Evrim lehindeki kesif
Evrim lehindeki kesif propagandalar karşısında, dostlarımız soruyorlar: Bu konu üzerinde niçin ısrarla duruluyor, diye… Kısa yoldan cevap veriyoruz: Asıl dâvaları evrim olmadığı için. Ve devam ediyoruz: Eğer böyle olmasaydı., makalelerinde, kitaplarında ve tebliğlerinde, evrime de diğer teoriler kadar yer ayırır, ona özel bir itina göstermezlerdi.
Evrim iddiaları deneyle ispatlanmış değil ve hiçbir tecrübeye de dayanmıyor… Nitekim, evrimciler de ondan bahsederken “kanun” yerine “teori” tâbirini kullanıyorlar. Buna rağmen bu teorinin büyük bir inat ve ısrarla savunulmasına ne mânâ vereceğiz? Anladığımız kadarıyla evrim savunucuları bu kâinatın sahipsiz ve insanın da başıboş olmadığına bir türlü inanmak istemiyorlar. Zira, inandıkları takdirde mesele sadece inanç seviyesinde kalmayacak, bunu fiiliyat, yâni amel ve tatbikat takib edecektir. “Bu âlemin bir sahibi vardır ve şu koca âlemi insanın emrine O vermiştir” dedikleri anda şükür vazifesi ortaya çıkacak ve ibâdet mükellefiyeti, ruhta olanca gücüyle kendini hissettirecektir. İşte evrim, bu tatlı vazifeden kaçmak isteyen, nefse mağlûp ve âsi ruhların, en çok istimâl ettikleri bir oyalama âleti…
Bu felsefeyi benimseyen insanlar, iki taşın bile tesadüfen üst üste konulamayacağını çok iyi bildikleri halde, bu kâinat sarayını Hâlık’sız ilân ederler. Bir çizginin dahi kendi kendine çizilemeyeceğini bile bile insanın varlığını tesadüfle, evrimle izâha zorlanırlar. Kanunların cisimlere gâlip ve ruhun bedene hâkim olduğunu bilmezlikten gelerek meseleyi sadece madde çapında ele alır, insanın ruh dünyasına hiç eğilmezler. Her nev’in bütün fertlerinde büyük bir hassasiyetle işleyen tekâmül kanununu, nev’ilerin evrimi şeklinde yorumlamağa zorlanır, demagoji ile zihinleri bulandırmağa çabalarlar. Ne elmanın bir başka meyveden, ne dünyanın bir başka gezegenden, ne de insanın bir başka hayvandan evrimleşmediğini bir türlü anlamak istemezler.
Ve en önemlisi, yaratılış hakkında hükmün ancak Yaratana ait olacağını hatırlarına getirmezler. Bunu kendilerine hatırlattığınızda, hemen ilmin tarafsızlığından söz etmeğe başlarlar. Halbuki ilim, Allah’ın insanoğluna bir ihsanıdır. Hakiki İlim, Hakk’ın katında ve gerçek ilim adamı da, hakikatin hizmetindedir. Bütün fenlerin temelinde, insan ruhuna bahşedilen ul-viyyet ve insan beyninin bu ruha cevap verecek biçimde planlanması, programlanması yatar.
İşte bütün kalem kavgaları, bu anlayış ve inanç farklılığından kaynaklanmakta… Ve evrim, bu kavgada bir âlet olarak istimal edilmekte…