Kvlıyamn büyüklerinden. Adı Ahmed bin îsâ’dır. Bağdadlıdır. Muhammed bin Mensûr Tûkî’nin talebesidir. Zünnûn-i Mısri, Ebû Âbid Busrî, Sırri-yi Sekâtî, Bişr-i Hafi gibi âlimler ile sohbet etmiştir. Dört kitap yazmış, 227 (m. 841) senesinde Bağdad’da vefât etmiştir. Ebû Sa’îd-i Harrâz vera’ ve riyâzette gâyet ileri idi. Hakîkat deryası bir zât idi. Onun kadar hakikatten bahseden olmadığı için ona “Tasavvufun lisânı” denilmiştir. Kendine has kerâmetleri ve hakikatleri söyleyen veciz sözleri vardır, ilk defa fenâ ve bekâdan o bahsetmişti. Birgün onun, ayakkabı diktiğini ve tekrar söktüğünü gördüler. Niçin böyle yapıyorsun dediklerinde, “Nefsimi meşgûl ediyo-. rum,tâ ki,o beni meşgûl etmesin” buyurdu. Ebû Sa’îd-i Harrâz (r.a.) birgün “Bir kim se bir kim seye iyilik yaparsa, m uhakkak surette o kim se kendisine iyilik eden kim seyi sever” meâlindeki hadîs-i şerifi okudu ve buyurdu ki: “İnsanlara ne kadar şaşılsa yeridir. Kendisine az bir iyilikte bulunanı sever de, kendisini, bütün iyilik ve ihsânlann hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya yöneltmez. Nasıl olur da kalbini tamamen O’na bağlamaz. Bir kimse başkasına bir iyilik yapınca, ona teşekkür etmeli ve o kimseye iyilik yapmak istidâdını ve gücünü veren ya’nî iyiliğin hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya da şükretm elidir.” Kendisi şöyle anlatır: “Birgün çölde gidiyordum. Azığım hiç yoktu. Çok acıktım. Uzaktan bir kervanın gelmekte olduğunu görünce, şu n la rd a n yiyecek isteyeyim diye düşündüm. Sonra da kendi kendime “Bak, sen Allahü teâlâdan başkasına güveniyorsun ve onlarla seviniyorsun. Ben bu kervana katılmam. Ne zaman beni kervana alırlarsa, o zaman katılırım” dedim. Onlara görünmemek için kendimi belime kadar toprağa gömdüm. Gece yarısı bir ses “Ey kervandakiler, Allah dostu bir zât şurada kendini kumlara gömmüştür” dedi. Sonra adamlar gelip beni alıp götürdüler.” Şöyle rivâyet edildi: Ebû Sa’îd-i Harrâz’ m ba’zı işlerini gören ve ona hizmet eden bir fakir vardı. Ebû Sa’îd ona ihlâs ile amel etmesi için, ihlâstan bahsetmişti. Fakir kendisini yoklamış, görmüş ki Ebû Sa’îd’e yaptığı hizmette ihlâs yok. Hemen Ebû Sa’ îd’in hizmetini terk etmiş. Bunun üzerine Ebû Sâ’îd, işlerinde biraz zorlukla karşılaş ûııştı. Fakire “Neden gelm iyorsun” deyince O da “Yaptığım işte ihlâs bulamadım” dedi. Ebû Sa’îd’de “Sen ameline devam et ve ihlâsı elde etmeğe çalış. Çünkü ben sana ameli terk et demedim, ihlâsı ara dedim” buyurdu. EBO SÂ’ÎD-I h a r r â z İslâm âlimleri Ansiklopedisi 1 9 9 E B Û s ü l e v m â m c ü r c â n î 14. asırda Kahire’de yapılmış Sultân 1 kdülganî ell errf Medresesi ‘nin kapısından detay. Yine kendisi anlatır: “Gençliğimde bir adam bana kötülük yapmak için uğraşıyor, ısrarla beni sıkıştırıyordu. Ondan hep kaçıyordum. Birgün çölde giderken gördüm ki, o adam beni tâkip ediyordu. İçimden “Allahım, onun şerrinden beni koru” diye duâ ettim. Yakınımdaki kuyunun içine kendimi attım. Allahü teâlâ o kuyunun içinde beni korudu. Kuyuda “Yâ Rabbi! Kudretinle beni bu kuyudan çıkar ve o şahsın şerrinden koru” dedim. Allahü teâlâ beni kuyudan çıkardı O adamın yanma koydu. Sonra o adam benden Özür diledi ve beni hizmetinde bulunmam için kabûl et dedi Onun samimî olarak bu teklifi yaptığını gördüm. O zât ölünceye kadar dâima benimle berâber oldu.” Birgün Ebû Sa’îd-i Harrâz, kendinden önce vefât eden oğlunu rü’yâsmda gördü. Ona “Yavrucuğum! Allahü teâlâ sana nasıl muamele y aptı?” dedi. Oğlu “Beni Cennetine koyarak ağırladı.” dedi. “Yavrucuğum! Bana nasihat et” dedi. Bunun üzerine oğlu: “Babacağım! Allahü teâlâya karşı kötü kalblı olarak davranma. Allahü teâlâ ile arana, bir gömlek bile koyma!” dedi. Ebû Sa’îd, bundan sonra yaşadığı süre içinde üzerindeki gömlekten başka gömlek giymedi. Yine kendisi şöyle anlatır: “Birgün deniz kenarında bir genç gördüm. Omuzunda demir divit asılı idi. Fakat elbisesi sâlihlerin giydiği elbisedendi. Kendi kendime zâlimler âletini üzerinde bulunduruyor dedim. Ona yaklaşıp selâm verdim ve şöyle sordum: “Ey Genç! Allahü teâlâya nasıl ulaşılır?” O genç de bana “Allaha giden yol ikidir. Binsi âlimlerin yolu, diğeri halkın yolu. Senin âlimlerin yolundan hiç haberin yok. Çünkü kendi muameleni Allahü teâlâya ermek için sebeb olarak görüyorsun ve sen diviti zulüm âleti sanırsın. Allahü teâlâ “E y îmân edenler! Zannın bir çoğundan sakının!” buyurmaktadır ” dedi. Cüneyd-i Bağdâdî (r.a.; şöyle demiştir: “Eğer Allahü teâlâ bizden Ebû Sa’îd-i Harrâz’m yaptığının hakikatini taleb etse, muhakkak ki hepimiz helâk olurduk.” Başka bir âlim ise Ebû Sa’îd-i Harrâz ömrü boyunca ayakkabı dikiciliği yaptı. Aslâ iki dikiş arasında Allahü teâlâyı unutmadı” dedi Kendisi bir rü’yasmı şöyle anlatır: “Bir gece rü’yâmda iki melek gökten indi ve bana “Sıdk” nedir diye sordular Onlara “Ahde vefadır” dedim. Doğru söyledin dediler ve geri gittiler ” Buyurdu kı: “Hakîkî yakınlık, kalbin herşeyden temizlenmesi ve Allah ile huzurda olmasıdır ” ‘Nefs durgun suya benzer. Dıştan bakılınca pak, ama biraz hareket edince, dibinde saklı hastalık mikropları ortaya çıkar.” “Tevhidin başlangıcı, gönlüyle her şeyden uzak olan kişinin, bütün varlığıyla Allahü teâlâya dönmesidir ” “îlim seni amele götürür, yakîn ise sem taşır.” “Yüksek ahlâk sâhıbinm himmeti, yalnız Allahü teâlâya olur ” “Tevekkül, kalbın Allahü teâlâya güvenmesidir ” “Tasavvuf, kendi benliğinden arınıp, İlâhî nurlarla dolmak, zikirden hâsıl olan zevkin tadına varmaktır ” Ebû Sa’îd-ı Harrâz’ın yazdığı eserlerden en meşhûru Kitâb-üs-sır’dır
EBÛ SA’ÎD-I KARRÂZ,
24
Nis