wiki

EBÜ L-GARIB İSFEHÂNI

Çeşitli hâller ve kerâmetler sahibi velîlerden ve derin âlimlerden. Anadolu’ya gelen evliyânın ilklerindendir. Sıkıntılara ve belâlara sabrından dolayı kendisine “Hululî” nisbet edildi. Künyesi gibi kendisi de garîb olan bu mübârek zâtın ismi, doğum ve vefât tarihleri bilinmiyor. Yalnız îsfehan’ da doğduğu oraya nisbet edilmesinden ve Tarsus’ta vefât ettiği de duâsının kabûl olduğu bildirilmesinden anlaşılmaktadır. İlimde âlim, ahlâkta güzel, zâhid, cömert, âbid, şefkatli olan Ebü’l-Garîb Isfehânî hazretleri, Allahü teâlâmn dînini yaymak, O’nun kullarına, sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmm tebliğ ettiği güzel dînini duyurmak için ilim tahsil etti. Bu yolda ömrünü fedâ etti. Öğrenmiş olduğu ilmi öğretmek, üstâdlarından almış olduğu feyzi insanlara dağıtmak, dîn-i İslâmî onlara tebliğ etmek için, müslümanların Anadolu’da serhat şehri olan Tarsus’a gitmek istedi. Bu arzusunun tahakkuku içinde hep duâ ederdi. Çeşitli yerlere seyahatleri oldu. Şıraz’da bulundu. Şeyh Ebû Abdullah-ı Hafif onu çok severdi. Birgün Şiraz’da rahatsızlandı. Öyle ki, ölümünün yakın olduğunu hissetti. Dostları çevresine toplandılar. Onlara “Allah rızâsı için benim sizden bir ricâm var, lütfen kabûl ediniz” dedi. Başındakiler “Buyur, söyle elbette kabûl ederiz” dediler. “Eğer burada vefât edersem, beni kâfirlerin kabristanına defnedersiniz, benim sizden isteğim budur” dedi. Dostları hayret edip, “Bu ne biçim söz?” diye çıkıştılar. “Bilirsiniz ki, ben Allahü teâlâya her yalvarışımda; “Yâ Rabbî! Eğer senin yanında bir kıymetim varsa, benim canımı Tarsus’ ta al” diye duâ ediyorum. Ama ne yazık ki, şimdi burada ölüm döşeğindeyim. Anladım ki, O’nun yanında hiç kıymetim yokmuş” buyurdu. Çok geçmeden sıhhat alâmetleri göründü, bir müddet sonra da ayağa kalktı. Tarsus’a gitti. Orada talebeler yetiştirip, insanları irşâd etti. Gönülleri ferahlattı. Dokunun ilimdeki feyz ve bereketinin tohumlarını oraya serpti. Bir müddet sonra da arzusu gerçekleşti. Vefât edip, Mevlâsma kavuştu. Oraya defnedildi. Arkadaşlarından biri anlatır: Tarsus’ ta Ebü’l-Garîb hazretlerinin yanına gittim. Öyle bir hastalığı vardı ki, iki uyluğu şişmiş, dizinden ökçesine kadar olan kısmı yarılmış, kart ve irin akmaktaydı. Hâli çok acayipti. Gören acımaktan kendisini alamazdı. Bu hâlinle de ibâdetlerini terketmez, daha fazlasını yapacağım diye uğraşırdı. Dilinden “Lâ ilâhw illallah” ve “Estagfirullah” kelimelerini hiç eksik etmezdi. Halktan biri kendisini görüp, “Hâlin nasıl, iyi misin?” diye sordu. “Çektiğimi görüyorsun. Ama henüz “Bana (bu) dert (gelip) çattı. Sen m erham etlilerin en m erham etlisisin99 (Enbiyâ ” Ümmetimin âlimlerine saygılı olunuzi Onlar, yeryüzünün yıldızlarıdır Hadîs-i şerîî Islâm âlimkTİ Nnsikiopedısi 1 5 3 EBÜ’L-HASAM SELEM BİN HÜSEYİN EL-BÂRUSÎ sûresi, âyet-83) diye Rabbime yalvarmadım. Çünkü ben O’nun kuluyum ve ondan gelen h^rşeye râzıyım , sabrederim ” buyurdu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir