wiki

Ebu Ubeyd

b l-b o lAs OrI (a h h b d ©i&s v a k v ü Büyük bir târihçi. ismi, Ahmed bin Yahyâ bin Câbir bin Dâvûd, künyesi, Ebû Ca’fer, Ebû Bekir ve Ebû Haşan gibi değişik şekillerde bildirilmiştir. Nisbeti, Belâzûrî’dir. Bu nisbetle, meşhûrdur. Doğum târihi bilinmemektedir. 279 (m. 892) târihinde vefât etti, ikinci asrın sonlarında Bağdad’da doğduğu kabûl edilir. Üçüncü asırda yetişmiştir. Fars asıllı olduğu söylenir. Bu asır, Abbâsîlerin en parlak zamanıdır. Bağdad, çeşitli gelirlerle çok zenginleşti. Vâkıdî, Medâinî, Ibn-i Sa’d, Kâsım bin Sellâm ve Ibn-i Kelbî gibi zâtlar, rivâyetleri, târihî haberleri ve çeşitli mevzularla alâkalı bilgileri kaleme aldılar. Bütün bunlar, Belâzûrî’nin ilmi şahsiyetinin teşekkülünde çok te’sırli oldu. Belâzûrl, Bağdad’dakı âlimlerin derslerine devam etti. Onlardan, hadîs-i şerîf, siyer ve çeşitli ilim dallarında çok faydalandı. En çok ders aldığı âlimler: Hüseyin bin Ali el-Esved, Kâsım bm Sellâm, Ah bin Muhammed el-Medâinî, Vâkıdî’nin kâtibi olan Muhammed bin Sa’d’dır. Kaynaklar, onun Farsça da bildiğini yazmaktadır Belâzûrî, Irak âlimlerinden kâfi derecede faydalandıktan sonra, Şam’a gitti. Bu sırada Şam’ın büyük âlimlerinden olan, Hişâm bin Ammâr, Ebû Hafs Dımeşkî’nin derslerini dinledi. Sonra, Şam çevresinde, âlimlerin bulunduğu yerleri ziyâret etti. Bu sebeble, Hums, Antakya, Rum sınırları, Cezire ve Rakka’yı dolaştı. Böylece fielâzûrî, Irak ve Şam gibi önemli iki ilim merkezinin özellikle târih hakkındaki bilgilerini kendisinde toplamış oldu. Belâzûrî’nin yaptığı bu ilim yolculuğu, meşhûr Futûh-ul-Buldan isimli eserine, asrına göre yeni olan bilgileri kazandırdı. Şam, Hums, Menbec, Rum hududu ve Antakyalîlardan, oraların fethi ve târihi ile alâkalı çok ma’lûmat (bilgiler) topladı. Bunları kitabına yazdı. Belâzûrî’nin hocalarının, yaptığı ilmi yolculuklarının, halifelerin saraylarına gidip gelmesinin v e , edindiği kültürün, târih ve rivâyetler hususunda eser vermesinde te’siri büyük oldu. O, tbn-i Sa’d vasıtasiyle, Vâkıdî’nin fetihlerle alâkalı bütün rivâyetlerini elde etti. Medâinî’nin bizzat kendisinden fetihler ve o memleketlere dâir yazdığı pek çok kitabındaki rivâyetleri aldı. îbn-i Kelbî’nin torunu vasıtasiyle, dedesinin, neseplere (soylara) dâir yaptığı rivâyetleri, Kâsım bin Sellâm’dan uşr ve haraç ile alâkalı, mevzûları öğrendi. Bütün bunların sonunda memleketler hakkında geniş bir bilgiye sahip bir târihçi, neseb âlimi, geçmiş hadiseleri rivâyet eden (nakleden) bir râvî durumuna geldi. Onun şâirliği de vardı. Farsçayı da öğrenen Belâzûrî’nin Farsçayı öğrenmesindeki sebeblerden bir tânesi, bu dildeki eserleri, Arapçaya nakletmek istemesidir. Belâzûrî’ nin Farsçadan terceme ettiği kitap, Ahd-i erdeşîr’dir. Bunu şiirle terceme etmiştir. Belâzûrî’nin böyle derin bir kültüre sâhip oluşu, devletin ileri gelenlerinin iltifât ve hürmet etmesine vesile oldu. Birçok kimse onun bu bilgilerinden istifâde etmek için uğraştı. Belâzûrî’nin talebeleri çok idi. Onun talebelerinden iki tânesi büyük âlim Vekî el-Cerrâh ve Ca’fer bin Kudame’dir. Dehaveyh; “Fihrist sâhibi Muhammed bin îshâk en-Nedîm, Belâzûrî’nin talebesidir” der. Burada bir hatâ vardır. Çünkü, Fihrist sâhibi Belâzûrî’ye yetişmemiştir. Ancak buradaki yanlışlık şuradan doğuyor: Belâzûrî’den ders alan Yahyâ bin Demim’ dir. Yahyâ kelimesi hatâ olarak Muhammed olarak yazılmıştır. Yahyâ bin Nedim ise, halifelerin yakınlarından olan bir âiledendir. Belâzûrî’nin kitapları çoktur. Ancak, iki tânesi pek meşhûrdur. 1. Futûh-ul-Buldân: Peygamber efendimizin gazâlarmdan, Suriye, Cezire, Magrip, Irak ve îran’m fetihlerinden bahsetmektedir. Yeri geldikçe, hâdiselerin geçtiği yerlerin, ilmi, kültür ve diğer içtimâi ahvâlinden, Bizans b l-b e l â z Or! ile olan teşrifat mücâdelesine vergi mes’ elelerine ve Arapça’nın tarihçesine dâir kıymetli bilgiler vardır. Eser yazıldığı asra kadar olan devrede, müslümanlarm yaptığı fetihler için iyi bir kaynaktır. 2. Kitâb-ül-Ensâb ve’l-Ahbâr Zehebî, tercih edilen, bu kitabın Ensâb-ul-Eşrâf olduğunu söyler. Belâzûrî bu kitabına, Peygamber efendimizin (s.a.v.) ve Eshâb-ı kirâm efendilerimizin mübârek hayatiariyle başlamıştır. Sonra Abbâsîler ve Emevîleri anlatır. Sonra, bunların dışında kalan Kureyşlilerden, Mudır kabilesinin kollarından bahseder. Son kısmı, sadece Kay kabilesinin Sakîf kolunu anlatır. Haccâc’m hayatını çok tafsilatlı anlatmıştır. Belâzûrî’nin Ensâb-ül-Eşraf kitabında Ziyâd bin Ebî Süfyân vefâtma yakın şu hususları tavsiye etmişti: 1. Allahü teâlâdan başka ilâh olmayıp, tek ibâdete lâyık sadece Allahü teâlâ olduğuna, O’riun ortağı olmadığına, Rabbını hakkıyla tanıyıp, günahından korkan kimsenin şehâdetiyle, şehâdet etmek (inanmak). 2. Muhammedin (a.s.), Allahü teâlânın kulu ve Resûlü (Peygamberi) olduğuna, Allahü teâlânın onu hidâyet rehberi olarak gönderdiğine. 3. Mü’minlerin emîrinin ve müslümanlann, Allahü teâlâdan nasıl korkulması > gerekiyorsa, öylece korkmalarını. 4. Müslüman olarak ölmeye çalışmalarını. 5. Büyük küçük bütün işlerini bizzat kendilerinin tâkip etmesini. Ziyâd bin Ebî Süfyân sonra £öyle İslâm âlimleri Ansiklopedisi 1 6 7 G S E B © İM E3Ö S A İran’da 13. asırda yapılmış horoz başlı serâmik ibrik. devam eder: Allahü teâlâ insanlara akıl ni’ metini vermiştir. Bu yüzden günah işlerlerse ‘Allahü teâlâ onları cezâlandırır Çünkü akıllarını kullanarak bu günahı yapıyorlar. Eğer, ibâdet ve tâat yaparlarsa, Allahü teâlâ onlara mükâfat verir. Allahü teâlânın iyi kullarına ni’metlerı vardır. Kötüleri ise hesâba çekecektir. Allahü teâlânın nimetlerine kavuşmuş olan kimse, dünyâya dalıp, âhıretini unutmaz. Dünyâ hayatı birgün yok olacaktır. Onun devam etmesine çâre yoktur. Sizin, sakınmanız ve uzak durmanız gereken şeylerden uzak durmanızı, insanların sonra yaparım, diye gecikdirip, tekrar ellerine geçiremedikleri tövbeye sarılm anızı tavsiye ederim. Çünkü, günahlara tövbe etmemenin sonu, nedâmet ve pişmanlıktır.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir