Genel

EN YAKIN HAYVAN DOSTUMUZ: KÖPEK

köpek

EN YAKIN  HAYVAN  DOSTUMUZ:  KÖPEK

Yalnız biz insanların değil; başka hiçbir canlının, kendi türünün dışından bu kadar yakın dostu yoktur dense yeridir.

BUl GILBERT

Küçük bir çocukla köpeği arasındaki arkadaşlık, anlaşma ve uyum, daha ilk bakışta dikkati çeker. Aslında “Memeliler” diye adlandırdığımız sınıfın herhangi iki ayrı türü arasında, insanla köpek arasında olduğundan daha eski, daha yakın ve daha çok yönlü bir başka bağlılık gözlemlenmiş değildir.

İnsanlarla, kurtlardan türemiş olan köpekler arasındaki bağlılık, insanoğlunun yazıyı buluşundan; yani Tarih Çağının başlangıcından daha eskidir. Bu yüzden, insanlarla kurtların birbirlerine ne zaman rastladıklarını, birbirlerine ne zaman “ilgi duymaya” başladıklarını tam olarak bilemiyoruz. Ancak ekoloji ve etnoloji uzmanlarının ortak görüşlerine göre, insanlarla kurtlar ilk kez 20.000 yıl önce, Mezolitik Çağ’da, Avrasya ve Kuzey Amerika kıtalarının buzullarla kaplı bölgelerinin güneyinde yer alan geniş kırsal alanlarda dolaşan tek ve çift tırnaklı hayvanları avlarlarken karşılaşmış olmalıdırlar.

İnsanlarla kurtlar, sanıldığına göre önceleri birbirlerinin artıklarıyla beslenirlerken; sonraları birlikte yiyecek aramaya başlayıp, birbirinin avladığını diğerinin saldırarak çalması alışkanlığını edindiler.

Uzun zaman süreci içinde kurtlarla ilgili bir takım yararlı bilgiler edinen insanlar, yakaladıkları kurt yavrularını kendi obalarına getirip beslemeye başladılar. Bu yavrular, keskin koku alma duyularıyla iz sürerek, kovalayarak, hatta yakalayarak, avcılara avlanmada yardım edebiliyorlardı. Daha sonraları ise bu kurtlardan bazılarının, iyi alıştırıİdıklarında, yaban sürülerini belli bir yöne doğru sürebildikleri, sürüden birkaç hayvanı ayırabildikleri, kesim zamanına kadar hayvanlara bekçilik edebildikleri de görüldü.

Uzmanların ortak görüşten, köpek türünün evcilleştirilen ilk hayvan türü olduğu; daha önemlisi, diğer hayvanların

■ * * • *…..*——‘ «-?—• — J.LU.,
yolundadır. Arkeolojik bulgulara göre, evcilleştirilen ikinci hayvan türü Ren Geyiğidir. Yine uzmanların kanısına, insanoğlu Ren Geyiklerini, daha sonraları keçileri, koyunları, sığırları, domuzları, v.b., hep önceden evcilleştirdi^ köpeklerin yardımıyla yakalamış, evcilleştirmiş ve üretebilmiştir.

Tarım ve hayvancılık bugün de insanoğlunun binlerce yıllık yaşamında en önemli iki aşama olma özelliğini koruyor. Hemen hemen aynı sıralarda ortaya çıkan bu iki gelişme, o çağdaki insanların, çevre koşullarında meydana gelen büyük çaptaki olumsuz değişmelere karşı bulduğu çok başarılı iki çözümdür. Mezolitik Çağ’ın sonlarına doğru, hava koşulları değişerek sıcaklık arttı. Buzullar eridi insanların özgürce dolaştıkları geniş tundralar sık ormanlık alanlara dönüştü. Bu durumda atalarımız için bir yerden diğerine gitmek ve avlanmak zorlaştı. Gerçi insanoğlu köpekleri evcil-leştirmeseydi de Mezolitik Çağ sonrasının rutubetli ortamına uyum sağlamak için bir başka çözüm bulabilirdi. Ancak bu durumda insanlığın bugünkünden bütünüyle farklı bir yaşam ve kültür biçimine yönelmiş olacağı da hemen hemen kesindir.

