Ebû Eyyûb El-Ensârî’nin (r.a.)Kabrinin Bulunması
Sultan İkinci Mahmûd Han’ın kızı Âdile Sultan’ır Ebû Eyyûb El-Ensârî (r.a.) için yazdığı gazelin ilk beyti şöyledir:
Budur lütf u kerem-kâıî Ebû Eyyûb El-Ensârî Resûlullâh alemdârı Ebû Eyyûb El-Ensârî
bir levha:
Yetişmez mi bu şehrin halkına bu nimet-i Bârı Habîb-i Ekrem’in vârıEbâ Evvûb El-Ensârî
Hâlid b. Zeyd Hazretleri Kur’ân-ı Kerîm okurken Allah yolunda mücadele ile ilgili bir ayete gelince okumayı bırakmış, zırhını kuşanıp beline kılıcını takarak bu sefere kendisinin de gideceğini söylemiştir.
Benim ashabımdan Ebû Eyyûb Ensârî filan mevkide defnolundu. Diyâr-ı gurbette onu nişansız eyleme.’ dedi.
Mihmandâr-ı Resûl” ve “Alemdâr-ı Cenâb-ı Re- sûl-i Bârı” namlarıyla meşhur Ebû Eyyub el- Ensârî’nin (r.a.) asıl ismi Hâlid bin Zeyd’dir. Hz. Muaviye (r.a.) tarafından İstanbul’u fethetmek üzere, oğlu Yezid kumandasında bir ordu gönderileceği günlerde, Hâlid b. Zeyd Hazretleri Kur’ân-ı Kerîm okurken Allah yolunda mücadele ile ilgili bir ayete gelince okumayı bırakmış, zırhını kuşanıpbeline kılıcını takarak bu sefere kendisinin de gideceğini söylemiştir. Bu sırada 90 yaşlannda bulunmaktaydı. Hazret-i Hâlid, yakınlarının çok yaşlı olduğu için gitmemesi yönündeki ısrarlarına rağmen bu orduyla İstanbul önlerine kadar gelmiş ve burada şehid düşmüştür. Defnedildiği yer bilinmemekte idi. İstanbul’un fethinde kabrinin yeri tesbit edilmiştir. Bu tesbit meselesi kaynaklarda açıkça kaydedilmektedir.
Ancak bu tesbit, İstanbul’un fethinden evvel mi, yoksa fetihten sonra mı yapılmıştı? Bu hususta bir kesinlik yoktur. Fetihten evvel bu mübarek zatın kabrinin keşfedilip, İslâm ordularına büyük bir maneviyat kazandırdığı da kaydedilmektedir.
Fâtih Sultan Mehmed Han, İstanbul’un fethinde, hocası Akşem- seddîn’e şehirde bulunan Sahâbe-i Kiram kabirlerini tespit ettirmeye başladı ve ona Hâlid b. Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensâri Hazretleri’nin kabrini sordu. Akşemseddîn Hazretleri ise, biraz murakabeden sonra işaret ettiği mekânın kazılmasını istedi.
Fâtih Sultan Mehmed, tekrar sorduğunda, yine biraz murakabeden sonra aynı yeri işaret ederek kazılmasını istedi. Bu sefer, orası itina ile kazılmaya başlandı. Birkaç metre kadar kazılan yerden ilk önce mermere benzer bir taş çıktı. Taşın üzerinde kûfî yazıyla “Hâzâ Kabru Ebî Eyyûb” yazılı olduğu görülünce, burasının Hâlid b. Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensâri Hazretleri’nin kabri olduğu anlaşıldı. Böylece vefatından 776 yıl sonra kabri bulunmuş oldu. Kabrin ayak ucuna yakın bir yerden, tatlı bir su çıktığı ve buradan insanı kendinden geçirecek hoşlukta kokular yayıldığı tarih kitaplarında kaydedilmektedir.
Benim ashabımdan Ebû Eyyûb Ensârî filan mevkide defnolundu. Diyâr-ı gurbette onu nişansız eyleme.’ dedi.
Akşemseddin’e yanında bulunanlardan biri şöyle sordu:
“Hocam, kabrin keşfedilmesinde zahirî işaret var mıydı?”
O da: “Evet, vardı. Resûlullâh Efendimiz, Hazret-i Eyyûb’un def- nolunduğu gece bir ruhbana rüyasında göründü. Ol ruhbanın Müslüman olmasını murad eyledi ve: 1Benim ashabımdan Ebû Eyyûb Ensârî filan mevkide defnolundu. Diyâr-ı gurbette onu nişansız eyleme.1 dedi. Ol ruhban uyandı, kalbi iman nuruyla doldu. Şahadet getirdi ve iman lezzetini tattı. Heyecanından kale burçlarına çıktı. İşaret edilen yere baktı. Kabrin olduğu yerde nur gördü. Sabah olunca vardı, kabr-i şerifi buldu. Yüzünü sürdü ve üzerine bir işaret koyarak kapattı. İşte biz de bu işareti bulduk. Ve yine Eyyûb Sultan Hazretleri’nin kabr-i şeriflerinin bulunduğu yere bakınız. Civarda hayvanlar otlamaktadır, fakat kabrin bulunduğu yerde çok daha gür otlar bulunmasına rağmen oraya hiçbir hayvan ayak basmamakta ve burada otlamam aktadır. ” cevabını vermişti.
Kabrin, üzerine bir türbe, yanına cami ve medrese inşâ edildi. Cami 1458’de tamamlandı. Bu cami Fatih Sultan Mehmed Han’ın fetihten sonra İstanbul’da yapılmasını istediği ilk camidir. ؛؛١٤
Kaynaklar: Osman Gâzi’den Sultan Vahîdüddin Han’a Osmanlı Tarihi, Çamlıca Basım Yayın, c.l, İstanbul 2008, s. 549-553; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c.l, İstanbul 1971, s. 285-286; Ayvansa- râyî Hüseyin Efendi-Alî Sâtı’ Efendi-Süleyman Besim Efendi, Hadîkatü’l-Cevâmi’, Haz. A. Nezih Galitekin, İstanbul 2001, s.333-336.