EĞİTİM; Alm. Ausbildung, Erziehung (f), Fr.
Educatiorı, enseignnement (m), İng. Training,
Education. Genel mânâda bir insanın kâbiliyet ve
davranışlarını geliştirmek, toplumun iyi değerlerini
benimsetmek için yapılan işler, uygulanan
yollar. Millî olarak; bir milletin genç nesillerini, o
milletin maddî ve mânevî değerlerinin gösterdiği
hedefler içinde “ideal insan tipi”ne uygun düşecek
vasıfta fertler olarak yönlendirme ve yetiştirme.
Meslekî olarak; bir insana bir mesleğin icap ettirdiği
hususiyetleri kazandırmak. Askerî olarak; asker
olanların harb etme sanâtıyla ilgili hususları öğrenmesi
ve uygulama kâbiliyetini kazanması.
Eğitimin konusu insandır. Eğitimden maksat,
bir insana yalnızca birçok bilgi ezberletmek ve bir
takım olayları öğretmek değildir. Eğitim görmüş insan;
bu bilgiler kadar, bu bilgilerden süzülen esasları
(ilke veya prensipleri) hazmetmiş, gerektiğinde
hayatının her safhasında uygulayabilen insan
olarak târif edilir. Hayvanların doğuştan getirdikleri
refleks ve içgüdü özellikleri, yaşları ilerledikçe
olduğu gibi kalır. İnsanlardaki doğuştan gelen
özellikler ise eğitim ve öğretim ile gittikçe iyi bir
şekilde gelişen ve olgunlaşan bir şekle sokulabilir.
İnsanlardaki davranış değişikliği hayatı boyunca
sürer. İnsan eğitimsiz yaşayamaz. Emme, solunum,
tutma gibi birkaç tepkisinin dışında insan
hemen her davranışı öğrenmek zorundadır. İnsan,
davranışlarının çoğunu başkalarının etkisiyle öğrendiğinde
başkalarınca eğitiliyor demektir. Davranışların
öğrenilmesi ömür boyu sürer. Böylece
insan, hayâtı boyunca kendini eğitimin bitmek
bilmeyen süresi içinde bulur.
Eğitim görmüş bir insanla, görmemiş bir insan
arasında çeşitli farklar vardır. Bunlar arasında eğitim
görmüş olanın bilgisinin çokluğu ve sistemli
oluşu, güç ve karmaşık işleri başarabilmesi sâde ve
kolay işlerde mahâretinin artması, daha yüksek
ülkülere sâhip olması, hislerine hakim olabilmesi,daha iyi, doğru ve güzel maksadlar gütmesi sayılabilir.
Nazarî olan bu değerlendirmenin gerçekleşme
nisbeti ve şansı memleketlere, eğitim sistemlerine,
inançlara ve başka faktörlere göre büyük
farklılıklar gösterir.
Eğitimle kazanılan bâzı esaslar ve davranışlar
dedeme veya kendi kendini eğitme yoluyla elde
edilebilirse de, daha önce yaşamış olanların çeşitli
follarla öğrenip biriktirmiş oldukları bilgileri ve
tecrübeleri bir eğitici ve öğreticiden öğrenmek en
doğru ve verimli bir usûldür. İnsanın kendi âilesinden
ve içitıde yaşadığı toplumdan aldığı davranışlar,
alışkanlıklar, değer hükümleri, gelenek ve göreneklerin
öğrenilme tarzına “yaygın eğitim” denir.
Burada belli bir kişinin ve müessesenin insan üzerinde
sistemli bir etkisi veya rehberliği yoktur. Bütün
iptidâî toplumlarda ve okuldan mahrum olan
yerlerde insanlar böyle yetişir. Okullar ve çeşitli
kurumlarla verilen eğitime de “örgün eğitim” adı veriliyor.
Bu çeşit eğitime eskiden “müteazzî eğitim”
denirdi. Bu eğitim şekli eski çağlarda çocukların
topluma ve toplumun içinde bulunduğu şartlara
uyabilmesi için ayrıca bir eğitim görmelerine ihtiyaç
duyulan toplumlarda başlamış, asırlar boyunca
çeşitli merhalelerden geçerek zamanımızdaki şekil
ve seviyeye ulaşmıştır. Eğitim bir bakıma medeniyetin
bir sonucu olup onunla paralellik gösterir.
Târih boyunca her toplumda eğitimin dayandığı
temel inançlar, eğitimden beklenen esas amaçla
farklılık göstermiştir. Aşiret hâlinde yaşayan
topluluklar, aşiretin ihtiyaçları vâsıtasıyla gençlere
aşiretin örf, âdet, inançlarını öğretirler ve bu topluluğun
erkeklerinin günlük hayat ve harpte kâbiliyetlerini
ispat etmelerini temine çalışırlardı.
Eğitim târihi Âdem aleyhisselâma kadar uzanır.
İslâm dîninin mukaddes kitabı Kur’ân-ı kerîmin
birçok âyetinde hazret-i Âdem ve diğer peygamberlere
(aleyhimüs selâm) Allahü teâlâ tarafından
doğrudan doğruya veya melekler vasıtasıyla
maddî, mânevî, meslekî ilimlerin öğretildiği
ve dünyâda bunlara uygun davranışlarda bulunarak
yaşamaları istenmiştir:
Allahü teâlâ Âdem’e (aleyhisselâm) bütün
isimleri öğretti… (Bakara sûresi: 31)
İnsana bilmediği şeyleri öğretti… (Alak sûresi:
5)
Bir de Dâvûd’a, sizi harbin şiddetinden korumak
için zırh-elbise sanatını öğrettik… (Enbiya
sûresi: 80)
Ayrıca târihî vesikalardan öğrenilebildiği kadarıyla
Asya’nın ve Mısır’ın ilk kurulan okulları
tapmaklara bağlı olarak faaliyet gösteriyorlardı.
