdenbire bu yörüngeleri çizmeye baş­lamış ve hiçbiri kusur kalmamak şar­tıyla bu mükemmel plâna kaza eseri uymuş olabilirler mi?

Buna inanmıyorum. Çünkü çok belirli bir plan karşısındayız. Feza ve kâinatın büyüklüğü ve akılalmaz intizamı, bana Allah’ın var oldu­ğunu gösteriyor. Bu bütünü elinde tutan ve onu belli bir plân içinde hareket ettiren büyük bir kudretin varlığını, hiçbir akıl sahibinin inkâr edebileceğini zannetmiyorum.

Yukarıda bahsettiğimiz hızlar ile, şimdi bizim projemiz-Mercury’nin hızını mukayese edelim.

Saatte 29.000 kilometre hızla füzeyi yörüngeye oturtabiyoruz. Bu, saniyede 8 kilometrelik bir hız’ı gösterir. Yerüstü hızlarını, yâni saatte 160 kilometrelik bir hızı düşünürsek, bu muazzam bir başarı. Fakat fezadaki yıldız deni­len o muhteşem füzelerin hızlarını ve hareketlerini, bizim yaptıkları­mızla mukayese edersek, ne kadar zavallı kalıyoruz?

Acaba bizler, füzelere uzaktan kumanda eden bir kuvvetin tesirle­rini, son derece net bir şekilde görüp kabul ederken, güneşi ve bütün yıldızları, o sonsuz boşlukta pervane gibi dolaştıran kudreti nasıf inkâr edebiliriz?

Bazen ufacık füzelere dahi hâkim olamazken, o akılalmaz hız ve büyüklükteki yüzmilyarlarca kütlenin, en ufak bir hatâ dahi yapıl­madan gezdirilmesine nasıl tesadüf diyeceğiz?

Ben şahsım adına, sadece şunları söylemekle yetineceğim:

Fezaya çıkıp o muhteşem manevra meydanını gördükten sonra, tesadüf kelimesini ağzıma almaktan utanıyorum.

İlim adamlarının hesaplarındaki in­celiğe hayran oluyoruz. Uzay araçları, kontrol merkezindeki uzmanların he­sap ettiği gibi tam zamanında aya inebi­liyor.

Fakat bizler, ayın da o noktaya

tam zamanında geldiğini neden dü­şünmüyoruz.


Apollo ll’in astro­notlarından Edwin Aldrin’in sözleri ise aynen şöyleydi: Göklerine senin ya­rattıklarına ve yerli yerine koyduğun ay ve yıldızlara bakar­ken şöyle sesleniyo­rum. Yüce Rabbim! İnsan nedir ki? kâi­natta bir nokta…

Fakat SEN ona ne kadar da önem veriyorsun.

İlk Uzay adamı olan Yuri Gagarin “Uza­ya çıktım, ancak bir yaratıcı göremedim” diyerek inkânnı açıkça ilân ediyor­du. Daha sonra ise hakettiği akibeti bulmuş ve bir uçak kazasında yanarak can vermişti.

 

 

 

 

 

 

 

 

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*