EKBER ŞAH I (Ebül Feth Celâleddin),
Hint-Türk imparatorluğunun üçüncü hükümdarı
(ömerkut 1542-Feth pur Sirki 1605).
Hümayundun oğlu, Babür’ün torunudur. Babasının
yanında önemli hizmetlerde bulunduktan;
sonra Seıhend’e saldıran İskender
Şah’ı yenerek ilk başarısını kazandı (1555);
aynı yıl yanma atabeğ olarak verilen Bayram
Hanla birlikte Pencap valiliğine gönderildi.
Babasının anî ölümü üzerine 13 yaşında imparator
oldu (1556). Tahta geçtiği zaman
toprakları sadece Pencap’ın bir kısmı ile
Ganj (Ganga) ötesindeki Katehr eyaletinden,
ordusu da Bayram Han kumandasındaki
kuvvetlerden ibaretti. Delhi ve Agra
da babasının ölümü üzerine düşmanların
eline geçmişti. Bu kadar kötü bir durumda
devleti eline alan Ekber, saltanatının
ilk yıllarında sürekli çatışmalara girdi,
ilk yedi yıllık siyasî ve askerî çalışmalarıyle
Agra ve Delhi’yi yeniden sınırları
içine kattı. Daha sonra Racputlarm kalesi
Çitor ve Ecmir’i (1567), Udh ile Kvaîior’u
(1570), Gucrat ve Bengal’ı (1572), Orissa’-
yı (1578), Kabil’i (1581), Keşmir’i (1587),
Sind’i (1592) ve Kandehar’ı (1594) aldı, ordularını
Dekkan üzerine göndererek bölgenin
fethine girişti. Bu arada Berar’ı hâkimiyeti
altına soktu. 1573’ten sonra geniş ıslahat
hareketlerine girişmişti. Damgalama
nizamını koyarak bütün zeametleri hükümdara
bağlı devlet toprakları haline getirdi,
memurların rütbe, derece ve gelirlerini düzenledi.
imparatorluğun başveziri Muzaffer
Han Türbetî bu ıslahata karşı koyunca
onu azlederek yerine Todar Mal’ı getirdi.
Onun hazırladığı vergi tasarısı (1582)
köylü ve çiftçiye yeni imkânlar getirmediği
için fethedilen yeni topraklarda eski sistemi
devam ettirdi. Fakat damgalamayı tam
olarak uygulattırdı.
Bu tutumu yüzünden Bihar ve Bengal’de
çıkan ayaklanmaları bastırdı. Daha sonra
İdarî teşkilâtta da değişiklikler yaparak
Feth-pur-Sikri’de yayımladığı bir emirnameyle
(1583) devlet yönetimini, özel amaçlarla
görevlendirilmiş kuruluşlara bıraktı.
Asıl üzerinde durduğu, din meselesiydi.
özellikle Hindu-Müslüman münasebetlerinin
devlet için çok tehlikeli olduğunu görerek
bunun üzerinde durdu. Gençliği süresince
spora düşkün olan Ekber, okumaya
karşı fazla meraklı değildi. Ancak etrafındakilerden
duyduklanyle tarih, felsefe
ve din bilimlerini öğrendi. Mistik bir mizaca
sahip olduğu için din konusu üzerinde
önemle durdu ve karışıklıkları önlemek
için 1573’ten sonra yeni bir din kurma
fikrine saplandı. Din-i hak veya Din-i
İlâhî adını verdiği bu görüşünün ilk telkinlerini
hocası Abdüllâtif Kazvinî’den aldı.
Asıl gayesi bütün inanışları bir müsamaha
çizgisinde toplamak, Sulh-i kül anlayışında
birleştirmek ve bütün tebaasının babası,
Hindistan’ın hakikî hükümdarı olmaktı.
Ekber bjr erkek evlâda sahip olabilmek için Ecmir’de Şeyh Muinüddin Çiştî’nin ve
Delhi’deki velilerin türbelerini ziyaret etti.
Son. olarak Şeyh Selim Çiştî’nin ziyaretinden
sonra nihayet 1573’te evlendiği Raca Bihari
Mal’in kızından bir oğlu oldu. (Bk. cİhangir.)
Şeyhin ruhaniyetine olan güveninin bir
tezahürü olarak Feth-pur-Sikri şehrini onun
dergâhı civarında kurdu ve hükümet
merkezini oraya taşıdı. Burada mutasavvıf
Ebü’l-Fazl’m etkisiyle İslâm dinine karşı
olan şüpheleri arttı, imparator sarayında,
dinî konuların tartışıldığı ve ibadethane
adını verdiği büyük bir divanhane kurdu
(1575). önceleri buraya sadece müslüman
bilginler, şeyhler, ‘seyyidler getirildi;
dinî konular tartışıldı. Ekber tasavvuf anlayışı
içinde olmakla birlikte henüz müslümanlıktan
çıkmamıştı. Bu sırada Zerdüştî
ilâhiyatçısı Mahyarcı Rânâ’ya büyük
ilgi gösteriyordu. Sarayda güneşe saygı
gösterilmesini, kandille âyinler yapılmasını
emretti. Bu tutumu onun Zerdüşt
dinine girdiği fikrini uyandırdı ve halk
arasında hoşnutsuzluğa sebep oldu. Halkı
yatıştırmak için Ecmir’e gitti ve Müslümanlığın
gereklerini yerine getiren bir
kimse olarak görünmeğe çalıştı. 1580’de
Feth-pur-Sikri’ye gelen bir Cizvit heyetine
büyük bir ilgi göstererek onların bir kilise
kurmalarına izin verdi ve çocuklarına Hıristiyanlığı
tanımalarını emretti. Buna rağmen
kendisi Hıristiyanlığı kabul etmedi.
Kendisinin her türlü dine müsamaha etmesine
rağmen müslümanlara karşı gösterdiği
sıkı tutum, Bihar ve Bengal’de isyanT
ların çıkmasına sebep oldu. Müslümanlar
Kâbil emîri kardeşi Muhammed Hâkim’i
tahta geçirmek isteyince Ekber bu ayaklanmaları
bastırarak duruma hâkim oldu.
Bütün valilerin toplu bulunduğu bir sırada
Şeyh Mübarek’in tesirinde kalarak, Din-i
İlâhîyi ilân etti (1582). Ekber, devrindeki
ulemanın şekilciliği ve müsamahasızlığı yüzünden
Müslümanlığa karşı büyük bir kin
besledi; kendi dininde onlara hiç bir şekilde
yer vermedi ve Sulh-ü küll deyimine
rağmen Müslümanlığı afaroz etti. Bu sebeple
1582-1585 yılları müslümanların en çok
baskı gördüğü yıllar oldu. Yeni dini ise az
çok tanınan kimseler arasında ancak 18
kişi kabul etti. Yeni dinin başrahibi Ebü’l-
Fazl’ın (1602) ve Ekber’in ölümünden sonra
Din-i İlâhî unutuldu. Bu dinin Hint
sosyal yapısında yarattığı tek faydalı sonuç,
kocaları ölen Hindu kadınların yakılmaları
âdeti ile çocukların küçük yaşta
evlenmelerine mâni olmasıdır. Bazı yazarlar
Ekber’in ölürken müslüman olduğunu
söylerler. Cenazesi de İslâm âdetlerine
göre kaldırıldı ve sarayından 4-5 km uzaktak Behişt-âbâd adlı bahçeye gömüldü.
EKBER ŞAH I
23
Kas