Muhtemelen bu okullarda o toplumun inancı, yazı,
pratik aritmetik ve edebiyat öğretirlerdi. Sanat, bir
ustaya çıraklık yapılarak ustadan ve askerî bilgiler
bu sahada ihtisas sâhibi kişilerden öğrenilirdi.Eski Yunan şehirlerinden İsparta’da erkek çocuklar
yedi yaşından sonra genel kışlalara alınır,
özel bir statü içinde koşma, atlama, disk ve mızrak
atma, güreş ve ferdi döğüş eğitimleri yaptırılarak
birer savaşçı olarak yetiştirilirken, Atina’da bilhassa
paralı özel okullar; mârifetiyle dans etmek,
müzik âleti çalabilmek, şarkı söylemek, edebiyat,
hesap, târih ve din konularında eğitilirlerdi. Roma’da
ise, hitâbet, hukuk, edebiyat ve târih konuları
eğitimde ağırlık kazanmıştı. M.S. 3. asırda
Hıristiyanlık Roma’nın resmî dîni olunca bütün
okullar bozulmuş olan bu dînin emirlerine göre
ayarlanmış, manastır ve büyük kiliselerde açılan
okullarda gramer, hitâbet, mantık, aritmetik, geometri,
astronomi ve musikî dallarında eğitim verilmeye
çalışılmış, bu arada eski Yunan kültürüne
âit hemen herşey unutulup gitmiştir. Ancak İncil’in
papazlar eliyle bozulmuş olması ve kilisenin
tutturduğu bağnaz yolda inat ve ısrarı bu okulları
bir önceki asra göre geriye götürmüş, Hıristiyanlık
âlemini hem inanç, hem de fen bilgileri sahasında
cehâlet karanlıklarının içine itmiştir. Haçlı seferleri
ve Endülüs’te kurulan İslâm üniversiteleri
zamanla Hıristiyanların içinde bulunduğu İlmî cehâlet
ve karanlığı fark etmelerine sebep olmuştur.
Böylece Hıristiyan dünyâsında her sahada Müslümanlardan
ve İslâm bilginlerinin kitaplarından
öğrendikleri bilgiler ile gittikçe kiliseden kopan ve
kendi müesseselerini kuran bir İlmî hayat başlamış,
uzun ve zaman zaman kanlı mücadelelerden sonra
kilisenin tazyik ve tasarrufu eğitim müesseselerinin
üzerinden uzaklaştırılarak bu günkü durumlara
gelinmiştir.
İslâm dîninde eğitimin dayandığı temel, İslâmiyetin
haber verdiği îmân, îtikat ve amel bilgilerinin
öğrenilmesi olmakla birlikte, eğitimden
beklenen nihâî maksat da insanların yalnız Allahü
teâlâya “kulluk” yapmalarının sağlanmasıdır. Bu
eğitim anlayışının içinde din bilgileri, fen bilgileri
ile diğer meslekî ve sanat bilgileri müştereken
vardır. Bunlar, birbirinden ayrı ve başlıbaşına değil,
bir bütün hâlinde mütâlaa edilmiştir. Bu bilgiler
birbirini tekzip etmeyen, birbiriyle uyum (tenâsüp)
sağlayan bir berâberlik ve bütünlüğün kurulmasına
yol açmıştır. Çünkü bu eğitimde hedef, insanın
maddî ve mânevî bütün varlığıyla terbiye edilerek
olgunlaştınlmasıdır. Bu ise insanın ruh ve cesedine
âit bilgilerin birbiriyle en uygun şekilde imtizaç ettirildiği
(birleştirildiği) bir anlayış ve programla
mümkümdür.
İlk Müslümanlar din ve dünyâ işlerinde her türlü
eğitimlerini bizzat Peygamberimizin (sallallahü
aleyhi ve sellem) sohbetlerinden aldılar. îmân,
îtikat, amel ve üstün bir ahlâk anlayışına âit bilgilerle,
cemiyet hayatının îcâbı olan sosyal münasebetler;
hal ve hareketlerde O’nun emri, sözü,tavsiyesi ve telkinlerine mutlak bir riâyet göstererek
O yüce insanın yüksekliklerinden pay almışlardır.
Zirâat, îmâr, muhâsebe gibi işlerde de gene
O’nun emri gereği akla, tecrübeye, fenne itibar
ederek araştırıcı, inceleyici, tecrübe edici ve elde
ettikleri neticeleri günlük hayatlarına ustalıkla tatbik
edici olmuşlardır. Bu, dış görünüşü îtibâriyle
yaygın eğitime benzeyen, fakat muhtevası ve iç disiplini
ile kısa zamanda büyük kitlelerin eğitilerek
üstün vasıflar kazandırıldığı mükemmel bir yapıya
sâhip olan bir eğitimdir. Çünkü her bakımdan
kusursuz bir rehbere, Peygamber efendimize tam
tâbi olarak O’nun sohbetlerinde dinleyerek, görerek,
sorarak ve tatbik ederek öğrendiklerini kendi
aralarındaki her buluşma ve sohbetlerinde de devamlı
tekrar etmeleri, her an eğitimle meşgul olmalarına
yol açmıştır. Bunun sonucunda ise çeşitli
kemâller sâhibi bir cemiyet teşekkül etmiştir. Peygamberimizin
(sallallahü aleyhi ve sellem); “Benden
işittiklerinizi ve gördüklerinizi din kardeşlerinize
anlatınız, tebliğ ediniz.” ve “Bir
Müslüman ya muallim (öğreten), ya talebe (öğrenen),
ya bunları işiten, yahut da bunlara imrenen
(özenen, seven) olabilir. Müslümanlar
için beşinci bir hal yoktur.” ve “Beşikten mezara
kadar ilim öğreniniz.” ve “Kıyamet günü
âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanlarından
ağır gelir.” meallerindeki emir ve tavsiyeleri kendi
zamanında ve sonraki asırlarda yaşayıp O’nun
gittiği yolda giden İslâm cemiyetlerini hayatları boyunca
eğitim içine itmiştir.
Her sahada yükselmek için hocadan öğrenme,
öğrendiğini tatbik etme, bilmediğini bilenlerden
sorma ve bu işte hiç utanmama, esâsına
her asırdaki Müslümanlar mutlak riâyet etmişlerdir.
Eshâb-ı kirâm ve Tâbiîn devirlerinden sonra
yavaş yavaş ve kademeli olarak örgün eğitime geçilmiştir.
Önce çeşitli ilimlerin mütehassıslarının
kendi evlerinde, bulundukları ibadet yerlerinde
ve bu işe ayırdıkları binâlarda başlayan bu faaliyet
daha sonra uygun tedrisât programlarıyla sürdürüldü.
İslâm devlet adamlarının gayretiyle çeşitli
seviyelerde okullar açılarak bunlar ülkelerin en
küçük yerleşim merkezlerine kadar yaygınlaştırıldı.
Bu müesseseler kendilerine mahsus nizamlarla
idâre edilerek cehâlet tehlikesi yok edildiği gibi zararlı
bozuk faaliyetlere de mâni olundu. Genel
adiyle “medrese” olarak anılan bu müesseseler hitap
ettikleri öğrencilerin yaşlarına göre derecelendiği
gibi İlmî seviye bakımından da derece ve
kollara ayrıldı. Bu müesseselerin, mütehassıs hocaları
ile talebelerinin her türlü ihtiyacı devlet ve
vakıflar tarafından karşılandı.
Eski Türk toplumlarında eğitim, kurumlaşmış,
bir sisteme dayanmış değildi. Eğitimde başlıca
esas, ana ve babaların, büyüklerin çocuklara
gelenek ve görenekleri öğretmeleri biçiminde meydana
gelmekteydi. Bu eğitimin başlıca gâyesi iyi
bir savaşçı, itaatli ve cesur bir insan yetiştirmekti.
Bunun yanısıra zanâat, ustalar tarafından çıraklara
öğretilmekteydi. Bu bakımdan çıraklık sistemini
eski bir eğitim müessesesi olarak kabul etmek
gerekir.
İslâmiyetin kabûlünden sonra Türk toplumlarında
İslâm eğitim müesseseleri etkisini göstermeye
başladı. Bu alanda medreseler önemli kuruluşlardı.
Öte yandan tekkeler, zâviyeler, loncalar
ve ahî birlikleri de kendilerine has eğitimleriyle faaliyetlerini
sürdürerek, bu alanda etkili olmuşlardır.
Medreseler: İslâm dîni esaslarına riâyet ederek
eğitim yapan öğretim müesseseleridir. Fas’ın
Fez şehrinde açılmış olan medrese (üniversite)
bunların ilkidir. Bu okullar zamanla gelişerek Selçuklular
ve Osmanlılar zamânında en verimli dönemlerini
yaşamışlardır. Önceleri câmi ve mescitlerin
yanlarında, bunlara bağlı eğitim kuruluşları
olarak görev yapan medreseler, zamanla bun-lara bağlı olmakfan çıkmış, faâliyetlerini ayrı binâlarda
sürdürmeye başlamışlardır.
İlk Osmanlı medresesi, 1331 yılında kumlan
İznik Medresesi olmuştur. Medreselerde din ve
zamanın müsbet ilimleri müşterek öğretilirdi. Buralarda
öğrencilere felsefe, riyâziye (matematik),
hikmet (fen bilgileri) mantık, astronomi, geometri
ve târih dersleri verilerek eğitimde yalnız dînî
dersler değil, diğer konular da öğretilirdi.
Medreseler çok zaman zengin kişiler ve devlet
tarafından kurulmaktaydı ve bunların kurduğu
vakıflardan gelir sağlıyordu.
Üç türlü medrese vardı:
1. İlköğretime denk olan İbtidâ-i Hâriç ve Hareket-
i Hariç.
2. Orta öğretime denk olan İbtidâ-i Dâhil ve
Hareket-i Dâhil.
3. Lise dengi durumdaki Mûsıla-ı Sahn.
Bunlarda okutulan dersler ise hendese (geometri),
hesap (aritmetik) ve hikmet derslerinden
meydana gelen ve bölüm diye adlandırılan cüz’iyât;
ulûm-ı âliye diye adlandırılan ikinci grubu
teşkil eden kelâm, belâgat, mantık, sarf ve nahiv
dersleri; üçüncü bölümü meydana getiren tefsir, hadis
ve fıkıhtı. (Bkz. Medrese)
Sıbyan Mektepleri: İlk öğretim kurumlan
niteliğini taşıyan bu mekteplerden her mahallede
bir tâne bulunduğu için adlarına Mahalle Mektebi
de denmekteydi. Buralarda başlangıçta Kur’ânı
kerîm okutulup bâzı sûreler öğretilmiş, ezberletilmiş
ve sonraları yeni dersler de eklenmiştir.
Sınıf geçme esası ve belli bir öğrenim süresi
bulunmayan bu okullarda öğrenime başlama yaşı
5-7 idi.
Enderun Mektebi: Saray hizmetlilerini ve
devlet yönetiminde görev alacak olanlan yetiştirmek
üzere Birinci Murad tarafından kumlan bu öğretim
kurumlarmda öğrenciler, başlangıçta esir alman
Hıristiyan devşirmeler arasından seçilmişti. Sonralan
saray ileri gelenlerinin ve İstanbulluların çocukları
da bu okullara alınmaya başlandı.
Öğrenim süresi 14 yıl olan bu okullarda fen,
kültür dersleri, İslâm bilgileri öğretilirdi. Sonradan
okul sayısı artınca Enderun Mektepleri eski önemini
kaybederek 1908 yılında kapatıldı. (Bkz. Enderun)
Şehzadegân Mektebi: Sarayda şehzâdeler
için kurulan bu okullar, Sıbyan Mekteplerine eşit
öğretim kurumlarıydı.
Mühendishâne-i Bahri-i Hümâyun: 1770 yılında
Osmanlı donanmasının Çeşme’de Rus donanması
tarafından yakılması üzerine kumlması kararlaştırılan
ve 1773 yılında çalışmalanna başlayan bu
okulun gâyesi yeni donanmaya gerekli deniz subayı
ve mühendisi yetiştirmekti. Bu eğitim kurumu
ilk önce Fransız öğretmenlerle eğitime başladı.Dört sınıflı olarak düzenlenen bu okullarda
bir süre sonra İngilizce mecbûrî dil sayıldı ve
Fransızca ikinci dil kabul edildi. Ayrıca birer İdâdî
ve’Rüşdiye sınıfı açılarak, kısa bir süre sonra ticâret
filosu için bir Kaptan Okulu eklendi.
Meşrûtiyet döneminde okula İngiliz Bahriye
Okulu örnek alınarak yeni bir düzen verildi. Eğitim
bir yıllık güverte stajı süresi de dâhil olmak
üzere 8 yıla çıkarıldı. Okul bugün Deniz Harp
Okulu olarak görevini sürdürmektedir.
Mühendishâne4 Berr-i Hümâyun: Kara
Kuvvetlerine topçu, istihkâm ve kara subayı ile askerî
mühendis yetiştirmek amacıyla 1796 yılında
kurulan bu okul dört sınıflı olarak eğitim yapmaktaydı.
Okulun öğretmen kadrosu 1848 yılından
sonra İngiltere ve Almanya’dan getirilen öğretmenlerle
güçlendirildiği gibi yeni İdâdî sınıflarının
eklenmesiyle de genişletildi.
Daha sonraları topçu sınıfı subayları yetiştirme
maksadıyla görevini sürdüren okulun öğretim
kadrosu da genişlemiş, kurum İstanbul Teknik
Üniversitesine temel olmuştur.
Mekteb-i Ulûm-i Harbiye: 1826 yılında kurulmuş
olan bu öğretim kurumu yeni ordunun piyade
ve süvari subaylarını yetiştirmek üzere iki
okula dönüşmüş, 8 yıllık birinci öğrenim bölümünü
başarıyla tamamlayanların ikinci okula alınmalarına
başlanmıştır.
Okulun öğretim kadrosu Avrupa’da yetişmiş
Türklerden meydana gelmiştir.
Rüşdiye: 1838 yılında kurulmuş olan bu kurumlar
Ortaokul dengi olup yabancı dile önem verilen
Yüksek Askeri Okulların öğrenci ihtiyâcını
karşılamak amacını gütmektedir. Bunların ilki
Mekteb-i Maârif-i Adliye idi. Bu okulun ilgi görmemesi
üzerine Mekteb-i Ulûm-ı Edebiye adlı
ikinci bir Rüşdiye kuruldu.1859 yılında da kızların devam ettiği ilk Rüşdiye
kurulmuştur.
İdâdî: Harp Okulu ve Askerî Tıbbiyeye girmek
isteyenlerin bilgi bakımından eksikliklerini tamamlamalarını
sağlamak amacıyla 1869 yılında
kurulmuştur. Rüşdiye dengi olan bu okullara 11-14
yaşlarında öğrenciler alınmakta ve öğrenimi 4 yıl
sürmekteydi.
Sultânî: Rüşdiyelerin yüksek okullara öğrenci
hazırlama işinde yeterli olamayacaklarının
anlaşılması üzerine, orta öğrenimin üst basamağını
meydana getiren bu okullar il merkezlerinde kurularak
zamanla geliştirildi.
1868 yılında yabancı dille öğretimi sağlamak
ve aynı zamanda yabancıların devam edebilecekleri
bir okul ihtiyacını karşılamak için Fransa’dan
getirilen öğretmenlerin görev aldıkları yeni bir
Sultânî İstanbul’da açılmıştı. Galatasaray Sultânîsi
adını alan bu okula, paralı olarak 18-20 yaşları
arasındaki öğrenciler alınıyor, ders olarak da tabiî
ilimler, matematik, târih ve coğrafya okutuluyordu.
Dârülfünun: Müslüman olanlarla olmayanların
bir arada öğrenim yapabilecekleri, dîni öğrenim
bulunmayan ve günün şartlarına uygun bir
eğitim kurumu meydana getirmesi düşüncesiyle
kurulan bu okul 1863 yılında açıldı. Başlangıçta
belli bir program ve öğretim kadrosu bulunmayan
Dârülfünun’da dersler konferanslar biçiminde
yürütüldü, kısa bir süre sonra ise binasının yanması
yüzünden faaliyetine son verildi.
Dârülfünun’un ikinci açılışında üç değişik ders
grubuyla öğrenim yapılmaktaydı. Bunların birincisi
Hikmet ve Edebiyat; İkincisi Hukuk; üçüncüsü
ise Ulûm-ı Tabiiye idi. Öğrenim süresi 3 yıl
olan Dârülfünun, Galatasaray Sultânîsinde yeni
bir deneme geçirdikten sonra İkinci Abdülhamîd
Han tarafından yeniden açıldı ve öğrenim süresi 3-
4 yıl arasında değişen bir sisteme geçildi. Bu dönemdeokulda Türkçe, Arapça, Farsçadan başka
Fransızca, İngilizce, Almanca ve Rusça da öğretilmekteydi.
Meşrûtiyetin ilânından sonra Tıp ve Hukuk
Fakültelerini de bünyesine alan Dârülfünun Fâtih
devrinden beri gelen bugünkü İstanbul Üniversitesinin
temelini meydana getirmiştir.
Mekteb-i Mülkiye: Tanzimâtın îlânmdan sonra
yeni bir düzene girmiş olan ülkenin idârî kademelerinde
görev alacak kimselerin yetiştirilmesi
için 1859’da kuruldu. Önceleri öğretim süresi 2
yıl olan okul, öğrencilerini imtihanla almakta,
kaymakam ve müdür yetiştirmekteydi.
Bir süre sonra okulun süresi 4 yıla çıkarıldı ve
Coğrafya, Hesap, Ekonomi ve Politika derslerine
ek olarak Devletler Hukuku, Muhasebe ve Fransızca
da öğretilmeye başlandı.
Okul Birinci Meşrûtiyet sırasında yeniden düzenlenmiş,
İkinci Meşrûtiyetin îlânmdan sonra
yeni bir biçim almıştı. Siyâsî Târih dersleri verilen
okulda İngilizce^ Almanca ve Fransızca derslerinden
birisi mecbûrî tutulmuştu. Dört yıllık öğretim
süresinin son yılı İdârî, Mâlî ve Siyâsî olmak
üzere üç şubeye ayrılan Mekteb-i Mülkiye, bugünkü
Siyasal Bilgiler Fakültesinin temeli oldu.
Mekteb-i Tıbbiye: Silahlı kuvvetler için gerekli
askerî doktorların yetiştirilmesini sağlayan ve
öteki askerî okullar gibi, sivil alanlarda benzerleri
olan Mekteb-i Tıbbiye, Mülkiyeden çok önce
1826 yılında kuruldu.
Önceleri Tıbhane-i Âmire adı altında faaliyete
geçen okul, 1836’da Mekteb-i Tıbbiye adını
almışdı. 1838 yılında Galatasaray’a nakledilerek
öğretimine devâm etti. Zamanla okulun eğitim
sistemine batı ülkelerindekine benzer bir biçim
verilmeye çalışıldı.
Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye: 1867 yılında, sivil
doktor ihtiyacını karşılamak için Askeri Tıbbiyeile birlikte öğretime başlayan bu okul daha sonra
ayrılmış; Eczacılık ve Dişçilik Okulunun eklenmesiyle
genişletilmiştir. Öğretim süresi başlangıçta
5 yıl olan okul, bir süre sonra 6 yıla çıkarılmış,
buna hazırlayıcı nitelikteki İdâdî’nin eklenmesiyle
genişletilmiştir. Okul bugünkü Tıp Fakültesinin
temelini meydana getirmiştir.
Mekteb-i Hukuk: Okulun öğretime başlama
târihi 1880’dir. Başlangıçta 3 yıl olan Okulun süresi
sonradan 4 yıla çıkarılmış; Edebiyat, Târih,
Fransızca dersleri kaldırılarak yalnız hukukla ilgili
konuların öğretiminin sağlanmasına çalışılmıştır.
Mülkiye Baytar Mektebi: Orduya âit hayvanların
tedâvisiyle görevlendirilecek baytarların
yetiştirilmesi için 1839 yılında Harbiye Mektebi
içinde bir Baytar Sınıfı açılmasına ve bunun
sonra Askerî Baytar Mektebi adı altında teşkilâtlanmasına
karşılık, ülke hayvancılığını ve hayvansal
ürünleri koruyacak sivil baytarların yetiştirilmesi
için 1889’da bu okul açılmıştır. Önce
Mülkiye Tıbbiyesinde öğretime başladı. İki yıl
sonra Halkalı Zirâat Enstitüsüne bağlanarak 1948-
1949 yıllarında Ankara Üniversitesi bünyesine
girmesi üzerine Veteriner Fakültesi olarak faaliyetini
sürdürdü.
Buraya kadar sözü edilen resmî okullardan
başka okullar da kurulmuş, bu arada bazı Özel
Okullar öğretim görevleri üstlenmişlerdir. Darüşşafaka
ve Robert Kolej bunlar arasında yer alan iki
önemli kuruluş olarak dikkati çekmektedir.
Darüşşafaka: Fakir, öksüz ve yetimler için
1872 yılında kuruldu. Okul ilk yatılı ve parasız lisedir.
Darüşşafaka Cemiyeti tarafından yönetilen
okulda 1953’ten sonra İngilizce dil derslerine ağırlık
verildiği gibi bir süre sonra da kız öğrenci alınmaya
başlandı.
İdâre: Fâtih Sultan Mehmed Kânunnamesi’nin
“Şeyhülislâm ulemânın reisidir.” diyen özel hükmüne
dayanılarak, eğitim işlerinde en yetkili makam*
olan şeyhülislâmlığı eğitim İdâresinin başı
saymak gerekmektedir. Vakfa bağlı külliyelerle
medreselerin ve buralardaki müderrislerin işleriyle
de uğraşan şeyhülislâm, tabiî olarak bu eğitim
topluluklarının da başı durumundaydı. Ancak
ülkenin çeşitli yerlerinde kurulmuş medrese ve
müderrisliklerle ilgili işleri bölgenin müftüleri
yürütürlerdi. İkinci Mahmud’un çeşitli idâreye tâbi
vakıfları bir makama bağlamak amacıyla 1826
yılında Evkâf-ı Hümâyun Nezâretini kurmasından
sonra vakıf mektepleri bu nezârete bağlandı ve
böylece devlet teşkilâtı içine alındı.
Bu arada İkinci Mahmud’un ilk öğretimi yalnız
İstanbul için mecbûrî tutan fermânı çıkmışsa da
uygulanamadı. 1856 Islahat Fermânıfnda eğitime
verilen önem anlatılmış, bununla ilgili olarak 1857
yılında Maarif-i Umumiye Nezâreti kurulmuşturCumhuriyet Dönemi: 1920’de kurulan Türkiye
Büyük Millet Meclisi hükümetinin on bir bakanlığından
biri de Maarif Vekâletiydi. Eğitim işleri
bu vekâlet tarafından yürütülecekti. 1924 yılında
Tevhîd-i Tedrisât Kânunu!nun çıkarılması
ile medrese ve bâzı okullar ile Sıhhiye ve Millî Müdâfaa
Vekâletine bağlı okullar Maârif Vekâletine
bağlandı.
EĞİTİM SİSTEMİ
Türk Millî Eğitiminin genel gayesi, milleti
meydana getiren bütün fertleri millî şuur etrafında
bölünmez bir bütün hâline getirmek, İlmî düşünmeye,
geniş bir dünyâ görüşüne sâhip örf ve
âdetlerine bağlı, kendine ve topluma faydalı, Türk
toplumunu çağdaş uygarlık seviyesine yükseltebilecek
insanların yetiştirilmesidir.
Millî eğitimde öğretim iki bölümde incelenir.
Biri Örgün, diğeri ise Yaygın eğitimdir.
A. Örgün Eğitim
Anaokullar (okulöncesi eğitim), ilköğretim,
ortaöğretim ve yüksek öğretim kurumlarmı içine
alır.
Anaokulları (Okulöncesi Eğitim)
İlköğretime hazırlık mâhiyetinde 3-6 yaşlarındaki
çocukların okulöncesi eğitimlerini yapan
yerlerdir. (Bkz. Anaokulu)
İlköğretim
Millî eğitimin genel gâyelerine ve temel ilkelerine
uygun olarak her Türk çocuğuna iyi bir vatandaş
olmak için gerekli temel bilgi, beceri kazandırarak,
onu millî örf, âdet ve ahlâk anlayışına
uygun olarak yetiştirmek, kâbiliyeti doğrultusunda
hayâta ve üst öğretime hazırlamaktır.
6-14 yaşlarındaki çocukların eğitim ve öğretimini
içine alan ilköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar
için mecbûrî ve devlet okullarında parasızdır.
İlköğretim kurumlan, beş yıllık ilkokullar, üç
yıllık ortaokullar, ilkokul ve ortaokulun birlikte bulunduğu
ilköğretim okulları, yetiştirici ve tamamlayıcı
sınıflar ile özel eğitime muhtaç çocuklar
için kurulan okullar ve sınıfları içine almaktadır.
İlkokullar: Mecbûrî öğretim çağındaki kız
ve erkek çocuklarının eğitim ve öğretimlerini sağlamak
üzere devlet tarafından açılan ve özel kânunla
açılmasına izin verilen beş yıl süreli okullardır.
(Bkz. İlkokul)
İlköğretim okulları: 222 Sayılı İlköğretim
ve Eğitim Kânunu ile 1739 sayılı Millî Eğitim Temel
Kânunu’nda gerekli değişiklikler yapılarak
1971-1972 öğretim yılında “İlköğretim Okulları”
uygulamasına 18 okulda deneme olarak başlandı.
1992-1993 eğitim-öğretim yılında yeni açılanlarla
birlikte yatılı “ilköğretim okulları (bölge)” 118’e,
normal “ilköğretim okulları” sayısı ülke genelinde 3092’ye çıkarıldı. 2000 yılma kadar mecbûrî
eğitimin sekiz yıl, 2000 yılından sonra mecbûrî eğitimin
11 yıl olarak uygulanması için kânûnî hazırlık
çalışmaları devâm etmektedir (1993).
Ortaokullar: İlköğretimin ikinci basamağını
içine alan ortaokullar, ülkemizde ikinci derece
yaygın olan eğitim müesseseleridir. Şu anda ortaokullar
bağımsız veya ilköğretim okulları ile liselerin
bünyesinde, ilkokul mezunlarına üç yıl
eğitim ve öğretim veren okullardır. 2000 yılma
kadar bütün ortaokullar “ilköğretim okulları” bünyesine
girecektir.
Ortaöğretim
İlköğretime dayalı en az üç veya dört yıllık eğitim
veren genel liseler ile meslekî ve teknik liseleri
bünyesine almaktadır.
Genel liseler: Ortaokul üzerine en az üç yıl
eğitim veren ve 15-17 yaş grubunun eğitimini
kapsayan okullardır. Bu liselerin gâyeleri, öğrencileri
ortaöğretim seviyesinde asgarî genel kültüre
sâhip kişi ve toplum meselelerini tanıyan, ülkenin
ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına
katkıda bulunan, yüksek öğretime ve iş hayâtına
hazırlamaktır. Genel liseler ile meslekî ve teknik
liselerde, modern fen programı uygulayan liselerde
onuncu sınıftan sonra fen ve edebiyat ayırımı;
on birinci sınıfta matematik, tabiî bilimler ve
edebiyat ayırımı yapılmaktaydı. Genel liselerle
meslekî ve teknik liselerdeki mevcut eğitim programları
1991-1992 Öğretim Yılında liseler ile
meslek liselerini tek yapı içinde çok program uygulayan
bir eğitim modeline yönlendirmeyi amaçlayan
Kredi ve Ders Geçme Yönetmeliği ortaöğretimde
uygulamaya kondu. Bu yönetmeliğe
göre öğrenci ortak-zorunlu dersler yanında seçmeli
dersler listesinden de dersler seçebilecek, başarısız
olduğunda sınıfta kalmak yerine dersten kalınacak,
ertesi yarı yılda isterse aynı dersi yenileyecek.
Bu sisteme göre öğrenci liseyi en çok 10 yarıyılda
bitirecek, bitiremezse başarısız olduğu
derslere dışardan devam edecek. Öğrencinin okuyacağı
derslerin seçilmesinde öğretmenin rehberliği
ve velinin görüşü esas alınacaktır. Bu sistem
öğrencilerin sınıfta kalmasını önleme, öğrenciye
başaracağı dersi seçme imkanı vermesi bakımından
bir değer ifâde eder.
Genel liseler bünyesinde (1992-1993 eğitim ve
öğretim yılına göre) bulunan başlıca liselerin isimleri;
Liseler, Anadolu Liseleri (Bkz. Kolej), Fen
Liseleri, Öğretmen Liseleri, Anadolu Öğretmen
Liseleri, Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi,
Süper Liseler, Akşam Liseleri, Özel Liseler olarak
yer almaktadır.
Meslekî ve teknik liseler: İlköğretim okulları
ile ortaokullardan sonra üç veya dört yıl eğitim
verirler. Bu liseler; iş ve meslek alanlarına kaliteli eleman yetiştiren hem de öğrencileri yüksek
öğretime hazırlayan ortaöğretim kurumlandır.
Meslekî ve teknik liseler; Erkek Teknik Öğretim
Okulları, Kız Teknik Öğretim Okulları,
Ticâret ve Turizm Öğretim Okulları, İmam-
Hatip Liseleri (Din Öğretimi Okulları) olmak
üzere dört ana grupta toplanmaktadır.
Erkek teknik öğretim okulları: Yurdumuzun
sanâyi ve endüstrisinin duyduğu orta kademe
teknik insan gücü yetiştirmek üzere erkek teknik
öğretim okulları kuruldu. Anadolu Teknik Liseleri,
Teknik Liseler, Anadolu Meslek Liseleri,
Endüstri Meslek Liseleri, Erkek Teknik Öğretim
Genel Müdürlüğü bünyesinde yer almaktadırlar
(1993).
Kız teknik öğretim okulları: Ülkemizin ekonomik,
sosyal ve teknolojik gelişmelere uygun
olarak yurt endüstrisine ve âile ekonomisine katkıda
bulunacak şekilde çeşitli illerin ihtiyaçları
da göz önünde bulundurularak orta düzeyde meslek
elemanı yetiştirme okullarıdır. Anadolu Kız
Teknik Liseleri, Kız Teknik Liseleri, Anadolu
Kız Meslek Liseleri, Kız Meslek Liseleri, Kız Sanat
Okulları, Pratik Kız Sanat Okulları, kız
teknik öğretim okulları bünyesinde eğitim ve öğretim
yapmaktadırlar (1993).
Ticâret ve turizm öğretim okulları: Yurdumuzun
ticâret, mâliye, pazarlama, muhâsebe, bankacılık,
kooperatifçilik, sekreterlik, turizm, bilgi işlem
gibi dallar ve alanlarda kamu ve özel sektör
kuruluşlarında görev yapacak elemanları yetiştirmek
için kurulmuş eğitim kurumlandır. Bu okullar
içerisine: Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek
Liseleri, Anadolu Dış Ticâret Liseleri, Anadolu
Ticâret Liseleri, Anadolu Sekreterlik Meslek
Liseleri, Anadolu Ahçılık Meslek Liseleri,
Ticâret Liseleri, Akşam Ticâret Liseleri, Otelcilik
ve Turizm Meslek Liseleri, Çok Programlı
Ticâret Liseleri girmektedir (1993). s
İmam-hatip okulları (Din öğretimi okulları):
3 Mart 1924 târih ve 3430 sayılı “Tevhid-i
Tedrisat Kânunu”nun 4. maddesi ile 1739 sayılı
Millî Eğitim Temel Kânunu’nun 32. maddesi hükümlerine
uygun olarak kurulan İmam-Hatip Liseleri
imamlık, hatiplik ve Kur’ân-ı kerîm kursu
öğretmenliği gibi dînî hizmetlerin yerine getirilmesi
ile görevli elemanlar yetiştirmek üzere, ortaöğretim
sistemi içinde hem mesleğe hem de yüksek
öğretime hazırlayan programların uygulandığı,
ortaokuldan sonra 4 yıl daha eğitim ve öğretim
süreli okullardır.
Yukarıda zikredilen kânun hükmüne göre aynı
yıl, yâni 1924’te bir ilâhiyat fakültesi ile ilkokula
dayalı ve dört yıl süreli olmak üzere 29 yerde
imam-hatip okulları açılmıştır. 1925 ve 1926 yıllarında
yapılan ilâvelerle bu sayı 34’e çıktı. Ancakilgisizlik gerekçesiyle bu sayının yıldan yıla düştüğü
ve 1930’da l’e indiği görülmektedir. Neticede
sâdece İstanbul Çemberlitaş İmam-Hatip Mektebi
kalmıştır. Bu, bir okulun da İlâhiyat Fakültesiyle
birlikte aynı gerekçeyle eğitim öğretimine
1932 yılında son verildi.
1932-1948 yılları arasında din eğitimi ve öğretimi
alanında ciddî bir faaliyet görülmemektedir,
ancak 1946’da çok partili siyâsî hayâta geçildikten
sonra halkın bu konudaki talep ve tepkileri arttı.
Bunun üzerine 1948’de 7-yerde 10 ay süreli imamhatiplik
kursları açıldı. 1949’da Ankara Üniversitesi
İlâhiyat Fakültesi kuruldu. Aynı yıl ilkokulların
4. ve 5. sınıflarına ihtiyârî din dersleri konuldu.
Bu tedbirlerin ihtiyacı karşılamada yetersiz
kaldığı dikkate alınarak 1951-1952 öğretim yılında
7 yerde 7 yıllık imam-hatip okulları açıldı. Bu
okulların sayısı 1960’ta 19’a, 1970’te 72’ye, 1980’de
374’e çıktı. Hâlen 1992-1993 öğretim yılında 389
imam-hatip lisesi eğitim vermektedir. Bu imam-hatip
liselerinin 10 tânesinde yabancı dille eğitim yapan
Anadolu İmam-Hatip Lisesi uygulamasına
geçilmiştir (1993).
Hâlen mevcut 389 imam-hatip lisesinde
350.000 öğrenci okumaktadır. Din Kültürü ve Ahlâk
bilgisi öğretmeni sayısı da 10.000 civârındadır.
İmam-hatip liseleri bugüne kadar 202.000 mezun
vermiştir. İlâhiyat Fakültelerinin mezun sayısı
ise 25.000 civârındadır. Hâlen eğitim-öğretim faaliyetini
sürdüren 9 ilâhiyat fakültesinde de 7000
öğrenci okumaktadır. Ayrıca Kur’ân kurslarının sayısı
6000’e, okuyan öğrencilerin sayısı da 200.000’e
yaklaşmış bulunmaktadır. Bu kurslarda resmî ve
fahrî olarak görev yapan Kur’ân-ı kerîm öğretmenlerinin
sayısı ise 10.000 civârındadır (1993).
İmam-hatip liseleri ihtiyaçtan doğmuş müesseselerdir.
% 60 genel kültüre, % 40 mesleğe yönelik
programlar uygulanır. Prof. Dr. Mahmut Adem tarafından
meslek liseleri mezunlarının istihdamı ile
ilgili yapılan bir araştırmaya göre; Endüstri Meslek
Lisesi mezunlarının % 28’i, Teknik Lise mezunlarının
% 25’i, Ticâret Lisesi mezunlarının % 23’ü ve
Kız Meslek Lisesi mezunlarının % 13’ü kendi meslekî
alanlarına yönelirken, İmam-Hatip Lisesi mezunları
için ise bu oran % 50 civârındadır.
Meslek liseleri arasındaki verimlilik oranları
da farklıdır. Verimlilik oranı, mesleğe yönelme
ile yükseköğretime gitme oranının toplanmasıyla
bulunuyor. Verimlilik oranları da şöyledir:
Endüstri Meslek Liselerinde % 57, Teknik Liselerde
% 60, Ticâret Liselerinde % 43, Kız Meslek
Liselerinde % 23, İmam-Hatip Liselerinde ise
bu oran % 97’dir.
Sağlık meslek liseleri: Sağlık kuruluşlarında
hemşirelik ile diğer sağlık hizmetleri verecek elemanlar
yetiştirmek ve yüksek öğrenime öğrenci hazırlamak için açılmış olan okullardır. Bu okulların
idârî ve eğitim yönünden Millî Eğitim Bakanlığına
ve Sağlık Bakanlığına bağlı olanları vardır.
1992-1993 Öğretim ve Eğitim yılında Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı iki Anadolu Sağlık
Meslek Lisesi, Sağlık Bakanlığına bağlı bir Anadolu
Sağlık Meslek Lisesi ve 281 Sağlık Meslek
Lisesi eğitim vermektedir.
Özel eğitim okulları: Özel eğitime muhtaç çocukların
eğitimleri için özel olarak yetiştirilmiş
personel ve geliştirilmiş programları ile bu çocukların
özür ve özelliklerine uygun şartlarda sürdürülen
eğitimdir.
Özel eğitim; beden, zihin, ruh, duygu ve sosyal
özellikleri sebebiyle olağan dışı ayrılıklar gösteren,
bu sebeple de normal eğitim hizmetlerinden
faydalanamayan 0-18 yaş grubundaki çocukların
eğitimini içine almaktadır.
Özel eğitim okulları şu isimler altında hizmet
vermektedirler: Görme Engelliler Okulu, İşitme
Engelliler Okulu, Ortopedik Özürlüler Okulu,
Öğretilebilir Çocuklar Okulu, Eğitilebilir
Çocuklar Okulu ve Özel Eğitim Sınıflarından
meydana gelmektedir.
1992-1993 öğretim yılında 3 işitme engelliler,
2 ağır işitenler ile 2 zihinsel eğitilebilir iş merkezi,
4 eğitilebilir ve 1 öğretilebilir iş okulu ile 3 rehberlik
ve araştırma merkezi hizmete sunulmuştur.
Özel öğretim okulları: Bu okullar 625 sayılı
kânun doğrultusunda açılmış olan her kademe ve
türdeki okullar ile dershâne ve kursları içine almaktadır.
Özel eğitim kurumlarının tamamı, Millî
Eğitim Bakanlığının gözetim ve denetiminin altında
eğitim hizmetlerini sürdürmektedirler.
1992-1993 öğretim yılında 857 özel okulda
160.750 öğrenci ve 10.310 öğretmenle eğitim ve
öğretim hizmeti verilmektedir.teşvik edilerek 1992-1993 öğretim yılında bilgisayar
meslek lisesi, elektrik elektronik ve bilgisayar
bölümleri bulunan endüstri meslek liseleri
açılmıştır.
Ülkemizde özel okul öğrencilerinin toplam
öğrencilere oranı % 1.45 kadardır. Bu oran gelişmiş
batı ülkelerinde % 60-70’lere kadar varmaktadır.
Yükseköğretim
Ortaöğretimden (lise, teknik, meslek, fen,
Anadolu liselerinden…) sonra en az iki yıllık yüksek
öğretim veren eğitim kurumlarının tamanım
içine almaktadır. (Açıköğretim adı altında eğitim
veren yüksek eğitim kurumlan da bu bölüme dâhildir.)
Yüksek öğretim, Anayasada, çağdaş eğitim
öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin
ve ülkenin öğretime dayalı, İlmî araştırma, yayın,
danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerinden meydana
gelen kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe
sâhip üniversitelerin devlet tarafından kânunla
kurulacağı belirtilmiştir.
İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere ikisi
vakıf ve ikisi Yüksek Teknoloji Enstitüsü ile birlikte
ülkemizde 54 üniversite ve yüksek okul vardır.
Yeni kurulan üniversitelerle birlikte yurdumuzda
396 fakülte, 235 yüksekokul ve 211 enstitü
faal durumdadır. 1991-1992 öğretim yılında
yüksek öğretim kurumlarmda açık öğretim dâhil
759.049 talebe eğitim ve öğretim görmüştür.
B. Yaygın Eğitim (Halk Eğitim)
Örgün eğitime hiç girmemiş veya çıkmış vatandaşlara,
örgün eğitimin yanında veya dışında verilen
eğitim faaliyetleridir. Genel Yaygın Eğitim ve
Mesleki Teknik Yaygın Eğitim olmak üzere iki
ana bölümde ele alınmaktadır.
Okuma-yazma kursları ile sosyal ve kültürel
kurs ve uygulamalar genel yaygın eğitim faaliyetlerindendir.
Okuma-yazma kurslarının faaliyeti
ile okuma yazma oranı 1980 senesinde %
76,7 iken 1989 da % 89,4’e yükselmiştir. Millî
Kültür değerlerimizi tanıtmak, yaşatmak, yaygınlaştırmak
ve vatandaşların ihtiyaç duyulan genel
eğitim konularında bilgi sahibi olmalarını sağlamak
maksadıyle halk eğitim merkezlerinde çok
değişik alanlarda sosyal-kültürel kurslar açılmaktadır.
1988-89 öğretim yılında bu kurslara
405.014 kursiyer devam etmiştir. Bilim ve teknolojide
meydana gelen çok hızlı değişmelere paralel
olarak, ülkemizde ekonomik, sosyal ve kültürel
alanların yanında, sanâyileşmede de önemli gelişmeler
olmaktadır. Bu durum, ülkemizin hizmet ve
üretim alanlarında, ekonomik, sosyal ve teknolojik
gelişmelerle uyumlu, meslekî ve teknik bilgi ve
becerilerle donatılmış insan gücüne olan ihtiyacnı
arttırmaktadır. Bu ihtiyacı karşılamak gâyesiyle
çağdaş bilim ve teknolojik metodları bilen, yorumlayan,
kullanan, geliştiren ve alanındaki yeniliklere
kısa sürede uyum sağlayan insan gücünün
yetiştirildiği meslekî ve teknik öğretim okul ve
kurumlan geliştirilmekte ve yaygınlaştırmaktadır.
Plânlı dönemde, meslekî ve teknik liselerin
yüksek öğretim önündeki yığılımı önlemek, ihtiyaç
duyulan insan gücünü yetiştirmek, çalışma
hayatına kısa yoldan atılmayı sağlamak için genel
liselere tercih edilen bir öğretim türü olarak çıraklık
meslekleri açıldı. Bu konuda 3308 sayılı Çıraklık
ve Meslek Eğitimi Kânunu etkili olmuştur.
Sanâyi ihtiyaç duyduğu teknik insan gücünün,
yeterli sayı ve nitelikte, işletmelerle işbirliği
yapılarak yetiştirilmesi, meslekî ve teknik eğitimin
bir sistem bütünlüğü içinde desteklenip geliştirilmesi
ve yaygınlaştırılması amacıyla çıkarılan reform
niteliğindeki 3308 sayılı Kânun gereğince;
Erkek Teknik Öğretim, Kız Teknik Öğretim, Ticâret
ve Turizm Öğretimi okullarında, 1986-1987
öğretim yılından îtibâren “Okul ve İşletmelerde
Meslek Eğitimi” uygulaması başlatılmıştır.
Okuma-yazma bilmeyen, öğretim çağı geçmiş
yetişkinleri okur-yazar hale getirmek için halk
dersaneleri, okuma-yazma kursları açılmaktadır.
Son senelerde buralarda büyük gelişmeler görülmüştür.
Özet olarak yaygın öğretim kurumlan şunlardır:
Pratik Kız Sanat Okulları, Açık Öğretim Liseleri,
Olgunlaşma Enstitüleri, Endüstri Pratik
Sanat Okulları, Yetişkinler Teknik Eğitim Merkezleri,
Halk Eğitim Merkezleri, Çıraklık Eğitim
Merkezleri, Özel Kurslar ve Meslekî Eğitim
Merkezleri… gibi isimler altında eğitim vermektedir
(1993).
EĞİTİM
19
Eki