Genetik yönünden insanlar “Primatlıri,f* yıkın oldukları halde, köpekler “Rakun – Ayı” grubundindlftir. Bununla birlikte, davranışları ve yaşadıktan çevri İle ll|lll bilgiler göz önüne alınırsa; insanın ve köp«$fl bbttriiftM’ bâf> ka hayvanlara göre, çok daha fazla benıadik

…wwı>nra v«mnnraıını «afrnır* ncr ikiii 06 {DICKIS§ll,n8yVin*

sil kökenli) hemen her besin) yiyebildiklerinden her yerde yaşar; iklim – çevre – besin kaynaklan v.b. yönlerinden çoğu memelileri olumsuz etkileyen koşullardan zarar görmezler.

İnsan da, köpek de, yapıları bakımından herhangi bir yaşam biçimine göne “uzmanlaşmış” özellikte olmadıktan gibi; genetik yönden de esnektirler Yani “temel yapısal özellikleri” belirgindir, ama bir takım “ek özellikler” gerekli koşullara göre temel yapıya eklenebilir veya çıkartılabilir. Örneğin, Ho-mo Sapiens türünün ilk bakışta birbirlerinden çok farklı ırklarının bulunmasına karşın, bizler bu durumu “Tüm insanlar aynı soydandır ve kardeştir” deyimiyle benimseriz. Aynı şekilde, “Canidae Ailesi” de kurt, çakal ve köpek gibi birbirlerinden farklı görünüşteki türleri kapsar; ama aslında bu üç tür de – tıpkı insan ırklarında olduğu gibi – aynı genetik özelliklere sahiptir. Yani bu tüllerin hepsi de kendi aralannda üreyebilir ve sonuçta üretken olan yavrular doğurabilirler; yapı olarak da birbirlerine benzerler. Sonuç olarak, canidae ailesinin üyeleri arasındaki farklılıklar, Kafkasya yöresinde yaşayan uzun boylu insanlarla Afrikalı cüce Pigmeler arasındaki farklardan daha fazla değildir.

İnsanlar ve köpek soyları, birbirlerini ilk kez tanıdıktan eski çağlarda bile, kendi topluluktan içindeki farklı yetenekli üyeler arasında birlik oluşturmaya önderlik etmeye veya buyruk altına girmeye koşullanmış bulunuyorlardı* Bunun sonucu olarak, örneğin bir insan topluluğu içine alınan yavru, kendi sürüsünün önderine boyun eğermişçesine bir insan önderin buyruğuna kolayca girebiliyordu.

Topluluk biçiminde yaşayan tüm hayvanlar gibi insanlar kendi aralarında, köpekler kendi aralarında, iletişimle anlaşırlar. Aynca bu iletişimin yöntemi de temelde her iki cins için ortaktır Sesler ve hareketler… Gerçi biri diğerinin “dilini” tam olarak öğrenebilmiş değildir; ne var ki, aralannda geliştirmiş otduklan karma “Homo – Canis” diliyle duy-, gularımn hemen hepsini, bilgilerinse çoğunu karşılıklı olarak birbirlerine iletebilmektediıier. Şalinalann“şarkılan” ile şempanzelerin “imgeleri” bir yana bırakılırsa farklı türler ara-
sındaki en gelişmiş İletişim, insanlı köpek ansındı olandır.

Biz insanların köpeklere karşı duyduğumuz ilgiyi doğuran bir başka etken daha var; ancak önemine karşın bunun açıklanması pek kolay değil; çünkü bu konu somut ve fiziksel olmaktan çok, soyut ve fızik-ötesi alana giriyor: İnsanoğlu kendi varlığının bilincine erdiğinden bu yana başka hayvanlara ilgi ve yakınlık duymuş, hayvanlara bağlanmak, duygusal ve kültürel yüceliğin simgesi olagelmiştir. İnsanların evlerinde ve yakın çevrelerinde besledikleri hayvanlar, kannca-dan file kadar pek büyük bir çeşitlilik gösterir, ama bu geniş yelpazenin içinde köpekler her zaman önde gelmişlerdir.

Bu yakınlığın başlangıcı ile ilgili olarak, “Yumurta mı tavuktan, yoksa tavuk mu yumurtadan çıkar?” sorusuna benzeyen bir soru var ki, yanıtı kesin olarak bilinmiyor. Acaba ilk insanlarda önce hayvan sevgisi mi ortaya çıktı, yoksa atalarımız önce köpeklerden yararlanmak için onları evcilleştirdiler de, sonradan buna dayalı olarak mı hayvan sevgisi doğdu?

Hayvan sevgisi eğilimi ortaya nasıl çıkmış olursa olsun, arkeolojik bulgulara göre günümüzden 5.000 yıl, hatta daha da önce, Avrasya, Afrika ve Kuzey Amerika’daki Neolitik Çağ köylerinde insanlarla köpekler bir arada yaşıyor; o dönem insanları köpeklerden avcılık, çobanlık, iz sürme, hatta yük taşıma-çektirme gibi işlerde yararlanıyorlardı. Bütün bunlara ek olarak köpekler, insanların besin artıklannı yiyerek bir çeşit çöpçülük yaptıkları gibi, kendileri de besin kaynağı oluşturuyorlardı.

Birbirinden uzakta ve ayn ayn yerlerde bulunan Neolitik Çağ köyleri, o dönemde her halde birer “genetik laboratuvan” işlevi görmüş olmalıdırlar: Buralarda yaşayan atalarımız, çeşitli,özelliklerden bir kaçma birden sahip köpeklerle işe başlayıp, onlann üremelerini yönlendirerek (kim bilir, belki de kuşaklara ara sıra kurt veya çakal kanı da katarak) oldukça kısa sayılabilecek bir zaman içinde farklı tipler (ırklar) elde ettiler. Öyle ki, Tarih Çagı’mn başlangıcında, bugün bildiğimiz (bekçi, av, süs, v.b. gibi) başlıca köpek ırklarının hemen hepsinin ataları ortaya çıkmıştı. Geziler kolaylaşıp yaygınlaştıkça, evcilleştirilmiş köpekler, tecim, hatta ar

mağan konusu olmaya da başladılar: Tüccarlar, savaşçılar, uğradıkları sapa köylerde görüp rastladıkları ilginç tipleri alıp besleyerek ürettiler; çağlar boyu süregelen bu işlemler sonucu bugünkü köpek tipleri (ırkları) ortaya çıktı.

İnsanlarla köpekler arasındaki ilişki, ilk bakışta bize tek yanlı ve yalnızca insanın yararlandığı bir ilişki gibi görünebilir: İnsanlar köpeklerden, sürülerini güttürmekten, terliklerini getirtmeye kadar pek çok işte yararlanırlar. Oysa daha geniş kapsamda* değerlendirilirse, bu ilişkide eşitlik ve denge olduğu pekâlâ ileri sürülebilir: Her şeyden önce, köpeklere özel tabak içinde sunulan hazır besin, av peşinde koşma zorunluluğuna göne pek büyük bir kolaylık olsa gerektir. Ama köpekler için en önemli yarar, insanların yaratıp geliştirdikleri çevre ve ortamı paylaşıp, bu çevre ve ortamdan yararlanmaktır. Elimizde kesin sayısal veriler olmamakla birlikte, tüm dünyada 100 milyondan fazla evcil köpeğin olduğu; bunların 50 milyon kadarının ABD’de yaşadığı kestiriliyor. Sayıları yıldan yıla artan bu evcil köpekler, insanlarla aynı çevreyi paylaştıklarından dolayı yaban akrabalarına göne çok daha rahat ve güvenli bir yaşam sürebiliyorlar. İnsanlarla köpekler arasındaki yakınlığın niteliği; insanlarla köpeklerin birlikte çalışmaları, karın doyurmaları, oynamaları, hatta uyumaları; aynı şeylere sevinip kızmaları, birbirlerine karşı sürekli olarak uyumlu davranmaları…. İşte bütün bunlar, iki farklı tür arasındaki bağlılığa gerçek bir “Symbiose-Ortak Yaşam” özelliği kazandırmış bulunuyor.

Gerçi günümüzde, artık köpeklerin Ren geyiği kovalayıp yakalamak gibi geleneksel görevleri yavaş yavaş kayboluyor, ama buna karşın iki tür arasındaki ilişki hiç kuşkusuz sürecek hatta güçlenecektir: İnsan ile köpek arasında, insan yönünden yaklaşık 400, köpekler yönünden yaklaşık 4.000 kuşaktan bu yana süregelen bağlılık boyunca, insanlar gerçekten pek değişik köpek tipleri yetiştirdiler. Ancak köpeklerin . önemli bir özelliği, insanlara karşılık vermedeki “içtenlikleri ve çeviklikleri” hep korundu.

Gerçekten de insanlar öteden beri birkaç köpek yavrusu arasından birini seçerken, her zaman için kendilerine karşı uyumlu davranmaya hazır olduğunu “hal diliyle” en çok belli edeni ararlar. Çünkü ister avlanmada, ister saklı esrarı bulmadı, ister sırf “can yoldaşlığı” yapmada yararlanılsın, en İyi köpek, bizim isteklenmize en çabuk ve eksiksiz uvar.
köpektir.

Köpeklerin zekâsı bağlılıkları, özverileri ile ilgili pek Ç öykü dilden dile söylenir; gazetelerde, dergilerde, kitapl da yazılır. Bütün bu öyküler, köpeklerin bizim istek ve bl ruklarımızı anlayıp, onlara uyabilme yeteneklerinin kan dır. Kısacası,»köpekler insanlara karşı diğer evcil hayvani dan çok daha duyarlıdırlar. Hatta bazı kişiler, köpekletir kendilerine bir takım insanlardan daha çok anlayış göstt diklerini ileri sürerler.

Öyleyse, köpeklerin insanlar arasındaki yaşamlarının { leceği çok parlak olsa gerektir: Çünkü köpekler tüm bu öz likleriyİe atalarımızın Mezolitik Çağ sonrası verdikleri yaşa savaşını nasıl kolaylaştırmışlarsa, bugün de bizlere çağımıi “ruhsal bunalım labirentleri” arasında yol bulmada öyle ya dim edebilecek durumdadırlar. Nitekim gerek halkın ağtf dan, gerekse hekimlerden duyulan öğütlere göre yalnızlı çevreden kopma, iç sıkıntısı, v.b gibi ruhsal bunalım ve r hatsızlıkları önlemenin ve gidermenin en kolay yolu, iyi f tiştirilmiş bir köpeğin can yoldaşlığıdır:

Emekli bir mühendis olan Johnson, tüm yaşamı boyu* ca New York gibi kalabalık bir kentte oturmasına karşın h köpek beslemişti. 73 yaşındayken, o sırada beslediği köpe ölünce, Johnson ileri yaşından dolayı artık köpek edinrm meye karar verdi. Ne var ki, kuzeninin köpeğinin yavruk rından birini görür görmez kararını değiştirdi. “Sam”, K kulgan, sevimli bir melez çoban köpeğiydi. Johnson’un soi radan anlattığına göne, o sırada aklından geçenler: “Son b kez daha… Kim bilir, belki de ikimizin süresi aynı anda d< lar____Böylesi ne kadar iyi olurdu…” şeklindeydi.

Johnson bu gün 78 yaşında. Beş yıldan beri iki dost çö düzenli ve uyumlu bir yaşam sürüyorlar Sabahları Nev* York’un Harlem bölgesine yakın St. Nicholas Parkf nda yii rüyüşe çıkıyorlar. Parkın güney ucunda, hanımeli çiçekleri) le örtülü bir kameriyede Johnson arkadaşıyla sohbet eder ken, Sam da onun köpeğiyle oyunlar oynuyor. Sonra John son ve Sam eve dönerek öğle yemeklerini yiyor ve uykuy yatıyorlar. Öğleden sonra, ikisi birlikte St. Nicholas Parkı* nın tüm çevresini dolaşarak yürüyüş yapıyor, o sırada alış veriş de ederek tekrar eve geliyorlar. Akşam yemeklerini er kence yiyip, televizyonun karşısına geçiyorlar. Sam, özellik le arada kahkaha seslerinin duyulduğu komedi dizilerini çol seviyor. İki arkadaş, gece saat 9 sıralarında yeniden kısa bi gezinti yapıp, dinlenmeye çekiliyorlar. Johnson, köpeğinii ona yaptığı can yoldaşlığı için, “İşin doğrusu, Sam beninr ömrümün son yıllarının neşesi, eğlencesi oldu. Onsuz nı . yapardım, bilmiyorum” diyor.

Hepimizin bildiği gibi Johnson ile köpe|l Şam’ın öyküll tek değildir. Dünyada pek çok insan k6pikllfMn doitlu|l ile mutluluğu buluyor ve bu durum dünya dtNjMfl lOfİMİ gibi görünüyor. —–

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir