wiki

EBU ZER ĞİFFARİ

EBU ZER ĞİFFARİekran-alintisi

Demirkapı Mescidi ile Ahmed Paşa Camii de bu semttedir. Demirkapı Mescidi’ni Dâye Hatun yaptırmıştır. Fatih Sultan Mehmed’in süt annesi, Ahmed Bey’in kızı Hond Hatun’dur. Mahmutpaşa yakınında, Tarakçılar’da da bir camii vardır. Fakat bu cami H. 1310 depreminde tamamen yıkılmıştır. Günümüzde mihrap ve minare duvarının bir kısmından başka bir şeyi kalmamıştır. Camiye beş altı basamak merdivenle çıkılır. Dâye Hatun’un, mescidinin civarındaki özel türbesinde defnedildiği Hadîkatü’l-Cevâ- mi”de yazıyor. Türbesinin kemerinde bulunan kitabenin Türkçe’si şöyledir: “891 Saferi’nin dokuzuncu günü vefat etmiştir.” Edirne’de de bir camisi varmış. Dâye Hatun Mescidi, Yalıköşkü’ne doğru yolu. Rumeli demiryolu Sirkeci’ye kadar uzatıldığı zaman, büyük hayırlı eserlerimiz gibi, üvey ananın koruması altında ve vesayetinde olan bu mescit de yol hâline gelmiş ve unutulmuşluk çukuruna gömülmüştür. Ahmed Paşa Camii’ne gelince, burasını bostancıbaşılıktan üç tuğ ile emekli olan, daha sonra Kanije Kalesi’nde vefat eden Ahmed Paşa yaptırmıştır. Beykoz’da okulu vardır. Ahmed Paşa Mescidi ve Medresesi, Küçük Ağa Hamamı Sokağı’nın köşesindeki Abbas Ağa Çeşme- si’nin karşısındaki sokak içerisindedir. Günümüzde tarafından, asker ailelerine erzak dağıtımı için ambara çevrilmiştir. Ağa Hamamı’nın karşısında daha önceki gümrük özel kalem müdürü merhum Şevket Bey’in babası, Ticaret Meclisi üyelerinden Ahmed Enverî Efendi’nin de konağının arsası ve içindeki hamamın enkazı hâlâ duruyor. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa^21 Mescidi de Sirkeci yakınında, Hüdavendigâr – Salkımsöğüt Cadde- si’nin Sirkeci İstasyonu yönünde çıkmaz sokak içerisinde Bahr-ı Sefîd Oteli bitişiğindedir- Camii’nin yontma taşlı üç duvarı ve üst tarafı tuğladan yapılmış minaresi kalmış, kuş yuvaları duruyor. Rumeli’den gelen tren vagonlarının Sirkeci’de durduğu yerden harabesi görünmektedir. Hatta, Beykoz’daki Pazar kayığı bunların vakfındandır. Adı geçen camiin idaresi bazı şartlarla imama bağlanmıştır, mahallesi yoktur (Hadîkatü’l-Cevâmi). Bu semtte, Küçük Ağa Hamamı’na giden yolun köşesinde Darüssaade Ağası* Abbas Ağa’nın bir çeşmesi vardı, bitişiğinde bir sebili ve çeşmenin yukarısında bir de okulu bulunmaktaydı. Günümüzde harap olmuş, izi kalmamıştır. Bursa’daki Elvan Çelebi hakkında bazı bilgiler: Bursa’da da bir Elvan Bey vardır. Yörede Avlan Bey diye meşhur olup, mezarı Muradiye semtindedir. Kitabesinde tarih yoktur. Bu zat Çelebi Sultan Mehmed Han’ın çâşnîgîridir,** o asırda vefat etti (Sicill-i Osmanî, s. 492). Elvan Bey’in babası Germiyan emirlerinden Paşacık Ağa’dır. Yıldırım Bayezid Han, Germiyan Be- yi’nin kızıyla evlendiği sırada, bu Paşacık Ağa’yı görüp beğenmiş ve kendisine çâşnîgîrbaşı olarak tayin etmiştir, çâşnîgîrlik bu ailede bir müddet kalmıştır. Paşacık, Yıldırım Bayezid Han’ın emirlerindendir, Ankara Savaşı’nda ölmüştür. Bu zatın, Niğbolu Kalesi Muhafızı Doğan Bey’in kardeşi olduğu rivayet ediliyor. Okuyucuların hatırlayacağı gibi, Sultan Yıldırım Bayezid Han, gurur kaynağı olan ordusuyla Tu- na’yı geçip, Niğbolu’ya gelerek (H. 898) kaleyi kuşattığı zaman, kale muhafızlığında Doğan Bey (Doğan Ağa) adında gayet cesur güçlü bir kumandanımız bulunuyordu.

Fütuhat devrimizde gözlerimizi nurlandıran bir olayın kahramanı olan Doğan Bey, Bursa’da Şehre- küstü Mahallesi’nin karşısında ve aşağı taraflarında, mahalleler arasında defnedilmiştir. Bursa halkınca Dolam Bey olarak bilinir. Mezarı bir evin avlusunun ortasındadır. Fakat ne sandukası var ne de kitabesi! Yalnız sinesinden büyük bir servi ağacı yükselmiştir. Dikdörtgen bir şekilde setli bir duvarı olan mezarı acınacak bir hâldedir. Kahramanlık menkıbelerine hiç uygun olmayan bir perişanlık içindedir. Niğ- bolu Kalesi’nin, o zamanki stratejik önemi ve özellikle Rumeli’de askerî harekâtımız için büyük faydalar sağladığı dikkate alınırsa, kahramanın böyle bir yere asla lâyık olmadığı anlaşılır. Âlemin silâhlı kuvvetlerine karşı Osmanlılığı ve daha doğrusu İslâmın namusunu aylarca müdafaa eden bir kahramanı böyle mi görmeliyiz?…
Muhterem arkadaşım, merhum Süleyman Paşa-zade Sami Bey’in, rahmete vesile olmak üzere, şu beytini hatırlatıyorum:
E’âzımıyla yaşarsa eğerçi bir millet Yaşar e’âzımı da sînesinde pür-hürmet
Muhterem mücahidin gömüldüğü yer, vaktiyle, adı geçenin yaptırdığı imaret yeridir. Zamanla imaretin izi kalmamış, yeri başkasına satılmış… Doğan Bey’in hatırasının devamı, şimdi hane sahibinin millî onuruna ve insaniyetine kalmıştır. Çünkü ne ilgili ve görevli olan memurlar arıyor ne de bütün ümitlerimizi kendilerine bağladığımız mekteplilerimiz soruşturuyor. Vatanseverlik, tarihine bağlılık bu mudur? Hane sahibesi, inançlı, haysiyetli bir Müslüman olduğu için, Doğan Bey’in kabri başında mübarek gecelerde kandil yakıyor ve onun maneviyatından yardım diliyor. Bu inancı yabana atmayalım; özellikle Anadolu’da görünüşte bir baba, bir dede, bir sultan diye halk arasında bilinen ve gerçekte de çoğu fetih ve güçlü dönemlerimizde kahramanlıkları görülen emirlerimizin sonsuza kadar yatacakları kabirler, böyle bir kandil sayesinde şimdiye kadar muhafaza edilmiş ve halkın nazarında kabirleri daima saygı ve hürmet görmüştür.422 Doğan Bey’in Sinan Bey adında bir kardeşi olduğu rivayet edilir. O da, civarda Kiremitçi Mahalle- si’nde hayır eseri olan mescidinin avlusunda gömülüdür. Mezarının etrafı düzgün parmaklıklarla çevrilmiştir. Doğan, Sinan ve Elvan Beyler hakkında Bursa Vakıflar Müdürü Niyazi Beyefendi’nin araştırmasını aşağıya alıyorum.. Kendisine gönderdiğim yazıya cevaben gönderdiği mektupta şunları söyler:
“… halk arasında Tolam yahut Dolam Bey adıyla hatırlanan Doğan Bey’in elde edilen H. 1237 tarihli muhasebe kaydında ismi Doğan, berat kayıtlarında ise Doğan Bey olarak yazılıdır. Evkâfı bir miktar paradan ibarettir. Vakfiyesi burada kayıtlı değildir. İmamlık ve müezzinlik yönü beratla sahiplerinin sorumluluğunda olmasına göre, eski kayıtlarca vakfiye kaydının bulunması muhtemeldir.

Kiremitçi Sinan Mahallesi’nde medfun Sinan Bey’in, Doğan Bey’in kardeşi olduğuna dair kayıt yoktur. Sinan Bey’in H. 942 yılı Muharrem ayı başı, H. 943 yılı Muharremi, 10 Rebiülahir 946, H. 943 yılı Rebiülahir ayı sonu ve 5 Zilhicce 996 tarihli beş kıta vakfiyesi vardır. Bunlardan 5 Zilhicce 996 tarihli vakfiyesinde “karındaşıma İbrahim Çelebi ruhu ve sair karındaş ervâhı için günde bir kere Sûre-i Yasin tilavet eyleye” diye bir kayıt görülüyor. Doğan Bey’den hiç bahsedilmiyor. Vakfiyelerinin tarihlerine bakarak, Doğan Bey’in, Sinan Bey’in kardeşi olmadığı anlaşılıyor. Sinan Bey’in iki kiralı bazı vakıf mülkleri ve halk tarafından vakfedilmiş bir miktar nakdi vardır. Mezar taşında tarih yoktur. Yalnız ‘merhum Sinan Bey’in ruhuna fatiha’ denmiştir. Elvan Bey’e gelince, bunun da Doğan Bey’in kardeşi olduğu hakkında bir kayıt ve vakfiye ele geçmemiştir. Camiindeki cihetlerin uyumuna bakılırsa, vakfiyesinin eski kayıtlarda yer alması umulur. Ev- kâfı, halk tarafından vakfedilen biraz nakitten ibarettir. Sultan İkinci Murad’ın ‘bahçe-i latîfim’ dediği bahçe, adı geçenin 22 Şevval 833 tarihli vakfiyesinde yazılıdır. Bu vesileyle teyit ettim…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir